Beyazın Karanlığı
Şeytan, canavara karşı
“Yani diyorsun ki bir zihin savaşına daha girdiler…” dedi
Alaz bıkkın bir şekilde.
“Öyle düşünüyorum…” diye karşılık verdi Boğaç oturduğu
yerden. “Sonuçta bedenini korumamı istedi. Ve bir süredir ikisi de
kıpırdamıyor.” Rene dizlerinin üzerine çökmüş bir halde Kama’nın başında
bekliyordu. Bilincini kaybettikten birkaç saniye sonra etrafındaki bariyer
bozulmuştu. Bu sırada Kama’nın bedeni tamamen yenilenmiş ve eski haline
dönmüştü.
Ejder katili sıkıntıyla iç çekti. “Onca yolu gelip onu
bulmuş olsak bile hala onunla konuşamıyoruz…”
“Bu arada amca… Sen kimsin?” diye sordu kız.
“Amca mı? O kadar yaşlı değilim ben!” dedi Boğaç sahte bir
sinirle. Yani en fazla 25 yaşında gibi gösteriyordu dışarıdan.
“Değil misin? Büyü akışına bakınca en azından dört yüz
yaşında olduğunu sanmıştım.” Dedi kız. “Bu da seni oldukça yaşlı yapıyor…”
‘Kim bu kız?’ diye düşündü Boğaç istemsizce. Birisinin büyü
akışına bakarak kaç yaşında olduğunu tahmin edebilmek normalde imkânsızdı. Her
ne kadar tahmini tam olarak doğru olmasa bile bu konuyu daha sonra araştırmak
için aklının bir köşesine not aldı. “Belki bedenim yaşlı olabilir ama ruhum
genç!”
Kız anlamamış bir bakış attı. “Bedenin yaşlıyken ruhun mu
genç? Nasıl oluyor ki bu?” verdiği tepkiye bakılırsa anlamadığı konusunda şaka
yapmıyordu.
“Yani, hala genç gibiyim anlamında…” Kızla bir süre
bakıştıktan sonra açıklamanın imkansız olduğunun farkına vardı. “Aaah… Boşver.”
Ejder katili “Yani kimsin?” diye tekrarladı kızın az önce
sormuş olduğu soruyu.
“Ben, İllea ülkesinin kralı, Ardalgus ve Brenya’nın fatihi
1. Boğaç!” diye kendini gururla tanıttı.
“Ben Alaz.”
“Ben Rima.”
“Ben Alperen.” Üçü de kendini hızlıca tanıttı.
“Bekle, bu İllea’nın kralının aslında bir şeytan olduğu
anlamına mı…” Rima’nın sözleri aniden Rene’nin salmaya başladığı büyü gücü ile
kesilmişti.
Öylesine muazzam bir enerji yayıyordu ki etrafa Kama’nın az
önce sahip olduğu enerjiyi bile katlıyordu. “Umarım şimdi de o delirmez.” Dedi
Boğaç. “Az önceki gibi bir savaşa bir kez daha girmek istemiyorum…”
Fakat Boğaç’ın tahmininin aksine Rene, birkaç saniye sonra
sağ omzunun üzerine doğru devrildi. Bununla birlikte etrafa yaydığı enerji de
neredeyse sıfıra inmişti. Hemen ardından da zaten beyaz olan ten rengi iyice
açılmıştı. Sanki ölü gibiydi.
Boğaç ona ne olduğunu hemen anlamıştı. Büyü zehirlenmesi…
Bir insan elementleşmemiş büyü saldırılarından çok fazla hasar aldığında bu
hastalığa yakalanırdı. Müdahale edilmediğinde kesin ölüme sebep olan bir
hastalık. Tedavisi çok kolaydı fakat hızlı yapılmalıydı.
Kendi kendine ‘Rene ölümsüz olduğundan onun için sorun
oluşturmayacağını düşünüyorum.’ Dese de normal bir insanın birkaç saat
ömrü kalmış olurdu.
