Theoden

05 Mart 2020
Çeviri: 160
Düzenleme: AntiYasuo
594 Görüntülenme
Bu bölümü 2 Kişi beğendi.

İlk Havari Mirza

Turgan ve yanındakiler, ışınlandıkları noktada önceden ayarlanan atları alıp ilerlemeye başladılar. Atları dörtnala sürmelerine rağmen, Turgan nedense çok yavaş kaldıklarını düşünüyordu. Keşke Avina burada olsaydı diye düşündü. Avina gördüğü en hızlı yaratık ve Attila’nın söylediğine göre de Theoden’de var olan en hızlı canlılardan biriydi.

Hiç konuşmadan ilerliyorlardı. 45 dakika at üzerinde ilerledikten sonra Mirliva Yavuz bir uyarıda bulunmak istedi.

“ Kampa bir şey kalmadı. Oraya varınca aptalca bir şey yapma. Eğer Çağıl paşa savaşa devam ediyorsa burnunu sokma tamam mı evlat. “

“ Ablamı kurtarmaya gidiyorum. Şimdiye kadar halledemediyse bahsettiğin adamla yer değiştirme vaktimiz gelmiş demektir. Ayrıca gittiğimiz yerde kesinlikle bir havari var. “

Yavuz konuşmayı devam ettirmedi zira henüz durumu bilmiyorlardı ve farazi ihtimallerle tartışmak manasız olacaktı. Tabi Turgan’ın havarinin varlığını hissedip, kokusunu alabildiğini bilmiyordu. On dakika daha at sürdükten sonra kampa ulaştılar. Onları karşılayan kampın girişindeki birkaç başı bozuğun cesetleri olmuştu. Turgan manzarayı görünce, atını dörtnala hiç bilmediği kampın içine sürmeye devam etti. Gördüğü ilk sağlam başıbozuğa da sordu.

“ Havari nerede ? “

Başı bozuk aklını yitirmiş gibi görünüyordu ve sağa sola bağırarak koşmaktan başka bir şey yapmıyordu. Turgan eğildi ve adamı omuzlarından tutup atın üzerine kadar kaldırdı. Ayakları havada kalan adamın gözlerine baktı ve tekrarladı.

“ Ben Dragut’un oğluyum ve havarilerin düşmanıyım. Sadece yerini söyle. Sizi kurtaracağım “

Adam Dragut’un ismini duyunca kendine gelmişti ancak hala akli sorunları olsa gerek ki, Turgan’ı Dragut sanıyordu.

“ Özür dilerim serdarım. Özür dilerim…. “

Turgan bu adamdan bilgi alamayacağını fark edip bıraktı. Havari’nin kokusu o kadar kötü ve yoğundu ki, bu kadar yakındayken yönünü tespit etmek zor oluyordu. Sanki dört yönden de koku geliyor gibiydi ve çürük bir yumurta kokusu bile, bu kokunun yanında kaliteli bir parfüm sayılabilirdi. Turgan o an baskın kokunun arasından ablasının kokusunu hissedebildi ve atını o yöne çevirip ilerledi.

Birkaç dakika sonra beklemediği bir manzarayla karşılaşmıştı. Kıyafetlerinden muhtemelen paşa denilen kişi olan birisi ağır yaralı halde yerde yatıyor, Havarinin karşısındaysa bitik bir halde görünen ablası savaşıyordu. Arya’nın bedeninde birkaç yara olsa da, durumu o kadar kötü görünmüyordu. Savaşa yeni katılmış olmalıydı ve orada daha uzun süre bulunmasına gerek kalmayacaktı.

Havari elinde bir ucu yuvarlak, diğer ucu sivri bir savaş çekici tutuyordu ve çekicin sivri ucundan, iğrenç görünümlü karamel renkli bir sıvı damlıyordu. Yerde yatan başıbozukların çoğunun bu sıvıya bulanmış, hatta bazılarının tüm bedeni bununla kaplanmıştı.

