Sıfır İnananlı Tanrıça ile Isekai'yi Temizlemek - Sınıf Arkadaşları Arasındaki En Zayıf Büyücü

18 Ağustos 2020
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
1019 Görüntülenme
Bu bölümü 30 Kişi beğendi.
Cilt 6

Takatsuki Makoto, Lucy'nin Ailesiyle Konuşuyor

“Makoto, bu kişi Odun Kahini, Flona-Oneechan. Ve bunlar Su Ülkesi’nin Kahramanları, Makoto ve Prens Leonard.” (Lucy)

“Tanıştığımıza memnun oldum Kahraman-sanlar. Ben Odun Ülkesi’nin Kahiniyim, Flona.”

Lucy bizi tanıştırdı ve Odun Kahini-san bizi karşıladı.

“Tanıştığımıza memnun oldum, ben Takatsuki Makoto.” (Makoto)

“Uzun zaman oldu, Flona-san. Benim, Leonard.” (Leo)

Prens Leonard ve ben aceleyle selamlamaya karşılık verdik.

“Hoşça kal Lucy. Sonra görüşürüz.” (Flona)

“Evet, görüşürüz.” (Lucy)

Biraz daha sohbet edeceklerini düşünmüştüm ama o da kolayca ayrıldı.

He? Şimdiden mi?

Öyleyse neden buraya geldik?

“Lucy.” (Makoto)

“Sorun değil Makoto. Aileden biri geri döndüğünde herkesin bir araya gelme geleneğine sahibiz, böylece onunla daha sonra konuşabiliriz.” (Lucy)

Anladım.

“Öyle bile olsa, Odun Kahini'nin aslında kız kardeşin Lucy olduğunu düşünmek…” (Makoto)

Beni gerçekten şaşırtmıştı.

“Bu öyle değil. Flona-oneechan kardeşimin nişanlısı. Bu yüzden gelecekte baldızım olacak. O da bizim gibi Walker soyundan.” (Lucy)

“Ne kadar abartılı bir ev.” (Aya)

Sa-san'ın yorumuna katılıyordum.

Lucy'nin elit ailesi.

“Öyle değil.” (Lucy)

Lucy, kapıya sırtını dönerken alaycı bir şekilde gülümsedi.

“Şimdi, içeri gelin. Burası benim evim ve Kanan köyü şefinin evi.” (Lucy)

◇◇

İçinde çok zaman geçtiğini görebildiğim ahşap bir konut.

Duvarlar ve tavan büyük olasılıkla Büyük Orman'ın büyülü ağacından yapılmış ve büyü ile üretilmişti.

Yerdeki karmaşık desenlere sahip halıların üzerine büyülü harfler işlenmişti.

Evin duvarlarında sıra sıra dizilmiş raflar vardı ve büyülü kitaplarla doluydu.

Bana Su Tapınağı'ndaki kütüphaneyi hatırlatıyordu.

(Burası Lucy'nin evi, ha…) (Makoto)

Etrafımı gözlemlerken odanın içine doğru ilerledim.

Odanın derinliklerinde sallanan bir sandalye ve orada oturan yaşlı bir elf vardı.

Kırışıklıkları derindi ama gözleri keskindi.

“…Sizi bekliyordum, Su Ülkesi Kahramanı. Sen Prens Leonard'sın, ha.”

“Hayır, prens burada.” (Makoto)

Arkamda saklanan Prens Leonard'ı çektim ve önüme koydum.

Nedense beni Prens Leonard ile karıştırdı.

Görünüşüm açıkça yabancı olduğumu söylüyordu.

““……””

He? Bu sessizlik de neydi?

“Tanrım, Ojii-chan…” (Lucy)

“Hey, Lucy, lütfen bizi tanıştır.” 

Bunu başta yapsana!

“Şey, bu Su Ülkesi Prensi Leonard. Bu Güneş Ülkesi Kanatlı At Şövalyelerinden Janet-san. Buradaki yakın arkadaşım ve bir diğer dünyalı olan Aya.” (Lucy)

Lucy onları birbiri ardına tanıttı.

Oraya kadar hiçbir sorun yoktu.

Yine de Sa-san'ın bir diğer dünyalı olduğundan bahsettiğinde hafifçe titredi.

“Ve buradaki de ticaret ülkesi Camellon’dan bir asil.” (Lucy)

“…Tanıştığıma memnun oldum.” (Furiae)

Bu tam bir yalandı.

