Theoden

26 Mart 2020
Çeviri: 230
Düzenleme: AntiYasuo
481 Görüntülenme
Bu bölümü 1 Kişi beğendi.

Konstantin'in Geçmişi

Turganın tapınakta yaşamaya başlamasının üzerinden üç ay kadar geçmiş olmasına rağmen herhangi bir ilerleme olmamıştı ve bu durum Konstantinin kendini sorumlu hissetmesine sebep oluyordu. Bugüne kadar müritlerinin hiç biri bu kadar başarısız olmamışlardı. Farklı zaman aralıklarında başarıya ulaşmış olsalar da üç ay boyunca hiç yol kat edemeyen birisi hiç olmamıştı. Klasik yöntemlerin işe yaramayacağı artık kesinleşmişti ve usül değiştirmenin tam zamanıydı. Odanın kapısını kapatıp yalnız olduklarına emin olduktan sonra konuşacaktı Konstantin.

“ Tanrı vaadinden dönmez ve bir tanrı adamı da aynı şekilde yapmalı. Bugün son bir şey deneyip bu kez de olmazsa senden özür dileyerek ayrılmanı isteyeceğim evlat. Başarısızlığımı kabulleneceğim. “

Turgan verecek cevap bulamamış, sessizce meyve suyunu içip dinlemeye devam ediyordu.

“ Klasik yöntemler sen de işe yaramamış olduğundan, daha önce bahsetmemek adına karar aldığım hayatımı sana anlatacağım. Bu şekilde çıkarımlar yapacağına inanıyorum evlat. “

Turgan heyecanla yerine kurulmuş, parlayan gözleriyle Konstantinin hayatını dinlemeye hazır görünüyorken devam etmişti Konstantin.

“ Sana tüm detayları anlatacağım, benim yaptığım hataları bilmeye hakkın var evlat. Dikkatli dinlemen senin faydana olacaktır. Lütfen bitirene kadar kesme ve bittiğinde ne istiyorsan sor… “

Turgan, bardağın içindeki pipeti dudakların arasından çıkarmadan başıyla onaylamış ve o halde dikkat kesilmişken, Konstantin uzun sürecek hikayesini anlatmaya başlamıştı.

“ Bugünkü Camthalion kıtasının, Saireline yakın büyük bir adasında geçirdim çocukluğumu. Ada bir Lordun yönetimindeydi. Lordumuz iyi bir adam olduğundan öksüz ve yetim olarak yetişen benim, kızıyla arkadaşlık etmeme, aynı okula gitmeme izin vermişti ancak ben yaft kullanamıyordum ve bu sebeple de hayatım boyunca aşağılanmıştım. Almila dışındaki herkes beni ezmeye çalışıyor ve genelde de başarıyorlardı. Bu aşağılanmalar yüzünden haylaz bir çocuk olmuş ve insanlara zarar verir olmuştum. Birilerinin işlerine çomak sokmak, bir gün önce derimi başlangıç seviyesi bir yaftla yakmış bir çocuğun babasının dükkanının camını kırmak beni rahatlatıyordu.

Çok kez yakalandım, cezalara çarptırıldım ancak her seferinde Almila, Lord babasını ikna ederek düşük cezalarla kurtulabilmemi sağlamıştı. Bu durumu kabullenemiyordum zira adalet duygum cezamı hak ettiğim şekilde çekmem gerektiğini söylüyordu. Bu durumun sonunu olmayacağını anladığımda bir karar almıştım; güçlenecektim. Yaft kullanamıyor olsam da güçlenmenin bir yolu olmalıydı. Kut taşlarına ulaşma imkanım olmadığından, bedenimi bir tanrınınki kadar güçlü hale getirmeye karar vermiştim. “

“ Bu mümkün mü ki? “

“ Sadece bir çocuktum ve hayal dünyam da herhangi bir çocuğunki kadar genişti. Her neyse; beden güçlendirmesiyle ilgili bulabildiğim tüm kitapları okudum, daha önce sorun yaşadığım güçlü savaşçıların önünde eğilip bana yardım etmelerini istedim ve birkaç yıl sonra başarmıştım. Sen sormadan bir tanrı bedenine sahip olmadığımı söyleyeyim ancak bedenim o bölgedeki yaft kullanıcılarının neredeyse tüm yaftlarını geçirmeyecek kadar güçlenmişti. Derimin şu anki halinin bile bir aydakarın ki kadar kalın olduğunu gözlemleyebilirsin.

