Beyazın Karanlığı
Şeytan, canavara karşı
Boğaç, attığı tekme ile Kama’yı bir kayanın içine gömmüştü.
‘Aşırıya mı kaçtım acaba?’ diye düşündü istemsizce. Kama’nın büyü gücü
ne kadar fazla olursa olsun savaşma şekli bir çocuğunkinden farklı değildi.
Fakat elinde bıçak taşıyan bir çocuk da normal bir insan kadar tehlikeli
olabilirdi. Bu mantıkla Boğaç kendini hiç tutmadan vurmuştu.
Birkaç saniye bekledikten sonra Kama’nın büyü gücüne
odaklandı. Varlığı neredeyse tamamen silinmişti. ‘Bayıldı mı?’
Fakat her ne kadar kontrol etmek için yaklaşmak istese de
bütün içgüdüleri oraya gitmemesini söylüyordu. ‘Ama en azından Rene’nin
durumunu kontrol etmeliyim.’ Boğaç bu düşünce ile Rene’ye doğru döndüğü anda
Kama’nın enerjisi hızla artmaya başladı. Az önceki gücü bile Boğaç’tan en az üç
kat fazlayken şu anda bu oran yüzleri buluyordu. Sanki dünya üzerindeki bütün
büyü gücünü içinde toplamış gibiydi.
‘Nasıl bir canavarı uyandırdım ben böyle?’ diye düşündü
istemsizce. Az önce Kama’nın gömüldüğü kayaların arasından, bir insana ait
olamayacak kadar tiz, çığlık ve kükreme arasında bir ses yankılandı adanın
üzerinde. Sanki önünde hiçbir engel yokmuş gibi Kama, kayaları parçalayarak
dışarı çıktı. Aslında onları parçalamaktan ziyade eritiyordu. Kama’nın
yakınındaki kayalar büyü yoğunluğunun altında ezilerek ısınıyor, lav halini
alıyorlardı. Kama da bunların arasından hamur misali yürüyerek ilerliyordu. Kayanın
içinden tamamen dışarıya çıktıktan sonra Boğaç’a gözlerini dikerek birkaç
saniye öylece baktı.
“Kama!” diye bağırdı Boğaç. “Orada olduğunu biliyorum! Onun
seni ele geçirmesine izin verme!”
Kama ise Boğaç’ın sözlerine bir kükreme ile karşılık verdi.
‘Sanırım onu zorla kendine getirmekten başka çarem yok.’ Diye
düşündü Boğaç. Bu sırada kendinden yüzlerce kat güçlü bu canavarı nasıl
yenebileceğini düşünüyordu. ‘Hayır, o canavar değil, benim dostum. Ve bu
hale gelmesinin sebebi benim. Onu kendine getirmek görevim.’
Kama bir anda önünde belirdiğinde geçen seferki gibi şaşırıp
kalmadı. Kama’nın göğsüne indirdiği toynağıyla kendini geriye savurarak iyi bir
pozisyon almaya çalıştı.
Geriye doğru attığı bir taklanın ardından elleri ve
ayaklarının üzerine indi ve başını öne vererek büyü gücünü boynuzlarına doğru
yöneltti. Bu, yalnızca şeytan ırkının kullanabildiği “Arındırma” adındaki bir
yetenekti. Enerjisini, saf yıkıcı güce çevirerek önündeki her şeyi yok
ediyordu. Normal birisini kesinlikle toza çevirecek bu yeteneğin Kama’yı
öldürmeyeceğini düşünüyordu ama en azından biraz hasar verebilirdi… ‘Umarım
bu onu kendine getirir.’
Boğaç boynuzlarının arasından enerji topunu oluştururken
Kama’nın da aynı pozisyonu aldığını fark etti. Enerji topunu saldıktan hemen
sonra kendini yana atarak Kama’nın attığı arındırmayı savuşturdu. ‘Dalga
geçiyorsun değil mi?!? Bunu yalnızca şeytanlar kullanabilir!’
