Theoden

10 Haziran 2019
Çeviri: 28
Düzenleme: AntiYasuo
1092 Görüntülenme
Bu bölümü 4 Kişi beğendi.

Ormanda Sıcak Bir Yuva

“Onları bulsak bile ne yapabiliriz ki ? Koca akademiyi yerle yeksan etmiş kişilerden bahsediyoruz burada Sanki onları yakalayabilirmişiz gibi bu ıssız ormanda gezinip duruyoruz. “

                “ Aptal olma bizi zaten yem olarak gönderdiler. Eğer geriye dönmezsek bu tarafta olduklarını düşünüp onları yakalayabilecek kadar güçlü birlikler göndereceklerdir. “

                “ O zaman tüm ormanı arayıp onları bulamadığımızı söyleyelim mi ? “

                “ Kafan gerçekten basmıyor değil mi? Prens Farsid’ in katillerinden bahsediyoruz burada. Eğer onlar buralarda bir yerdeyseler ve bizden sonra gelen askerler onları bulurlarsa Kral Fariz canımızı bağışlamayacaktır. “

                “Başlarım ama böyle işe. Kaçakları bulursak onlar tarafından öldürüleceğiz. Bulamazsak da kral tarafından “

Fazlasıyla öfkeli, korkmuş ve bir o kadar da çaresiz görünüyordu askerler. Aslında askerlerin bu haline üzülmüşlerdi bile Turgan ve arkadaşları. Ducia bulundukları bölgeye kolayca alt edebilecekleri tecrübesiz askerler gönderdikleri için şanslı hissediyordu. Karanlıktan bunalmasına rağmen burada beklemeliyiz , birazcık daha sabır , bu askerleri yenmesi kolay ancak arkasından gelenler sorun olacaklardır diye düşündü. Zaten artık alıştığından olsa gerek havasızlık ve sıkışıklık eskiye göre daha az rahatsızlık veriyordu. İki asker ve yeni fark ettiği üçüncüleri sırayla konulmaya başladılar. Ducia Askerlerin sohbetlerine devam ettiklerini fark etti ve önündeki boşluğu...

                “ Ben şehre geri dönmeyeceğim. “

                “ Bende dönmeyeceğim.”

                “Ben de...”

                “ Asker falan da olmayacağım artık “

                “ Evet evet bende şu andan itibaren asker değilim hatta “

                “ Ben de asker olmayacağım “

                İlk asker matarasını aldı ve kapağını açarken söylendi.

                “ Ah bu hava beni çok bunalttı beni biraz su içeceğim . “

                “ İyi hatırlattın ben de biraz içeceğim . “

                “ Ben de susadım bana da verin. Ben de içeceğim. “

Askerler mataralarından suyu içtiler ve ikinci asker yerde elini uzatmış su matarasını bekleyen diğer arkadaşına uzattı.

                “ Ohhh teşekkürler bu sıcakta iyi geldi. “

                “Rica ederim.”

 

                “Her neyse karar verdim ben başı bozuklara katılacağım. “

                “ Bak bunu iyi dedin ben de katılacağım en azından krallıklardan farklı olarak kendi fikirlerimizi sunmamıza izin verdiklerini iddia ediyorlarmış. Öyleyse ben de kesinlikle başı bozuklara katılacağım.“

                “ Ben katılmayacağım. “

 

                “Bir başı bozuk olup bugüne kadar korktuğum o bencil Kral Fariz’e meydan okuyacağım. “

                “ Bende o herife meydan okuyup haddini bildireceğim. “

                “ Ben zaten çoktan yaptım hınh hınh. “

 

Ducia çoktan yanından ayrılmış olan Turgan’ ın boşluğuna artık emin olmuştu ve kendince o aptal ne ara buradan ayrılmış nasıl fark etmedim diye söyleniyordu.

 

                “ O zaten Kral Fariz’ e meydan okumuş. “

                “ Evet o zaten yapmış “

                “ Aynen çoktan yaptım bile.”

