Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

06 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1426 Görüntülenme
Bu bölümü 33 Kişi beğendi.
Cilt 10

Akşam Yemeği

Şehrin kapılarının dışına çıkarken kralla konuşuyordum. Amacım, tabii ki Rir’i alıp bu akşamki partiye birlikte katılmaktı. Onu bulduğumda, küçülüp normal bir kurt boyuna dönmesini istedikten sonra başkente geri döndük. Ve her ne kadar girme denememiz biraz soruna neden olsa da, beklediğimden daha sorunsuz hallolmuştu. Kral uşaklarından birini göndermişti ve kır saçlı hizmet sektörünün emektarı bu abimiz, büyük bir sorun yaratmayacağımızdan emin olmaları adına bize kefil olmuştu. Sonra bize üçümüzü de kaleye taşıyacak bir araba ayarlamıştı.

 

“Demek fenrir böyle bir şey. Beklediğimden daha küçükmüş.”

“Ne küçük şirin bir kurt!”

 

Baba-kız, ortağım hakkındaki düşüncelerini sırayla dile getirmişlerdi. Gerçekten kaşınıyorlardı, bu yüzden Rir’e normal haline dönmesini söyledim. Gözlerinin önünde vücudu büyüdü ve bacakları uzadı. Orijinal halini sergilemesi birkaç saniyesini almıştı. Yakındaki askerler korkmuştu ve hızla silahlarını kaldırmışlardı, ama ona verdiğim kendi kendini ayarlayan büyülü kayıt tasmasını gördüklerinde rahatlayıp silahlarını indirdiler. Pardooon. Benim hatan muhafız kardeşler.

 

“Ne korkutucu!” Rir’in tüm haşmetine bakan kral birkaç kez gözlerini kırpıştırmıştı. Sesinde şaşkınlık, hayret ve bir miktar da dehşet vardı. “Kabul etmeliyim ki şu anda benim beklentilerime daha çok benziyor.”

“Vay canına! Kurt çok sevimliydi! Ve şimdi bir de çok havalı oldu!”

 

Prensesin tepkisi, babasınınkinin tam tersi diyebiliriz. Hiç korkmamıştı. Hatta, hemen koca kurda koşup ön bacaklarından birine sarıldı ve yüzünü kürkünün içine gömdü. Ya neden çocuklar Rir’den korkmuyorlar? Illuna da onu ilk gördüğünde benzer şekilde davranmıştı. Yani dostum, aniden bu kadar büyük bir kurtla karşılaşsam korkudan çıldırırdım.

 

Ve böylece zaman geçti ve akşam üzerimize çöktü.

 

Kalenin içinde, başkentin her yerini tepeden gören bir odaya davet edildik.

 

“Vay be. İşte manzara diye buna derim ben.” dedim.

“Hıhı. Kesinlikle öyle.” dedi kahraman.

 

Pencerelerden birinin kenarında durup altımızda serili harika manzarayı seyrettik. Dışarısı karanlıktı ama şehrin manzarası, güneşin batmasıyla göze daha da güzel gelmeye başlamış gibiydi. Sokakların ateşlerin ışıklarıyla aydınlanması öyle nefes kesiciydi ki, neredeyse sahte olduğunu söyleyecektim.

 

Benim kalemin etrafındaki manzara, resmedilemeyecek kadar kasvetliydi. Demek istediğim, O KADAR DA kötü değildi. Yani bilirsiniz, birazcık daha kötüydü. Azcıcık. Yani, sonuçta zindanın olduğu yerde bir şehir falan olmadığından bunun için yapılacak bir şey yoktu ama boş boş oturup kaybetmeye niyetim yoktu. Eve gittiğimde bir iki düzeltme yapıp yapamayacağıma bir bakacağım.

 

Söz verdiği gibi, kral bu akşamki partiyi küçük çaplı tutmuştu. Davetliler sadece ben, kral, kızı, Nell ve Carlotta’ydı. Teknik olarak Rir de listedeydi ama o bizimle kutlamaya katılmamıştı. Bunun yerine balkona yayılmayı tercih etmişti. Bunun düşünceli olmasından kaynaklandığından eminim. Eğlencemize engel olmamak için kendini izole etmeyi tercih etmişti. Dostum, gerçekten harika bir nezaketi var. Eğer insan olsaydı, muhtemelen kızların hasta olacağı türden biri olurdu.

 

Bir başka deyişle, hizmetçiler ve garsonlar dışında, partide bulunanlar ya kraliyet ailesinin bir üyesi ya da onların kurtulmalarında büyük rol oynayan kişilerdi. Operasyona katılan diğer kişiler, görünüşe göre yakında yapılacak daha büyük bir ziyafetle ödüllendirileceklerdi. Bu kadar büyük çaplı bir şey kendi başına bayağı eğlenceli olurdu.

 

“Düşünceniz ve nazik davetiniz için çok teşekkür ederiz Majesteleri. Bu harika akşamda size katılma fırsatı büyük bir şereftir.” Carlotta krala yaklaşıp yetişkinlik yapmıştı.

“Benim için de öyle.” dedi kral. “Ama bu kadar formalite yeterli. Sen ve arkadaşların benim kurtarıcılarımsınız ve bu ziyafeti sizin başarılarınızı kutlamak için hazırlattım. Biraz rahatlayıp keyfini çıkarın. Rahatladığınızda bu akşamki yemekten daha çok keyif alacağınızdan eminim.”

“Evet efendim. Nezaketiniz ve düşünceniz için tekrar teşekkür ederim.”

 

“Buradan Bay İblis Lordu! Sen de Nell!” Prenses, babası Carlotta’yla konuşmaya dalmışken, beni ve kahramanı elimizden yakalayıp yerlerimize götürdü.

“Teşekkür ederim Prenses Iryll.” Kahraman küçük hanıma şükranlarını dile getirdikten sonra bana dönüp sessiz bir tonda konuşmaya başladı. “Hey ah... Yuki?”

“Ne oldu?” Aynı şekilde karşılık vermiş, onun dışında herkesin duyamayacağı bir tonda konuşmuştum.

“Sana İblis Lordu diyor. Bu, onun anladığı anlamına mı geliyor?”

“Aşağı yukarı, evet. Ama merak etme. Sadece bir çocuk olduğu için kafaya takacaklarını sanmam.” dedim. “Ve bana mı öyle geliyor yoksa siz ikiniz birbirinizi tanıyor musunuz?”

“Hıhı. Tanışıyoruz.” dedi Nell. “Öyle gözükmediğimi ya da görevlerimi yerine getiremediğimi biliyorum ama ben hala bir kahramanım. Aslında onunla birkaç kez karşılaştık.”

 

Herkes oturunca, hizmetçiler işe koyuldu. Hazırlanan bütün yiyecekleri getirdiler ve önümüze serdiler.

 

“Şu... Gerçekten çok iyi görünüyor.” dedim.

“G-gerçekten de öyle.” diye katıldı Nell. “S-sanırım daha önce böyle güzel bir şey yememiştim.”

 

Hissettiklerimizi söylerken ağzımız açık kalakalmıştık. Ve bu sadece yemeklerin ne kadar güzel gözüktüğüyle alakalı değildi. Kokuları da ağız sulandırıyordu. Kokusunu azıcık bile olsa duymak, bende yüzümü yiyeceklere gömme isteği uyandırıyordu. Neyse ki, resmi akşam yemekleriyle birlikte gelen formalitelerle uğraşmak zorunda değildik. Olay daha çok bir açık büfeye benziyordu. Rahatlık en iyisiydi.

 

“Bu akşam yiyeceğimiz her şey, en iyi aşçılarımız tarafından hazrılandı.” Prenses övgülerimize, kıkırdayarak ve bir yandan övünürken gururla göğsünü kabartmıştı. “Ve onlarla gerçekten gurur duyuyoruz!”

 

Hizmetçiler çekilince, kral masaya bakıp her şeyin yerli yerinde olduğundan emin oldu. Konuşmaya başlamadan önce, üzüm suyu verilen prenses dışında herkesin yanında bir bardak şarap olduğunu kontrol etmişti.

 

“Beni ve kızımı bulunduğumuz zor durumdan kurtardığınız için hepinize teşekkür etmeliyim. Her ne kadar mütevazı bir ikram olsa da, şükranlarımın bir göstergesi olan bu ziyafetin tadını çıkarın. Lütfen buyurun. İstediğiniz kadar yiyin. Şimdi lafı daha fazla uzatmadan, bardaklarımızı sizin inanılmaz başarılarınıza kaldıralım. Şerefe!”

 

“Şerefe!” Odadaki herkes kralın son sözünü tekrar etmişti.

 

Bardaklar birbirine çarptı ve sonra hepimiz içmeye başladık. Alkol boğazımdan akmaya başladığı anda vücudumun her yerine bir sıcaklık yayıldı. Ahhh! Bu çok iyi geldi!

 

İki benzer şarabın arasındaki ince farklılıkları anlayacak kadar bir şarap uzmanı değildim. Çok fazla alkol içen birisi de olmamıştım zaten. Ama yine de aldığım tek bir yudum bile, kralın bize ne kadar yüksek kaliteli şeyler sunduğunu anlamama neden olmuştu. Üzümden yapılma bu içki, boğazımdan öyle yumuşak geçiyordu ki, kendim bırakana kadar sorunsuz içebilirim diye düşünmüştüm.

 

Aynı şekilde yanımda oturan kahraman da aldığı tek bir yudumla mest olmuştu. Bir dakika. Yirmi yaşında olmasının imkanı yok. Kimseyi umursamadan nasıl içki içebiliyor ki? Ah, bir dakika, doğru ya. Burası Japonya değil ki. Hatta tamamen bambaşka bir dünya. Alkol kullanma için yaş sınırlaması bile olmayabilir burada.

 

“Bu gerçekten iyi bir şarap.” dedi Carlotta. “Bu Thunderjew’dan geliyor olabilir mi?”

 

İçkiyi, sadece bir tadımda değerlendirmiş ve kralla detaylarını konuşmak için bir konuşma başlatmıştı. Yani, pek de kilisenin üst düzey yöneticilerinden biri gibi görünmüyordu. Bu tarz işlerden bayağı anlıyor olması beni çok şaşırtmamıştı.

 

Kral içkilerimizi beğendiğimizi fark edince, hemen eve birkaç şişe götürebileceğimizi söylemişti. Memnuniyetle kabul edeceğim bir teklifti. Eve döndüğümde, Lefi’ye ve hizmetçilere bu şeyi tattırmayı dört gözle bekliyordum. Özellikle Lefi’ye. Körkütük sarhoş halini görmek için sabırsızlanıyorum.

 

Krala bu cömertliğine karşılık teşekkür ettikten sonra önceden bizi coşturan yemeklere yumulmaya başladık.

 

Gece gayet eğlenceli geçmişti. Ve öyle de devam edeceğe benziyordu. Konuştuk, alkolün tadını çıkardık ve istediğimiz her şeyi yedik. Çok eğlenceliydi. Çok eğlenmiştim. Ama sonra bir şey oldu.

 

Herkes, cidden, herkes, gereğinden fazla sarhoş olmaya başlamıştı.

 

***

 

“Heeey Yuki. Neğ kadaağr içtiğn? Bvu doğğğru! Yeğterince değğil!” Kahraman kıkırdayarak kollarımdan birine yapıştı ve yakınlardaki bir şişeden bardağımı doldurmaya başladı. “Meğrak eğtmeeee. Bağrdağını fağzla faağzla doğldruyorm kiğ rağat rağat iğçmeye değam edeeğbil. Fondiiiiiiiip!”

“Sağ ol ama almayayım. Bu kadar yeterli! Lanet olsun Nell, dur! Her yere dökeceksin!”

 

Bardağın içinde, normalde koyulacak miktardan daha fazla sıvı olmasına rağmen, şişenin içindekileri bardağıma dökmeye devam etmişti.. Hatta, silme dolu olmasına rağmen durmaya niyetinin de olmadığını anlayınca şişeyi elinden zorla almak zorunda kalmıştım.

 

“Tmam Yuki, heeeğpsini iğçeceyinden eğmin olağcağm. Aaaaaaaa de.” Dediğini yapmayınca, yanaklarını şişirmişti. “Ööff, çoğk beğncilsn. Sanğrm booğaaazından zoğrla keeendm geğçirmeğk zooğrunndaaym.”

“Yavaş yavaş, sakin ol! Çok fazla yaklaşıyorsun!” Kahramanın dudakları hızla benimkine doğru yaklaşmaya başlayınca bardağı elinden alıp aramıza sıkıştırdım. “Tamam tamam anladım. İçmeye devam edeceğim, sal o yüzden artık!”

 

Başka bir seçenek verilmediği için bütün bir bardağı tek dikişte mideye indirdim. Off... Midem yanıyor.

 

“Haaaağrikaaağ!” diye kıkırdadı kahraman. “Şinnndi iğçkinden içtiğğğğine göğre biğr şeeeeyler yeğmeliğsn.” Bir çatalla bir şey aldı ve ağzıma tıkıştırmaya çalıştı. “Aaaaaa de!”

“Dur! Bek-! Le! Ağzıma bile sokamıyorsun artık lanet olsun!”

 

Kahraman çatalı yüzümün kenarına sokmaya başlayınca, isteksiz bir şekilde başımı çevirip ağzımı açtım ve beni beslemesine izin verdim.

 

“İyiiiiii değğiil mii? Biğr taaane dahhaaa! Aaaaaa de!”

“Hay. Böyle. İşi. Kes şunu artık! Gereğinden fazla içtiğin çok belli! Seni lanet sarhoş!”

 

Şarabın kalitesi kahramanı alıp götürmüş ve kısa zamanda çok fazla içmesine neden olmuştu. Hatta öyle dağılmıştı ki, normal bir insan gibi konuşma yetisini kaybetmişti. Görünüşe göre, etraflarındakine yapışıp, onları “şımartan” türde bir sarhoştu. Açıkçası, yapış şeklinin bir tür cazibesi vardı. Bayağı seksiydi. Kendini koluma tamamen dolamıştı. Ancak cazibesinin kurbanı olmamıştım. Hatta bunun tam tersiydi. Dibine kadar uyuz olmuştum.

 

Ben de şahsen bayağı bir şarap içmiştim. Ya da çok fazla şarap içmeye zorlanmıştım demek daha doğru bir ifade olurdu. Ama sonuç olarak, dayanmayı başarmış ve en azından çakırkeyf kalabilmiştim. Gerçi, eğer kahraman bana zorla içirmeye devam ederse bu şekilde kalabileceğimden emin değildim.

 

Tekrar söylemek gerekirse, herkes sarhoştu. Aklını kaçırmış tek kişi kahraman değildi. Prenses bile uçmuştu.

 

“Çok güzel kokuyorsunuz Bay İblis Lordu! Çok, çok güzel! Çok, çok, çok, çok güzel!” Kendini kucağıma oturtmuş ve yüzünü tanrı bilir kaç saattir göğsüme sürtüp duruyordu. Beni işaretlemeye falan mı çalışıyor? Bir dakika, ne ara sarhoş oldu lan bu!?

 

Prenses gerçekten sarhoş olmuştu. Her ne kadar ona meyve suyu verildiğini düşünmüş olsam da, yanıldığım ortaya çıkmıştı. Buram buram alkol kokuyordu.

 

Bütün olan biteni pis pis sırıtarak izleyen krala baktığımda, bunu sorun etmediği gayet açıktı. Adamdan çıkan horultuları duyunca sadece iç çekebilmiştim. Ne ara sızdı lan bu!? Yemin ederim bir saniye önce çatlarcasına gülüyordu.

 

Yani, anladık dostum. Yoruldun ve son zamanlarda bir sürü şey yaşadın. Ama yani, şunu diyorum, ev sahibinin, bilirsiniz, partinin ortasında sızmaması gerekmiyor mu? Kralı ihtişamlı görme yetimi kaybetmiştim. Bana göre artık, çalışmaktan yorulmuş, herhangi bir orta yaşlı adamdan farkı yoktu. İyi şanslar kardeşim.

 

Etrafıma baktığımda bir kişi eksik olduğumuzu görünce, kayıp şövalyenin balkonda takılan Rir’e katıldığını fark ettim.

 

“Ahhhh... çok yumuşaksın... çok çok yumuşak... Nasıl diyorlardı? Benim oğlum olmak ister misin? İstediğin kadar başını okşarım... o kadar yumuşak ve rahatsın ki...”

 

Kurtulamayacak kadar sarhoş olmasını beklemediğim tek kişi Carlotta’ydı. Ama yine de, o da zaman ve mekan kavramlarını unutmuş gibiydi. Yüzü Rir’in yanına gömülüydü ve dünyada başka derdi yokmuşcasına parmaklarını kürkünün içinde gezdiriyordu.

 

Fluffnir bakışlarımı fark etmiş ve yardım diler bir şekilde bana bakmıştı. Bakışlarımı hemen başka bir yana çevirerek, hiçbir şey görmemiş gibi davranmıştım. Üzgünüm dostum... Benim de ellerim dolu şu an.

 

“Mmrph! Neeeğ oğluğyoaar!” Kahraman yanaklarını şişirip somurtmuştu. “Yemeeeğn oğrtaaasığnda bağşka yeğrleğre bağkamağzsn. Şiğmdi ağç ağzını daa seğni ceğzağlaaanıraym!”

 

“Bay İblis Lordu, Bay İblis Lordu! Çok güzel kokuyorsun! Çok çok güzel!”

 

Hay. Sıçayım. Böyle. İşe. Neden bu aptal parti katıksız bir kaosa dönüştü böyle be!?

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Kumpir (44 puan) Üye
2023-10-19 18:08:59
Kim ben mi Hayır asla kıskanmıyorum
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-07 13:38:15
Popüler olmak o kadar da kötü değil sanırım
İners (132 puan) Üye
2021-07-14 03:01:03
Çeviri ve edit için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-31 13:52:10
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 01:58:10
Bölüm için teşekkürler
STERBEN (225 puan) Üye
2020-05-23 03:08:47
Anladık parti veriyorsunuz da partideki herkesin kafası uçarsa kralla prensesi nasıl güvence altına alacaksınız lan :D , başka biri olsa orada kahramanla prensesi götürmüştü :D
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-06 23:38:12
İlginç bir akşam yemeği olmuş.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-05-06 20:19:31
Çeviri için teșekkürler. Ama insan doğası sebebiyle tek bölüm geldiği için mutsuzum bu yüzden yatağa yatıp yeni bölümü bekleyeceğim
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-05-06 20:02:41
Okudukça çıldırıyorum kısır döngüye girdim şu an E.s.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-06 18:47:34
Çeviri için teşekkürler