Overlord
Ainz Ooal Gown'un Büyü Krallığı - 5
“Hmm… ‘Bence çocukları eğitmek için bir servisimiz olmalı.
Böylece yetenekli kişileri keşfedip onları yetiştirebiliriz. Böyle yaparsak
Nazarick’i güçlendirebiliriz. İşe yaramasa bile bunu kendimiz için teknolojiler
üretmek için kullanabiliriz, bu da temelde Nazarick’i güçlendirir.’ Böyle bir
şeyler diyor işte.”
Ainz, gözleri dümdüz önüne bakan Albedo’ya baktı.
“Açıkça görülüyor ki oldukça faydaları var. Çok iyi bir
öneri. Kim tavsiye ettiyse faziletli birisi olduğu belli.”
Bu övgü yağmurundan sonra Ainz klasik müsamahasız suratına
geri döndü. “Sence bunu kim tavsiye etmiştir?”
“Yuri Alpha olduğunu düşünüyorum.”
Albedo anında cevap vermişti. Ainz de aynını hissediyordu.
“Katılıyorum. Yuri’nin önerisi olmalı. Pekala Albedo, bu
öneri hakkında fikirlerin neler?”
“Tamamıyla aptalca bir öneri. Domuzlar bir domuz gibi
yaşamalı ve verebilecekleri her şeylerini sahiplerine verdikten sonra ölüp
gitmeliler. Başka türlü yaşamalarına gerek yok. Başka türlü yaşamalarına gerek
olmadığından tartışmanın çok da anlamı yok.”
“Şey, olaya biraz kabaca yaklaştın ama bir noktaya kadar hak
veriyorum. İnsanların, toplumun çarkını döndürebilmesi için basit de olsa
eğitime ihtiyaçları var. İnsanlar böyle yaşamalı, yaşlanmalı ve ölmeli.
Teknolojiyi yaymak sadece bizim gücümüzü tehdit eder. Hmm?”
“Ainz-sama, iyi misiniz?”
“Bu sözleri daha önceden duymuşum gibi sanki. Birileri bunu
başkalarına söylemişti ama kim? Narberal ve şey… Ah! Lupusregina. İyileştirme
iksirleri hakkında soru sorduğundaydı… Sanırım zaten bildiğinden sana
anlatamama gerek yok, Albedo. Ah, ne pot kırdım ama. Lütfen alınma.”
“Hayır, tabii ki alınmam. Sizin engin sezgilerinizi anlamam
lazım Ainz-sama. Lütfen benimle de paylaşın.”
“Öyle mi…? Şey, biraz utanç verici olsa da düşüncelerini
paylaşmayan tek kişi olmam hoş olmaz. Duyduklarında keyfini kaçıran bir şey
olursa lütfen beni düzeltmekten çekinme.”
Çok iyi tanıdığı birinin karşısında ukala bir şekilde
davranmaktan daha utanç verici bir şey yoktu. Kalbinde, bir aptal gibi muamele
göreceğinin korkusuyla birlikte Ainz düşüncelerini belirtmeye karar verdi.
İlim, eğitim ve bilgi insanlığın -ve tabii ki insan
olmayanların- en basit silahıydı. Bir ülkenin ilmi arttıkça gücü de artardı,
ancak bir yandan da her şeye sahip olamayacağının bilmenin dargınlığı olurdu.
Bu sebepten dolayı bir hükümdar, halkı ilim ile
silahlandırıp silahlandırmayacağına iyi karar vermeliydi. Çünkü bir gün o
silah, hükümdara karşı kullanılabilirdi.
YGGDRASIL oyununda Ainz bilgiye sahip olmanın ne kadar
önemli olduğunu anlamıştı. Bu yüzden de iki Bareare bitki uzmanını Carne
Köyü’ne getirmişti. Hem onlara göz kulak olabilir hem de onlara iksir
yaptırabilirdi. Böylece onların araştırmalarının meyvelerini ve kazandırdıkları
ilmi tekeli altına alabilirdi.
Ainz’in bakış açısına göre yönetilen kişiler görevlerini yerine
getirip cahillik içinde yaşamalı ve ölmeliydi. Ancak aynı zamanda ülkenin gücü
arttıkça yeni teknolojiler de geliştirmeleri gerekiyordu. İşin sonunda asıl
soru ilim mızraklarının kime doğrultulduğu oluyordu.
“Kısacası, teknolojimizi sadece Nazarick’in Yüce Yeraltı
Mezarı’na tamamıyla sadık olan kişilerle paylaşmalıyız. Sıradan halka tarihi
geçmiş teknoloji vereceğiz ki bize bir tehdit oluşturmasınlar. ‘İlimin Meyvesi’
sadece tek başımıza sahip olursak değeri olan bir şey.”
Bu kısmı anlattıktan sonra kuşku duyup duymadığından emin
olmak için Albedo’ya bir bakış attı.
“Şimdi ise şuraya geleceğim. Albedo, dediklerimin tam zıttı
olarak bence bu öneriyi kabul etmeliyiz.”
Albedo’nun gözleri bir anlığına fal taşı gibi açıldı.
“Neden bu karara vardığınızı sorabilir miyim?”
“Duygusal bir karar. Ayrıca bence Yuri’nin haklılık payı
var.”
“Yine de bence bu öneride çok fazla kusur var. Yoksa bunu
varoşlarda test etmeyi mi kast ediyorsunuz? Tüm bilgi sızıntılarını
engellediğiniz ve beyin yıkayarak eğitime başladığınız zaman işin faydalarını
görebiliriz.”
“Bunu yapmayacağız. Her ne kadar Yuri’nin önerisinden biraz
sapmış olsak da şehirde bir yetimhane açacağız.”
Ainz burada Momon olarak yaşarken yetimhanelerin tapınaklar
tarafından yönetildiğini duymuştu. Aklına anında Ainz Ooal Gown adına bir
yetimhane açma fikri gelmişti.
“Her durumda, Nazarick’in teknolojisinin dış dünyaya sızma
olasılığını dikkate almalıyız. Sıradan bir yetimhane açıp öğrettiğimiz ilimi
sadece bize yakın olanlarla kısıtlarsak bir problem olmayacaktır. Eğer orada
yetenekli kişiler bulursak onlarla ne yapacağımıza karar verebiliriz.”
“Anlıyorum. Planda herhangi problem teşkil edecek bir şey
yok.”
“Pekala. O zaman yetimhane ekibi olarak dul kadınları
kullanmayı düşünüyorum.”
“Sizin eşsiz gücünüzü sergilediğiniz savaşta ölen askerlerin
karılarını kullanmak. Açlık sınırının altında yaşayan kadınlar için finansal
bir yardım olmuş olur. Ayrıca sizin hakkınızda fikirler de değişir. Tam da
sizden beklendiği gibi, Ainz-sama.”
“Hmm… Ancak Momon bize dullar hakkında bir şey söyler ve
ondan sonra hareket edersek sadece onun nüfuzunu artırmış oluruz, benimkini
değil. Bu yüzden kimse yardım için ona gitmeden harekete geçmemiz lazım. Bunu
yapabilmek için… Pestonya ve Nigredo’nun hapisten çıkarılmasını emrediyorum.”
Ainz, Albedo’nun gözlerinde bir parıltı oluştuğunu hissetti.
“Beni affedin fakat… Sizin emirlerinize uymamış suçlu
kişilere af verirseniz Nazarick’in düzeninin bozulacağından korkuyorum.”
“Onları hapsetmedik mi zaten?”
“Bu bir suçlu için çok hafif bir ceza. Sizin vasiyetiniz
bizim için her şeydir Ainz-sama. Sizin emirlerinize karşı gelmek kesinlikle
affedilemez bir suç. Hizmetkarınız olarak diğerlerine ibret olsun diye
kafalarını almamız gerektiğini öneriyorum.”
“Ama…”
Ainz bunun çok küçük bir olay olduğunu söylemek istedi, ama
kadınların hepsi Ainz’e, -41 Yüce Varlık’tan biri olarak- hürmet duyuyorlardı.
Onların sadakatini yok saymak oldukça trajik olurdu.
Yine de bu yüzden o ikisini affetmeliydi de. Kişilikleri
Ainz’in geçmişteki arkadaşları tarafından yaratılmıştı. BU sebepten dolayı
Pestonya ve Nigredo’nun yaptıkları eski arkadaşlarının adına yapıldı
sayılabilirdi.
Ainz, Albedo’ya emri verirse sorgulamadan yerine
getireceğini biliyordu. Ancak bu onun için son çareydi. İlk olarak onu
kelimelerle ikna etmesi gerekiyordu.
“Gerçek şu ki eğer o emirler dış dünyaya yayılırsa çok sorun
çıkar. Herkes noktaları birleştirip Kraliyet Başkenti’ndeki olayın gizliden
gizliye Nazarick ile bağlantısı olduğunu anlar. Bu yüzden küçük çocuklar bile imha
edilmeli.
Ancak o ikisi sadece olay hakkında bir anısı olmayan küçük
çocukları kurtarmaya çalışıyordu. Onların ortadan kaldırılması için bir sebep
yoktu. Hatta benim amaçlarımı çok net anladıklarını bile söyleyebilirim.”
“Gerçekleri sadece kendilerine göre çarpıtıyorlardı.
Hareketleri kesinlikle affedilemez.”
“Albedo…”
Muhafız Başı olarak Albedo’nun hislerini anlıyordu. Bu
yüzden de onu ikna etmek için olabildiğince kafa yormalıydı.
Ainz güldü. Sıkıntılı, buruk bir gülümsemeydi bu. Elbette
ifadesi değişmemişti.
“Ainz-sama, bu bakışınız hiç adil değil…” diye mırıldandı
Albedo. Yanakları pembeleşmişti. Ainz kontrol edermişçesine kendi yüzüne
dokundu.
“Oh, cidden mi?”
“Hı hı. Bu…”
Albedo güçsüz bir şekilde iç geçirdi ve kafasını mecalsiz
bir şekilde eğdi. Derin bir nefes verirken Haa~
diye bir ses çıkardı.
Kafasını tekrar kaldırdığında normal haline dönmüştü.
“Anladım. Hiçbir şey sizin isteklerinizden daha önemli
değil, Ainz-sama. İstekleriniz benim her şeyim. Lütfen uygun gördüğünüz şekilde
bana emirlerinizi verin.”
“Duyguların yüzünden bana itaat etmeni istemiyorum. Mantıklı
olanı yapacağımız için itaat etmeni istiyorum.”
“Bu sorun olmayacaktır. Nazarick’te benden başka kimse o
ikisinin serbest bırakılmasına karşı çıkmayacaktır.”
“Demek öyle… O zaman oldukça iyi. O ikisini yetimhaneyi
yönetmesi için başa geçir.”
“Anladım. Talimatlarınızı onlara ileteceğim.”
“Pekala, sana bırakıyorum. O zaman sıradaki öneri.”
Sıradaki öneri kendi yazdıklarından biriydi.
“Ahem. Şey, bu çok da iyi bir tavsiye değilmiş… Neyse, elden
bir şey gelmez.”
Ainz Albedo’nun ifadesine gizlice baktıktan sonra
konuşmasına devam etti.
“Nazarick’teki birliği güçlendirmek adına atletik
aktiviteler için spor salonu kıyafeti niteliğinde üniformalar yapılmalı. Ne
düşünüyorsun?”
Konuşmasını bitirdiği anda Albedo kaşlarını kızgınlıkla
çattı.
“…’Gereksiz’ kelimesinin bir alt sınırı olsaydı bu öneri
kesinlikle o alt sınırdan bile aşağı olurdu herhalde. Böyle bir öneriyi kim
vermiş ki?”
Ainz, özür dileme dürtülerine direnmek için çok büyük bir
çaba sarf etmek zorunda kalmıştı. Yüzüne sıkıntılı bir ifade oturttu.
“Şey… Çok da emin değilim. Orijinal kağıtları attım.”
“Nasıl rahatsız olduğunuzu hayal bile edemiyorum. Birisi
sizin değerli zamanınızı böyle tamamıyla aptalca önerilerle nasıl çalabilir,
Ainz-sama? Hemen bunu kimin yazdığını bulmak için bir araştırma başlatıp o
kişiye gerekli cezayı vermeliyiz.”


