Theoden
Blaine vs Turgan
Kont Alfred, çıplak bir tepenin üzerinde duran kontenini
gördüğünde gülümsemeye başlamıştı. Yanında getirdiği kişinin hizmetkar
olduğundu anlatmak için sabırsızlanıyordu.
Alfred “ Görünüşe göre şansımız yaver gidiyor Blaine.
Gökte aradığımız hizmetkar kendi ayağıyla yanımıza geldi. Hadi işini yap da bir
an önce konumumuzu yükseltelim ha ha. “
Blaine ince yapılı, uzun boylu, atletik bir görünüme sahip
bir adamdı. Beyaz gömleğinin yakası havaya kalkıktı. Efendisinin sesini
duyduğunda saygılı bir ifadeyle o yöne dönmüştü.
“ Üzgünüm efendim yalnızca siz orada olmamam gerektiğini
söylediğinizden ayrılmıştım ve yokluğumda hizmetkarla mı karşılaştınız? “
“ Şanslıyım ki öyle oldu Blaine. Üzgün olmana gerek yok.
Şimdi senden onu öldürmeni istiyorum. Hızlı ol ki ödülümüze bir an önce
konalım. Buralar pisleneceğinden uzaktan seyredeceğim ha ha“
“ Ama efendim bir kolu sakat bir adamla savaşırsam
ismimiz lekelenmez mi? “
“ Ne diyorsam onu yap Blaine. “
Blaine bulunduğu tepeden tek sıçrayışla aşağıya inmişti.
Turgan’ın tam karşısına dikildi, onu baştan aşağıya süzdükten sonra söze girdi.
“ İnsanları öldürmeden önce bir şans vermek yanlısıyımdır
ama lütfen beni yanlış anlama, ülkemizin bir asilini öldürdüğünden hesabını
vermen gerekecek. Gerçi bunu yapmamış bile olsaydın tanrının adını kullanan
sahtekârlar yaşamayı hak etmiyorlar. Tanrı da yalanlarından memnun olmasa gerek
ki kolun senden ilk haber aldığımızdan beri iyileşmemiş görünüyor. “
Turgan “ Al benden de o kadar. Sırf bu yüzden zamanı
geldiğinde kendilerini tanrıların çocukları olarak adlandıran Cabot
Cumhuriyetini de cezalandıracağım. Kolumu kafana takma zaten iki kolum da
sağlam olsaydı bu kadar yavaş ilerlemezdim hınh hınh“
Blaine bu cümlenin üzerine irkilmişti. Adeta kirpiklerinin
arası ayrılmış, göz kapakları iyice açılmış koyu renkli gözleri iyice ortaya
çıkmıştı.
Blaine “ Dost Cabot’un adını öylece ağzına alma seni
sahtekâr. Hem olmadığın şeylermişsin gibi davranıyor hem de dünyanın sigortası
olan Cabot Cumhuriyeti hakkında ileri geri konuşuyorsun. Seni öldürmeden önce
eğitmem gerekecek ki tanrının huzuruna çıkmadan önce biraz kibarlık ve
dürüstlük öğren. Işığın Hükmü- Işık Çağlayanı( 7. Seviye yaft 4. Kapı) “
Blaine yaftının adını haykırdığında yüzlerce ışık parçası
havada peyda olmuşlar, tamamına bakıldığında bir şelaleyi andırsalar da ayrı
ayrı hareket ederek farklı yönlerde Turganın üzerine ilerlemeye başlamışlardı.
Turgan “ Vuhuuu ablamın yaftını kullanıyormuşsun. Bu
ışıkların bana dokunursa acıtıp keseceklerini biliyorum, öyleyse tanrının
gazabıyla hepsini savuşturacağım. “
Turgan üzerine gelen ışıkları tek tek silahının üzerinde
söndürmeye başlamışsa da fiziksel olarak ışığın hızına erişmesi olanaksızdı ve
bir süre sonra hasar alacağını fark edebilmişti.