Arya’nın üzerindeyse tek bir sıvı damlası bile görünmüyordu. Havari üzerine bindiği siyah, bulutumsu tuhaf cisimin üzerinde uçarak bir kez daha Arya’nın yanında belirdi. Çekicini kaldırdı ve sivri kısmını Aryanın kafasının üzerine hedeflemişti ki, bileğinden yakalandığını fark etti.

“ Cılız bir kadın kolumu havada mı yakaladı? Cidden hiç fena değilsin kurtarıcımın kızı. “

Turgan öfkeyle havarinin yüzüne baktı.

Mirza aynı görünüyordu ancak silahı eline aldığında, havarilerden biri olduğunu anlayıp ruh hali değişmiş, tam olarak Kali’nin fikirleri tarafından yönetilmeye başlanmıştı.

“ Kurtarıcının yoldaşlarını öldürmek ancak senin gibi bir havariden beklenirdi. “

Turgan bunu söylediğinde, gökte tanrısal bir şimşek çakmıştı. Turganın eli Mirza’nın bileğindeyken, günlük güneşlik olan hava bir anda kapandı, yağmur bulutları adeta diktatör bulut kralı davet etmiş gibi alelacele toplandılar. Esen rüzgarın şiddeti, kamptaki binaların çatısını, çadırları ve hatta eğitim alanındaki bir çok engeli bile yerinden sökmeye yetmişti.

Havadaki bu ani değişim adeta ilahi bir karşılaşmanın habercisi gibiydi. Sanki gökte birileri bu karşılaşmayı izleyip birbirleriyle bahis oynayacaklardı ve karşılaşmaya uygun bir atmosferde anlaşmaya çalışıyor gibiydiler. Sonunda seçtikleri atmosfer Fırtına’nın biraz ilerisi olmuştu. Rüzgarın şiddeti bir Tayfunla yarışabilecek kadar görkemliyken, Yağmur kısa süre sonra bir Tufana sebep olacak gibi duruyordu.

“ S sen demek gelebildiniz. Diğerleri nerede ? “

“ Mirliva Yavuz ve Ferik Nyu’yu diyorsan onlar geride kalacaklar. Madem kaderde yazılı düşmanlarız, başkalarını karıştırmayalım değil mi? “

Turgan Arya’yı omuzlayıp sıçradı. Tek hamlede atından indiği yere ulaşmıştı. Ablasını atın üzerine yatırdı ve atı geldiklerini henüz gördüğü Yavuzların olduğu yöne gitmesi için tokatladı. At rüzgara rağmen yediği tokadın acısıyla o tarafa ilerleyince de Mirliva Yavuz’a dönerek konuştu.

“ Paşa ölmek üzere. Bir sürü de yaralı var. Ben bu herifi uzaklaştıracağım siz de onları tedavi edecek birini bulun. “

Mirliva Yavuz Kolunu yüzüne kapatarak konuşuyordu. Zira fırtına her geçen saniye şiddetleniyordu ve önünü görmeyi zorlaştırıyordu. Fırtınadan etkilenmemiş gibi görünen Turganı dinledi ve Aryayı bir koluyla sardı. Bu sırada fırtınadan etkilenmeyen diğer kişi olan Mirza konuşulanları duyabiliyordu.

“ Ha ha . O kadar kolay mı hizmetkar? Öylece bırakıp gideceğimi mi düşünüyorsun? Senin tanrının amacını bilmem ama Kali yıkım istiyor. Bu yüzden bu kamptan tek bir kişinin bile sağ çıkmasına izin vermeyeceğim. “

Bunu söyledikten sonra silahının sivri ucundan bir sıvı püskürttü. Sıvı Tam Turganın üzerine geliyordu ve yapışkan bir şeye benziyordu. Turgan için bundan kurtulmak pek zor olmasa da, Sıvı kendine yaklaşınca durumun öyle olmadığını anladı ve o sırada da ablasının rüzgarda kaybolan sesini duydu.