Bu durum beni hakir gören arkadaşlarımın tutumunun değişmesine sebep olmuştu. Bana zarar veremediklerini gören yaşıtlarım arkadaşım olmaya karar vermişlerdi ancak bunun sebebi artık beni sevmeleri değil, benden çekinmeleriydi. Benden hala nefret ettiklerini gözlerinden okuyabiliyordum ancak bunu belli etmeyi hiç istemiyorlardı. Sonuç olarak onları artık karaktersiz korkaklar olarak gördüğümden umursamamaya başlamıştım.

Tabi gençliğe adım atınca bana eskiden beri bir dengiymişim gibi davranan Almila ile duygusal olarak da yakınlaşmaya başlamıştım. Birbirimizi seviyor ve evlilik planları kuruyorduk. Yirmi yaşımın son günlerindeyse sırtındaki silahla tanışmıştım ancak ruhlarla henüz konuşmamıştım halen bir hizmetkar olduğumu bilmiyordum. “

Pfrrrrrrrrr

Turgan birden ağzındaki sıvıyı tükürmüş, pipet ağzından düşmüşken bağırmıştı.

“ Kıyımla mı tanıştın, onu cidden kullandın mı, yani cidden eski bir hiz… “

“ Kıyım değil tanrının gazabı… Aynen öyle, ben eski bir hizmetkarım ve normal şartlar altında Theodende tek bir hizmetkar olur, bazı dönemlerde hizmetkar dahi olmaz ve tamamıyla tanrının kararıdır ancak ben dönüşü olmayan bir şekilde kovulup günahkarlara karıldığımdan sen hizmetkarlık yaparken hayatta olmam sorun olmadı. “

“ Peki neden kovuldun ki Konstantin amca? ”

“ Anlatıyorum işte, sessizce dinle. “

Turgan başıyla bir kez daha onaylamış, bardağında kalan son meyve suyu damlalarını da tek dikişte bitirdikten sonra heyecanı katlanmış bir şekilde dinlemeye koyulmuştu.

“ Tanrının gazabını taşımaya başladıktan sonra bir şekilde elde edebildiğim bir yaft kitabını da kullanabilir olmuştum. Hangi dilde olduğunu bilmediğim yazıları okuyabiliyor ve güçlü yaftlar oluşturabiliyordum. Sen sormadan söyleyeyim sendeki kitabı yani Kiyanı kullanmıyordum ama benim ki de kişiye özel olanlardandı ve yıkıcı güçlere sahipti. Her neyse halen büyüdüğüm adada yaşıyordum ve bir amaca sahip değildim. O dönem Herdai Birleşik Krallığı topraklarını genişletmek derdindeydi ve hedeflerinden birisi de benim yaşadığım adaydı.

Lordumuz bana Almilanın hayatını koruma görevini vermişti ve tüm zamanımı onunla geçirecek fırsatı bulabilmiştim. Onunla bu kadar yakın olabildiğim için neredeyse savaş tehlikesine minnet duyuyordum ve bir gece Almilanın yatağında uyumuş, hayatımın en huzurlu ve temiz gecesini geçirmiştim. Ancak sabah aydınlık değildi ve camdan içeri giren ateş yaftının yorganımızı tutuşturmasıyla uyanmıştım. Sevdiğim kadın yanımda yatarken bile güvende görünmüyordu ve bu durum kanın beynime sıçramasına sebep olmuştu. Lordumun verdiği görev Almilayı korumak olsa da bu görev içimdeki savaşmak arzusunun yanında basit kalıyordu ve arzumu yenemeyip adaya ayak basan her bir düşmana kıyımı yaşatmak için, Almilanın yaşlı gözlerine aldırmadan, kısa süreceğini söyleyip odadan ayrılmıştım.