‘ Kahretsin, kolumun durumu dengemi bozuyor. Gerçi öyle
olmasa da durum pek iç açıcı olmazdı. Ablamın yaftı da bayağı güçlüymüş hınh
hınh. ‘
Blaine Turgan’ın sesli kurduğu cümlenin ardından
öfkelenmişti.
“ Bir de silahını tanrının ismiyle mi çağırıyorsun? Tanrı
hakkında hiçbir şey bilmeyen cahilin tekisin değil mi? Tanrının adını
olabildiğince az zikretmemiz gerekiyorken aptal bir bir metal için öylece
kullanılmamalıydı. Bu affedilemez. Işığın Hükmü- Işık çağlayanları ( 7. Seviye
yaft 5. Kapı) “
Havadaki ışıkların sayısı katlanmıştı. Turgan cevap vermek
istese de üzerine gelen ve sağlık açısından güneş ışığıyla pek de ortak
özellikleri bulunmayan ışık okları onu engellemişti. Duruşunu tekrardan aldı
ilk birkaç ışık parçasını silahında söndürdükten sonra çok da kısık
sayılmayacak bir ses tonuyla inledi. Savuşturmaya yirmi saniye boyunca devam
etmiş olsa da sağ karın boşluğundan ,sağ omzundan ve sol dizinden yaralanmıştı.
Blaine “ Ne yani hizmetkarım diye ortalarda dolanıp 7.
Seviye bir yaftla dahi ciddi şekilde yaralanıyor musun? Cidden bir sahtekârsın.
Bununla birlikte işini bitireceğim. Işığın Hükmü- Güneş okları, Envanter Köyü-
Kayıtlı Eşya Çağrısı-1 Numara“
Blaine 7. Seviye ışık yaftının 7. Kapısını açmış, eş zamanlı
olarak da üçüncü seviye bir envanter yaftını kullanarak daha önce kaydettiği
bir eşyayı çağırmıştı. Blaine sözlerini bitirdiğinde havada adeta yapay bir
güneş belirmiş, etrafındaysa turuncu renkli ışıklar peyda olmuşlar, tam hızda
Turgan’ı hedef almışlarken önlerinde beliren dev merceğin içinden geçmişlerdi.
Turgan sıcaklığı metrelerce uzaktan fark edebiliyordu.
‘ Yine deminki kadar ışık var. Bu kez daha fazlasına
hedef olacağım ama olmamalıyım. Bu mesafeden dahi bu kadar sıcaksa eğer
bedenime değerse lezzetli bir mangal haline gelirim… Yaft kullanacak zamanım
yok. Bu durumda başka çaremde yok… ‘
Blaine’ın güneş oklarından birçoğunu silahında söndürmüş
olsa da ondan fazla ışık oku Turgan’ın bedenine isabet etmiş, isabet ettiği
anda büyük bir duman peyda olmuştu. Bu okların sıcaklığı 6. Seviye bir alev
yaftının sıcaklığıyla boy ölçüşebilecek düzeydeydi. Blaine bununla yetinmeyip
mercek kullanarak sıcaklık etkisini 8. Seviye bir alev yaftına eşdeğer hale
getirmiş, ışığın hızı da hesaba katıldığında her türlü metali eritip
geçebilecek büyük bir güç ortaya çıkarmıştı. Bu yaft kombosunun bir anda ortaya
çıkmadığı aşikardı.
Blaine “ Ölümün bu kadar çabuk olduğu için üzgünüm ama
yalanlarının ömrü daha uzun olmamalıydı. “
Blaine ardından güvenli mesafeye geçmiş olan Kont Alfrede
dönüp seslendi.
“ Bu kadar zayıf birinin Jeffi öldürebilmesi şaşırtıcı.
Umarım yanlış kişiyi öldürmemişimdir efendim. “
Alfred “ Tuhaf bir silah taşıdığı ve bir kolunun çolak
olduğu bilgisine bakılırsa doğru adamı öldürdün Blaine. Hey merkeze
döndüğümüzde hizmetkarın fazla dişli olduğunu söylemeyi unutma. Hatta avamdan
birkaç kişiyi ortadan kaybedip hizmetkarın öldürdüğünü söylemeliyiz. Ne kadar
güçlü olduğunu düşünürlerse konumumuz o kadar fazla yükselir ha ha “
Blaine “ Siz nasıl isterseniz efendim. “
Alfred, Turgan’ın cesedinin yanına ilerlemeye koyulmuştu.