O aslında Ay Kahini, Furiae… ama onu saklamayı başardı mı?

“…Ne kadar güzel.”

Kolaydı.

Furiae-san'dan beklendiği gibiydi.

Lucy'nin büyükbabası ona hayran kaldı.

“Hey... Ojii-chan.” (Lucy)

Kendine gelmiş olmalı, aceleyle ciddi bir ifadeye geri döndü.

Bunun için biraz geç olduğunu hissettim.

“Hepinizin bu mütevazı köyümüze uzaktan gelmenizden çok etkilendim. Ben Kanan'ın şefi Wolt J Walker. Lucy'nin arkadaşları gibi görünüyorsunuz, bu yüzden hepiniz hoş geldiniz.” (Wolt)

“Bekle bekle, hala Makoto’yu tanıştırmadım.” (Lucy)

Ah doğru.

Ben hala Prens Leonard olarak karıştırılan adamdım.

“Haha, oradaki kesinlikle manası olmayan adam. Şimdi yakından baktığımda onun bir Kahraman olmasının imkanı yok.”

Lucy'nin büyükbabası bir ‘Hahahah’ ile güldü.

(Ben bir Kahramanım… şaşırtıcı bir şekilde.) (Makoto)

Mana seviyem 4 olmasına rağmen!

Lucy ellerini arkasından çaprazladı ve bana yaslanırken yerinde duramadı.

“O Rozes'in Ülke Atamalı Kahramanı ve... erkek arkadaşım Takatsuki Makoto.” (Lucy)

“N-Ne dedin sen?!” (Wolt)

Sallanan sandalyede oturduğu için bacaklarının iyi çalışmadığını sanıyordum ama hemen ayağa kalktı ve bastonunu havada mı tuttu?!

“Böyle bir şey duymadım!” (Wolt)

“Sana şimdi söylüyorum.” (Lucy)

“Buna izin vermeyeceğim! Böyle bir adam ile olmaz!” (Wolt)

“’Böyle bir adam’ derken neyi kastediyorsun?!” (Lucy)

(Gerçekten Lucy’nin ailesi gibi hissettiriyor.) (Makoto)

Havadaki gerilim bir çaydanlık gibi anında yükseldi.

“Ojii-chan, bu hiç iyi değil. Yüksek tansiyonun var, bu yüzden bu kadar sinirlenirsen...”

Lucy'nin akrabası gibi görünen bir dişi elf, Şef-san'ı sakinleştirdi.

“Haah... haah...”

Nefes alması zorlaştı.

O iyi miydi?

Kaç yaşındaydı?

“…Bu arada Lucy, hamile misin?” 

“Neden?! Olmam mümkün değil, Onee-chan!” (Lucy)

““?!””

Sa-san ve ben şaşırdık ve birbirimize baktık.

Bu aile arasında yapılacak bir konuşma mıydı?!

“Çünkü biliyorsun, buraya bir adamı geri getirmenin bundan başka nedeni yok.”

“Ben farklıyım! Ben annemden ve kız kardeşlerimden farklıyım!” (Lucy)

“Sen! Ellerini Lucy'nin üstüne koymaya nasıl cüret edersin!”

“Bunu yapmadım.” (Makoto)

Aceleyle başımı salladım.

Yalan değildi (depends).

“Eh? Siz ikiniz hiçbir şey yapmadınız mı? Romantik bir ilişki içinde olmana rağmen?”

“Bu arada, ben de Takatsuki-kun'un kız arkadaşıyım.” (Aya)

“‘?!’”

Sa-san'ın sözleri Şef-san’ın ve Lucy'nin kız kardeşinin gözlerini kocaman açmasına neden oldu.

“B-Bu nasıl olabilir... Lucy bir Kahraman’ın cariyesi olmuş.” (Wolt)

“Dışarıdaki dünya korkutucu...”

Aah, Tanrım. Bu bir karmaşaydı!

Bir şekilde durumu açıklamayı başardım.

◇◇

“...Şeytani Orman'dan bir canavar izdiham geldi, ha.” (Wolt)

Köyün şefi karmaşık bir ifade oluşturdu.

Lucy ile ilişkim hakkında ona doğru bilgiyi verdim.

Ama bir süredir gözlerime bakmıyordu.