Boğaç kontrol etmek için yaklaştığında…
X X X X X X
Her tarafı ağrıyordu. İçinde bulunduğu sonsuz karanlıktan
kurtulduktan sonra hissettiği ilk şey bu olmuştu. Yavaş yavaş duyma duyusunun
da yerine geldiğini hissediyordu. Sanki bir rüyada gibiydi.
“Umarım şimdi de o delirmez.” Dediğini duydu Boğaç’ın
yankılanan bir sesle. “Az önceki gibi bir savaşa bir kez daha girmek
istemiyorum…”
‘Rene…’ oradan ayrılmadan önce Rene bir şey yapmıştı. Yaptığı
şeyin tam olarak ne olduğunu bilmese de bir anlığına aldığı durumu
görebilmişti. Aniden üzerindeki derinin tamamı soyulmuş, eti parçalanmış ve
bütün bedeni kanlar içinde kalmıştı. O anda attığı çığlığı hala aklından
çıkaramıyordu.
‘Uyanmam gerek… Yoksa Boğaç… Onu… Öldürecek…’ Boğaç’ın neden
Rene’ye saldırdığını bilmese de buna kalkıştığı anda onu düşmanı olarak
belirlemişti. Ve kendine geldiği gibi onu yok edecekti.
‘Uyanmam gerekiyor…’ Bedenine hareket etmesi için resmen
yalvarıyordu. Kendisine yaklaşan adımları duyarken hareket etmek için çırpındı.
‘Ayağa
kalk!!!’
Aniden bütün dünyası aydınlanmıştı. Derin bir nefes alarak
ayağa fırladı ve etrafına hızlı bir bakış attı. Rene yerde yatıyor, etrafta
ejderha cesetleri kaynıyordu. Gemide gördüğü manzaranın bir değişik şekli
gibiydi sanki. Tek fark buradaki manzaraya yeni kişiler eklenmişti.
Yaşlarının kendininkilere yakın olduğunu tahmin ettiği üç
genç ve Boğaç şaşkın bakışlarla Kama’yı izliyordu.
Her ne kadar doğrudan Boğaç’ın boğazına atlamak istiyor olsa
da şu anda Rene’nin durumu ondan öncelikli hale gelmişti.
‘Sakin ol…’ İlk taşıyıcının sesi tekrardan zihninde bir uyarıcı
gibi belirmişti.
Kama İlk taşıyıcının sesini umursamayarak Rene’nin üzerine eğilerek
hayati durumlarını kontrol etti. Kalp atışı, vücut sıcaklığı ve benzeri…
Bunların önemini İlk taşıyıcının sahip olduğu bilgilerden öğrenmişti.
‘Boğaç’a kızma. O aslında…’
‘Beni orada yalnız başıma bıraktın…’ Kama, İlk taşıyıcının
sözünü kestiğinde Rene’nin kontrolünü bitirmişti. Soluk ten renginin sebebi,
yüzeysel kılcal damarlarda çatlamalar sebebiyle ağız, burun ve gözlerde oluşan
kanamalardan fazlası olmalıydı. Çok fazla kan kaybetmiş gibi görünmüyordu.
Saçları her zamanki gibi siyahtı ve ışığı emiyordu, bu da güçlerini
kullanabildiğini gösteriyordu. Bütün bunlarla birlikte kalbi hem çok zayıf hem
de çok seyrek atıyordu. Kama ilk kontrol ettiğinde onun ölmüş olduğunu
düşünecekken hissettiği ufak nabız onu umutlandırmıştı. ‘Yine de dakikada on çok düşük
bir sayı…’
‘Üzgünüm…’ İlk taşıyıcı birkaç dakikanın ardından yanıtlamıştı.
‘Yardıma
gelemedim…’
‘Rene’nin durumu iyi mi?’ Kama bunu sormak zorunda olduğunu
biliyordu. Her ne kadar bazı şeyleri biliyor olsa bile atladığı en ufak
ayrıntıyla bile Rene’yi tehlikeye atmayı istemiyordu.
‘Senden zorla çektiği olağanüstü enerji ruhunu derinden yaralamış
olmalı.’
‘Ruhunu mu?’ Kama paniklememeye çalışsa bile bu konuda elinden
bir şey gelmiyordu. ‘İyileştirebilir miyim?’
‘Birkaç saati, belki de birkaç günü bulabilir ama kendi kendine
iyileşeceğini düşünüyorum.’
‘Düşünüyor musun, yoksa umuyor mu?’
‘Düşünüyorum…’
Kama sonunda rahat bir nefes verdi. Daha sonra yaklaşık on
dakikadır kendisini izleyen kişilere dönerek sert bir bakış attı. Gözlerinin
önünde kadim dilden bir nehir akmaya başlamıştı fakat Kama tek bir tanesine
odaklandı. O kelimeyi çekip aldı ve gücünü idrak etmeye çalıştı. Daha sonra
alçak sesle tek bir kelime söyledi… “Kaybolun…” Her ne kadar kelimenin gücünü
tam olarak kullanabilecek kadar onu anlamasa da karşısındakileri geri çekilmeye
zorlayabileceğini düşünüyordu.
Aslında dövüşerek de onları burayı terk etmeye
zorlayabileceğinden adı kadar emindi. Fakat Rene’nin karmaşaya yakalanmasını
istemiyordu. Zihninde yapmış olduğu günlerce süren çatışma sonucunda büyü
yapmayı ve savaşmayı kendi kendine öğrenmişti. Her ne kadar yıllarını savaşla
geçirenler kadar bu konuda bilgili olmasa da sahip olduğu güç onlarınkinden kat
kat daha fazlaydı. Ve bu güç ile bilgi açığını kapatabileceğini düşünüyordu.
Boğaç, Kama’nın ağzından çıkan sözcüklere direnerek konuştu.
“Kama… Ben…” diye başladı cümleye.
“Özellikle de sen…” Fakat Kama devam etmesine izin
vermemişti. “Rene’ye saldırdıktan sonra karşımda dikilmeye devam ediyorsun…”
‘Kama sakinleş!’ İlk taşıyıcının sesi bir baş ağrısıyla
birlikte zihninde yankılandı.
‘Kes sesini!’ Kama’nın hırlarcasına gönderdiği düşüncenin
ardından İlk taşıyıcı’nın varlığı neredeyse silinmişti.
“Orada seni kurtarmak için Rene’ye!… Onu yaptım.”
“Burada bir dakika daha kalırsanız kurtarılmaya ihtiyaç
duyan taraf siz olacaksınız!”
“Kara ejderle konuşmadan bir yere ayrılmıyoruz.” Dedi sarı
saçlı genç. Kama ise anında kanadını savurarak keskin tüylerden bir sağanak
başlatmıştı. Fakat hedefi önündeki kişi değil, aralarındaki zemindi.
“Fikrini değiştirmek ister misin?” diye sordu Kama yüzlerce
tüy zemine saplandığında.
“Fikrimi değiştirebileceğini mi düşünüyorsun?” diye sordu
genç belinden kılıcını çekerken. Aynı anda kız yayına birkaç ok birden
yerleştirmiş ve diğer genç de garip bir duruş almıştı.
“Az önceki kadar güçlü değil. Onu yenebiliriz.” Dedi kız.
“Denemesi bedava değil.” diye kışkırttı Kama. Tırnakları
uzayıp kalınlaşırken tüyleri tekrardan çıkmıştı. “Ödeme olarak canınızı
alacağım!”
“Yeter!” diyerek Boğaç araya girdi en sonunda. “Hepiniz
çocuk gibi davranıyorsunuz!” Kama, boynuzları arasında tehditkâr bir enerji
topu hazırlamaya başladığında uyaran bir ses tonu ile devam etti. “Rene’nin
çapraz ateşte kalmasını mı istiyorsun?”
Kama bir an düşündükten sonra enerji topunu dağıttı ve
tekrarladı. “Buradan ayrılmazsanız sonunuz kötü olacak.”
“Önce
söyleyeceklerimi dinle.” Dedi Boğaç. “Eğer hala yaptıklarımın yanlış olduğunu
düşünecek olursan ayrılacağım.”
“Hiçbir yere gitmiyoruz!” dedi kızıl saçlı genç.
“Araya girip durma.” Diye kız azarladı onu.
Boğaç birkaç saniye düşündükten sonra konuşmaya başladı.
“Sen ejderhaları öldürmeye uğraşırken Rene ile konuştum ve onunla yaptığın
anlaşmayı öğrendim…” Bir süre Kama’nın bir tepki vermesini beklese de Kama
hiçbir şey söylemedi. Bu yüzden devam etti. “Öldürdüğün herkesin acısını
taşıdığını bilirken daha fazla öldürmene izin veremezdim…”
“Bu yüzden mi Rene’yi öldürmeye çalıştın?” diye sordu Kama
sakin bir şekilde. Ses tonu her ne kadar ‘Şu anda oldukça sakinim’ dese de
bakışlarının öldürmek için yanıp tutuştuğunu biliyordu.
“Hayır… Onu öldürmeye çalışmadım. Senin söylediklerinden
sonra öyle bir saldırıdan yara almadan kurtulabileceğini düşünmüştüm…”
“Yani…” Kama yapmış olduğu birkaç saniyelik beyin
fırtınasının ardından Boğaç’ın Rene’ye saldırmasının sebebini anlamıştı.
Bununla birlikte bütün öfkesi üzerine bir kova su boşaltılmış mum gibi
sönmüştü. “Yalnızca ejderhaları bırakıp sana saldırmam için mi bütün bunları
yaptın?”
“Evet…”
“Bekle, Kara ejderi o hale getiren kişi sen miydin o zaman?”
diye sordu ejder katili arkadan.
“Şey, o konuda…”
“Bize yalan söyledin!” diye çıkıştı arkasından sarı saçlı
çocuk.
“Gerçeği söyleseydim doğrudan bana saldırmaz mıydınız?” diye
sordu Boğaç. “O sırada zaten daha büyük sorunlarım vardı.”
“Gördüğüm kadarıyla çocuklar zaten savaşmaya oldukça
meraklı.” Diye yorum yaptı Kama aradan.
“Bunu söyleyebilecek konumda değilsin.” Dedi kız.
“Her neyse!” Boğaç tartışmaya nokta koyduktan sonra Kama’ya
döndü ve sordu. “Kama… Bütün bunları yapma sebebimi bildiğin halde hala benden
nefret edecek misin?”
“Tek bir şey soracağım.” Kama kısa bir süre düşündükten
sonra devam etti. “Bütün bunları niye yaptın?”
“Niye yaptığımı söyledim ya. Çünkü Rene…”
“Hayır, onu kastetmiyorum. Bunları yapmakla eline ne geçti?”
Boğaç’ın bütün bu şeyleri bir çıkar gütmeden yapmış olduğuna inanmak zordu.
Boğaç tereddütsüz cevap vermişti. “Bir dosta yardım ediyor
olmak yeterli bir kazanç bence…”
Eğer onun yerinde olsaydı Kama da tıpkı Boğaç’ın yaptığı
gibi yapardı; Bunu hiç düşünmeden söyleyebilirdi. Karşılığında bir şey kazanmıyor
olsa bile yalnızca yardım etmek için yardım etmek… Babası Kama’yı böyle
yetiştirmişti… Yine de dünyanın nasıl işlediğini az çok bilen Kama, kendisinden
başka birinin böyle davranabileceğini hayal bile edemiyordu.
Yüzü, geçmişte –Kama’ya göre günlerce önce- yapmış olduğu
hatanın suçluluğuyla kızardı. Boğaç ona yardım etmeye çalışmıştı, fakat Kama
onu bir an bile dinlemeden ona saldırmış, hatta öldürmeye çalışmıştı. Üstüne
şimdi Kama’dan onu affetmesini istiyordu… “Şey… O zaman… Tamam…”
“Yani beni affediyor musun?”
Kama bakışlarını bir an kaçırsa da kendini toparladı.
“Burada sorulması gereken asıl soru şu: Sen beni affedebilecek misin?”
“N’için?” diye sordu Boğaç.
“Şey, hani… Seni öldürmeye çalışmıştım ya…”
“Ha, o mu? Onu dert etme.” Boğaç gülerek yanıtladı. “Daha
önce de beni öldürmeye çalışan yüzlerce kişi oldu… Birçoğu yerini
dolduramayacağım dostlara dönüştü en sonunda.”
‘Dost…’ Demek Boğaç, Kama’yı bu şekilde görüyordu. İçinden daha
önce hiç konuşmamış olduğu birçok dilde küfür etti. Yaptıklarına… Aptallığına…
Boğaç ona bağırmış olsa, öfkelense, hatta yaptıkları için
Kama’dan nefret ediyor olsa; o zaman her şey çok daha kolay olacak gibi
hissediyordu. Bunun yerine basitçe affetmiş olması… Yalnızca canını yakıyordu.
Boğazına büyük bir yumrunun oturduğunu hissetti.
“Yani artık bize saldırmayacak mı?” diye sordu kızıl saçlı
çocuk. Kama’nın yeni fark ettiği üzere göğsünde garip, parlak bir sembol vardı.
“Ortamı bozmasana!” diye fısıldadıktan sonra kız, az önce
konuşan kişiyi geri çekti.
“Bu arada… Bunlar kim?” diye sordu Kama ilgisizce.
“Ben Alaz.”
“Ben Alperen.”
“Rima...” Gençler kendilerini tanıttıktan sonra kız sordu.
“Sen?”
“Ben Kama, Gündüzün taşıyıcısı olarak da biliniyorum...
Peki… Burada ne yapıyorsunuz?”
“Kara ejderle konuşmaya geldik.” Dedi Alaz.
Kama bir anlığına tedirgin olmuş olsa da kendini toparladı.
Bu insanlar şu ana kadar ona veya Rene’ye saldırmadıysa, şu andan sonra da
saldırmaları için bir sebep yoktu.
Rima, Kama’nın tedirginliğini fark etmiş olacak ki “Düşman
değiliz.” Diye ekledi. “Yalnızca onunla konuşmak istiyorduk; ve…”
“Ve?” Kama tekrarladı.
“Ve bizi eğitip, eğitemeyeceğini sormak…” Alperen, Rima’nın
yerine tamamladı.
“Şey, şu anda da gördüğünüz üzere kendisi müsait değil.” Kama
samimi bir gülümseme yerleştirmeye çalıştı yüzüne.
“Sorun değil, bekleyebiliriz…” Alaz yanıtladı.
“Ama çok uzun sürebilir.”
“Zamanımız var.” Alaz ısrar etti.
“Çok ama çok uzun süre beklemeniz gerekebilir.” Diye ekledi
Kama.
“Çok fazla zamanımız var.” Diye karşılık verdi Alaz da.
“Bu arada Kama,” Boğaç konuşmanın arasına dalarak baş
parmağı ile Rene’yi işaret etti. “Rene’nin hastalığını çözebileceğimi
düşünüyorum.”
“Hastalık mı?” diye sordu Kama. Ruhuna gelen zararı
düzeltebilir miydi yani?
“Evet, büyü zehirlenmesi denilen bir rahatsızlık. Burada
hiçbir şey yapamam. Fakat gemide yeteri kadar nacotu var.”
“Nacotu mu?”
“Rene’yi iyileştirecek bitki diyebiliriz.”
“Ve gemiyi de denizin ortasına bırakmıştık, değil mi?”
“Evet.”
“Hah…” Kama hüsranla iç çekti. “Bulmamız çok kolay olmayacak
gibi.”
“Sorun değil, elimle koymuş gibi bulabilirim.”
“Aslında Rene’yi yerinden kıpırdatmasak daha iyi ola…”
Kama’nın sözü, birbiri ardına gelen ejderha kükremeleri ile kesildi. Uçan
adanın gölgesi yavaşça üzerlerine düşerken ejderhalar adaya doğru ilerliyordu.
Başlarını da daha önceden Kama ile konuşmuş olan kızıl renkli ejderha
çekiyordu.
Kama bir anlık duraksayarak etrafına bakındı. Ejderha
cesetleri bütün adayı kaplıyordu ve bunu yapanın kim olduğu hakkında şüphe
şüphesi yoktu. “Sanırım intikam istiyor…” diye mırıldandı.
Kendini tamamen kaybetmeden önceki durumunda olsa
ejderhalarla hiç korkmadan yüzleşebilirdi. Bir veya iki tane olsalardı onları
şimdi de yenebilirdi ama şu anki durumunda –Rene’yi koruyorken- onca ejderha
ile savaşması imkânsızdı.
Ejderhalar alçaldıktan sonra yere inmeden bir süre bekledi.
“Gündüz’ün taşıyıcısı…” kızıl ejderha konuştu. “Az önceki kaba davranışımız
için affınızı diliyoruz.”
‘Ne?’ Kama kendini zor tutarak bu tepkinin ağzına yansımasına
engel oldu.
“O kadar güçlü olduğunuzu bilmiyorduk… Fakat şimdi gücünüzü
gördük ve idrak ediyoruz… İzninizle adaya inip hayatta kalabilen soydaşlarımıza
yardım etmek istiyoruz…”
“Yani Rene-şey kara ejderden intikam almak istemiyor
musunuz?”
“Yakın bir zamana kadar en büyük arzularımızdan birisi bu
olsa da türümüzün devamlılığı önceliklidir. Savaşımızı kazanan taraf sizsiniz
ve hepimizi öldürmek isterseniz bu sizin hakkınız. Fakat bizi öldürmeseniz bile
yaralılara yardım etmemize izin vermezseniz hiç şüphesiz ejderhaların nesli
tükenmeye noktasına gelecektir.”
Kama adada hala üzerlerinden dumanlar tütmekte olan
ejderhalara bir bakış attı. Toplamda 500 veya 600 tane ölü yada yaralı vardı.
Bu kadar sayı bile ejderhaların türünü tehlikeye atacak kadar fazlaysa
durumları oldukça vahim olmalıydı. Ama…
“Önce saldıran taraf sız olmanıza rağmen böyle bir şeyi
istemeye hakkınız olduğunu mu düşünüyorsunuz?”
“Kama…” Boğaç yanına gelip fısıldadı. “Biliyorum,
ejderhalarla az önce yaşadığın şeyler pek hoş değildi. Ama bir soykırım yapmak…
Buna dayanabilir misin bilmiyorum…”
Kama bir anlığına duraksadıktan sonra kararını verdi.
“Haklısın… Bir ırkın neslini kurutmak şu anda altına giremeyeceğim bir yük…”
diye mırıldandı yalnızca Boğaç’ın duyabileceği kadar kısık bir sesle “Ayrıca şu
anda hepsiyle birlikte savaşacak kadar güçlü değilim.”
“Yani, o da var ama ben bir taşıyıcı olduğun için
söylemiştim.”
“Nasıl yani?”
“Yani, birilerini öldürdüğün zaman onların acısını da
hissediyorsun ya… Ve bütün o ejderhaları yaralayan kişi de sensin… Teknik
olarak öldüklerinde onları öldüren kişi sen olacağın için acıları da doğrudan
sana geçmeli, diye düşünüyorum.”
Kama, daha önce öldürdüğü tek bir ejderhadan gelen acıyı
düşününce soğuk terler dökmeye başladı. Etrafındaki ejderha sayısını düşününce
katlanacağı acı hiç de azımsanacak nitelikte olmayacaktı.
Gözlerini kapadıktan sonra kısa bir süre kendini
sakinleştirmeye harcadı. İlk yaşıyıcı, ‘etkilediklerinin’ acılarını
hissettiğini söylemişti. Bu özelliğin bir menzili olduğunu umuyordu. Onların
adaya inmesine izin vermesi ilk bakışta en mantıklı karar gibi gözükse de Rene
hala savunmasız bir şekilde burada yatarken bunun riskli bir karar olacağını
düşündü.
En başta danışmak için İlk taşıyıcı’ya seslenmiş olsa da
cevap gelmediğinde Boğaç’a sordu. “Rene’yi hareket ettirmemizin sorun
olmayacağından eminsin, değil mi?” Daha önceden onu gemiye götürmelerini teklif
eden Boğaç olmuştu.
“Evet, büyü zehirlenmesi daha çok enerji akışıyla ilgili bir
rahatsızlık olduğundan…”
“Tamam, tamam. Bu kadarını bilmem yeterli.” Kama aceleyle
Boğaç’ın sözünü kesti. Sonuçta zamana karşı yarışıyorlardı. Eğer bu ejderhalar
hızla tedavi edilmezse Kama, sonunun oldukça vahim olacağını hissediyordu.
“Hey… Iııhh… Kırmızı ejderha. Arkadaşlarınızı alabilirsiniz.” Ejderha tam adaya
inecekken Kama ekledi. “Ama, bir daha kara ejdere saldırmamanız şartı ile.”
“Bu… Peki…” Kızıl ejderha sıkıntılı bir şekilde kabul etti.
Ejderhalar teker teker adaya inmeye başladığında Kama,
ejderhaya dönüşmeyi denedi. Zihninde yapmış olduğu o savaş sayesinde bir
taşıyıcı olarak güçlerini çok daha iyi kullanabileceğini, hatta bazı basit
büyüleri bile yapabileceğini biliyordu. Henüz denememişti ama içgüdüsel bir
şekilde bunu başarabileceğine inanıyordu.
Etrafı kaplayan duman gözlerini kör etti. Kollarının
uzadığını, yeni uzuvlar kazandığını hissediyordu. Birkaç saniye sonra duman
dağıldığında ortada bembeyaz pullara sahip zarif bir ejderha duruyordu.
Teoride kuyruğunu istediği gibi kullanabilmesi gerekiyordu.
Hatta bunu biraz da olsa yapabiliyordu. Lakin gücünü tam olarak
ayarlayamadığından Rene’yi ezmesi işten bile değildi. Bu yüzden Boğaç’tan
yardım istemeye karar verdi.
‘Rene’yi üstüme taşıyabilir misin?’ Kama, Rene ile konuşurken
kazandığı alışkanlıkla Boğaç’a seslendi zihinden. Hemen ardından da Boğaç ile
aralarında hiçbir bağ bulunmadığından ona düşüncelerini yollayamadığını
hatırladı.
“Tamam?” Boğaç şaşkınlıkla cevap verdiğinde Kama da
şaşırmıştı. Söylediklerini duyamamış olması gerekiyordu. Yine de bunu daha
sonra düşünmeye karar vererek kanadını aşağıya indirdi.
Boğaç, Rene’yi kucağına alıp tek bir hamlede Kama’nın
üzerine sıçradı. Fakat Rene’yi üzerine koymak yerine kucağında tutmaya devam
etti ve boyun kısmına yakın bir yere oturdu. “Rene’yi bırakırsam üzerinden
kayar.” Diye belirtti hemen ardından.
Kama, uçmak için kanatlarını gerdirdiği sırada arkasından
Alaz’ın seslendiğini duydu.
“Bekle! Bizi de al!”
Alperen de ardından ekledi. “Kara ejderle konuşmamız
gerekiyor!”
Aslında Kama’nın hiç durmaya niyeti yoktu fakat Boğaç
eğilerek “Onları da alalım. En azından onlara bu kadarını borçluyum.” Dedi.
‘Ne demek istiyorsun?’
“Üçü de seni durdurmaya çalışırken bana yardım ettiler. Hala
hayattaysam bunun sebebi onlar.”
Bu bariz bir yalandı. Ses tonundan, yüz ifadesinden, her
şeyinden Kama bunu anlayabiliyordu. Kendini kaybetmeden önce bile ne kadar
güçlü olduğunu bilen Kama, o çocukların kendisine engel olabilecek kapasitede
olmadığını biliyordu. Boğaç ölümün eşiğine gelmiş olsa bile onu kurtaran kişi
bu üçünden birisi olamazdı. Bu durumda ya kendi kendine kurtulmuş yada Rene
kurtarmış olmalıydı.
‘O çocuklar için yalan söylüyorsan bunun iyi bir sebebi vardır…’
Kama kanadını tekrardan indirerek başıyla tırmanmalarını işaret etti. Boğaç bir
an duraksadıktan sonra başını salladı. Yalan söylediğini kabul ediyordu yani. ‘Peki
sebebi ne?’
“Yalnızca hikayelerini merak ettim.” Boğaç sırıtarak
yanıtladı.
Kama da Boğaç’ın bu cevabı karşısında kahkaha attı
–kükredi-. ‘Sana kişisel düşüncemi söyleyeceğim. Onlardan hiç hoşlanmadım.’
“Ben de insanları tanımadan yargılamaktan hoşlanmıyorum. Bu
yüzden önce onları dinlemen gerektiğini düşünüyorum. Çok sıkı dostlar haline
gelebileceğinizi tahmin ediyorum ki bu yüzden bizimle gelmeleri gerekli.”
‘Bekle, hani hikayelerini merak ettiğin içindi?’
“Şey, o da var ama… Yani bilirsin…”
‘Onlarla mucizevi bir şekilde arkadaş olabileceğimi düşünmüyorsun,
değil mi?’ Boğaç cevap
vermeyince devam etti. ‘Bak farz edelim ki kötü insanlar değiller,
hatta bu dünyadaki en iyi insanlar grubunu oluşturuyorlar. Yine de bu, onları
öldürmeye çalıştığım gerçeğini değiştirmez. Bir dakika önce öldürmeye
çalıştığın kişilerle… Ne biliyim, arkadaş falan olamazsın!’
“Olabilirsin.” Diye karşılık verdi Boğaç imalı bir bakışla.
‘Ama sen farklısın… Ahh, neyse, boşver. Rene ile konuştuktan sonra
onlardan ayrılabiliriz.’
Üçlü üzerine tırmandıktan sonra Kama kanatlarını gerdirdi.
“Hey, siz… Sıkı tutunsanız iyi edersiniz. Düşerseniz sizi almak için durmam.”
Birkaç saniye içinde yerden metrelerce yükselmişti. Fakat
daha önce kendi başına gelenleri hatırlayarak çok yükseğe çıkmadı. “Gemi ne
taraftaydı?”
“Bu tarafta.” Boğaç eliyle işaret ettikten sonra cevapladı.
Birkaç saniye tereddüt ettikten sonra birden “Değiştin.” Dedi. “Hem de çok
hızlı bir şekilde.”
‘Nasıl yani?’
“Eskiden o ejderhalar sana bağışlanmak istediklerini
söyleseler hemen onların isteğini kabul eder, hatta bir de üstüne özür
dilerdin.”
‘Abartıyorsun.’
“Şimdiyse… Yani olanlar ortada. İşin ucu sana dokunmayacak
olsa bütün ejderhaları öldürmekten çekinmeyecek gibi duruyordun.”
Kama bunun için bir şey söylemedi. Yalnızca Boğaç’ın
gösterdiği tarafa doğru uzaklaşırken bir anlığına başını çevirip arkasında
kalan adaya baktı.
“Bir şey mi unuttun?” diye sordu Boğaç.
‘Yalnızca haklı olabileceğini düşünüyordum. Bu kadar kısa sürede ne
kadar çok şey yaşadığıma baksana. Dünyada benim haricimdeki tek taşıyıcı ile
karşılaştım, evimi ve sevdiğim her şeyi arkamda bırakarak onunla birlikte bir
yolculuğa çıktım. Bir şeytan kralı ile dost oldum…’
“Eski, şeytan kralı.” Diye düzeltti Boğaç.
‘Evet… Ve hemen ardından seni öldürmeye çalıştım.’
“İki kere.”
“Ejderhalarla savaştım ve bizzat onlardan birine dönüştüm.
Yaşadığım onca şeyden sonra uçan bir ada görmek oldukça normal gelmeye
başladı.’
“Bana sorarsan buna alışman iyi olur. Güç ve bela oldukça
sıkı dostlardır.” Boğaç güldü. “Ne kadar güçlüysen belayı o kadar çekersin.”
‘Şey… Yanımda güvenebileceğim birileri varken bir sorun olmayacağını
düşünüyorum.’ Kama ufka doğru ilerlerken böyle söylemişti…