Turgan’ın göğsünden dumanlar yükselmeye devam ediyor, sırt üstü uzanmış beden
hareketsiz görünüyordu. Turgan’ın tam önüne geldiğinde kahkaha atmaya başladı.
“ Bir de beni öldürmekle tehdit ediyordu ahmak çocuk.
Üzerinde yaşayabileceğim bir yer yokmuş da izin vermezmiş de ha ha ha. Şimdi de
konuşsana kıçımın hizmetkarı ne oldu ölüler konuşamıyor muymuş? Madem
hizmetkarsın bir farkın olsun ölüyken de konuş ha ha ha. Lan Blaine bu hareket
ediyo… “
Blaine, Turgan’ın üzerine eğildiğinde koyu gri dumanların
arasında parlayan mor bir ışık fark etmişti. Eliyle rüzgar yapıp dumanları
biraz dağıttığında daha da belirginleşmiş olan ışığın rengi ikiye ayrılmıştı.
Kırmızı ve mavi renkli parlak ışıkları takip ettiğinde Turgan’ın dişlerinin
arasında tuttuğu yüzüğü ve bu yüzüğün üzerindeki ürkütücü motifi fark etti.
Farkında olmadan bir adım geriye atmıştı. Cesaretini toplayıp tekrar Turgan’ın
üzerine eğildiğinde Turgan’ın sırıtan yüz ifadesini ve halen dişlerinin
arasında tuttuğu yüzüğü fark edebilmişti.
Blaine “ Hayatta kalmış olamazsın. Hiçbir canlının derisi
bu sıcaklık karşısında sağlam kalamaz. Güneş oklarım göğsünü delip iç
organlarını eritip geçmeliydi. “
Turgan özgüvenle yerinden kalkarken gülümsemeye devam
ediyordu.
“ Dünyadaki tüm canlılarla karşılaşmışsın gibi konuşma.
Belli ki ejderha derisini eritemiyormuş. “
Turgan’ın derisi cidden pullanmıştı. Blaine en güçlü yaft
kombosunun karşısında sapasağlam ayakta duran rakibine karşı kazanabileceğine
dair umudunu kaybetmeye başlamıştı. Korkusu gözlerine de yansımışken söze
girecekti Alfred.
“ Bu da ne demek oluyor Blaine? Bana öldüğünü söylemene
rağmen herif hayatta ve karşımda sırıtıyor. Hadi bir an önce işini bitir.
Ağzındaki yüzüğü de kendime alacağım hı hı hı “
Turgan “ Yüzük bende kalıyor bok çuvalı. Gideceğin yerde
yenisini alırsın. Tabi sonraki hayatında kont olacağının garantisi yok hınh
hınh. “
Turgan cümlesini bitirir bitirmez Tanrının Gazabını bir kaç
kulaç uzağında duran Konta savurmuştu. Blaine kendini toparlayıp güneş oklarını
tekrar hazırlıyordu ki…
Turgan “ Artık o yaft benim üzerimde işe yaramaz ama illa
ki parlak bir şeyler istiyorsan sana daha iyisini göstereceğim. Tabiata dönüş- Yıldırım Vücut. Bu sayede hem
ışıklarını savuşturmakta zorlanmayacak hem de göğsümden vurulsam bile zarar
görmeyeceğim. Cidden çok güçlü oldum hınhh hınh. “
Tanrının Gazabının balyoz tarafı Kont Alfredi hedeflemişti.
Alfred korkulu ancak daha fazla öfkeli gözlerle üzerine gelen silahı seyrediyor,
bir yandan da bağırıyordu.