Dışarı çıktığımda birkaç bin kişilik düzenli ordu muazzam bir saldırı yaftını durmaksızın üzerimize yağdırıyorlardı ve sevdiğim kadını yaralama ihtimali olan yaftta bunlardan birisi gibi görünüyordu. Üzerime yağan yaftların arasından ağır ancak aceleci adımlarla yürürken tanrı şahidimdir korku hissetmiyordum. Birkaç evin yıkılmış, bazı yurttaşlarımın acı çığlıklar atmasına şahit olmak zorunda kalsam da düşman saflarına varmayı başarmıştım.

Askerlere emirler yağdıran bir düşman komutanının kafatasını çıplak ellerimle parçaladığımda, insanların bana canavar diyerek kaçıştıklarını hatırlıyorum. Hayat tuhafmış evlat, en kibar zamanlarımda beni zorbalık yapmaya iten yurttaşlarımsa bu vahşiliğimin ardından sevinç çığlıkları atıyorlardı. Onların yüzüne baktığımda birinin bile kurtarılmaya değer olduğunu düşünmüyordum ancak içimdeki katliam arzusunu da yenemiyordum. Sırtımdaki silahı çıkardığımda bir adamın çocuğu olduğunu ve merhametimi istediğini söylediğini hatırlıyorum. Bir sonraki duyduğum ses ise başı kesilmiş haldeki vücudunun şah damarından fışkıran kanınboğuk sesiydi.

Öldürmeden önce her birinin yüzüne bakıyordum ve yüzlerindeki korkuyu görmekten adeta keyif alıyordum. O an tüm Theodeni karşıma alsam kazanabileceğimi düşünüyordum ve hesapsızca tanrının gazabını savurmaya devam ediyordum. Etrafımda uçuşan kesik kollar, bacaklar hiçbir şey ifade etmiyordu. Bedenim tamamıyla düşman kanlarıyla kızıla boyanmışken, kaçan düşmanların arkasından gidiyor, tek birinin bile ayrılabilmesini istemiyordum. Almilanın canının yanma ihtimali zihnimi yitirmeme sebep olmuştu ve işlediğim cinayetlerin sorumluluğunu hissetmiyordum bile. Balyozumla bir başka düşmanın parçaladığım ancak bir kısmı üzerime sıçrayan iç organlarından temizlenmeye bile gerek duymamış, bir sonraki hedefimi kovalıyorken arkamdan gelen sesle kendime gelebilmiştim. Düşman askerlerinden birisi Lordumuz ile karısını esir almıştı ve geri çekilmelerine izin vermezsem öldürmekle tehdit ediyordu.

Tek bir düşmanın bile yaşamasına izin vermemeye kararlı olduğumdan bu uyarıyı umursamamıştım ancak sevdiğim kızın ailesinin ölmesini de istemiyordum. Kıyım ruhlarının yönlendirmesiyle silahımı fırlatmış ve gerisini onlara bırakmıştım. Ruhlar vaadlerini tutmuşlardı ve adeta güdümlü bir mermi gibi düşman tepki veremeden onu vurmayı başarmışlardı. Düşmanın bedenini parçalayıp balta ucu yere saplanmışken, kalan düşmanların bir daha buraya gelmeyeceklerine emin olmuş bir halde sevdiğim kadını görmeye gidiyordum ancak tekrar söylüyorum hayat garip evlat. Tanrının gazabını almak için eğildiğimde ona uzanan lordumuzu görebilmiştim. Sonradan kıyım ruhlarından öğrendiğime göre kendi silahımla beni öldürmeyi planlıyormuş zira yaşadığımız yerin kanunlarına göre Lordun hayatını kurtaran kişi yeni lord olurdu…

Mevkisini korumak isteyen lordumuz bir sonraki saldırıda bana ihtiyacı olacağını dahi umursamayarak beni öldürmeyi planlamıştı. Beni dışlamayan liderimizin mevkisini kaybetme korkusuyla ölümümü istemesi ne üzücü… Ancak tanrının gazabının hilal kılıçları buna izin vermemiş ve iki kılıç birden yanlış düşüncelere kapılmış bu adamın kalbine geçmişlerdi. Onu kurtarabilecek tek kişi olduğumdan silahı yakalayıp geri çekmeye çalışmıştım ancak başaramamıştım. Lord gözlerimin önünde can veriyordu ve ben de onu öldüren silahı tutuyordum. Ellerimi çektiğimde Almilanın çığlığını duyabilmiştim. Babasının adını haykırıp ağlıyordu…