               

                “Bir dakika o kim lan ? “

                “ Ben Turgan aradığınız kaçaklardan biriyim. “

                “ Ne! Nasıl yani ? Okulu yıkıp Prensi ve bir çok önemli kişinin çocuğunu öldürenlerden biri misin?”

                “ Evet “

                “ Peki neden ortaya çıktın ? Bizide mi öldüreceksin ? “

                “ Yoo sadece acıktım ve susadım sizinde yemeğinizin ve suyunuzun olacağını düşündüğümden yanınıza geldim. Çoktan su verdiniz bile sağolun hınh hınh. “

Askerlerden bir tanesi korkarak heybesinden ekmek ve biraz da meyve çıkarıp Turgan’ a uzattı. Turgan teşekkür etti ve tam ekmeğinden ısırmaya hazırlanıyordu ki elinde tuttuğu ekmeği bir anda ortaya çıkan Elfy’ nin kendinden önce ısırışını izlemek zorunda kaldı. Elfy iştahlı bir şekilde lokmasını çiğnerken bir yandan da kendini tanıtmayı ihmal etmedi.

                “ Selam ben Elfy. Okulu yıkanlardan birisiyim yemek için teşekkürler. “

Bunu söyleyip Turgan’ın ekmeğinden yeni ısırıklar koparmaya devam etti. Artık ağacın kovuğunda kalmasının bir anlamı olmadığını fark eden Ducia da yanlarına geldi.

                “ Siz beylerin yemeğini sanırım benimle de paylaşması gerekecek. Ayrıca ben size yanımda kalın demedim mi aptallar? “

Diğer askerde heybesindeki erzakları çıkarıp Ducia’ya uzattı. Yere bir sofra kurdular ve tüm erzakları paylaşmaya karar verdiler. Beşide karınlarını doyurdu. Turgan önündekileri Elfy kadar hızlı olmasa da bitirmişti.

                “ Peki şimdi ne yapacaksınız ? “

                “ Ben başı bozukları bulup onlara katılacağım. “

                “ Sanırım ben de aynısını yapacağım. “

Turgan tam oyunu sürdürmeye devam edip ben katılmayacağım diyecek oldu işte o zaman Ducia’ nın elindeki küçük odun parçasını başında hissetti.

            “ Peki sizler ne yapacaksınız ? Ayrıca tüm krallık sizi arıyorken nasıl bu kadar rahat  olabiliyorsunuz ? “

                “ Rahat falan değiliz. Sadece bazı arkadaşlarımızın zeka sorunları olduğundan bir sonraki aşamayı planlamak için pek şansımız olmuyor. “

Bunu söylerken Elfy’ nin yüzüne bakmıştı zira Turgan’ ın ne yapacağını asla kestiremesede Elfy’ nin yemek görünce ortaya çıkmasını , böyle bir pervasızlığı kesinlikle beklemiyordu.

“ Ayrıca size güvenmemiz mümkün değil hala düşman krallığın asker üniformalarını giyiyorsunuz. Bu yüzden atlarınıza da el koyuyoruz ve ayrı yönlere doğru ilerleyeceğiz. “

Eski askerler ürktüklerinden olsa gerek itiraz etmediler atlarından indiler ve Ducia’ nın gösterdiği yöne doğru Başı bozuklara katılma umuduyla ilerlediler. Ducia at sürmekte pek iyi değildi. Zaten iki atları olduğundan birine köy kızı Elfy çevik bir hareketle bindi. Diğerineyse Turgan ve Ducia önlü arkalı oturdular. Şehrin ters istikametine doğru atlarını sürdüler. Yolda ilerlerken Elfy köyünde de olan ve şifalı diye topladıkları bazı otları topladı. Bunun dışında hiç durmadılar. Zira askerler şehre dönüp kendilerini ispiyonlayabilirlerdi bu yüzden olabildiğince mesafeyi açmak istediler. At üstünde altı saat kadar ilerledikten sonra önlerine çıkan bir patikaya girdiler. Bu yolda da yaklaşık yirmi dakika at sürdükten sonra küçük bir çiftlik evi ve önünde oynayan en fazla üç yaşında bir bebek karşılarına çıktı.

