Overlord
Ainz Ooal Gown'un Büyü Krallığı - 6
“Hayır! Hiç gereği yok! Dinle, Albedo! Ne olursa olsun bunu
yapmamalısın!”
Kalbinde değişik hisler olsa da Ainz kendini kontrol etmeyi
başarabildi.
“Nazarick’tekileri her açıdan geri bildirim yapmaları için
teşvik ettim. Kötü öneri yaptılar diye kimseyi kınayacak halim yok. Eğer sırf
bunun için onları azarlarsak söylediğim sözler bir yalandan ibaret olur. Bu da
insanların kafasına gelecekte söyleyeceğim şeylerin de yalan olabileceği
düşüncesini sokar.
“Ek olarak korkmuş durumda olan kişilerin fikir vermesi de
zor olur. Bu yüzden bu odadan ayrıldığın anda bu öneriyi unutmanı umut
ediyorum.”
“Peki, öyle yapacağım. Ne derseniz o, Ainz-sama.”
“Güzel, güzel. Öyle yapmalısın.”
Ainz bedeni terlemediği için derinden bir şükran duydu. Eğer
öyle olmasaydı şu an yerler sırılsıklam olmuş durumda olurdu herhalde. Ancak
bedeninin tüm bu muazzam yapısına karşı Albedo’nun söylediği “gereksiz” lafı
içine oturmuş ve kalbinde uzun süre iyileşmeyecek bir yara bırakmıştı.
“Ainz-sama, bir önerim var. Gelecekte lütfen önerileri benim
seçmeme izin verin. Böylece sizin böyle aptalca sorularla tekrar karşılaşmanıza
gerek kalmaz.”
“Ah… Hayır, seni bunun için meşgul etmeye gerek yok. Ayrıca
hepsini sen seçmiş olsaydın benim buradaki rolüm senin seçimlerin üzerinden
şekillenmiş olurdu. Buradaki tartışmalarımızın da bir anlamı kalmazdı.”
“Ah, evet doğru dediniz Ainz-sama. İkimiz beraber çalışarak
bunu yapmalıyız.”
Albedo’nun kanatları titredi ve tavandaki Sekiz Kenar
Sukiastçı’sı bir kez daha
“Ah, peki o zaman. Anladığına göre sıradakine geçelim,
Albedo.”
Kişisel olarak az önceki önerinin kullanışsız olduğunu
düşünmüyordu. Ama şu an odadaki atmosfer yüzünden bu konuyu açmak ya da benzer
bir şeyler söylemek için kendine güveni kalmamıştı.
“O zaman sıradaki…”
Ainz okumaya devam edecekti ki kapıdan bir tıklama ses
duyuldu.
İkisi de Beşinci’ye baktı. Saygıyla yavaşça eğilen Beşinci
ziyaretçilerin kim olduğunu görmeye gitti.
Kapı boşluğundan canlı bir çocuk sesi duyuluyordu. Onunla
beraber ise neredeyse işitilmesi neredeyse imkansız, kendinden eminsizlik akan
bir ses daha vardı.
İkisi ilk defa mı bu
saatlerde geliyor? Bir şey mi oldu acaba? Eğer bir şeyler olduysa Albedo’nun da
burada olması gayet iyi bir şey.
Ainz ziyaretçilerin kim olduğunu bildiğinden dolayı hemen
girmeleri için izin verebilirdi. Ancak Beşinci görevlerini yerine getirmekten
ve izin verilmeden önce kimin geldiğini rapor etmekten oldukça mutluymuş gibi
duruyordu. Ainz onun bu şevkini kırmak istemedi.
Onun şevkini kırarsa çalışma motivasyonu da yok olabilirdi.
Zirvedeki kişilerin böyle meseleleri düşünüp ona göre hareket etmesi oldukça
önemliydi.
Sanırım Jircniv de
bunu yapıyordu. Sonuçta o da hizmetçilerine çok görev veriyor, diye düşündü
Ainz, rol model olarak gördüğü ve ona göre çalıştığı kral hakkında yorum
yaparken.
Bir gün onunla rahat
bir şekilde hükümdarlığın getirdiği yükler hakkında konuşsam iyi olurdu
aslında.
“Ainz-sama, gelenler Aura-sama ve Mare-sama.”
Beşinci görevini tamamladığı için Ainz ikisinin ofisine
girmesine izin verdi.
Kapı açıldı ve iki küçük kara elf çifti odaya girdi.
Yüzlerindeki parlak gülümseme kötü bir şey olmadığını kanıtlar nitelikteydi.
Ainz rahatladı.
“Günaydın! Ainz-sama!”
“G-g-günaydın, Ainz-sama.”
“Ah, günaydın. İkiniz bugün oldukça enerjik duruyorsunuz.”
İki küçük kara elf aynı şekilde Albedo’yu da selamladı. Aura
masanın etrafında dolandı ve Ainz’in hemen yanında durdu.
Ainz’e iyice yaklaştıktan sonra iki elini birden kaldırarak
“zafer” anlamına gelen, orta ve işaret parmaklarıyla iki tane V işareti yaptı.
“Hmm.”
Afallayıp kalmış olan Ainz’e başka hiçbir şey söylemedi.
Sadece el işaretlerini yapmıştı.
Beklentiyle parlayan gözleri Ainz üzerinden odaklanmıştı ve
birden ayaktan ayağa hoplamaya başladı.
Ne istediğini anlayan Ainz sandalyesini geriye itti, Aura’yı
koltuk altlarından kavradı ve havaya kaldırdı.
“Ne, ne yapıyorsunuz, Ainz-sama…”
Ainz, Albedo’nun şaşkın bağırışlarına aldırış etmedi. Onun
yerine Aura’yı 180 derece döndürdü ve Aura’yı sağ uyluk kemiğinin üstüne
oturttu.
Normal uylukların aksine kemikler sertti. Bu yüzden onu
paralel bir şekilde oturtarak Aura’nın yumuşak poposunun bir minder görevi
görmesini sağlamıştı.
“Ehehe~”
Aura’nın bu gülüşü çekingen fakat bir o kadar da neşeliydi.
Ainz de gülümsemeyle cevap verdi. Ardından endişeli bir şekilde bakınan Mare’ye
dönerek eliyle onu çağırdı.
Mare ona yaklaşınca onu da alıp sol uyluk kemiğine oturttu.
“Ah, um… Ai-Ainz-sama, peki ya ben?”
Ainz bir minder getirtip getirtmemesi gerektiğini düşünürken
endişeli bir biçimde konuşan kişi Albedo olmuştu. Ancak yetişkin bir kadını
u…uyluk kemiğine oturtmak oldukça utanç verici olurdu.
“Hayır onu… Yapamam.”
“Ama… Ama o ikisi…”
“Albedo, o ikisi sadece çocuk. Sen bir yetişkinsin. Değil
mi?”
Bir anlığına Albedo’nun arkasında yediği darbenin
somutlaşmış hâli gibi bir ışık gördü. Onun için üzülse de bu olayın utanç
verici olduğu gerçeğini değiştiremezdi. Ayrıca cidden böyle bir şey yapmış olsa
cinsel tacize girerdi bu.
“Ee, neler oluyor?”
Tob’un Yüce Ormanı’ndaki kale, sahte Nazarick ya da erzak
deposu tamamlanmış olmalıydı.
Aura’nın sıradaki görevi kaleyi gizlemek ve defansını
güçlendirmekti.
Asıl planları eğer düşman gelirse diye Nazarick’i
bulmasınlar oraya kaçmaktı. Ama Jircniv artık Nazarick’in Yüce Yeraltı
Mezarı’nın yerini biliyordu.
Bundan dolayı orası artık bir depo olarak kullanılacaktı.
Diğer yandan Mare’nin görevi ise E-Rantel’in varoşlarının
altına bir yeraltı mezarı kazmaktı.
O yapıyı nasıl işlevsel yapacaklarına henüz
belirlememişlerdi. Sebebi bu işe ayıracak iş gücü olmasına rağmen kullanacak
bir alanı olmamasıydı.
İnsanları bu iş için kullanırlarsa onları çok fazla
çalıştırmaları gerekiyordu. Ancak golemler ve namevtlerin böyle bir problemi
yoktu. Ek olarak Mare’nin büyüsü de basit taş işçiliği yapmasına olanak
veriyordu.
Diğer Muhafızlardan Shalltear da [Kapı] ile alakalı
ışınlanma görevlerine ve Nazarick’in güvenliğine atanmıştım. Cocytus,
Sürüngenadam köyü ve yakınındaki gölden sorumluydu. Diğer yandan Demiurge ise
Kutsal Krallık’ta bir görevdeydi.
Diğer bir deyişle E-Rantel’deki tüm Muhafızlar şu an bu
odadaydı.
Görevleri çoktan belirlendiği halde burada ne yapıyorlardı?
Aura neşeli bir şekilde Ainz’in sorusunu cevapladı:
“Sizi görmeye geldik Ainz-sama!”
Bu masum sözler Ainz’in yüzünde parlak bir gülümseme
oluşmasını sağladı.
“Anladım. Şey, ben de siz ikinizi gördüğüme oldukça
sevindim.
Ainz Aura’nın kafasını okşadı. Aura bunu oldukça konforlu
bulmuş olmalıydı ki kafasını Ainz’in eline sokuşturdu. Tıpkı tatlı bir köpekle
oynamak gibiydi.
“O zaman, Ainz-sama, ne yapıyorsunuz? Umarım size
rahatsızlık vermiyoruzdur…”
“Veriyorsunuz…”
“Kesinlikle vermiyorsunuz. Sizinle buluşmaktan nasıl
rahatsızlık duyabilirim ki?” Ainz nazikçe Mare’ye cevap verdi ve ardından
Albedo’ya baktı.
“Affet beni, Albedo. Tam da yeni konuya girecekken dikkatim
dağıldı. Ah, doğru ya, ben de sizi görmek istiyordum.”
“P-peki,” dedi Albedo surat asarken. Ciddi görünmeye
çalışırken pancar gibi kızarmıştı.
“Ainz-sama!”
Ne oldu? Diye
düşündü Ainz gözleri dikkatle açılırken.
“Aguu!”
Ainz yanlış duymuş olabileceğini düşünmüştü. Az önce ne
demişti?
Albedo sanki Ainz’i anlamış gibi aynı sesi tekrar çıkarttı.
“Aguu!!” Sesi oldukça utangaç çıkıyordu.
Büyük ihtimalle bir
bebek gibi davranmaya çalışıyor. Başka bir şey gibi davranmaya çalışsa daha
korkunç olurdu zaten. Yine de, neden bunu yapıyor? Çok çalışmaktan yoruldu mu
yoksa? Ag! Bunun Nigredo’nun serbest bırakılması ile bir alakası olmalı.
Ainz’in kafası iyice karışmıştı. Mare rahatsız bir şekilde
oturduğu yerde kıpraştı.
“Şey benim… Benim için sorun değil, şey ııı, Albedo-sama’ya
yer versem iyi olur…”
Bu sözler ona bir vahiy gibi gelmişti.
Az önce onlar çocuk
olduğu için problem değil demiştim. Şimdi de bu yüzden mi çocuk gibi
davranıyor?
Ayrıca kendini öne
çıkarmak için oldukça utanç verici şeyler yaptı. Yüce bir varlık ve bir erkek
olarak bunu görmezden gelemem. Ek olarak, Albedo da Aura ve Mare gibi
çocuklardan birisi. Ona karşı da adil olmalıyım.
“Özür dilerim Mare,” dedi Ainz. Mare’nin inmesine izin verdi
ve Albedo’yu çağırdı.
“Gel buraya, Albedo.”
“Tamam!”
Albedo’nun az önceki utangaçlığı bir şafak sisi kadar hızlı
bir şekilde dağıldı ve yerini sanki yürüyüşe çıkmayı bekleyen bir yavru köpeğin
beklentisi aldı. Albedo anında Ainz’in yanına geldi.
Tıpkı Aura gibi o da elleriyle V işareti yaptı.
Otururken bunu yapması oldukça zordu ama bir şekilde
ellerini Albedo’nun koltuk altlarına yerleştirdi ve onu da kaldırdı.
Albedo, Ainz’in sol uyluğuna oturarak Mare’nin yerini aldı ve nazlı bir şekilde kıpraştı.
