Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

22 Mart 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1497 Görüntülenme
Bu bölümü 37 Kişi beğendi.
Cilt 3

Yeni Gelenlerin Hayatlarında Bir Başka Gün

“Dostum, bu bayağı yorucuydu. Lefi, nefes almamı bile istemiyor değil mi? Lanet. Neden her zaman her şeyi bu kadar ciddiye almak zorunda ki...?”

 

Hizmetçimiz Lyuu, yatağa kendini bırakırken iç çekmişti. Yorulmuştu. Hatta öyle yorgundu ki, yatmadan önce üniformasını çıkarmayı bile unutmuştu.

 

Ama yumuşak yatağa başını koyar koymaz yorgunluk aniden kaybolmuştu. Yatağın yumuşaklığı onu öyle sarmıştı ki, sanki tüm sıkıntıları silinip atılmış gibiydi. Yeni efendisinin sahip olduğu yataklar harikaydı. Bu zamana kadar kullandığı bütün yataklar tahta döşemeli derme çatma yataklardı. O yataklarda uyuyunca her sabah eklemleri ağrıyarak uyanıyordu.

 

“Tanrım. Daha dikkatli olman gerek. Bunu sürekli yaparsan üniforman kırış kırış olacak.”

“Evet... Doğru söylüyorsun.”

 

Yatak öyle cezbedici geliyordu ki, diğer hizmetçi Leila onu uyarmasa yataktan çıkıp kıyafetlerini değiştiremeyecekti. Buna rağmen ayak sürüye sürüye üstünü değiştirdi.

 

Üniformanın altına pek bir şey giymemişti, bu yüzden üniformayı çıkardığında çırılçıplak kalmıştı. Biraz sıska bir vücudu vardı, ama erkek vücudu gibi değildi. Vücut hatlarının feminen olduğu şüphesizdi; kıvrımları gayet yerli yerindeydi.

 

Lyuu ve Leila, farklı ırklardan olsalar da birbirleriyle iyi geçiniyorlardı. Bu aslına bir yerde nesilden nesile aktarılan bir durumdu. İblisler, hayvansılar ve yarı insanlar birbirleriyle iyi geçinirlerdi. Buna rağmen, birbirinden çok farklı türlerin birbirleriyle iş birliği yapmayı istemeleri, doğuştan gelmeyen, dış kaynaklı etkenlerle olur. Farklı ırklar, farklı çevrelerde yaşarlar ve farklı kültürel adetlere sahip olurlar. Birbirlerini kabul etmeye istekli olmalarının tek sebebi insanların hepsine eşit derecede ayrımcılık yapıyor olmasıydı. Hepsini aşağı görüyorlardı. İnsan ülkeleri daha büyü ve daha güçlü olmaya eğilimlilerdi, bu yüzden diğer ırkların birbiriyle iyi geçinmesi gerekiyordu, aksi halde iç çatışma yüzünden insanlar tarafından yok edilme riski vardı.

 

İnsanların umursamadan karşısına çıkamadığı tek ırk elflerdi. Orman sakinleri olarak, kendilerine aşırı zarar verebilecek “Ormanın Sırları”nı kullanabildiklerini biliyorlardı. Bu yüzden elfler ve insanlar bilerek birbirlerinin yoluna çıkmamaya çalışıyorlardı; her iki taraf da birbirlerinin iç işlerine karışmama politikası güdüyordu. Diğer tüm ırklar insanların fetih isteğiyle yüzleşmek zorunda kalıyorlardı. Böylece insanlar ve diğer elf olmayan üç ırk bir sürü çatışmayla ve yüzlerce yıl süren savaşlarla boğuşuyordu.

 

Başta yenişemiyorlardı. Ama son zamanlarda, savaşın ibresi kaymaya başlamıştı.

 

İnsanların tarafına.

 

Bireysel olarak bakıldığında insanlar zayıftı. Birebirde insanlar diğer ırklardan daha az korkutucuydu, ama diğer ırkların baş edemediği ölümcül bir özellikleri vardı: sayıca üstünlük. Diğer ırklara, savaşçılarının kalitesiyle değil de sayıca üstün geliyorlardı. Savaş alanında neredeyse her zaman diğer ırkların yaklaşık on katı daha fazla insan oluyordu.

 

Ve bu sebepten iblisler, hayvansılar ve yarı insanlar birbirlerine nazik davranıyorlardı. Yaklaşan insan tehditlerine karşı koyabilmek için iş birliği yapmak zorunda olduklarının farkındalardı.

 

“Ah tabii ya, sanırım bunu sormak için biraz geç ama, neden burada kalmaya karar verdiniz ki?”

“Sanırım kendi sebebimi zaten söylemiştim. Sanıyorum burada kalmamın sebebinin borcumu ödemek istedi---”

“Evet, evet, tabii.”

 

Efendisi tarafından ona hediye edilen şirin geceliğini giymekte olan Lyuu, Leila’nın sözlerini gözlerini devirerek kesmişti.

 

“Ne söylediğini biliyorum, ama onu kastetmiyorum. Gerçekten ne hissettiğini bilmek istiyorum. Boynuzlu bir koyun iblis olduğundan, gizlediğin başka bir sebep olduğundan eminim.”

 

Hayvansılar ve iblisler, içlerinde bir sürü farklı alt ırk barındırırlar. Her alt ırk, ayrıca klanlara ayrılmıştı. Hem hayvansılar hem de iblisler, kendi aralarındaki farklı grupları ayırt etmek için isimlerinin başına klan isimlerini de eklemeye meylederlerdi.

 

Tabii ki Lyuu bu kuralın dışında değildi. İsmindeki Gyroll aslında klanının ismiydi.

 

Leila’nın iblis olduğunu biliyordu ve bu yüzden söylemediği ikinci bir ismi vardı. Ama buna karşın kendine sadece Leila diyordu. Lyuu’ya göre klan ismine sahip olmamak, bir boynuzlu koyun iblisi olduğunu direkt ele veren bir şeydi. Sadece tek bir boynuzlu koyun iblisi klanı vardı, bu yüzden ekstra bir belirtece gerek duymuyorlardı.

 

Boynuzlu koyun iblisleri iki şeyden ötürü ünlenmişlerdi. İlki hepsinin dişi olmasıydı ve ikincisi de tüm klanın aşırı meraklı akademisyenlerden ya da bir başka deyişle bilim insanlarından meydana gelmesiydi. Bu bilim insanları aşırı derecede meraklılardı. Takıntı hale getirecek bir şey bulurlar ve onunla ilgili araştırmaya öyle dalarlar ki, bir parça daha öğrenebilmek için ne dinlenmek ne de yemek yemek akıllarına gelir.

 

Bu tuhaflıkları nedeniyle iblisler arasındaki ünü sadece hayvansılara değil, kendini onlara entegre etmiş herhangi bir ırka bile yayılmıştı.

 

Her ne kadar hizmetçinin efendisi bunu bilmese bile.

 

Dudaklarının kenarları gülümser gibi hafifçe yukarı kalkarak, “Şey, en azından yalan söylemedim. Köle olduğum an hayattan ümidimi kesmiştim. Efendimiz beni, geri kalan günlerimi acınası, yanlış işlere yöneltilen bir araç olmaktan kurtardı ve bunun için ona minnettarım” dedi Leila. “Ama daha da önemlisi, onu ilginç bulmuyor musun? Çoğu iblis lordu, mantıklı düşünme sürecini işletmeyi beceremeyen, boş, vahşi, işe yaramaz tiplerdir. Ama, bizim efendimizin açık bir şekilde muhakeme yeteneğine sahip olacak seviyede olduğunu görebiliyoruz. Bunu bilinmeyeni keşfetmek için mükemmel bir fırsat olarak görmüyor musun? Labirentler hakkında ve hatta tüm iblis lordları ırkı hakkında daha fazla şey öğrenebilmek için? Bu mükemmel fırsatı tepmek yazık olmaz mıydı? Bu olağanüstü fırsatı?”

“A-Ah... Tabii...”

 

Lyuu, ağır ağır kafasını sallamıştı. Leila’nın her zaman sakin, ağır başlı ve kaygısız gözüktüğünü düşünüyordu, bu yüzden hizmetçinin bu ani tutkulu çıkışından dolayı biraz afallamıştı. Leila’nın bu halini görmek, savaş kurdu için, onun gerçekten boynuzlu koyun iblisi klanının bir üyesi olduğunu öğrendiği zamanki kadar şaşırtıcıydı...

 

“Peki, bir şeyler bulabildin mi?”

“Pek değil. Şu ana kadar sadece üç şey öğrenebildim. İlki; efendimizin, henüz gizeminden dolayı anlayamadığım bir yeteneğe sahip olması. İkincisi; tuhaf davranışları nedeniyle, gözlemlemesi ilginç bir insan olması. Son olarak hem Lefi’yi hem de Illuna’yı çok seviyor olması ve onların güvenliğini sağlamak için asla durmayacağını öğrendim.”

“Biliyor musun...? Sanırım haklısın. Efendimiz biraz tuhaf değil mi?”

 

Eğer Lyuu efendisini tek kelimeyle özetlemek isteseydi, şüphesiz “gizemli” kelimesini seçerdi.

 

Efendisi, sürekli onun hiç duymadığı, görmediği türden araçlar yapıyor ve onları usta bir zanaatkar gibi işliyordu Yıkıcı güçteki büyüleri sanki dünyanın en basit işiymiş gibi yapabiliyordu. Ama yine de genel bilgisi eksik gibiydi. Bilmediği şeylerin çoğu, küçücük çocuklardan bile öğrenilebilecek seviyedeki basit şeylerdi.

 

Buna rağmen etrafına bir sıcaklık yayıyordu. Onun varlığı kalbine huzur veriyordu---onu çok tanımıyor olmasına rağmen.

 

Ve kullandığı “gizem dolu anomali” etiketi onu tam olarak tarif etmek için en uygun şekildi.

 

Bu kadar yakın ve rahatlatıcı olmasa bile onun için çalışmayı seveceğini düşünüyordu. Burada ona hiç bağırılmamıştı. Teknik olarak bir hizmetçi olsa da hiçbir zaman bir hizmetçinin sınırlandırıldığı şekilde sınırlandırılmamıştı. Savaş kurdu aşağı yukarı ne isterse yapabiliyordu. Sık sık birileriyle oynamak zorunda kalıyordu ama sonuçta eğlendiği için bunu pek kafasına takmıyordu. Eğer söylemek zorunda kalsaydı, tek şikâyeti, kaybetmekten nefret eden malum olgunlaşmamış kişinin onu sürekli rövanşa zorlamasını söyleyebilirdi.

 

Ayrıca bu tek sıkıntı, her gün yiyebildiği lezzetli yemekler, boş vakitlerine girebildiği rahat kaplıca ve her gece onu bekleyen inanılmaz rahat yatağı göz önünde bulundurulunca çok önemsiz kalıyordu. Lyuu buna, rahat bir şekilde olabilecek en rahat çalışma ortamı diyebilirdi. Aklına, bunu geçebilecek başka bir şey gelmiyordu, özellikle etrafta Fenrir de varken... Savaş kurdu, son zamanlarda onu göremediği için biraz mutsuzdu ama sonuçta diğer güzel şeyler yüzünden bunu pek de kafasına takmıyordu.

 

Eğer köyündeki arkadaşlarına şu anki koşullarını anlatacak olsaydı, hepsi kıskançlıktan çatlardı.

 

“Efendinin pek umursayacağını sanmıyorum, biliyor musun? Bence ona anlatabilirsin.”

“Katılmadığımı söyleyemem. Ama hem efendiyi hem de labirenti doğal koşullarında gözlemlemek istiyorum. İzni olmadan yapılacak tarafsız yapılan bir gözlemin diğerinden daha kolay olacağını düşünüyorum.”

“Evet, sanırım haklısın.” Lyuu başını salladı. “Onu gözlemlediğini bilirse, senin yanında yapacağı şeylere dikkat edip normalden daha farklı davranabilir.”

 

“Tamam, benim hakkımda bu kadar konuşmak yeterli. Neden seninle ilgili şeylerden bahsetmiyoruz?” dedi Leila. “Gyroll klanıyla ilgili bir şey duyduğumu hatırlıyorum, ki sanıyorum bu bütün savaş kurtlarıyla alakalı bir şeydi. Yakın zamanda, zavallı şefin kızı evden kaçmıştı. Sanırım bu sen olama---”

“Aaaaaah!?”

 

Lyuu, daha fazla konuşmaması için diğer kızın lafını kesip panik içinde kollarını sallamaya başlamıştı.

 

“N-Nereden biliyorsun!? B-Bekle, yani, ahhh...”

 

Fena halde çuvalladı ve diğer hizmetçinin şüphelerini kabul etmek zorunda kalmıştı.

 

“Merak etme, her şeyi birilerine yetiştiren türde biri değilim. Ama benim sırrımı birilerine anlatırsan, ağzımı tutma konusunda garanti veremem.”

“S-Söz veriyorum kimseye anlatmayacağım, o yüzden sen de benim hakkımda kimseye bir şey anlatmamalısın.”

 

Her ne kadar amacına ulaştığı için memnun olsa da Leila sırdaşının ne amaçladığını sormaktan kendini alıkoyamamıştı.

 

“Kim olduğunu gizlemek belli ki senin için çok önemli ama... neden? Efendimizin bilmesini istemediğin suçların falan mı var?”

“Y-Ya... bu biraz, bilirsin işte, utandırıcı değil mi? Sonuçta bir şefin kızı dendiğinde insanın aklına gelen şey tam olarak ben değilimdir.”

 

Lyuu’nun utancını gizlemeye çalışırken ki kıpır kıpır hali, Leila’nın yüzüne bir gülümseme bırakmıştı.

 

“Neden bahsediyorsun Lyuu? Sen gayet şirin birisin.”

“G-Gerçekten mi? B-Bilemiyorum, pek öyle olduğumu düşünmüyorum...”

“Tamam o halde, neden uyumuyoruz? Erken kalkmak zorunda olmadığımızı biliyorum ama yine de efendimizden önce yatağa gitmemiz için elimizden geleni yapmalıyız.”

 

Leila yatağının başındaki lambaya uzanıp, onu kapattı.

 

“Off... Benimle kafa bulduğunu düşünüyorum ama neyse. İyi geceler Leila.”

“İyi geceler, Lyuu.”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-20 18:59:36
Bölüm için teşekkürler
Bayoku (55 puan) Üye
2021-05-17 09:17:45
Teşekkürler
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 10:35:35
Bölüm için teşekkürler.
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 17:03:43
Çeviri için teşekkürler.
darys045 (56 puan) Üye
2020-08-15 19:11:49
Çeviri ve edit için teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 01:52:07
Umarım şerefsizlik yapmazlar Bölüm için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-07 19:28:03
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık ç
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-03-27 02:04:35
Thanks
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-25 01:44:27
Çeviri için teşekkürler.