Bebek bizimkileri görünce “abi , aba “ diye sevinçle bağırıp etrafına gülücükler saçmaya başladı. Ducia bebeklere zaafı olduğundan atınan indi ve bebeği mıncırmaya koyuldu , Elfy de ona eşlik ediyordu. Turgansa atından inmeden arkadaşlarını seyrediyordu. Herkes halinden memnun görünüyorken kucağında çamaşır sepetiyle 30’lu yaşlarında bir kadın belirdi.

                “ Oğlum büyümüşte misafirleri karşılar mı olmuş ? “

Küçük gülümseyişlerin ardından devam etti.

                “ Hayırdır çocuklar bu ıssız eve sizi hangi rüzgar attı ? “

                “ Şey biz ormana kamp kurmaya gelen öğrencileriz ama sanırım kaybolduk. “

                “ O ne saçma okulmuş öyle gencecik çocuklar koca ormana bırakılır mı hiç ? Hocanız falan yok mu kızım başınızda ? “

                “ Yok abla. Zaten okul zorla göndermedi biz kendimiz istedik macera olsun diye. “

                 “ Zamane gençleri işte böyle macera mı olurmuş hiç güzelim? Size bir şey olsa ana babanıza yazık değil mi ? Neyse açsınızdır buyrun içeri geçin hadi...”

Kadının bu kadar sıcak kanlı olması ve yeni tanışmış olmalarına rağmen kendisini ailelerinin yerine koyup empati bile yapması fazlasıyla güven duymalarını sağlamıştı. İçeriye girdikten sonra anaç köylü kadın önlerine sofra kurdu her birine birer kase çorba ortaya da tavşan etinden patatesli bir yemeğin olduğu büyükçe bir kap bıraktı. Çocuklar yemeğe başladılar. Elfy yine çorba kasesini eline almış adeta suratı içine girerek iştahla yiyordu. Ducia da tam ilk kaşığını ağzına götürüyordu ki bebek yanına geldi ve yemeklere elini sokmaya çalıştı.

                “ Oğlum daha demin yedin ama sen. Ne kadar obur bir sıpasın öyle. “

                “ Sorun değil ufaklığa ben yediririm abla. “

                “ Çorbadan verme madem ablası alerjisi var bu ücra köşede şifacı bulmak zor oluyor sonra. “

                “ Cidden neden burada yaşıyorsunuz ve sizinkinden başka ev göremedim civarlarda. Burası bir köy değil mi? “

                “ Yok kızım benim kocam hem avcı hem de oduncu olduğundan böyle ormanda yaşayınca ona rahat oluyor. Zorlukları çok olsa da bu sakin hayata da değiyor bence. Siz hangi şehirden geldiniz peki? “

                “ Hangi şehir derken abla? Burası tam olarak nerede ki “

Böyle söyleyerek hem oldukları yeri öğrenmek istiyor hem de yakınlarda başka şehir varsa kaçak oldukları anlaşılmasın diye o şehrin adını kullanmak istiyordu Ducia.

                “ Burası hızlı atlarla Darum şehrine 7 saat, Apaz şehrine 9 saat, İkona şehrineyse 5.5 saat mesafede olan bir konumda. Sizde sanırım ikonadan gelmişsinizdir zira en yakın şehir orası. “

Ducia şehirden bu kadar uzaklaştıklarına şaşırmıştı ama en azından derslerden İkona şehrinin Ülger krallığına bağlı olmadığını biliyordu. İkona bağımsız bir şehir devletiydi.

                “ Evet biz İkona’dan geldik. Oraya nasıl döneceğimizi biliyor musun abla ? “

                “ Biliyorum tabi kızım yolu gösteririm ben size. Hele çorbalarınızı bir için bakalım. Hangi okuldansınız peki? “

İşte şimdi ayvayı yedik diye düşündü Ducia zira ikona şehrindeki hiç bir okulun adını bilmiyordu. Tam ağzında bir şeyler geveleyecekti ki yardım, bu konuda destek isteyebileceği son kişiden geldi.

                “ Soğan cücüğü akademisinden. “

Çevirmen Notu

-

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar