Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

26 Mart 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1480 Görüntülenme
Bu bölümü 35 Kişi beğendi.
Cilt 4

Zindan Özellikleri Gösterisi

"... Tabii ki istediğim gibi gitmeyecekti.”

 

Az önce tehdit ettiğim adamı zindan ara yüzünden takip ederken sessizce homurdanmıştım. Uyarıma boyun eğmiş ve tam olarak istediğim şeyi yapmıştı. Yani, ben çıktıktan hemen sonra çadırdan fırlamış ve ordunun komutanıyla görüşmek istemişti. Durumu anlatıp komutanını tehlikede olduklarına ikna etmeye çalışmıştı ama komutan ona inanmamıştı.

 

Konuştuğum adam beni gören tek kişiydi, bu yüzden diğer herkes ya kabus gördüğün, ya da aklını kaçırdığını düşünmüştü. Etrafındakiler tarafından bu kadar küçük düşürülmesine rağmen ne sesi titremiş ne de söylediklerinden şüphe etmişti. Hemen adamlarını kaldırıp ormanın dışına doğru uzaklaştılar.

 

Zekice bir karardı.

 

Diğerlerinin aksine hem kendi hem de adamlarının canlarını kurtarmak adına doğru bir karar vermişti.

 

“Ummm...”

“Evet, Lefi?”

“Bana şunu söyle Yuki. Neden bu kadar çabuk döndün ve neden bu kadar sakin oturuyorsun...?”

 

Yüce Ejderha’nın sesinden, tereddütle karışık bir şaşkınlık seziliyordu.

 

“Yaptığım şey tehdit etmekti, bu yüzden...”

“Bir dahakine, gitmeden önce bana böyle şeyleri söyle...”

 

Hoşnutsuz bir halde yanaklarını şişirmişti ve kızarmaya başlamıştı.

 

“Gidişini izlerken sadece moralini düzeltmeye çalışmadım, ayrıca sen gelene kadar kendimi uyumamaya ikna ettim. Kendimi bir salak gibi hissediyorum ve hepsi senin suçun.”

 

Tepkisinin ne kadar tatlı olduğunu düşünmeden duramadım.

 

“Evet, benim hatam. Peki, sana muhtemelen ilginç gelecek bir şey gösterirsem beni affedebilir misin?”

 

Zindanın ara yüzünü kurcalarken bir yandan onunla konuşurken bir yandan onun da görebilmesi için haritanın görüntü ayarlarını değiştiriyordum. Zindan Lefi’ye hala istilacı olarak muamele ediyordu. Ama buna karşın, ona zindanın ara yüzünü gösterebilme yeteneği kazanmıştım. Doğruyu söylemek gerekirse, hala, zindanın, ekranını neye göre başkalarına gösterip göstermediğini anlamıyordum, ama tahmin etmem gerekirse büyük ihtimalle güvenle alakalı bir şey olmalıydı.

 

Haritayı başka bir pencerede açıp dikkatini ona yönelttim.

 

“Demek istilacılar şunlar?”

“Evet, işte bizim bölgemizi istila etmenin iyi bir fikir olduğunu düşünen salaklar onlar.”

 

Ekrandaki şey az önce ziyaret ettiğim kamp alanının gerçek zamanlı görüntüsüydü. Konuştuğum adam ve emri altında olanlar gitmişti ama sayıları ilk gittiğim zamankinden çok farklı gözükmüyordu. Hala, nöbetlerinin bitmesini uykuya dalıp dalıp uyarak bekleyen askerler ekrana yayılmıştı.

 

Kamp alanını görebiliyor olmamızın sebebi, dönmeden önce zindan menüsünden yarattığım, havalı küçük kem göz adındaki canavarlardı. Kem gözler, basketbol topu büyüklüğünde ve kanatları olan bir canavardı. Teknik olarak canavar olmalarına rağmen savaş için kullanılmıyorlardı; yapabildikleri tek şey gördükleri şeyleri zindanın ekranlarına yansıtmaktı. Bir başka deyişle, bu canavarlar kablosuz kamera gibi bir şeydi.

 

İnorganik olmaları ve aslında bir tür golem olmalarından dolayı herhangi bir gıdaya ihtiyaç duymuyorlardı. Zindan onlara büyü enerjisi sağladığı sürece hayatta kalabiliyorlardı, ki bu da zindan bölgesinin dışına çıkarılırlarsa çalışmayacakları anlamına geliyordu. Ama bence, bu zayıflık önemli değildi. Zindandan ayrılmayı düşünmüyordum, bu yüzden kendi bölgemin dışındaki şeyleri görmenin pek bir manası yoktu.

 

Kabul etmeliyim ki, bir noktada dünyayı gezmek istemiştim. Ama bunu gerçekten yapmak yaşamım için uygun olmayan bir seçenekti, çünkü bir yerde kalbim sayılan zindanın çekirdeğinden ayrılmak zorunda kalacaktım.

 

Hala bölgemde olan orduyu zaten uyarmıştım ve mesajım kesinlikle liderlerine iletilmişti. Yani, şu an bölgede bulunanlar, onlara nazik bir şekilde gidip bölgeyi terk etmelerini istememe rağmen gitmedikleri için bana karşı olmayı seçmiş oldular. Amaçları bize saldırmak olmayabilirdi de ama umurumda değildi. Neresinden bakarsanız bakın, izin almadan bölgeme girmişlerdi. Ve bir de silahlılardı. Onlara saldırma hakkım olduğu gayet ortadaydı.

 

Vuu, beleş laboratuvar fareleri! Yani, şey, öhm, nefsi müdafaa zamanı!

 

***

 

“Ha? N’ oluyor lan? Neden birden her yer bembeyaz oldu?”

 

Nöbetçilerden biri gözüne gelen güneşi eliyle siper yaparak engellemeye çalışırken homurdanmıştı.

 

“Ha!” Yanındaki nöbetçi pis pis gülmüştü. “Görünüşe göre uykusuzluktan kafayı yemişsin. Hala gecenin bir yarı---”

 

Asker sözünü bitirememişti. Sırtından kalbine kılıç saplayan üçüncü bir nöbetçi tarafından susturulmuştu.

 

“S-saldırı altındayız! Etrafımızı sardılar!”

 

Kılıcı kandan kıpkırmızı olmuş asker, arkadaşının cesedinden kılıcı çıkarırken olabildiğince yüksek sesle bağırmıştı. Sonra arkasını döndü ve panikle kılıcını savurmaya başladı. Sanki biriyle savaşıyormuş gibi kılıcını savurmaya ve saldırıları savuşturmaya devam etti.

 

Ve yalnız değildi.

 

O ve diğer gece nöbetine kalmış askerler, müttefikleriyle aynı şeyleri görmediğini ve duymadığını anlayamamıştı.

 

Akıllarını tamamen kaçırmışlardı.

 

Ses, kampın içinde ilerledikçe, çıldıran nöbetçilerin sayısı da artıyordu.

 

Çadırlarında uyuyanlar da kısa süre sonra harekete geçti. Uyandılar ve kargaşanın kaynağını anlayabilmek için meşalelerini yaktılar.

 

“Ne haltlar dönüyor lan burada!?”

 

Ordunun komutanı çadırından çıkıp kafası karışmış bir halde bağırmıştı. Bir bakışta bulunduğu mevkiiyi politik yollarla elde ettiğini söyleyebilirdiniz. Hastalık derecesinde obezdi ve askeriyede görmüş geçirmiş kişilerde olan hal ve hareketten tamamen uzaktı.

 

“Emin değilim efendim! Herkes farklı bir şeyler söylü---”

 

Adam, raporunu bitiremeden yere kapaklanmıştı. Kafası boynundan temiz bir şekilde kesilmiş, cesedinden ayrılmış ve komutanın ayağının dibine yuvarlanmıştı.

 

“N-ne oluyor lan!?”

 

“DÜDÜDÜŞMAAANLAAAAR!”

 

Şimdi başsız askerin arkasında başka bir müttefik asker dikiliyordu. Ağzı yarı açık, salyası kenarından dışarı akmıştı. Kılıcı insan kanı ve yağıyla kaplıydı.

 

Delirdiği çok belliydi.

 

“H-hey! Dur! Daha fazla yaklaşma!” Komutan adama bir emir vermeye çalıştı ama adam umursamadan ilerlemeye devam etti. “Durdurun şunu! B-biri şu adamı hemen durdursun!”

 

Neyse ki komutanın şansına, tüm askerler kafayı yememişti. Aklı hala başında birkaç asker, aklını kaybetmiş adamı yakalayıp yere bağlamışlardı.

 

“Neler oluyor lan burada!?”

 

Komutan, şaşkınlık içinde bağırırken gözleriyle kamp alanını tarıyordu.

 

Ya da şu anki haliyle yozlaşmış karışıklığı tarıyordu.

 

***

 

“Ah...? Demek hülya ağacının kullandın?”

 

Lefi, kamp alanını izlerken boş bir yorum yaptı. Ses tonundan, yaptığım şeyin sonuçlarının ilgisini çektiğini anlamıştım.

 

“Evet. Onları biliyor olmana şaşırdım.”

“Tabii ki biliyorum.”

 

Askerlerin durumuna bakıp, çıldırmalarına neden olan şeyi anlayan Lefi beni gerçekten şaşırtmıştı.

 

Hülya ağacı olarak da bilinen, rauschgift kokusu kullandığımı hemen anlamıştı. Rauschgift kokusu, yakınlarında bulunan yaratıkların akıllarını kaçırmasına neden oluyordu.

 

Bunu, içindeki büyü gücünü serbest bırakarak sağlıyorlardı. Yakınlarında bulunanlar bu enerjiyi vücutlarına otomatik olarak emiyor ve belirli bir dozun üzerinde birikme olduğunda ise akıllarını kaçırıyorlardı. Görülen hayaller kişiden kişiye değişiyordu. Canavarlar, büyü enerjisine karşı daha hassas olduklarından ağaçların dibinde durmamaları gerektiğini hemen anlıyorlardı. Ama insanlar, bu tarz kararları alabilecek duyulara sahip değillerdi.

 

İşte bu yüzden, bu ağaçları yaratmak için zindan sistemlerini kullanmıştım. Bölgenin yerel bitki örüsünden olmamalarına rağmen, zindan onların bir şekilde çoğalabilmesini sağlamıştı. Zindan tarafından yaratıldıkları için, tamamen onun kontrolü altındalardı, yani büyü yayma özelliklerini her zaman her yerden kapatabiliyordum.

 

Şu anda, ordunun kumandanı uyarıma kulak asmadığını doğruladıktan sonra ağaçları taht odasından aktifleştirmiştim.

 

Lefi ve ben rauschgift kokusunun etkilerine karşı dayanıklıydık. İkimiz de çok fazla büyü enerjisine sahiptik. Dışarıdan gelen küçük etkiler, büyük ve yoğun manamızın içine karışıp etkisizleşiyordu. Her zaman bunun tersi olduğunu düşünmüştüm. Vücudum, büyünün de temeli olan büyü parçacıklarından yapıldığı için büyü enerjimin dağılmaya çok fazla meyilli olacağını düşünmüştüm ama yanılmıştım.

 

Bir elimde yüksek seviye bir iksir tutarken ağaçlardan birinin dibinde gergin bir şekilde durmuştum ama üzerimde hiç etkisi olmamıştı. Manam çok yoğundu.

 

“Sadece ağaçların etkileriyle yok olacaklarmış gibi durmuyorlar.” dedi Lefi.

“E tabii ki. Onlar için daha çok planım var. Hadi ama, hala ne kadar zeki biri olduğumu anlayamadın mı?”

“Umuyorum ki, kendine zeki diyenlerin genellikle tam tersi olduklarının farkındasındır.”

“Peki, tamam. O zaman şöyle diyeyim.” Sinsice gülümsedim. “En azından her kutu oyunu oynadığımızda sana gerekli dersi verecek kadar zekiyim. Beni bir kere bile yenemedin.”

“B-bunun sebebi, senin daha yetenekli olduğun oyunları oynuyor olmamız! Ve daha da önemlisi, son oynadığımız oyunu henüz bitirmedik. Henüz sonucu belli değil ve zaferle ayrılacağımı biliyorum. İyi dinle Yuki, işler yakında değişecek! Seni akıl oyunlarında yere sereceğim! Hemen oynayalım da sonuçları görelim!”

 

Yüzü kızarmış ve kışkırtmalarıma karşılık olarak hemen beni karşılaşmaya davet etmişti.

 

“Tabii tabii, nasıl istersen. Önce şunlarla işimi bitireyim tamam mı?”

 

Avcumu başına koyup gülümseyerek saçlarını okşadım ve bir sonraki tuzağı aktifleştirdim.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-21 14:55:45
Bende iblis lordu olmak istiyorum (⁠╯⁠°⁠□⁠°⁠)⁠╯⁠︵⁠ ⁠┻⁠━⁠┻
Bayoku (55 puan) Üye
2021-06-17 15:03:47
Elinize sağlık
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 02:46:07
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık '")
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-13 21:24:46
Elinize sağlık
Orion (17 puan) Üye
2020-05-29 02:06:18
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-03-29 11:32:59
Teşekkürler çeviri için. herkes aynı yazınca bi farklılık yapalım dedim :D
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-27 13:26:58
Çeviri için teşekkürler.
Sadakazam (1 puan) Üye
2020-03-27 05:08:32
elinize sağlık
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-03-26 15:41:43
Ceviri icin tesekkurler
Tomris (677 puan) Üye
2020-03-26 13:41:49
Çeviri için teşekkürler