“ Turgan o sıvının sana dokunmasına izin verme. Yaft kullanmanı engelliyor. “

Sıvı Turganın önüne geldiğinde bir anda dağıldı ve binlerce damlanın her birinden kurtulması gerektiğini anladı Turgan. Normal şartlar altında kullandığı şeyin yaft olmadığını söyleyip sıvıya kafa atardı ancak, bu sıvı hem kötü kokuyordu, hem de havariler onun yaft kullanamadığını biliyor olmalıydılar. Yine de sıvıyı gönderdiğine göre mutlaka Turganı dezavantajlı hale getirecek bir etkisi olmalıydı.

Sıvıyı bu şekilde yönlendirebilen kişi Mirza ise, havariler tahmin ettiğinden daha güçlüydü ancak rüzgar bu haldeyken onun müdahale etmesine bile gerek kalmamış olabilirdi.

Birbirinden ayrık binlerce damlanın Turgan’ın üzerine geldiğini gören Nyu hemen olduğu yere oturup odaklandı ve Turganın refleksleri başta olmak üzere, tüm gücünü arttırmaya başladı. Nyu’nun bu düşüncesizce hareketi neredeyse bedeninin rüzgarda savrulmasına neden olacaktı ancak Yavuz onu yakalamayı başardı.

Yakınında duran bir binanın dış kolonunu tutmuştu Yavuz. Onun zor durumda olduğunu gören Arya da yükünü hafifletmek adına aynı kolona sarılmıştı. Yorgun olsa da, bir başkasına yük olmak istemiyordu.

Bedeni güçle dolup Taşan Turgan, Kıyımı çıkarıp o kadar hızlı hareket etti ki, neredeyse savaşçı formuna geçmiş bir azrak gibi görünüyordu. Tüm sıvıyı savuşturmayı başarmış, birkaç damla sıvının ise, test etmek amacıyla Kıyıma dokunmasına izin vermişti. Muhtemelen Nyu’nun etkisi olmasa en azından birkaç damla sıvıya maruz kalırdı.

Karamel renkli sıvı kıyıma temas ettiğinde, asidin toprağı delmesi gibi erimiş ve coss sesi çıkarmış ancak silahın metaline zarar vermemişti. Turgan özgüvenli bir şekilde savaş duruşu almaya hazırlanırken, Havari Mirza’nın eleştirisine maruz kaldı.

“ Normalde Krausla karşılaşabilecek kadar güçlü olman gerekir hizmetkar ama gördüğüm kadarıyla silahını eline alalı birkaç saat olmuş bir havarinin karşısında durabilmek için bile bir azrağın desteğine ihtiyaç duyuyorsun. Kraus’un karşısına çıkamayacak olman, onun için hayal kırıklığı olacak. 400 yıldır bu anı beklemişken karşısına bir sünepenin çıkması ne kadar da üzücü. “

“ Onun gücüne ihtiyacım yok. Sana yenilmeye niyetim de yok. Kraus denen herif keşke kendisi gelseymiş. Senin gibi bahanelerin ardına sığınan, özgüvensiz bir ezikle zaman kaybetmek zorunda kalmazdım. “

Mirza normaldeki kahkahasıyla pek de alakası olmayan bir kahkaha attı.

“ Azrağı kafana takma hemen hallediyorum.   Kali’nin çıkılmaz dünyası “

Mirza bunu söylediğinde Turgan endişelenmişti. Zira havarinin Nyu’ya saldıracağını düşünmüştü ancak olan şey, Mirza’nın altındaki bulutun büyüyüp etraflarını sarmasından öteye gitmemişti.

“ Ne yaptın sen şimdi? “

“ Dövüşümüze dışarıdan müdahaleyi imkansız hale getirdim. Yani o azrak artık sana güç veremez. “

Turgan’ın yüzünde o an bir gülümseme belirdi. Kesinlikle aptalca bir gülümseme değildi ve yüzündeki mutluluk çok farklı bir anlam taşıyordu.

“ Yani şimdi dışarıdakiler bizi göremezler mi? “

“ Göremezler. Boşuna onlardan medet umma. “

Turganın sırıtışı iyice belirginleşmişti. Elini parmağının üzerindeki yüzüğe götürdü.

“ Bunu duyduğuma sevindim hınh hınh “

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar