Kuzeyli Asilzade ve Yırtıcı Kuş Hanımının Kar Ülkesindeki Avcılık Hayatı

02 Ağustos 2020
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
600 Görüntülenme
Bu bölümü 5 Kişi beğendi.
Cilt 2

(Bonus) Arno Salonen Revontulet’in Faaliyet Raporu

Yazar:
Ana ciltten sonra birkaç yıl sonrasını anlatıyor.

Uzaktaki köyde gün ışığından önce sabah.

Köpek evini ve ren geyiği ağılını temizleyip onları besledim. Kaç odunumuz daha olduğunu kontrol ettim. Eksik olduğundan bazıları baltayla ayırdım.

Çalışırken biri arkamdan konuştu.

“Oniichan, kahvaltı vakti~”

Arkamda duran kişi benden iki yaş küçük olan kardeşim Veronica idi. Bana geldiğini hissetmediğim için şaşırmıştım.

“Ne oldu?”
“Şey~”

Biraz sıkıntılı gözüküyordu. Küçük kardeşimiz Ulrich’i uyandıramadığı içindi. Büyükbabamızın çalışmalarına dalmış ve tüm gece ayakta kalmış olabilirdi.

İçeri girdiğimde yemeğe değil de Ulrich’in odasına gittim.
Battaniyeye sarılmıştı, battaniyeyi çekip uyanması için sarstım.

“Ulrich, uyan hadi!”
“N~n.”

Sabahları zayıftı, düzgün uyanamıyordu, bu özelliği babama benziyordu. Ancak yarı uyanık Ulrich ile kavga, yastığını geri çekmesiyle hazırlanmıştı.

“Yüzünü yıkayıp yemeğe gel.”
“……Tamam.”

Ulrich’i lavobaya götürdüm, büyükbabam tarafından özel yapılan acı tozu verdim. Artık uyanması gerekiyordu.

Artık sorun olmadığını düşünüyordum ama yandaki odadan gürültülü bir ses duydum.

“Krimhilde!?”

Ses küçük kardeşim Krimhilde’nin odasından geldi. İçimde sadece kötü his vardı ama duymamış gibi davranamadığım için oraya gittim.

“Rim, giriyorum!”

Bir hanımın odası olduğundan girmeden kapıyı tıkladım. Sadece yedi yaşında olmasına rağmen yine de bir hanımdı.

“H-Heey! Oniichan, günaydın~ Bugün erkencisin~……”
“……”

Yırtık dantel perdeyi gördüm ve minnettar bir şekilde üstünde uzanıyordu.

“Hey, bu nasıl oldu!?”
“Şey~ Perdeye asılıp oynuyordum~”
“Aptal!”

Krimhilde bir kızdı ama kardeşlerim arasında en enerjik ve yaramaz olandı. Bunun olmasıyla beraber üzüldüm.

Ayrıca Ulrich ve Krimhilde ikizlerdi ama kişilikleri tuhaf bir şekilde tam zıttıydı.

“Oniichan, bir isteğim var!”
“Reddediyorum!”
“He, i-imkansız, dalga geçiyorsun!?”
“Bu sefer özür dilemelisin.”
“Hayır~! Şaka yaptığını söyle bana~~”

Önceden ağaca tırmanıp eteğinde delik açmıştı. Çok fazla ağladığı için annem tarafından azarlanacağını düşünerek aynı renkte kumaş alıp gizlice düzeltmiştim. Ancak dantel ürünleri yapabileceğime dair güvenim olmadığından bu sefer reddettim.

“Zalimce~”
“Zalimce değil. Kendi mezarını kendin kazdın.”
“Yine de~Böyle korkunç bir yüzle söylemek zorunda değilsin~”
“Benim yüzüm böyle!”

Bu gidişle kardeşim söylenmeye devam edecekti.

Krimhilde’yi aldım ve annemin olduğu yere götürdüm. Yerde yuvarlandığı için hiç morluğu var mı diye kontrol ettim.

Kardeşimi anneme teslim edince sonunda yemeğe gidebildim.

“Arno, günaydın.”
“Günaydın, baba.”

Babam ayağa kalkıp uykulu gözlerle buraya geldi ve yanağımdan öptü. Günlük selamlaydı ama son zamanlarda utanç verici olmuştu.

Hayır dediğim zaman babamın yüzü düştüğü için sessizce kabul ettim.

Çok geçmeden tüm aile yemeğe geldi. Annem, en küçüğümüz Erenfried ve ağlamaklı Krimhilde ile en son geldi. Küçük kardeşim azarlanmışa benziyordu. Oyun oynarken kendini biraz tutması gerekiyordu yoksa kendini yaralayabilirdi. Ayrıca bir kız olduğu için daha sakin davranması gerekiyordu.

Herkes toplandığında Miruporon kaselerimize çorba servis etti.
Kase lahana ve ren geyiği eti çorbasıyla doldu. Yazın yapılan lahana turşusunu ve uzun süre kaynayan çorbayı seviyordum.
İnce dilimlenmiş çavdar ekmeğin üstüne tuzlu ringa balığı koydum ve yedim. Bitkinin aroması ve balığın ekşi tadı, ekmekle iyi gidiyordu.

Çorba kaseleri boşaldığında Miruporon onları aldı. Teşekkür niyetine başımı eğdim.

“Hey, Miru-chan, gerçekten iyi misin~?”
“Evet, artık iyileştim.”
“Anladım. Fakat kendine iyi bak.”
“Teşekkürler.”

Büyükannem, Miruporon’a endişeli bir şekilde bakarken söyledi.

Miruporon birkaç ay önce doğum yapmıştı ama birkaç gün önce işe dönmüştü. Onu enerjik bir şekilde çalışırken görsek de herkes endişeliydi. Anlaşılan çocuğa Ruruporon bakıyordu. Teoporon heyecanlı görünüyordu, çocuğu savaşçı falan yapmak istiyordu. Ancak bu enerjik kocası evdeyken çok çekingen oluyordu. Acımam mı gerekiyordu yoksa eğlenmeli miydim bilmiyorum.

Kahvaltıdan sonra herkes kendi işini yaptı.
Veronice, Ulrich ve Krimhilde büyükbabamla çalışırken büyükannem de ev işi yapmaya gitti. Ben de annemle ava çıkacaktım.
Babam, Erenfriend ile evi izleyecekti. Şey, evi ben izlerim desem de onlar izleyeceklerini söylediler.

“Git~!”

Bir ucu ren geyiği boynuzu şeklinde oyulmuş bir ağaç dalına bir halka ile bir ip attı.
Bu köydeki bir çocuğun ilk öğrendiği şey buydu. Bu doğru dürüst yapılmazsa bir ren geyiğini kontrol etmek zordu, bu yüzden önemli bir teknikti.

Burada şaşırtıcı olan babamdı.

“Eren! Ren geyiğine o şekilde ulaşamazsın! İpi daha sert salla!”
“Muuuuu! Ey~!”

Babam genelde tatlı bir adamdı ama konu öğretmeye gelince katıydı. Üstüne titrediği üç yaşındaki Erenfried’e bile merhamet göstermiyordu.
Erenfried eğitime başlayınca, “Babam korkunç!” diye ağlayacak sandım ama gözyaşının tam tersine çok sıkı çabaladı.

İyi iş çıkarırsa babam, annem ya da büyükanne ve büyükbaba tarafından övülecekti, bu yüzden elinden geleni yapıyordu.

Babam ve kardeşimin tutkulu dersini izlerken annem köpek ve silahlarla geldi.
İkisi bizi geçirirken dışarı çıktık.

Yolda annem dükkana uğraması gerektiğini söylediğinden dışarıda bekledim.
Beklerken önümdeki kapının açıldığını gördüm. Dışarı çıkan kişi bizden üç yaş küçük bir kızdı. Bir tuhafiye dükkanı işleten Aina-san’ın kızı, Airi idi.

Köpekler heyecanlandı ve Aina’ya gitmeye çalıştı, onları sessizce sakinleştirdim.

Airi köpekleri sevmiyordu ama yine de suratını buruştururken bile yaklaştı.

“Üzgünüm. İyi misin?”
“E-Evet.”
“……?”
“……”

Bana söyleyecek bir şeyi var sandım ama hiçbir şey söylemeden yerinde kıpırdandı.

“Bugün dükkana yardım edecek misin?”
“Sana bağlı değil.”
“Anladım.”

Airi her zamanki gibi dürüst değildi. Annesine göre büyürken geçecek bir hastalıktı, bu yüzden sabırlı bir şekilde onunla takılmamı istemişti.

Şey, küçük kardeşlerimle kıyaslandığında şirindi.

Sonra giderken sessizce elime kağıt bir torba tutuşturdu. Tatlı bir şey kokusunu alabiliyordum.

“Airi, bu…… Ah!”

Ona teşekkür etmek üzereyken Airi kaçıp gitti. Önceden onu takip ettiğimde azarlandığım için sessizce gidişini izledim. Her zamanki gibi bir mektup yazıp odasının camına koymak en iyisiydi.

Bir süre sonra annem çıktı.

“Seni beklettim, Arno. Gidelim.”

Gökyüzüne baktığımda karlı ovalardan parlak güneş parlıyordu.
Güneşin doğmadığı kutup gecelerine kadar ormanlardan yiyecekleri toplamalıydık. Bu dönemde avcılık çok önemliydi.

Bir süre önce babam avcılığı bana bırakacağını söylediğinde çok mutlu olmuştum. Ailemin karnını doyuracak kadar avlanacağıma kararlıydım.

Bu şekilde ailemin ve benim avcılık hayatı devam etti.

 

 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
ŞahiTopu (56 puan) Üye
2021-11-06 15:36:45
Anasına bak kızını al. Aina'ninda Emmerich'le hikayesini biliyoruz. Demek ki tsunderelik bunların genlerinde var
Waga na wa Megumin (136 puan) Üye
2021-01-09 11:32:46
amanın bu bölüm oldukça tatlıydı... emeği geçenlerin ellerine sağlık....