Daha yere düşmeden üstünden gelen alev dalgasını engellemek
için bir bariyer oluşturdu. Görünüşe göre Kama’yla dövüşürken ejderhalar da onu
rahat bırakmayacaktı.
“İşimize karışma şeytan!” dedi az önce konuşmuş olan
ejderha.
Kama da aynı anda boynuzlarını gökyüzüne çevirerek başka bir
arındırmaya hazırlandı.
Boğaç “İzin vermeyeceğim!” diye bağırarak Kama’ya saldırdı.
Her ne kadar az önce ejderhalar ona saldırmış olsa da Kama’yı tek başın
durdurma olasılığı şu an için neredeyse sıfırdı. Ejderhaları kendi tarafına
çekip beraber saldırabilirlerse bir şansı olabilirdi ancak. En azından planı
buydu. Fakat daha Kama’ya ulaşamadan Kama, hazırlamış olduğu arındırmayı saldı.
Boğaç ise hemen ardından toynağı ile kafasından tekmeleyerek onu az önce
içinden çıkmış olduğu kayaya geri postaladı.
Arındırmanın gökyüzünde yarattığı patlamanın hemen ardından
yere birbiri ardına onlarca ejderha düşmeye başladı. Her biri birkaç saniyelik
düşüşün ardından yere çakılıyor ve hareketsiz kalıyordu.
Kama’nın arındırmayı erken salması ve daha geniş bir alana
göndermiş olması gücünü azaltmıştı. Yoksa şu anda ejderhaların bedenleri yerine
külleri yere düşüyor olurdu. Özellikle de Kama’nın büyü gücü bu kadar
fazlayken… ‘Hepsi öldü mü acaba?’ diye düşünürken gökyüzünden kızıl
ejderhanın şaşkınlık dolu sesi geldi.
“İmkansız! Tek bir saldırı ile…”
“Şimdi anladın mı?” diye bağırdı Boğaç bakışlarını Kama’dan,
daha doğrusu içine gömüldüğü kayadan ayırmadan. “Onu tek başınıza yenemezsiniz!
Aynı şekilde ben de! Beraber çalışmalıyız.”
Kızıl renkli ejderha birkaç saniye sessizce bekledikten
sonra “Haklısın.” Dedi. “Onu yenemeyiz.” Hemen ardından bütün sürünün başını
çekerek uçan adaya doğru uzaklaşmaya başladı.
“Be-bekle! Heeey! Lanet olsun…” Öylece kaçmışlardı. Kama’nın
bu duruma gelmesi Boğaç’ın olduğu kadar onların da suçu olmasına rağmen bütün
işi Boğaç’a yükleyerek kaçmışlardı! “Sizinle bir daha karşılaşmamam için dua
etseniz iyi olur.” Mırıldandı. Hemen ardından adaya yaklaşan üç tane kişinin
varlığını sezdi. Kama’nın yaydığı enerjiden şu ana kadar onları fark etmemişti
ama gemilerini karadan biraz açıkta bırakmış, sandalla adaya yaklaşıyorlardı.
Görünüşleri çok da yaşlı değildi. Bu kadar uzaktan tam olarak kestiremese de
hiçbirinin 20yi geçtiğini zannetmiyordu. Yada en azından bu şekilde
görünüyorlardı. Büyü yapmak insanı genç tutardı sonuçta.
Kama’nın, kayaların arasından fırlattığı ikinci bir
arındırma sandalın hemen arkasına isabet ederek gemiyi yok etti ve gençleri
Boğaç’ın hemen yanına doğru uçurdu.
‘Bu hıza yere çarparlarsa ölecekler!’ Boğaç, üçünü birlikte
yakalayabilmek için ileri adımını attığı anda üçü de dengesini kazanarak
ayaklarının üzerine hafifçe indi. İçlerinden hiçbiri yaralanmış gibi
görünmüyordu.
“Bu da neyin nesi?” diye sordu gençlerden birisi. Sapsarı
saçları ve yeşil gözleri ile oldukça enerjik bir görünüşü vardı.