“Diğer köy şeflerine de danışmak daha iyi olur. Hazırlıkları yapacağım. Herkes buraya gelsin.” (Wolt)

Evin derinliklerine doğru yönlendirildik.

Yaklaşık 16 m2 derinliğinde bir oda vardı ve oraya çizilmiş dev büyülü bir çember vardı.

(Burası ne için kullanılıyor?) (Makoto)

“Makoto, bu oda...” (Lucy)

Sorum yüzümde gösterilmiş olmalıydı.

Lucy bana açıkladı.

Odun Ülkesi, Bahar Kütüğü.

Bu ülke, Batı Kıtası’nda Kralı olmayan tek ülkeydi.

Elfler ve canavarlardan oluşan bir ülkeydi.

Birkaç yüz köy vardı ve büyük bir şehir yoktu.

Peki ülke olarak nasıl çalışıyordu?

“Bir konsey sistemi.” (Lucy)

Lucy'nin açıklaması devam etti.

“Köy temsilcilerinin bir araya geldiği Bahar Kütüğü Konseyi. Odun Ülkesi’nin yönetimi o toplantıda kararlaştırıldı. Konsey başkanı her dört yılda bir her köye döner. Ojii-chan da uzun zaman önce seçildi.” (Lucy)

“Efsanevi Büyücü Johnny Walker'ın ilk başkan olarak aday gösterilmesi ünlü bir hikaye.” (Leo)

Prens Leonard ekledi.

“Aday mı? O ilk değil miydi?” (Makoto)

“Büyük büyükbabam özgür bir insandı, bu yüzden tek bir yerde kalmadı.” (Lucy)

“Babam, 400 yaşını geçse bile birçok çocuk sahibi olan enerjik bir insandı.” (Wolt)

Şef-san ekledi.

Bir sürü torunu olan efsanevi Kahraman.

Biz bu konuşmayı yaparken, dev büyülü çemberden elflerin ve canavarların yansıtmalarının birbiri ardına ortaya çıkıyordu.

(B-Bu… bir video konferans sistemi mi?) (Makoto)

Havada yüzen bir sürü yansıtma vardı.

20-30 civarı vardı.

Ve onlardan ses bile duyabiliyordum.

“Kanan'ın köy şefinden bir telefon, ha. Bu nadirdir.”

“Bir şey mi oldu?”

“Torunumla zaman geçiriyorum.”

Muhtemelen köylerin liderleri olan yaşlıların seslerini duyuyordum.

Vay canına!

Isekaileri küçümsüyordum!

Bu bir TV yayını gibiydi!

“Son zamanlarda Şeytani Orman'da bir anormallik meydana gelmiş gibi görünüyor. Su Ülkesi’nin belirli bir şehri geçen gün canavar izdihamı tarafından saldırıya uğramış. Bunun hakkında bir şeyler bilen var mı?” (Wolt)

Lucy’nin büyükbabası köyün şeflerine çevreyi sordu.

“Hm, burada hiçbir şey yok...”

“İzdiham küçük bir mesele değildir.”

“Şeytani Orman’a göre normal bir şey.”

İlk başta, özel bir şey olmadığına dair haberler devam etti.

“Şimdi düşündüm de ölümsüzlerin görülme sayısı arttı.”

“Aah... bu doğru. Ben de öyle bir rapor almış olabilirim.”

“Benim köyümden de onları gören biri var.”

(Ölümsüzler mi…? Yılan Kilisesi değil mi?) (Makoto)

“Lucy, Ölümsüzler Şeytani Orman'da sık sık ortaya çıkar mı?” (Makoto)

“Çok. Şeytani Orman'da ölen maceracıların ölümsüz hale gelmesi yaygın bir şeydir.” (Lucy)

Anladım. O zaman o kadar nadir değildi.

“Şeytani Orman onların kutsal toprağıdır. Ölüm yerlerine geri dönüyor olmalılar.”

“Ne sorunlu bir şey.”

“Sayılar çok artarsa bir karşı önlem düşünmemiz gerekecek.”

Şeytani Orman onların kutsal toprağı mıydı?

“1000 yıl önce Kurtarıcı Abel tarafından mağlup edilen Ölümsüz Kral Bifrons'un mezarı Şeytani Orman’da, Makoto-san. Ölümsüzler için burası önemli bir yer.” (Lucy)

“Ah, bunu tapınakta öğrenmiştim...” (Makoto)

Aya, ‘Orası neden bu kadar sorunlu bir yer?’ diye sordu.

