Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

05 Ocak 2021
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
917 Görüntülenme
Bu bölümü 23 Kişi beğendi.
Cilt 20

Uçan Ada Üzerinde Randevu - Kısım 2

Lefi kocasının güle oynaya dolanmasını izlerken, bir kez daha onun inanılmaz çocuksu olduğu sonucuna varmıştı. Gözleri uçan adadan altındaki dünyaya sonsuz bir şekilde akan şelaleye kilitlenmiş bir şekilde heyecandan çığlıklar atıp duruyordu.

 

“Vay be Lefi! Şuna bir bak! Bulutların üzerinde olmasına rağmen sonsuz bir su kaynağı var. Bu nasıl çalışıyor ya!? Ne yoğuşma ne de yağış yok!”

Ejderha sakince, “Ada, büyü parçacıklarını suya çeviren bir mekanizmaya sahip,” diye cevapladı. “Muhtemelen bir kaya ya da toprak parçası. Bu hadise nadir değil. Büyü parçacıklarınca zengin bölgelerde sık sık gerçekleşir.”

“Bu çok harika!” Şelalenin etrafında dört döndü ve bir süre onu izledikten sonra tamamen farklı bir yöne doğru atıldı. “Bir dakika, şu etrafta uçuşup duran şey de ne? Oha, o bir taş mı!? Bu gerçekten uçan bir taş mı!? Böyle bir şeyin var olduğuna inanamıyorum!”

 

Dikkati, altından zayıf bir ışık yayan bir taş tarafından çalınmıştı. Etrafında birkaç kez döndü ve tonlarca farklı açıdan onu inceledi. Genellikle çocuklarda görülen davranışlarla aynı türden bir davranıştı ve hatta Illuna’nın da ara sıra şaşırtıcı derecede benzer davranışlarda bulunduğunu gözlemlemişti. İkisi tamamen rastgele olabilme konusunda birbirlerine bayağı benziyorlardı. Bir şey sayesinde tamamen tutkulu olabiliyor, ancak yeni ve tamamen farklı bir tutku için bu tutkularını birden kaybediyorlardı.

 

Buna iyi bir örnek, Illuna’nın son zamanlarda kazandığı bahçe işlerine olan takıntısıydı. Bir gün, önden hiçbir emare göstermeden, gelecekte bir çiçekçi olmak istediğini ilan etti ve bu amaç için çocuksu olmayan bir şekilde şevkle çalışmaya başladı. Karşılaştığı her türün bilimsel ismini Leila ya da Yuki aracılığıyla öğrenmiş ve özellikleri ve büyüme koşulları ile alakalı türlü türlü sorular sormuştu. Hatta ara sıra, “Bu toprak yumuşak, malçlı ve doğru besinlerle dolu! Bir şeyler büyütmek için mükemmel!” gibi Lefi’yi tamamen hazırlıksız yakalayan şeyler söylüyordu. Ejderhaya göre onun yaşındaki başka bir kız çiçekler hakkında gerçekten bir şeyler öğrenmek yerine onların ne kadar güzel oldukları ya da ne kadar güzel koktukları ile alakalı yorumlar yapardı. [1]

 

Ne Shii ne de Enne, benzer eğilimlere sahip olsalar da Illuna kadar keskin değildi. Bu davranışlar Lefi’yi çok şaşırtıyordu. Illuna’nın mı yetişkin yoksa Yuki’nin mi çocuksu olduğuna karar veremiyordu. Başta Illuna’nın ilki olduğunu tahmin etmişti, ama zamanla ikisinin bir karışımı olduğunu fark etmişti.

 

Etrafta çocuklar varken Yuki daha çok bir koruyucu gibi davranıyordu. Ama onlar yokken bütün kısıtlamalardan kurtuluyordu. Kocasını böyle görünce, Lefi bir kez daha çok şaşırmıştı. Davranışları onu usandırmıştı ama şu anki durum yerine onun büyümesini mi tercih ederdi, emin değildi. Her ikisinin de artısı ve eksisi olduğunu hissediyordu--ve onu iki türlü de sevebileceğini. Bu düşünce her zaman yüzünü gülümsetiyordu.

 

“Buraya çıkmanın buna değeceğini biliyordum,” dedi Yuki, “Uğursuz Orman türlü havalı şeyle dolu ama burası bambaşka bir seviyede.” Sadece uçan adanın üzerinde bulunabilecek türden olan büyük bir ağacın dibinde durduktan sonra ejderhanın olduğu yöne doğru baktı. “O garip gülümseme de ne? Dur, sakın söyleme. Tahmin ediyorum, şimdiden öğle yemeğinde ne yiyeceğimizi düşünüyorsun,” dedi, kendinden emin bir şekilde. “Dürüst mü olayım? Seni suçlayamam. Gayet harika görünüyordu.”

“Öyle bir şey yapmıyordum,” dedi Lefi. “Sen bir şey demeden önce söyleyeyim, onun geldiği hakkında seni uyarmam gerektiğine inanıyorum.”

“O mu? O da n--ooooa!”

 

Elini ağacın gövdesinde gezdirmeyi kesti ve Lefi’nin işaret ettiği yere, şelaleye doğru baktı ve hemen şaşkınlıkla geriye çekildi. Çünkü orada bir canavarın onu beklediğini gördü.

 

Rir gibi o da köpegiller şeklindeydi. Kanatları dışındaki gariplikleri sadece devasa kılıç dişleri ve sahip olduğu fazladan bir çift gözdü. Vücudundan yayılan güçlü aura, onun adanın en tepesindeki yırtıcısı olduğunu Lefi’ye hissettiriyordu. Ve mutlu değildi. Yüzü öfkeyle buruş buruş olmuştu ve boğazı derin, ürkütücü bir hırıltı yayıyordu. Yüce Ejderha’nın huzurunda bu şekilde davranmak, ikilinin muhtemelen onun bölgesinin fazla derinlerine girdikleri anlamına geliyordu.

 

“Bir kurtnir mi?” Lefi şaşırmıştı. “Gerçekten de güçlü bir canavar.”

“N-ne ara buraya geldi? Onu fark etmedim bile...”

Lefi, “Çevresine daha iyi uyum sağlamak için bir büyü kullandı. Bir süredir yakınlarımızda sinsi sinsi dolanıyordu. Bizi izlediğini hissettim,” dedi. “Şu an ortaya çıkmayı seçmesinin tek sebebi, bölgesinin çok derinlerine gidecek olmamızdan endişeleniyor olması.”

“A-anladım.. Sanırım düşman saptama yeteneğimin tetiklenmemesinin sebebi aslında düşman olmaması.” Yuki eşi ve canavarın arasına girdi. “Bir dakika, bunca zamandır bizi izlediğini biliyor muydun?”

 

Onu savunmak için gelişini izlerken içini mahcup bir gülümseme doldurmuştu. Tüm canavarlarla ilgilenme işini ona bırakmayı planladığını açıkça söylemişti ve buna rağmen elinde topuza benzeyen bir silahla onu savunmaya hazırdı. Bir yanı, kurtnire saldırması için ona izin vermek istiyordu. Onu korumasına izin vermek istiyordu. Çünkü tüm şeyler arasından yüce ejderhayı korumayı düşünebilecek tek kişi oydu. Ama vermedi. Nihayetinde onun galip geleceğinden emin olsa da zaferin ölümcül yaralarla kazanılacağını biliyordu. Şu anki koşullarda bir kurtnir onun rahatça başa çıkabileceği bir şey değildi.

 

Eğer haysiyeti adına savaşmaya karar vermiş olduğu bir durumda olsaydı bunu yapmasına izin verebilirdi. Ama durum öyle değildi. Ve bu yüzden elini kaldırdı, yumruk yaptı ve onu yok etti.

 

“Defol.”

 

Kurtnir tepki veremedi.

 

Başı aniden patlayarak arkasında kanlı bir cesetten başka bir şey bırakmadı.

 

Yuki, “Şey... aaah... o da neydi?” diye sordu.

Lefi, "Pek etkileyici bir şey değildi,” dedi. “Sadece kafatasını büyü enerjimle ezdim. Nispi olarak konuşacak olursam, bu biraz güçlü bir rakipti, o yüzden her zamankinden çok az daha fazla mana kullandım.”

“Çok az daha fazlayı tanımla. Sayılarla.”

Normal bir şekilde, “Senin maksimumunun yaklaşık kırk katı,” dedi. “Yeniden söyleyeyim, teknik pek de etkileyici değildi. Kabuklu olan canavarlar gibi dışı sert olanlara karşı pek işe yaramıyor.”

Kaybetmiş bir halde, “Aşırı derecede fazla manan var,” diye homurdandı. “Ve bunu silah haline getirmen bunu tam bir deli saçması yapıyor.”

“Nicelik açısından manam neredeyse eşsizdir. Sanırım sadece ruh efendisininki tarafından geçiliyor.”

“Eeeevet... her zamanki gibi standartların dışındasın.” Sesi gittikçe kısılmıştı. “Sanırım uzunca bir süre daha korunan taraf olarak kalacağım, ha?”

“Merak etme. Bir gün konumlarımız kesinlikle yer değiştirecek,” diyerek güldü. “Eninde sonunda gerçekleşeceğini biliyorum. Uzun çağlar boyunca birlikte kalacağız. Ama o gün gelene kadar seni güvende tutacağım.”

 

Ne kadar süreceğini umursamıyordu; onlar, yüzler hatta binlerce yıl sürebilirdi. Vücudunun tükeneceği güne kadar onun yanında kalacak ve onu destekleyecekti. Ölümün onu çağırdığı güne kadar.

 

Zihninden geçmekte olan tutkulu düşüncelerinin farkında olmayan, Lefi’nin kendini adadığı adam utangaç bir şekilde bakışlarını kaçırdı.

 

“...Bana üç yüz yıl ver,” diye mırıldandı.

“Pekala. Benim için fark etmez,” dedi. “Ama kuvvet ve güç hakkında bu kadar konuşmak yeter. Adayı keşfetmenin ortasında değil miydik?”

“Eeeeevet, doğru. Şuradaki devasa dağı görüyor musun* Hadi tepesine çıkalım. Ne göreceğimiz hakkında çok meraklıyım.”

“Bu mükemmel bir fikir. Kendim görmek için sabırsızlanıyorum.”

 

İkili sonraki varış noktalarını belirleyince kanatlarını cisimleştirdi. Ve ejderhanın birtakım eylemleri olmasaydı kalkışa geçeceklerdi.

 

Yuki, “Hey aah... yapmasan... olmaz mı?” dedi. “Neden her gördüğünde kanatlarımla uğraşmak zorundasın?”

“Bunu hiç umursama.”

“Yapamayacağımı biliyorsun. Bunun için fazlasıyla hassaslar.”

“Bir sorun görmüyorum. Gelişmen için üç yüz yıl beni bekletmenin bir karşılığı olarak düşün.”

“Peki. Bu sefer kazandın.”

 

Yarım gülümsemeyle istediğini yapmasına izin verdi.

Çevirmen Notu

[1] Malç: Topraktaki nemin korunması, verimliliğin ve toprak sağlığının artırılması, yabani bitkilerin çıkmasının engellenmesi ve görsel olarak güzelleştirmek amacıyla toprağın üzerine örtülen her türlü şeye malç denir.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-12 01:16:35
Eh ejderhanında kanat fetişi var
Otaku (24 puan) Üye
2021-06-05 13:29:45
Çok tatlılar 😍😍😍
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-06 12:07:32
Yuki, “Hey aah... yapmasan... olmaz mı?” dedi. “Neden her gördüğünde kanatlarımla uğraşmak zorundasın?” “Bunu hiç umursama.” “Yapamayacağımı biliyorsun. Bunun için fazlasıyla hassaslar.” “Bir sorun görmüyorum. Gelişmen için üç yüz yıl beni bekletmenin bir karşılığı olarak düşün.” “Peki. Bu sefer kazandın.” Yarım gülümsemeyle istediğini yapmasına izin verdi. zevk alıyor herif ama alması normal hahahHAHAHA
Kunai 52 (151 puan) Üye
2021-01-14 01:50:36
Çeviri ve edit için teşekürler elinize sağlık.
DeliDana (2871 puan) Üye
2021-01-06 09:06:29
Çeviri ve edit için teșekkürler.
Ker!m (339 puan) Üye
2021-01-06 01:37:26
Elinize saglik
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-06 01:30:10
Çeviri için teşekkürler
Mesofoworld (90 puan) Üye
2021-01-05 23:00:13
Çeviri ve edit için teşekkürler güzel bölümdü
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2021-01-05 21:14:06
Yorum yapmayıda bırakmış herkes gene tek kaldım.