Overlord
Ainz Ooal Gown'un Büyü Krallığı - 17
“Demek öyle. Kimsenin buna karşı çıkacağını sanmıyorum.”
“Hoh. Maceracılar Loncasının hem tarafsızlıktan yana
olduğunu duydum. Bu sizin için gerçekten uygun mu?
“Her şey siz nasıl isterseniz öyle olur majesteleri. Bu
ulus, sizin kurduğunuz yasaların üzerine kuruldu. Eğer majesteleri Maceracılar
Loncasını kendisine katmak isterse, kimse bu karara karşı çıkamaz.”
Ainz yeniden kahkaha attı. Bu tepki, Ainzach’ın tepesini
attırmış gibiydi. Ainz, gözlerindeki derin bakıştan ötürü lonca ustasını ele
geçirdiğini hissetti.
“Kesinlikle, ben nasıl istersem öyle olacak. Ancak
gerçekten razı mısın? Belki de maceracıları uyarıp onları İmparatorluğa ve
Krallığa yollayıp bana içi bomboş bir lonca verme niyetindesindir.”
Ainzach, Ainz’e dikkatli baktı, ardından omuzlarını
yuvarladı, sanki “Demek en fazla bu kadar ileri gidebilirim, ha” diyor gibiydi.
“Sizden de bu beklenirdi majesteleri. Yalnızca bu şehri
ele geçirip yönetmekle kalmıyorsunuz, en derin düşüncelerimi bile
görebiliyorsunuz... Zihnimi büyüyle mi okudunuz?”
“Hayır, büyü kullanmadım. Deneyimden başka bir şey
değildi.”
“Burada uzun süre yaşadığın için sanırım. Amanın, ne
kadar da korkutucu bir lordsunuz. O hâlde bana ne olacak?”
“Hiçbir şey olmayacak.”
“...Size bunun için teşekkür etmeyeceğimin farkındasınız,
değil mi?”
“Teşekkürüne ihtiyacım yok. Ondan ziyade, görüşlerini
istiyorum. Maceracıların, insanları savunmak için var olduğunu duydum. Bu
yüzden insanlar arası savaşlarda kullanılmak istemiyorlarmış ve bir nebze de
olsa herhangi bir ulustan bağımsızlarmış. Bu doğru mu?”
“Tıpkı dediğiniz gibi, majesteleri. Açıkçası majesteleri
bu şehri ele geçirdiğinde, herhangi bir direnişte bulunmaya niyetimiz yoktu.”
“Ama yine de Momon isimli adam karşıma çıktı.”
Ainzach homurdandı, “Oh.” Ona zorlu anlar yaşatmanın
alemi yok. Ainz konuşmaya devam etmeye karar verdi ve tabii ki Momon olayının
üstünü örtmeye yardım etmesi gerekiyordu.
“Ah, bu mevzunun üstüne gitmeyeceğim. Sonuçta bir anlamda
birlikte çalışıyoruz. Kesinlikle, bu işbirliği, buraya huzur içinde
hükmedebilme sebeplerimden biri.”
Ainzach bir şey diyecek gibi oldu, ama Ainz onu görmezden
geldi ve devam etti.
Bu zorlu bir meseleydi.
Ainzach’ı tarafına çekmeliydi ve onu, Sihirli Krallık’a
kendi iradesiyle yardım edecek hâle getirmeliydi.
Momon olduğu zamanlarda duyduğu çeşitli dertleri ve
şikayetleri hatırladıktan sonra Ainz dedi ki:
“...O hâlde, sözlerini duyduktan sonra sana bir sorum
var. Maceracıların, insanları savunmak için var olduğu konusunda oldukça
emindin. Ancak bu ‘insanlar’ tam olarak kim?
“Bununla neyi kastettiğinizi öğrenebilir miyim?”
Ainzach’ın yüzünde afallamış bir ifade vardı.
“Başka bir deyişle, bu ‘insan’ kelimesi bütün insansıları
karşılıyor mu yoksa yalnızca insanoğlu için mi geçerli? Bu kelimenin
dağarcığına Elfler, Yarı Elfler ve insanlıkla uyum içinde yaşayabilen diğer
ırklar da giriyor mu?”
“Ah, o konuyu diyorsanız, evet, onlar da giriyorlar.”