“ Ne bok yiyorsun Blaine? Şu herifi bir an önce
gebertsene. Bir de Kralın Nefesi olmak istiyorsun öyle mi? Bir an önce hallet
şunu yoksa… “
Alfred devam edememişti zira balyoz suratında patlamak
üzereydi ve hayatında ilk kez bu kadar korkuya kapılmıştı. Öleceğini
düşündüğünde balyoz ile kendisinin arasına giren Blaine’in bedenini görebildi.
Blaine “ Üzgünüm efendim bu kazanabileceğim bir savaş
değil ama ben hayattayken ölmenize de izin vermeyeceğim. “
Blaine’in hareketi Turgan’ı şaşırtmıştı. Aklına kendisini
kurtarmak için bedenini siper eden Elfy geldi. Bir anlığına duraksayıp atağını
kesmiş olsa da Leo denilen genç çocuğa tehditler savunan bu asilin canını
alacağını söylemişti ve böyle de olacaktı. Savunmasız şekilde hemen önünde
büyümüş sözleriyle duran Blaine’nin gözlerinin içine bakarak konuştu Turgan.
“ Sadakatin beni şaşırttı Blaine ama ben bir karar verdim
ve bu değişmeyecek. Karanlık Diyarın insanlarına mevkilerin ne kadar kıymetsiz
olduğunu ve insanlarını doğru düzgün yönetmeleri gerektiğini ispat edene kadar
bu asilleri gebertmeye devam edeceğim. “
Turgan sözünü bitirdiğinde Tanrının Gazabını birkaç kez
elinde çevirdi, Blaine’in ancak
gözleriyle dahi takip edemeyeceği bir hızda ona teğet geçecek şekilde savurdu.
Blaine başının hemen üzerindeki rüzgarı hissetmiş, Turgan neredeyse aynı anda
Kont Alfredin başını tek hamlede almayı başarmıştı. Konto öldürülen Kontenin
bakışlarıysa tamamıyla korkuyla kaplanmış, orta yaşlı adam kolayca çıkamayacağı
bir şoka girmişti.
Turgan “ Onu koruman gerektiğini biliyorum ama gördüğün
gibi yapamadın. O herifi affetme imkanım yoktu çünkü haksızlığa uğramış bir
çocuğun haklı haykırışıyla dalga geçip onu yurtsuz bırakmakla tehdit edecek
kadar vicdansız bir yöneticiydi ve hak ettiğini buldu. Sana gelince seni de
öldürmem gerekir ama sadakatin bana etkiledi ve hayatımda tanıdığım en küçük
devi aklıma getirdi. Seni öldürmemem için tek bir yol var o da dostum olman.
Böyle bir savaşıma tanık olan tek bir düşmanı dahi hayatta bırakmam. Ne
diyorsun? “
Blaine sesini çıkarmamış daha doğrusu çıkaramamıştı. Başını
onaylar gibi sallamışsa da cevabı pek net anlaşılmıyordu. Turgan bu adamın
güvenilirliğini test etmek istemiş olsa da korkunun kokusu o kadar yoğundu ki
başka hiçbir kokuyu ayırt edemiyordu. Turgan yüzüğünü tekrardan takmış, derisi
normale dönmüştü. Artık göğsündeki pençe izi deminki gibi yaldızlı bir nakıştan
ziyade eski bir yara gibi görünüyordu.
Turgan “ Efendisine bu kadar sadık ve ölümünden sonra
böylesi şoka girmiş bir adamın canını alacak değilim. Belki de söylediklerim
sana ulaşmıyordur bile. Eğer beni duyuyorsan senden iki şey isteyeceğim. İlki
göğsümün ve sırtımın deminki halinden kimseye bahsetme. İkincisiyse
sadakatinden dolayı seni bağışladığımı söyle. Hizmetkarın sadece öldürmeyi
düşünen bir psikopat olmadığını bilmeliler. Unutma artık seni dostum olarak
görüyorum Blaine… “
Turgan sözlerini bitirdiğinde heybetli bir ifadeyle arkasına
dönmüş, Behmura’nın durumunu kontrol etmek adına mezuniyet salonuna doğru yola
koyulmuştu.