Bu doğru. Onu başka bir yere taşımaları gerekmiyor muydu? Veya kırmaları.

“İblis Efendisi’nin mezarı mühürlendi, ama bununla bile, hala güçlü pis bir hava salmaktadır. Normal insanlar ona yaklaşamaz. Bilgisizsin Şövalyem.” (Furiae)

Furiae-san bana öğretti.

Ay Kahini’nden beklendiği gibi, bu konuda çok şey biliyordu.

Şimdi düşündüm de Odun Ülkesi’nin Kahramanı neredeydi?

“Büyük Orman'daki eğitim alanında. 10 gün ya da daha fazla dışarı çıkacaklarını sanmıyorum.”

Görünüşe göre Odun Kahramanı dışarıyla teması kesmiş ve antrenman yapıyordu.

O zaman onlarla tanışmak zor olacaktı.

“Ani arama için özür dilerim. 7 günde bütün köyleri toplayıp konuşmak istiyorum. Onlarla iletişime geçebilir misin? Su Ülkesi’nin Kahramanları geldi, görüyorsunuz.” (Wolt)

“Anladım.” “Elden bir şey gelmez.” “Yine de uzun olmasını istemiyorum.” “Ben de Kahramanı aramayı deneyeceğim.”

Şeflerin yansıtmaları birbiri ardına kayboldu.

(Anladım… Odun Ülkesi bu şekilde bir arada kalmayı başarıyor.) (Makoto)

Oldukça demokratikti.

Odun Ülkesi’nin aynı zamanda Orman Sakinleri olarak da adlandırıldığını ve doğayla birlikte yaşadıklarını duymuştum.

İlkel bir yaşam tarzları olduğunu sanıyordum.

Aslında en gelişmişleri olabilirlerdi.

(Ancak, savaş olduğunda bu tarz işler iyi gider mi?) (Makoto)

Her 4 yılda bir değişen bir başkan güçlü bir liderlik gösterebilir miydi?

Diğer ülkelerin işlerini nasıl yaptıklarından şikayet etmeyeceğim.

Toplantı odasından çıktık.

Görüşmenin ardından Kanan Köyü halkı ile karşılama ziyafeti yapıldı.

Çoğu Lucy'nin ailesiydi.

Yemeklerde çok sayıda yenilebilir yabani bitki ve meyve vardı.

Ayrıca boynuzlu tavşan eti ve nehir balığı yemekleri de vardı.

Tadı hafifti, ancak iyi pişirilmişti ve uygun şekilde lezzetliydi.

“Hah, sen bir prenssin, ha. Sevimli~.”

“Hey hey, yaşlı kadınlardan hoşlanır mısın?”

“Durun, 60 yaşından yaşlısınız.”

“Benimle benzer bir durumdasın. İki kez boşanıp geri dönmene rağmen.”

Prens Leonard, onee-sama elfleri arasında popülerdi.

Bu arada, yaşlarına göre yaşlı sayılabilirlerdi, ancak yirmili yaşlarının ortalarındaymış gibi görünüyorlardı.

Ayrıca hepsi güzeldi.

Tam da elflere göreydi.

“M-Makoto-san...” (Leo)

Buraya baktı ve yardım istedi, ama...

“Makoto, Lucy ile nasıl bir ilişkiniz var?!” (Wolt)

“Bunu 10. kez soruyorsun.” (Makoto)

Lucy’nin büyükbabası tarafından yakalandım.

“Lucy'nin erkek arkadaşı olduğunu söylüyorsun, ama aynı zamanda oradaki Sasaki-san'ın da erkek arkadaşısın! Bu sadakatsizlik değil mi?!” (Wolt)

Bu arada, Sa-san kucağımdayken bana sarılıyordu.

“Ah, sarhoşum~” dediği şey buydu, ama gerçekten öyle olduğundan şüpheliydim.

“Ojii-chan! Biraz ara ver!” (Lucy)

“Bu kötü! Lucy, Rosalie'ye benzemeye başlıyor!” (Wolt)

“Ben tamamen farklıyım!” (Lucy)

“Evet evet, Anne Rosalie-sama’nın Lucy yaşında bir çocuğu var.”

“Sen de, Onee-chan!” (Lucy)

“Ben de mi?” 

Lucy'nin söylenti annesi, ha.

Onunla en az bir kez tanışmak istiyordum.

Odun Kahini ile konuşmak istiyordum ama Furiae-san onunla konuşuyordu.

Belki ikisi de Kahin olduğundan konuşacakları çok şey vardı?

Onun bir Kahin olduğunu saklıyorduk.

Daha sonra öğrendiklerini bize anlattıracaktım.

Ziyafet devam etti ve şefin soru yağmuru karşısında yüzünü buruşturan ben, tuvalete gitmek konusunda yalan söyledim ve koltuğumdan ayrıldım.

(Burada biraz zaman kazanacağım.) (Makoto)

Lucy ve Sa-san ile göz göze geldim.

Muhtemelen ne yapmak istediğimi anladılar.

Loş köyde dolaşmaya çıktım.

Elf köyünün sokak lambaları yoktu, bu yüzden bir bakışta ıssız görünüyordu.

Düzgün baktığımda, orada burada ayla birlikte parıldayan ay ışığı otlarını görebiliyordum.

[Gece Görüşü]'nü kullanırsam o kadar da rahatsız olmazdı.

İyi görüşe sahip elfler için, muhtemelen bu kadar ışık miktarı ile herhangi bir problemleri yoktu.

Köyün etrafında bir bariyer vardı, bu yüzden güvenliydi.

Ay ışığı otlarının aydınlattığı köy çok güzeldi.

Köyün etrafında dikkatlice dolaştım.

◇◇

“Aman tanrım, seninle ilk tanışmam.” 

Ay ışığının altında, tek bir dişi elf benimle konuşuyordu.

(Lucy'nin kız kardeşi mi?) (Makoto)

Burada büyük olasılıkla yanılmıyordum.

Şimdiye kadar tanıştığım insanlar arasında Lucy'ye en çok benzeyen kişi oydu.

Sarışın ve mavi gözlüydü.

O kadar zarif ki, bir insan olsaydı, bir soyluyla karıştırılırdı.

Lucy'den biraz daha yetişkin görünüyordu ve eğer sakin bir görünüme sahip olsaydı bir şeye benzerdi.

Ziyafette miydi?

Onu gördüğümü hatırlamıyordum.

“Ben Takatsuki Makoto. Lucy ile bir gruptayım ve birlikte maceralara çıkıyoruz.” (Makoto)

“Aman Tanrım! O Lucy, ne zaman bir erkek buldu?”

Onee-san gülümseyerek dedi.

“Hey, biraz konuşmak ister misin?”

Bunu söyleyerek elimi tuttu ve beni çekti.

(B-Buradaki insanlar gerçekten saldırgan.) (Makoto)

Bacaklarım hafifçe süzüldü.

(Süzülme Büyüsü.) (Makoto)

Biraz popüler bir uçuş büyüsüydü.

Süzülmeyi yoğunlaşmadan kullanmak nadir değildi.

Sadece, şimdiye kadar tanıştığım tüm büyücülerin içinde, süzülme ilk kez bu kadar doğal geliyordu.

Muhtemelen o oldukça güçlü olandı.

Fark ettiğimde beni çoktan köyün ortasındaki dev ağacın tepesine getirmişti.

İki kişi için tam uygun büyüklükte kalın bir dal vardı.

Kanan Köyü'ndeki en güzel manzaraya sahip yer burasıydı.

“Doğru. Büyük Orman'a bakabilirim.” (Makoto)

Büyük bir ay ve her yere yayılan Büyük Orman.

Büyük Orman'ın büyülü ağaçları, muhtemelen ayın manasına tepki veren soluk bir ışık yayıyordu.

Bunun içinde özellikle karanlık olan bir yer vardı.

Burası Şeytani Orman, ha...

“Şeytani Orman seni rahatsız mı ediyor?”

“Evet, onu araştırmaya geldim.” (Makoto)

“Hm, ama benim ilgilendiğim şey Lucy ile ne kadar ilerlediğiniz.”

Hemen konuyu değiştirdi!

Elimi tutmaya devam ediyordu ve diğer eliyle kakülleriyle oynadı.

Çok fazla vücut teması olan bir kişiydi.

Sa-san da öyleydi, ama bu kadının bunda çok daha ilerlediğini hissediyordum.

“Lucy ile birlikte Laberintos'a ve Büyük Orman'a gittim.” (Makoto)

“’İlerleme’ dediğimde bunu kastetmemiştim.”

Elf Onee-san, eli hala benim elimi tutarken kıkırdadı.

“Sen... adın Makoto-kun'du, değil mi? Çevrende gizemli bir hava var. Hiç manan olmasa bile, tüm Ruhlar seninle ilgileniyor.”

“Ruhları görebiliyor musun?” (Makoto)

“Elbette. Su Ruhları, Rüzgar Ruhları, Toprak Ruhları… Çok fazla Ateş Ruhu yok.”

Vay be! 4 elementte de ustaydı.

Lucy'nin ailesiyle biraz önce konuştum ama çoğu Ruhları göremiyordu.

“Bu… onları sen de görüyorsun demek mi?”

Mesafesini kapattı.

Nefesinin yanağıma değdiği bir mesafeydi.

“E-Evet... Sadece Su Ruhları... Hayır, Ateş Ruhlarını da.” (Makoto)

“Hah… Bir insan olsan bile, Ruhlara çok yakın olabilirsin. Ne kadar gizemli bir insan. İlgimi çektin.”

Bunu söyleyerek kucağımın üstüne oturdu.

[Süzülme] kullanıyor olmalıydı, hiç ağırlık hissetmedim.

“Şey... ne yapıyorsun?” (Makoto)

“Bir süre hareketsiz kal.”

Bunu söyleyerek kollarını başıma doladı...

Ve o anda ağacın altından birisi bana seslendi.

“Makoto~! Nereye gittin?”

“Buralarda olmalı, Takatsuki-kun kokusunu alabiliyorum...”

Lucy ve Sa-san beni aramaya geldi.

Sa-san'ın köpeğe benzer bir koku alma duyusu vardı.

“Üzgünüm, yakında geri dönmem gerekiyor… ha?” (Makoto)

Fark ettiğimde Lucy'nin kız kardeşi gitmişti.

O kadar temiz bir şekilde ortadan kayboldu ki sanki sadece bir şeyler görmüşüm gibiydi.

(Neydi o…?) (Makoto)

Orada halüsinasyon mu görüyordum?

Kendimi belirsiz hissederken ağaçtan indim.

“Selam Sa-san, Lucy.” (Makoto)

İkisine de seslendim.

“Takatsuki-kun!... Hm? Biriyle mi birlikteydin?” (Aya)

“Makoto'da bilinmeyen bir parfüm kokusu alıyorum.” (Lucy)

“He?” (Makoto)

Lucy ve Sa-san'ın yüzleri bana yaklaştı.

Bana doğru bakıyorlardı.

“H-Hayır, yalnız başıma ayı izliyordum.” (Makoto)

O kadar rüya gibi hissettim ki, sonunda bu bulanıklaştı.

“Bu bir yalan.” (Furiae)

“P-Prenses?” (Makoto)

Furiae-san bile buradaydı!

“Şövalyem yalan söylüyor! Yine de sadece bir his!” (Furiae)

Bir Kader Büyüsü kullanıcısı bunun bir his olduğundan bahsetmesi inanılmaz derecede inandırıcıydı, bu yüzden bunu yapmasan?!

Yine de haklıydı.

Sonunda onlara, bilinmeyen bir dişi elf ile nasıl konuştuğumu anlattım.

Ancak ziyafete döndüğümüzde orada değildi.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
MhmtSnmz (70 puan) Üye
2020-08-21 10:44:02
Gözünü toprak doyursun manasız çakma kahraman seni. Teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-08-18 20:40:34
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-08-18 20:32:00
İște buna wow derim.
EZRED (21 puan) Üye
2020-08-18 18:18:05
Anne-sama geldi
Ker!m (339 puan) Üye
2020-08-18 17:57:52
Lucy'nin anası: Kilit açıldı.
JNXL (1237 puan) Üye
2020-08-18 19:30:30
@Ker!m, kapa onu kapa. çabuk geç kalmadan kapa :D
Ker!m (339 puan) Üye
2020-08-18 19:40:46
@JNXL, Şuraya yazıyorum. Emin ol işler ilginç bir hal alcak 😈
JNXL (1237 puan) Üye
2020-08-18 22:38:02
@Ker!m, Ya ne güzel hafif zorlukta isekai okuyorduk. İşi Nightmare moduna almaya gerek yoktu yani :D