Oradan nasıl kaçtığımı hatırlamıyorum. Ardından ruhlarla tanıştım ve bir hizmetkar olarak yaşamaya başladım. Kendi dönemimdeki en büyük vukuatım, Ahyarın soyunun tüm kadınlarını katletmekti. Aydakar soyunun tükenecek olmasına rağmen bunu sorgulamadan yapmıştım. “

“ İyi de bu dört yüz sene önceydi ayrıca benim bir dişi aydakarım var ve adı da minnak “

“ Sözümü bitirdiğinde zamanla ilgili sorunun olmayacak evlat. İnan bana sözlerimde yalan yok… Dişi aydakar konusunda ciddi misin evlat? “

“ Evet hem de çok güzel ama sen nasıl dört yüz sene…. “

“ Tanrı cidden vaadinden dönmüyor. O zaman bana aydakarların soyunun tükenmeyeceğini söylemişleri ve bunun tanrının sözü olduğunu söylemişlerdi ruhlar… “

“ Ama dört yüz sene önce olmamış mıydı aydakar katliamı? “

“ Devam edebilir miyim? “

“ Tamam tamam dinliyorum. “

“ Yedi yıl boyunca tek bir görevimi ihtimal etmedim ancak yedinci yılın sonunda artık Krausla karşılaşmıştım… “

“ Ona kaybettiğini duymuştum… “

“ Yanlış duymuşsun, şimdi gerçeğini öğreneceksin… “

Turgan bunu duymayı beklemiyordu zira bizzat havariler bir önceki hizmetkarın yenildiğini söylemişlerdi, yalan mıydı? Turgan sorgularken devam edecekti Konstantin.

“ Krausa ve yanındakilere karşı kazanmamız bir saatimizi bile almamıştı. Doğruluk mızrağını taşıyan bir başka hizmetkarla beraberdik ve cidden beklediğimizden daha kolay olmuştu ancak Krausun bedenini öldürüp ruhunu firara zorladığımda karşımda tanıdık bir yüz duruyordu ve bu kişi faziletli yay ile beni hedef almıştı. “

“ İyi de Ragnossanın yayını bir havari kullanabilir mi ki? “

“ Bu sorunun cevabı evet. Faziletli yay tuhaftır ve taşıyıcısını duygu karmaşası yaşayan kişilerden seçer. Binlerce yıl önce Mezalim ve Tanrının Gazabının defalarca çarpışması sonucunda ortaya çıkmış bir yay olduğundan, iki silahtan da özellikler taşır ve taşıması en riskli silahtır bu yüzden Ragnossaya dikkat etmelisin; tabi bir gün onunla düşman olmak istemiyorsan ki tanrı hakkındaki düşüncelerine ve yayı halen kullanamadığına bakarsak, havarilerin tarafına geçme ihtimali yüksek görünüyor. “

“ Ci-cidden mi? Alkole ve uyuşturucuya da düşkün olduğunu söylemişti babam, belki de bu yüzdendir. Şerefsiz Ragnossa demek beni satmayı düşünüyordu. “

“ Hemen senaryo yazma evlat, sadece dikkatli olmanı söylüyorum o kadar. O genç çocuğun bu durumu bildiğinden bile şüpheliyim ancak Kraus biliyor ve kullanmak isteyecektir… “

“ İyi de Kraus nasıl bu kadar uzun süredir yaşıyor… “

“ Kendimden önce onunkini söyleyeyim madem. Kaliye ölüm tanrısı demelerinin sebebi bir havariyi ölümsüz yapabilmek, daha doğrusu ruhunun firar etmesini sağlayıp, bir başka bedene girebilmesini sağlayabilmek ve bu yüzden de Kraus binlerce yıldır hayatta. Farklı bedenlerde yaşayan aynı ruh…

Her neyse Faziletli yayı taşıyan kişi Almiladan başkası değildi ve amacı da havarilerden farklı görünmüyordu. Ondan gelen oklara karşı tamamıyla savunmasızdım ve o oklara hedef olmamı da doğruluk mızrağını taşıyan hizmetkarım önlemişti. Almilaya karşı savaşamadım ve onu sadece durdurmak istedim. Yanına ulaşıp ona dokunabildiğimde gözlerinde öfke vardı ta ki hilal kılıçlar tıpkı babasına yaptıkları gibi kalbine geçene kadar. Hilal kılıçlar kontrolüm dışında onun bedenine girdiğinde bakışları değişmiş, onu ilk sevdiğim zamanlardaki kadar masumlaşmıştı ve o haldeyken bir cümle kurabilmişti.