“Siz de kimsiniz?” diye sordu Boğaç şaşkınlıkla. Normal
insanlar olmadıkları barizdi. Yoksa gökyüzündeki onca ejderhayı görmelerine
rağmen buraya gelmezlerdi veya havada o şekilde dengelerini sağlayamazlardı.
“Asıl sen kimsin?” diye sordu kız elindeki yayın kirişine
bir ok takarak. “Dost musun, düşman mı?”
“Aynısını ben de size soracaktım. Ama… Sanırım sohbetimizi
bir dahaki karşılaşmamıza saklayabiliriz. Tabii ki bir daha karşılaşırsak.
Şimdilik buradan gitmelisiniz.”
“Hayatta olmaz! Kara ejderin buraya doğru uçtuğunu gördük,
onu bulmadan ayrılmayız.” Dedi sarı saçlı genç. Tavırlarından ve yaydığı
havadan grubun lideri olduğu anlaşılıyordu.
“Kara ejder mi? Rene’den mi bahsediyorsunuz?” diye sordu
Boğaç. Hemen ardından bunu söylediğine pişman olmuştu. Rene, insanların büyük
çoğunluğu ile düşmanca ilişkiler içindeydi. Bunun üstüne karşısındaki çocuklar
Çevrim imparatorluğundansa Rene’ye saldırma ihtimalleri kat be kat daha
fazlaydı.
“Rene derken…” dedi kız yayını hafifçe salarak. “Ah, orada!”
diye bağırdı birden. Üçü birlikte Rene’ye doğru koşmaya başladıklarında Boğaç
anında önlerinde belirdi.
Yere eğilerek pençesini toprağa daldırmış ve kayışını bir
toz bulutu ile bitirmişti. “Size gitmenizi söyledim!” diye bağırdı.
“Sanırım bu durumda düşman oluyorsun.” Dedi kız. Bunu
demesiyle birlikte Kama kükreyerek taşların arasından çıktı. Saçları ve gözleri
için için yanıyor gibi kızılın canlı bir tonuna bürünmüştü.
Kama, gençler hiçbir tepki veremeden bir arındırma daha
yollayarak uzaktaki bir adayı havaya uçurdu. Büyünün hiç kimseyi vurmamış
olmasının tek sebebi, Boğaç’ın ileri atılarak gençleri boyunlarından çekerek
yere düşürmesi olmuştu.
“Ben düşman değilim, yalnızca yaşamanızı isteyen bir
yabancıyım o kadar!” diye bağırdı Boğaç ayağa kalkarken.
“Peki o?” diye sordu şu ana kadar hiç konuşmamış olan üçüncü
kişi. Az önce -Boğaç sayesinde- zar zor atlattığı saldırı gözünü hiç
korkutmamış gibi görünüyordu.
Uçları turuncuya çalan Kırmızının açık tonundaki saçları,
sapsarı göz bebekleri ve keskin yüz hatları ile korkutucu bir görünüşe sahipti.
Göğsünün üzerinde parıldayan garip bir işaret vardı. ‘Bir ejder katili.’
Özellikle bu kişi tehlikeli olmalıydı. Diğerlerinin büyü izlerine bakarak
normal insanlar olduğunu düşünecek olsa da insanlar büyü güçlerini
baskılayabilirlerdi ki tepkilerine bakarak öyle yapıyor oldukları barizdi.
Yine de onların Kama ile karşılaşmasına izin veremezdi. En
iyi ihtimalle Kama daha fazla delirerek onları da öldürebilirdi. En kötüsünde
ise Rene’nin Boğaç’a daha önce de söylemiş olduğu gibi Kama, Dünya üzerindeki
bütün yaşamı yok edebilirdi.
“Hey! O şeyin ne olduğunu biliyor musun?” diye sorusunu
yeniledi ejder katili.
“O ‘şey’ değil, Kama.” Dedi Boğaç Kama’ya doğru dönerken.
“Benim dostum.”
“Görünüşe göre dostun biraz kafayı sıyırmış.” Dedi sarı
saçlı çocuk kalkanını sırtından indirirken. Yüzünde pek çok savaştan çıktığını
belli eden soğukkanlı bir ifade vardı.
