Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

27 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1274 Görüntülenme
Bu bölümü 36 Kişi beğendi.
Cilt 11

Büyü Alıştırması - Kısım 2

“Bu harika!” Mavi gökyüzünde jet hızında süzülürken neşe dolu bir sesle bağırmıştım. Daha önce hiç gitmediğim kadar hızlı gidiyordum. Manzara neredeyse her göz kırpışımda değişiyor gibiydi. Vücuduma havanın yaptığı baskı, hızımla birlikte arttığı için nefes almakta biraz zorlanıyordum, ama yine de devam ettim. Deneyle birlikte gelen beklediğim dezavantajlardan biriydi. Umarım sonraki evrimim gökyüzü hayatına alışmamda bana yardımcı olur. Cidden. Evrimden tek beklentim bu.

 

Tekrarlayan deneylerim, yönlendirmek için Enne’i kullanmanın, yeni geliştirdiğim motorumu kontrol etmek için en iyi yol olmadığını öğretmişti, en azından tek başına kullandığımda. Bu yaklaşım saysız... hadiseye sebep olmuştu.  Kontrolümü kaybedip durdum ve rastgele yönlere fırladım. Hatta o kadar fazla oldu ki, heyecan seven ben bile kusmak isteyip durdum. Kanatlarım olduğunu, ancak birkaç denemeden sonra fark etmiştim. Karışıma onları ekleyince duruşumu ayarlamaya ve uçuş yönümü daha isabetli yönlendirmeye başlamıştım. Mükemmel değildi; odaklanmayı bıraktığım anda hala kontrolü kaybediyordum, ama yine de bu, bu zamana kadar kontrolden çıkıp duran bu hız treni için çok gerekli olan bir geliştirmeydi.

 

Bunun üzerine çalışmak, bayağı zor bir problemdi, ama yapacağımı söylediğim gibi yapmıştım; sonunu getirmiştim. Heh. Eğer tutkuluysan her şeyin mümkün olduğunun bir kanıtı işte. Şimdi o aptal ejderhadan çok daha hızlıyım. Hatta, belki Lefi’yi bile geçebilirim. Bunu hakkında ona hayatta böbürlenmem.

 

“MP durumun nedir?”

“Hala iyi.” dedi Enne.

“Pekala, o zaman hadi başka bir şey deneyelim.” Hmm... ne yapsak...” gözlerimi yere çevirmeden önce bir süre düşünmüştüm. “Ooo mükemmel zamanlama. Görünüşe göre alıştırma mankenimiz, şey, yani canavarımız tam ayağımıza geliyor.”

 

Enne ve ben, laboratuvar faresi olarak kullanabileceğimiz bir ejdere denk gelecek kadar şanslıydık. Şey, demek istediğim haysiyetle ve saygıyla davranacağımız bir yaratık yani. Aynen, öyle.

 

Altımızdaki ve önümüzdeki bir bölgeden geliyordu ve çığlık atıp anlamsız şekilde ciyakladı ve kanatlarını kullanarak yükselebildiği kadar yükselmeye çalışıyor gibiydi. Bölgelerine bağlı bir yaratıklardan olan ejderler, bizi, bölgesini işgal etmeye çalışan bir istilacı olarak görmüştü. Biyolojik olarak bakıldığında, ejderler, aşağı yukarı ejderhaların eksik türü gibi bir şeydi. Ve ejderhalardan daha hızlı olan bizi, onların tırt kuzenlerinin yakalamasına imkan yoktu. Enne’le birlikte yanından hızlıca geçtikten sonra, bizi bölgesinden uzak tutma amacıyla peşimizden kovalamaya başlamıştı. Ama işimiz henüz bitmemişti; deneyimiz daha yeni başladı. Ejderi geçtikten hemen sonra arkamı döndüm ve ona doğru tekrar gazladım.

 

Yarı ejderha şaşkınlık içinde ciyakladı. Kaçtığımızı düşündüğü için, birden ona doğru döneceğimizi, özellikle bu hızla döneceğimizi hiç beklememişti. Ve bu tam olarak yaptığı son şey olmuştu. Soğuk kanlı yaratığın hayatı, yanından geçtiğimiz anda sona erdi.

 

Zaien’i eski pozisyonuna çekmek için gücünü düşürmeden önce, onu gazladım ve ejderin vücuduna indirdim, böylece aynı anda hem kılıç hem de bir jet motoru olan bir silahla saldırımı yapmış oldum. Saldırının ağırlığı öyle büyüktü ki, beni havada birkaç metre geriye fırlatmıştı. Ve ben tam geriye fırladıktan sonra, kızarmış etin mis gibi kokusuyla birlikte bir patlama gerçekleşti.

 

“Ne oluyor!?” Saldırım, beklediğimden daha güçlü çıkmıştı. Darbeyi alan kertenkele öylece patlamıştı. Kan ve et, her yere dağılmıştı. Yere düşen dağınıklık, artık hiçbir şekilde bir ejdere benzemiyordu. Koca koca kırmızı, sıcak et yığınları altımızdaki ormana yağarken, yeri sarsıyor ve çarptıkları yerden havaya tozlar kaldırıyordu. Vay anasını, şeyy... bu beklediğimden çok çok daha güçlü olmuştu. Sanırım kazara çok güçlü bir şey bulmuş ya da bulmamış olabilirim.

 

Ejderler o kadar güçlü olmadıklarından, birini tek seferde öldürmüş olmak pek de ahım şahım bir şey değildi. Gerçi, yaptığım saldırı bundan çok daha fazlasıydı. Daha büyük kalibredeki canavarlarda bile bayağı büyük bir yara açabileceğinden emindim. Şu an bulduğum bu saldırı, yenişememe durumunu sona erdirecek ve anında düşmanlarımı yenebilecek bir bitiric hamle olarak adlandırılmayı hak etmişti. Evvvet, bu saldırı size değsin ve bum, muhtemelen ölüsün. Geçmiş olsun.

 

“Sahip.”

“Evet?”

“Yanıyorsun.”

“Ne?” Başta Enne’in söylediklerini anlamakta zorlanmıştım, ama aşağı baktığımda ne demek istediğini anlamıştım. “Hassiktir!”

 

Katalogdan aldığım tişört yanmaya başlamıştı. Hemen vurarak söndürmeye başladım ve kızarmadan önce onu kurtarmayı başardım. Sanırım ejder parçalarından biri üzerime gelmiş olmalıydı. Lanet olsun, hayvan gibi bir patlamaydı.

 

Kıyafetimde rastgele oluşan tasarımı düşünmeye başlamışken, burnuma bir koku ulaşmıştı. Bir şey hala yanıyordu, ejderin etinden başka bir şey. Bakışlarımı tişörtün ötesine çevirdim ve dalga dalga yükselen kara dumanı görünce kaynağının ne olduğunu öğrenmiştim.

 

“N’ oluyor lan!?” Ağaçlar alev almıştı. Orman alev almıştı. Her şey alev almıştı. Ejderin her yere dağılmış parçaları altımda devasa bir şenlik ateşi oluşturmuştu. Ve genişliyordu, hem de hızlı.

 

Bu, bugün başlattığım ilk yangın değildi. Ne ikinci ne üçüncü ne de dördüncüydü. Jet motorunda ustalaşmaya çalışırken sayamayacak kadar fazla yangına sebep olmuştum. Her bir seferinde Rir buz büyüsünü kullanarak onları söndürdüğü için, kontrolsüz bir ateş başlatma endişesi tamamen aklımdan uçup gitmişti. Tişörtüme odaklanmış olmak da pek bir işe yaramamıştı. Sağ ol Rir, sen olmasan ne yapardım.

 

Ne yazık ki, itfaiyeci kurt yakınlarda gibi durmuyordu. Çok fazla hızlanıp onu geride bırakmıştık, ki bu da bu sefer kendi pisliğimi kendim temizlemem gerek olduğu anlamına geliyordu.

 

“Pekala, Dumanlı her zaman sadece benim orman yangını çıkarabileceğimi söylemişti.” [1]

“Dumanlı mı?”

“Önemli bir şey değil. Kafana takma.” Lanet olsun Yuki! Bunun sırası değil. Aptallık etme de işine bak.

 

Hala yarı panik bir şekilde, hemen kadim büyüyü kullanarak çok fazla miktarda su yarattım ve onu yangının üzerine boca ettim. Bunun sorunumu hemen bitireceğini düşünmüştüm, ama görünüşe göre yanılmışım. Daha da büyük sorunlara sebep olmuştum. Orman yangını ve ani su baskını, burada yaşayan canavarları korkutmuş ve kuyruklarını kıstırıp canlarını kurtarmak için kaçmalarına neden olmuştu. Benim hatam çocuklar. Ama bilirsiniz, bu sadece... her şeyin ters gittiği günlerden biri işte. Tepemizde uçan ejder birkaç tane alev topuna dönüştü ve havada doğru düzgün bir bulut bile yokken, birden bir nehir havada peyda oluyordu. Talihsiz, ama gayet normal.

 

 

Öff, kimi kandırıyorum? Bok normal.

 

Bölgeye su basmak ateş sorununa bir çare olmuştu. Uğursuz Orman artık dev bir kibrit çöpüne dönme tehlikesi altında değildi. Hala ona bir orman diyebilirseniz tabii. Yarattığım gürleyen dalgalar kurtardığı ağaç kadarını da söküp götürmüştü. Her şey bitmişti. Ama her ne kadar rahat bir nefes almak istesem de alamamıştım. Bugünkü problemler daha yeni başlıyordu.

 

Ateş ve su yok olduktan sonra duyduğu seslerden biri, tüylerimi diken diken etmişti: tanıdık, böceksi bir cıvıltı. Ve bir taneden da fazlalardı. Telaşlı ve vızıldayan çok sayıda böceğin sesini duyabiliyordum.

 

Başımı sesin geldiği yere doğru yavaşça çevirdiğimde, tam olarak beklediğim şeyle karşılaşmıştım: bir karınca ordusuyla “dostane” bir yeniden buluşma. Rir’le birlikte, altı bacaklı manyaklarla karşılaştığımız karınca tepesinin bayağı bir uzağındaydık, bu da demek oluyor ki yeniden buluşma kelimesi pek de isabetli olmamıştı. Bu karınca grubu, muhtemelen önceki koloniden farklı bir koloniye aitti. Bir dakika. Bu ne saçma iş!? Neden bu aptal ormanda bu kadar sikik karınca var lan!? Hem bu lanet şeyler nereden geliyor1? Lanet olsun! Muhtemelen tam suyu boşalttığım yerde lanet bir kolonileri vardı, değil mi!?

 

Köpek büyüklüğündeki böcekler beni gördüğü anda kanatlarını açmış ve doğrudan bana doğru gelmeye başlamışlardı.

 

“Yoyoyoyoyoyoyo!” Sürünün görüntüsü, beni aşırı baskı altında kalmış bir pısırık gibi bağırtmaya yeterdi.

 

Bir böceğin dış görünüşünden duygularını tam olarak anlayamasam da, karıncaların kızgın olduğunu söyleyebiliyordum. Bana uçuş şekiller, öfke ve kanıma susamışlık hissi yayıyordu. Yuvalarını yıktı teorisi şu anda bayağı doğru görünüyor.

 

Tanrının cezası yaratıklardan birinin bize doğru hücumunu izlerken, “Bay Karıncanın bayağı bir arkadaşı varmış.” dedi Enne.

“Arkadaş mı? Tek gördüğüm bir grup kana susamış manyak!” Diye şikayet ettim.

 

Çok fazlalardı. Beni yakaladıkları anda içimdeki sıvıların son damlasına kadar beni emeceklerini ve beni bir mumaya çevireceklerine neredeyse emindim. İliklerimi bile emerlerdi. Aslında bu kadar büyük çenelerle, kemiklerimi bile öğütüp beni bir bütün halinde de yiyebilirlerdi.

 

Sadece tatsız olarak nitelendirebileceğim bu sahneyi gözümün önünde canlandırınca tüylerim diken diken olmuştu. Bunu, arkamı dönüp kaçmak için bir işaret olarak algıladım. Bir yanım, şu anki güç seviyemle bütün bir orduyu alt edebileceğimi söylese de, bu derde kendimi sokmak istemiyordum. Enne’in ağzını da iğrenç vücut sıvılarıyla kirletmeye henüz niyetim yoktu. Hatta, onların yakınlarında olmayı hiç istemiyordum. Hem aklım hem de vücudum, onların varlıklarını tamamen reddetmeye şartlanmıştı.

 

Lefi’nin balını çaldığı arılarla mecburen karşılaşmıştım. Onlarla savaşmış olmamın sebebi, kaçamıyor olmamdı. Bu senaryo ise farklıydı. Kaçma tuşu bu sefer gri renkli değildi, o yüzden bütün gücümle ona bastım.

 

“P-pekala Enne,” diye kekeledim, “hadi bu şeylere bugün neler öğrendiğimizi gösterelim!”

“Tamam.”

 

Enne, hava büyüsünü aktifleştirince ağız kısmını sarmaladım. Kısa süre sonra, kendimizi havaya fırlatılmış bir halde bulduk. Hamlemiz nedeniyle ortaya çıkan alevler, üzerimize gelen bir grubu küle çevirmişti. Ama tabii ki, inatçı piçleri durdurmaya yetecek bir şey değildi bu. Öldürmediğimiz karıncalar bizi daha gayretli bir şekilde kovalamaya başlamıştı, ama kısa süre sonra aradaki farkın açılmasıyla, küçük noktalara dönüşmüşlerdi.

 

***

 

“Öff... bu berbattı.” Enne’le birlikte mağaraya ulaştığımız anda şikayete başlamıştım. Karıncalar hızlıydı, öyle hızlıydı ki Rir bile onlardan kurtulamıyordu. Neyse ki, yeni bulduğumuz teknik sayesinde onlarla ölümcül bir yarışa girmek zorunda kalmamıştık. Rir demişken, görevini iptal etmek ve çoktan çekildiğimizi söylemek için uzakkonuş kullandım. Ayrıca, hala bir şeyde bana yardım etmesi gerektiğini, o yüzden yarın sabah mağaraya uğramasını söyledim. Bugünkü vedamız biraz ani olmuştu, ama birbirimizi yakında tekrar görebilecektik. Bilirsiniz, şimdi bir düşününce, belki de Rir zindandaki en sıkı çalışan kişiydi. Muhtemelen ona, yaptığı fazla mesaiden ötürü bir şeyler ödemeliydim. Greve gitmesini istemiyordum.

 

“Genel olarak eğlenmiş gibi görünüyorsun sahip.”

“Yani, evet. Yanlış olduğunu söyleyemem.”

 

Açıkçası, muhtemelen sorunun büyük bir kısmı, bundan eğlenmiş olmamdı. Kendimi kaptırmış olmamın en büyük sebebi, aldığım keyifti. Eğer eğlenmeseydim, dikkatimin bu kadar dağınık olacağından şüpheliydim. Enne haklıydı, hem de yüzde yüz haklıydı.

 

“Ben de eğlendim.” Kılıç kız kendi kendine bir şeyler mırıldanmıştı, ama tam olarak ne dediğini anlamamıştım. Omzumda durduğu için, başımı çevirip ona doğru baktım.

“Pardon, bir şey mi dedin? Tam olarak anlayamadım.”

“Ben de seninle birlikte olmaktan keyif alıyorum, sahip.” dedi utangaç bir fısıltıyla.

 

Vay canına. Enne ne kadar da iyi bir çocuk. Aslında bir düşününce, bütün kızlarımız bayağı dürüst ve terbiyeli. Onların koruyucusu olarak, iyi insanlar olarak büyüyor olmalarından dolayı istemeden de olsa mutlu olmuştum.

Çevirmen Notu

ABD Orman İşleri’nin orman yangınlarını önlemek için kullandığı maskotun ismi. Smokey Bear orijinal ismi. Benim anlamadığım, bu kadar abuk subuk gönderme yapıyorsan neden aşağı yazmıyorsun da bizi uğraştırıyorsun. Neyse, büyük ihtimalle bundan sonraki göndermeleri ben bulup koymuş olacağım... <.<

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-08 17:44:41
Ağaç dik biraz sonuçta çevre önemli
İners (132 puan) Üye
2021-07-15 00:46:48
Çeviri ve edit için teşekkürler
Shin (95 puan) Üye
2021-04-20 17:57:18
Çeviri ve edit için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 19:30:44
Bölüm için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-28 02:52:19
Gene boş bölümlere dönüş yapıyor yazar 👏👏👎
STERBEN (225 puan) Üye
2020-05-28 02:30:31
Çeviri için teşekkürler.
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-05-27 19:26:39
Bölümün sonunda yarım bi cümle mi var yoksa bende mi sorun var? Ya da bi anlamı var da ben mi anlamıyorum (bu baya olası). Neyse.. Çeviri için teşekkürler ♡(ŐωŐ人)
Residenttt (54059 puan) Yönetici
2020-05-27 19:39:01
@Sadecesama, Uyarın için teşekkürler, ufak bir kopyala-yapıştır kayması yaşanmış :D
Ker!m (339 puan) Üye
2020-05-27 19:13:15
Çeviri ve edit için teşekkürler. 😁😁😁
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-27 15:15:31
Çeviri için teşekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-05-27 14:54:22
Emeğiniz için teșekkürler kolay gelsin.