 ‘ Babamın ölümüyle alakan olmadığını öğrenip seni aramak için adadan ayrılmıştım Konstantin, namın yayıldığından sana yaraşır bir hizmetkar olmak istedim ancak Krausa kandım ve silahın bedenimi arındırana kadar da düşman saflarına katıldığımın farkına varamadım sevdiğim adam. Artık biliyorum, beni uyandırdığın için teşekkürler. ‘

Almilanın dudaklarından akan kan sözcüklerine eşlik ederken daha fazla dayanamamış ve silahımı geriye çekmeyi başarabilmiştim. Sevdiğim kadın hala hayattaydı ve artık bir hizmetkar olabilirdi. Aslında sadece kendimi kandırıyordum zira iki kılıç birden birinin ölümüne hüküm verdiğinde bunun geri dönüşü yoktu ve Almilayı kurtararak tanrının hükmüne karşı gelmiştim. Hükmü veren tanrı olduğunda hizmetkarın sadece uygulaması gerekirdi ancak ben duygularıma yenilip buna karşı gelmiş,  sevdiğim kadının hayatını bağışlamıştım. Kıyım ruhlarının seslerini ilk kez ürkütücü bir şekilde duyuyorken, içimi bir korku kaplamıştı ancak yine de yaptığım şeyin doğru olduğuna inanıyor, kendimce savunmaya geçiyordum.

‘ Lütfen hayatta kalmasına izin verin, sadece kandırılmış ve pişmanlığını dile getiriyor, bir seferlik izin verin ne olur…’

Orduları katleden, aydakarlara soykırımı getiren, yedi havariye karşı kazanabilen bir adam olarak fazlasıyla aciz hissediyordum. Ruhlar aracılığıyla tanrıya yalvarıyordum ancak hükmü sorgulamam pahalıya mal olacaktı. Gökleri dahi titretecek kadar güçlü bir sesi ilk ve son kez duymuştum.

‘ Tanrının sana bahşettiklerine rağmen günahkar bir havariye verilen hükmü yok saydın. Geri dönüşü olmaksızın azledildin Konstantin ve ölümsüzlükle cezalandırıldın. Tüm sevdiklerinin ölümüne tanık olacaksın, pişman olup tanrıyı aramak istediğinde dünya güçleriyle cezalandırılıp her seferinde başarısız olacaksın, Güce tamah ettiğin sürece tanrının merhametinden yoksun kalacaksın ve tanrıyı her arayışında daha fazla güç elde edeceksin. Gücünü bir havari gibi kullanmaya yeltenirsen, daha büyük cezalara maruz kalacaksın. Tanrı seni bağışlayana kadar ölümsüz ve acı hissinden yoksun bir adam olarak hayatına devam et. ‘

Sözleri bittiğinde konuşacak halim bile yoktu zira bu sesin karşısında nefes almakta bile güçlük çekiyordum. O zaman hizmetkarım olan yoldaşım mızrağını bana teslim edip ayrıldı ve hayatını kurtardığımı düşündüğüm kadın da kızımızı arkasında bırakıp beş yıl sonra öldü. Kızımsa ondan bir ay sonra… “

Gulk

“ Cidden kötüymüş, peki ustamla nasıl tanıştınız? “

“ Azledilmemden çok sonra Attilanın babasının bir hizmetkar olduğunu öğrenmiştim… “

Turgan burada dayanamamış ve atlamıştı.