“Evet, aynı zamanda beni öldürmeye çalışıyor.” Dedi Boğaç da
zoraki bir şekilde gülümseyerek. Gençler ona ‘Bu nasıl bir dostluk’
der gibi bakınca Boğaç onları tersledi. “Ne? Herkesin zor zamanları olabilir…”
“Tamam, sizin aranızdaki ilişkiye karışmak istemiyoruz. Ama
Kara ejderle konuşmamız gerek.”
“Şu anda uyuyor.” Dedi Boğaç.
“Böyle bir yerde nasıl uyuyabilir ki?” diye sordu kız. Bu
sırada Kama giderek yaklaşıyordu.
‘Aptal mı bu çocuk?’ diye düşündü Boğaç sinirle. Burada
uyumaktan kastının ne olduğu barizdi. Özellikle de Rene’nin üzerinde yattığı
kan gölü düşünülünce. Buna rağmen sakinliğini korumaya çalışarak açıkladı.
“Uyuyordan kastım, baygın olması. Şu an kendinde değil.”
“Bunu da mı arkadaşın yaptı?” diye sordu ejder katili.
Boğaç bir an duraksadı. Bu çocuklar Rene’nin düşmanı gibi
davranmıyordu hiç de. Eğer Boğaç onlara Rene’yi bu hale getirenin kendisi
olduğunu söylerse Boğaç’a da saldırabilirlerdi ki şu anda bunun hiçbir yararı
olmazdı. “Evet…”
“Demek bu yaratık, af edersin yani Kama, kara ejderi
yenebilecek kadar güçlü ha?” Ejder katili parmaklarını kütleterek ileri
çıkarken göğsündeki simge daha fazla parlamaya başladı. “Şimdi işler daha da
ilginç olmaya başladı.”
“Arkanı kollayacağız.” Dedi kız yayına ikinci bir ok
yerleştirerek. “Kara ejder hala yaşıyor mu?”
“Sanırım…” Rene’nin öyle kolay kolay öleceğini düşünmüyordu.
Zamanın başından beri yaşayan bir varlığın böyle durumlar için bir veya iki
kozu olmalıydı sonuçta. “Madem savaşa katılmak istiyorsunuz, size planı
anlatıyorum. Dağılın, farklı açılardan boynuzlarını hedef alın. Vurulmayın… Tek
bir darbe bile yerseniz ölümünüz garanti olur…” Boğaç’ın boynuzlarına
saldırmalarını istemesinin sebebi, şeytanların güçlerinin insanlardan farklı
uzuvlarında toplanmasıydı. Kama’nın da buna benzer bir dönüşüm geçirmiş olabileceğini
düşünüyordu. Yani eğer boynuzlarını kırabilirlerse savaşı kazanacaklardı…
Ejder katili ellerini geriye vererek Kama’ya doğru yürümeye
başladı. Parmakları yavaşça değişim geçirerek pullanıyor, tırnakları pençeye
dönüşecek şekilde uzuyordu. “Neden boynuzlarına saldıracakmışız ki?!?” İleri
atıldığı anda Kama da onun üzerine doğru fırlamıştı. İkisi havada buluşurken
ejder katilinin darbesi Kama’nın göğsüne çarptı. Çarpmanın şiddeti ile etraf
tozla kaplanmıştı. “Bu işi tek darbe ile…” Sözleri, toz bulutu dağılıp ta
gerçeği gözler önüne serdiği anda kesilmişti. “Dalga geçiyorsun değil mi? Bu
nasıl bir şey böyle!”
Darbe, Kama’nın göğsüne çarpmıştı çarpmasına; ama en ufak
bir çizik bile atamamıştı derisine.
Hemen ardından Kama pençesini sallayarak ejder katilini
ikiye bölmeye çalıştı. Vuruşu isabet etseydi başaracaktı da muhtemelen. Fakat
tam vurmak üzereyken sarı saçlı çocuk ejder katilinin giysisini yakalayarak
geriye doğru çekti.
“Hey! Ben hallediyordum!” Ejder katili öfkeyle bağırdı.
“Eminim hallederdin!” diye karşılık verdi liderleri.
“Şeytanın ne dediğini duymadın mı? O şeyden tek bir darbe bile alırsan
tahtalıköyü boylarsın!”
İkili tartışırken Kama saldırmayı kesmiş ve onları
izliyordu. Sonra birden başka bir arındırma daha hazırlamaya başlayarak
ikilinin tartışmasını sonlandırdı. Bu seferki arındırmanın rengi diğerleri gibi
kızıl değildi. Bembeyaz bir rengi vardı. Boynuzlarının arasında o kadar
küçülmüştü ki noktasal bir ışığa dönüşmüştü.
Bir anda arındırma ortadan kaybolduğunda Boğaç, sol kolunda müthiş bir
acı hissetti. Aynı anda bütün bedeni karıncalanmaya başlamıştı. Dizlerini
üzerine düşerken “Bu-da-ne-si…” diye dişlerinin arasından sordu. Normalde bir
arındırma salındığında, arkasına birkaç saniye havada kalan devasa bir ışık
demeti oluştururdu. Fakat bu seferki o kadar hızlı ve küçüktü ki kendisine
çarptığını bile fark edememişti. Bedeninde açtığı delik ise bir kalemin
girebileceği kadar genişti.
Kız bir çığlıkla yaklaşmaya başladı. “Alaz! İyi misin?”
Ejder katili hemen yanına yüz üstü kapaklarınken Boğaç, onun da omzundan
vurulduğunu fark etti. Benzer şekilde o da hareket edemiyordu.
Büyü gücünün bedenini hızla terk etmeye başladığını
hissediyordu. Yaradan yalnızca kan değil, deli gibi enerji fışkırıyordu. Kan
kaybından olmasa bile böyle büyücü gücü sızdırmaya devam ederse yarım saate
kalmadan yaşam enerjisi bitecekti. ‘Bu nasıl bir arındırma böyle?’
fakat Boğaç bunu sorgulayamadan Kama’nın yere doğru eğilmiş olduğunu fark etti.
Sanki koşmak için hazırlanıyordu.
Boğaç acı bir şekilde güldü. “Sanırım buraya kadar ha?
Birisini korumaya çalışırken korumaya çalıştığın kişi tarafından öldürülmek…
Çok kötü bir son…”
Kız, Boğaç’ın hemen yanından geçen bir ok fırlattıktan sonra
ikinci bir tanesini gerdi. “Haklısın, bu yüzden ölmeyeceksin…” Ok hiçbir zarar
vermeden Kama’nın bedeninden sekip gitmişti.
Kama, parçalanmış bir şekilde yere düşen oka birkaç saniye
öylece baktıktan sonra aniden ileriye atıldı. Aşırı hızlı değildi, ama üzerine
gelirken öylesine yoğun bir büyü gücü taşıyordu ki üzerinden geçtiği taşlar
resmen kuma dönüşüyor ve ısınarak ardında lavdan oluşan bir iz bırakıyordu.
‘Sanırım buraya kadar… O kızın Kama’yı durdurmasına imkân yok.’
Boğaç gözlerini kapayarak başını hafifçe öne eğdiği sırada böyle düşünüyordu.
“Sonsuz bir güç
hareket ettirilemez bir nesneye çarparsa ne olur biliyor musun?” diye sordu
Rene, Boğaç’ın önünde aniden belirdiğinde.
Boğaç, Kama ile o kadar fazla ilgilenmişti ki Rene’nin
uyanmış olabileceği ihtimali aklına bile gelmemişti. Bununla birlikte Rene’nin
aralarında durması Kama’yı hiç de yavaşlatmamıştı. Hatta şu anda Kama,
Boğaç’tan ziyade Rene’ye saldıracakmış gibi görünüyordu.
Rene’nin bir cevap beklediğini fark edince “Ne olur?” diye
sordu Boğaç. Az önce yaptığı şey için ona saldırmaması, şimdilik aynı tarafta
olduklarını gösteriyordu.
“Bunun cevabını ben de bilmiyorum.” Kama aniden Rene’nin
üzerine atıldığında Rene ellerini, Kama’nın pençelerine kenetleyerek onu
durdurmuştu. “Ama bildiğim bir şey varsa o da Gündüz’ün taşıyıcısının gücünün
sonsuz olmadığı.” Rene bir anlığına gülümsedi. “Buna karşın ben hala hareket
ettirilemez durumdayım…”
Zemin, Kama’nın gücü altında parçalanırken Rene yerinden bir
santim bile kıpırdamıyordu. Bir şekilde gücünü tekrardan kullanabilmeye
başlamıştı belli ki.
“Hey, sen! Öldür onu!” diye emir verdi Rene birden.
“Ben mi?” diye sordu sarı saçlı çocuk.
“Tabiki sen! Burada başka biri mi var?!?” diye bağırdı.
Boğaç’ı tamamen görmezden gelmesi, şu anda hareket edemediğini bildiği anlamına
geliyordu.
“T-tamam!” Sarı saçlı çocuk, Kama’nın arkasına dolaştıktan
sonra tereddütle kılıcını kaldırdı.
“Dur!” diye bağırdı Boğaç.
“Vur artık!”
Çocuk bir savaş çığlığı ile Kama’nın boynuna kılıcı savurdu.
Kılıç, Kama’nın kafasını koparmak yerine kırılarak yere düşmüştü. “N-neden?
Nasıl hala…” çocuk hiçbir şey anlamamış gibi yere düşen kılıcın ucuna
bakakaldı. Titreyen elleri kanlar içerisindeydi.
“Demek yeterli değil ha?” Rene birkaç saniye bekledikten
sonra ellerini savurarak Kama’nın pençelerinden kurtuldu ve geriye doğru bir
takla atarak ondan uzaklaştı. Taklasını tamamlarken az önce destek aldığı
toprak parçasını büyü ile havaya kaldırmış ve Kama’ya doğru fırlatmıştı. Bu
hareketi ile toprak yüzünden göz gözü görmez duruma gelmişti ama belli ki
Rene’nin yapmaya çalıştığı şey buydu.
Elini havaya kaldırdığında Kama’nın az önce gömülmüş olduğu
kayaların içinden siyah, şekilsiz bir şey uçarak Rene’ye doğru yöneldi. Sanki
sisten yapılmış gibiydi.
“Buradan uzaklaşın.” Dedi gözlerini Kama’dan bir an olsun
ayırmadan.
“Rene, ben, orada…” Boğaç, aslında ona saldırmak
istemediğini açıklamak istese de o kadar sersemlemişti ki kelimeleri
sıralayamıyordu.
“Biliyorum…” diye sözünü kesti Rene. Az önceki kara sis
avcunun içinde sertleşerek devasa bir tırpan şeklini almıştı. Tırpanın ucundan
ufacık bir parça koparak önce Boğaç’a sonra ejder katiline ufak bir kesik attı.
Duyduğu az miktarda acıya karşılık şu anda hareket edebiliyordu. Eğer hareket
edebiliyorsa Rene’ye yardım da edebilirdi. Bu düşünceyle birlikte Rene’nin
yanında savaş duruşunu aldı.
“N-napıyorsun?” diye şaşkınlıkla sordu Rene.
“Ben de savaşacağım.” Diye karşılık verdi Boğaç.
“Beni de sayın.” Diye ejder katili de Rene’nin öbür
tarafında yer aldı.
Sarı saçlı çocuk “Bizi.” Diye düzeltti.
“Siz?” Rene, sanki kim olduklarını yeni fark etmiş gibi
gençlere bakakaldı. Belli ki şaşırmıştı.
“Aynı taraftayız.” Dedi kız. “En azından şu şeye karşı.”
“Size söyledim.” Dedi Boğaç, ileriye doğru atılırken. “O şey
değil, benim dostum!”