“O hâlde ne kadar tuhaf. Hatırladığım kadarıyla Elfler,
İmparatorlukta köleydi, öyle değil mi? O hâlde gerçekten onları koruduğunuz
söylenebilir mi? İmparatorluğun yasalarına uymadıkları için köle değiller mi?”
Ainzach başını eğdi. Ardından yeniden Ainz’e baktı.
“...Ben Krallığın Maceracılar Loncasının ustasından başka
bir şey değilim. Bu yüzden İmparatorluk Loncasının aklında neler vardır
bilemem.”
“Yani kelime oyunlarıyla yan çizmeye çalışıyorsun, o
hâlde...”
Ainach’ın gözleri faltaşı gibi açıldı ve kızgın olduğu
gayet belliydi.
“Majesteleri, böyle dalga geçmeniz―”
“Dalga geçmek mi?” Bunlar gerçekler değil mi? ...Yeniden
soracağım. Belirsiz davranarak kendini oltadan kurtarmaya çalışmıyor musun?”
Ainzach gözlerini eğdi.
“...Tıpkı dediğiniz gibi.”
“Elfleri ve Yarı Elfleri koruyacağını söylüyorsun, ama
hiçbir şey yapmıyorsun. Bunun sebebi ne?”
Ainzach, İmparatorluktaki Maceracılar Loncasının
niyetlerinin belli olmadığını söylerek açıklama yapmaya başladı.
“Biz bir Maceracı Loncası olmamıza rağmen, ülkelerin
bağlarından tamamen kopamayız. Maceracılar Loncası, kuralların üstünde olduğunu
gururla ilan eder, fakat ulusların yasalarına itaat ederiz. Bizler silahli bir
teşkilatız. Bizim gücümüzde bir grubun, bu gücü ulusa karşı kullanması çok
tehlikeli olurdu. İmparatorluk Loncası da aynı şekilde düşünüyor olmalı.”
“Demeye çalıştığım şey buydu. Ülkenin yasalarına bağlı
olduğuna göre, o hâlde o ülkenin bünyesine katılmanda hiçbir sorun olmamalı. O
hâlde neden bundan hoşlanmıyorsun?”
“Hem İmparatorluk hem de Krallık, gücümüze imreniyor.
Sonuçta yalnızca bizim gibi maceracılar, güçlü canavarlarla başa baş
savaşabiliyor. Bu yüzden kimse bizden herhangi bir zorlu istekte
bulunmadı. Ancak, bu nokta
Majestelerinin endişe duyduğu bir konu. Eğer sizin astınız olursak, gücümüzün
insanlara karşı kullanılma ihtimali var.”
“Yani sıradan insanlara karşı güç kullanmaktan
korktuğunuz için asimile edilmeye direniyorsunuz, haklı mıyım?”
“Tıpkı Majestelerinin dediği gibi. İnsanları bastırmak
veya savaşlara katılmak istemiyoruz. Bu bizleri birçok ölümle ilişkilendirir.”
Ainz bunlara gülmeden duramadı. Bunu zaten biliyordum.
Ama tabii ki böyle diyemezdi.
“O hâlde otur. Şimdi sana gelecekte ne yapmayı
amaçladığımı açıklayacağım.”
Ainz, Ainzach şikayetçi olamadan ona yeniden ona tekrar
oturmasını söyledi, o da korkuyla oturdu. Ardından Ainz, açıklamasına başladı.
“Maceracıların daha farklı, daha anlamlı işler yapma
ihtimalini düşünüyorum. Maceracıların bilinmezleri ve bu dünyayı keşfetmesini
istiyorum.”
Ainz, Ainzach’ın ilk kez doğrudan ona baktığını hissetti.
“Örneğin güneyde, Teokrasi ve Kutsal Krallık arasında
ufak bir ıssız yer var. Ama bölgenin detaylarını ve orada nasıl canavarların
yaşadığını biliyor musun?”
Hayır, çünkü orada genellikle yarı insanların yerleşim
alanları bulunur. Krallığın Maceracı Loncası oraya insanlar yolladı, ama
hiçbiri tek parça olarak dönemedi. Bu yüzden orasıyla ilgili hiçbir şey
bilmiyoruz.”
“O hâlde, siz ve Teokrasi arasında doğal bir bariyer
görevi gören bir sıradağ var. Orası hakkında neler biliyorsun?”
“O bölge hakkında detaylı bilgimiz yok.”
“Bu cehaletinden utanmıyor musun? Hayır, belki de bu, bir
maceracının bakış açısından kaçınılmaz olarak görülebilir. Sonuçta sizler
insanları koruyan bir organizasyonsunuz, bu yüzden içinde insan olmayan yerleri
bilmenize gerek yok. Yine de hayat kurtaran otların öyle bölgelerde yetişme
ihtimali var.”
Ainzach’ın ağzı, bu provokasyon karşısında sımsıkı kaldı.
“Maceracılar Loncasını emrim altıma aldığımda, haritadaki
tüm boşlukları doldurmayı planlıyorum.”
“...Bu görevlere kendinize yakın kişileri atamanız daha
iyi olmaz mı Majesteleri?”
“Aptallaşma. Senin de eskiden bir maceracı olduğunu
duydum Ainzach, bu yüzden yeniden soracağım: ‘Maceracı’kelimesi konusunda
düşündüğünde, gerçekten derinlemesine düşündüğünde, yalnızca canavarlarla
savaşmak için var olduklarını mı düşünüyorsun?
Maceracılar hakkında daha fazla şey öğrenmeden önce onların bilinmezi
bilinene çeviren varlıklar olduğunu düşünmüştüm.”
Ainzach sanki kanatmaya çalışıyormuşçasına dudaklarını
sertçe ısırdı.
“―İnsanları korumak zorundayız.”
“Hayır, buna gerek yok. Bu Sihirli Krallık’ta,
hükümdarları olarak insanları ben koruyacağım. İsteklerdeki büyük düşüşe
bakarak, sözlerimin doğruluğunu anlayabiliyor olmalısın, değil mi?”
Ainzach, cevabıyla onaylarken ağzından daha çok inlemeye
benzer acı dolu bir ses çıktı.
“O hâlde daha sonrasında ne yapacaksınız? İnsanları
korumak için Krallığa veya İmparatorluğa mı hareket edeceksiniz? Bu kulağa
canavar avlamakta uzman paralı askerlerin işi gibi geliyor.”
Ainz burada durdu. Sonraki adım ikna etmek olacak. Bundan
sonra diyeceğine tüm zihnini adamalıydı.
“Öncesinde ‘astlarımın yapması gerektiğini’ söyledin.
Belirli bir bakış açısından bu, iyi bir çözüm olurdu. Astlarımın düşman
katletmek konusunda üstün olduğu doğru. Ancak çoğu zihnimde, bu bilinmez
dünyada tanıştıkları varlıklarla iyi ilişkiler kurup kuramayacakları konusunda
şüphe uyandırıyor. Bu, benim için büyük bir utanç. Bu yüzden bu görevi siz
maceracılara bırakmak istiyorum.”
Sessiz Ainzach’ın tepkisinin ne olacağı konusunda meraklı
olduğu hâlde, sunumu henüz bitmemişti.
“Onlara böyle tehlikeli bir iş yaptırmayı planladığımdan,
doğal olarak tam desteğimi de vereceğim. Bunun için Maceracılar Loncasını
asimile etmem gerektiğini düşünmüyor musun?”
“...Yapmanız gereken tek şey bizi işe almak.”
“Demek öyle. Demek gücünüze güveniyorsun. Bu cesaret
hoşuma gitti.”
“N-Ne demek istiyorsunuz Majesteleri?”
“Bilinmezleri keşfetmek, başka medeniyetlerle talihsiz
karşılaşmalar yaşama ihtimalini de kapsıyor. Öyle bir şey olduğunda Sihirli
Krallık’ın sizi inkâr edeceğini düşünmüyor musun? Buna ek olarak Maceracılar
Loncası karşılarına çıkacak sorunları çözmekte tek başına sorumlu olacak, değil
mi? Bağımsız bir organizasyon olduğunuzu iddia ettiğinizden, bunlar gayet
beklendik, değil mi? Sonuçta sizlerle yapacağım anlaşmalar, Sihirli Krallık’ta
herhangi bir kayba sebep olmayacak.”
Ainzach sessiz kaldı.
“Herhangi bir ulusun kontrolünde olmamanın, bağımsız
davranmanın anlamı budur, değil mi? Ve eğer sorun uluslararası bir boyut
alırsa, bununla kendin başa çıkman gerekir... Dediklerim çok mu gülünç?”
“Kesinlikle değil, Majesteleri.” dedi Ainzach, anladığını
göstermek için başını sertçe sallarken. “Ağzınızdan çıkan tüm laflar doğru.”