“ N-nasıl yani, dedem de mi bir hizmetkarmış? “

“ Hem de hizmetkarların en kıymetlisi ve en üst rütbelisi… “

“ İyi de onu sıradan bir asker öldürebilmiş, demek ki güçsüz bir hizmetkarmış… “

“ Tam aksine. Kiyanı çocukluğundan beri okuyabiliyordu ancak tek bir kez bile oradaki yaftları kullanmayı düşünmemişti. Ölümü tamamen teslimiyetten oldu yoksa emin ol Attilanın yaptığı yıkımdan çok daha fazlasını yapabilecek güçler bahşedilmiş, Hizmetkarların Piri ünvanını alabilmiş tek adamdı. “

“ İyi de neden öylece ölümü kabullendi o zaman? “

“ Söylediğim gibi teslimiyetten… Kendisini hizmetkarlığa hiç bir zaman uygun görmedi ve halen dokunabildiğim tanrının gazabını ona bizzat teslim etmeme rağmen silahı taşımayı kabul etmedi. Tanrının onun aciz bedenine yaşama hakkı vermesinin bile hak ettiğinden fazlası olduğunu söyleyip, kendi eksiklerini öne sürerek, kibar bir şekilde gücü reddetti. Ne tanrının gazabını ne de kiyanı asla kullanmayan bu adam Hizmetkarların Piri olarak anılır. Öyle ki Kraus ona ulaştığında, Tanrı yaşamana izin veriyorsa sana bir misafir olarak hürmet edeceğim deyip, bir havarinin dahi gördüğü iyi muamele sonrasında kendisine saldırma niyetinden vaz geçmesine sebep olabilmiş bir adam ki artık ben de onun yolundayım. “

“ Vuhuu dedem cidden tuhafmış. Ustamla da o zaman mı tanışmıştınız? “

“ Dedeni gördüğümde ustan hala bir çocuktu, annense hiç doğmamıştı evlat. Ustanla tanışmaya özellikle gitmiştim. “

“ Neden? “

“ Babasının ölümünden sonra Sarduğa tek başına kafa tutabilmiş bir adamın beni öldürebileceğine inanmıştım. Sonuçta hizmetkarların pirinin oğluydu ve dünyanın en güçlü adamı olarak anılıyordu. “

“ Peki başarabildi mi? “

“ Cidden karşında duruyor olmama rağmen bu soruyu sordun mu? Tabi ki başaramadı ancak onunla karşılaşmam sayesinde tek yolun acizliğimi kabul etmek olduğunun farkına vardım. En güçlü denilen adam bana bir çizik dahi atamıyorken ölmeye çalışmak saçmaydı. Gerçi Attila beni öldüremediği için pek mutlu görünmüyordu, onun için üzgünüm…“

“ Ustamın sinirleri bozulmuş olmalı hınh hınh… “

“ Bunun için cidden üzgünüm ama elimde olsa ölürdüm emin ol. Artık tek güvencem sensin evlat. “

“ Nasıl yani? “

“ Şahmerana bir söz verdin ve o söz yüzünden de beni öldürmek zorundasın değil mi? Sonuçta pullanmış derini gördüm ve bir hizmetkar muhakkak sözünü tutmalı. “

“ Laaaaaaan şimdi sıçtık iyi de nasıl öldüreceğim ki? Ayrıca sen bana yardımcı olmaya çalıştığından bunu yapamam. Hem ustamlar da o konuyu konuşmaya gittiler ve belki de izin alabilmişlerdir. “

“ Ben gördüğümde izin alınmamıştı değil mi? Nasıl yapacağını bilmiyorum ama beni öldürmek zorundasın evlat… “

Turganın yüzü birden ciddileşmişti. Ciddiliği ses tonuna da yansımışken ayağa kalkmış, bir yandan ayrılmaya hazırlanıyor, bir yandan da konuşuyordu.

“ Sözümü tutacağım ama şu an bunu yapamam. Anlattığın her şey için teşekkür ederim Konstantin amca sanırım güçlerimi nasıl geri alacağımı buldum. Demek tanrı vaadinden dönmez. Öyleyse sadece bunu tecrübe etmek gerekiyor… “

Turgan üzerindeki yamalı giysileri çıkarmış, yeni giysilerini giydikten sonra Konstantine teşekkür edip oradan ayrılmıştı.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar