Overlord
Ainz Ooal Gown'un Büyü Krallığı - 19
Yan odanın ― Ainzach’ın ofisinin ― kapısı açıldı ve yeni
bir konuk girdi.
Çok ince bir vücudu olan ― hatta kimileri ona anoreksik
bile diyebilirdi ― bu adam Ainzach’ın eski dostu, E-Rantel’in Büyücüler
Loncasının başı Theo Rakesheer’di.
“Pluton, bunu hiç beklemiyordum. Büyücü Kral’ın
konuşmamızın ortasında çağıracağını hiç beklemezdim. Bir şeyler fark etti mi?”
“Bundan emin değilim.”
Bu sabah Ainzach sabahın erken saatlerinde Rakesheer ile
bilgi takası yapmak için buluşmuştu.
Şehir Büyücü Kral’ın olduğundan beri yalnızca sabahları
görüşüyorlardı. Bunun sebebi, çoğu namevtin güneşi sevmemesiydi. Yine de
sokaklarda namevtlerin devriye gezdiğini gördükten sonra, bunun zihinlerini
yatıştırma yolundan biraz daha fazlası olduğunu biliyorlardı.
Buluşmaları esasen haber değiş tokuşu yapmak içindi ve
Maceracılar Loncasıyla Büyücüler Loncasının gelecekteki hareketlerine dair bir
şey konuşulmuyordu. Hatta Sihirli Krallık kurulduğundan beri, kaçabilecek
herkes çoktan İmparatorluğa ve Krallığa kaçmıştı. Büyücüler Loncası da bütün büyülü
eşyalarını şehrin dışına aktardı, yalnızca birkaç üyeleri kaldı. Başka bir
deyişle, bu şehrin Büyücüler Loncası etkin bir şekilde dağılmıştı.
Ancak bilgi analiziyle ilgili görüşülmesi gereken bir
sürü konu vardı.
Her ne kadar maceracılar herhangi bir ülkeye bağlı
olmasalar da, Sihirli Krallık’ın içindeyken de eskisi gibi işlemeye devam
edebilirler mi? Sihirli Krallık, bu ülkenin kaçmakla meşgul olan eski
vatandaşlarının peşine tazılarını salar mı?
Eğer sınırı geçmeyi başarırlarsa, Sihirli Krallık, tüm ulustaki
mültecilerin iadesini ister mi? Peki ya büyü kullanıcıları?
Şu an buranın bir sakini olan Momon’u feda etmeden bu
durumu nasıl halledebilirler? Ayrıca Maceracılar Loncası, Momon’a nasıl
davranmalı?
Tapınaklar da Büyücü Kral’ın aralarına mesafe koyduğunu
hissederek sessiz kaldı. Ancak bu gelecekte de devam eder mi? Ona karşı bir
ayaklanma başlatırlar mı?
Bu soruların hepsi zorluydu ve ikisinin de zihnini
kurcaladığı hâlde hiçbir cevap bulamadılar. Ancak hiçbir şey yapmayıp olayların
gelişmesine izin verirlerse çok sıkıntılı olurdu. Tapınaklar bu konuda
özellikle sorunluydu.
Tapınaklar gerçekten ezeli düşmanları namevtlerden biri
olan birini kralları olarak kabul eder miydi? Şimdilik barış ilan ettiler,
fakat bununla birlikte insanlar daha da korktu.
Buna ek olarak çevre ülkelerde de dini hizipler vardı.
Eğer işler kötü ilerlerse, Sihirli Krallık’ın içindeki beşinci kolon olarak
hizmet eden tapınaklara karşı kutsal bir savaş ilan etmeye karar verebilirler.
Bu durumun meydana gelme ihtimali vardı.
Tapınakları temsil eden kimsenin bulunmama sebebi, bu
mevzudaki duruşlarının belirsiz olmasıydı. Onları çağırmak kolaydı, ama başka
bir şeye sürüklenirlerse kötü olurdu.
Ayrıca ikisi de tapınakların Büyücü Kral’ı yenebileceğini
düşünmüyordu. Onları rahatsız eden şey, onlar denedikten sonra katliamın
kesinlikle ortaya çıkacağıydı. Daha da kötüsü, bunun sonunda Büyücü Kral’ın
Kılıcı Momon hepsini katledebilirdi. Buna ek olarak böyle bir şey yaşandıktan
sonra halkın kalplerindeki yaraları nasıl saracaklardı?
Tam da başları bu kaotik olaylar silsilesinden ötürü
ağrımaya başlamışken Büyücü Kral geldi.
“Ancak Majesteleri varlığını sezmiş gibi görünüyor.”
Bunun en büyük kanıtı Büyücü Kral’ın yandaki odaya bakıp
kahkaha atmasıydı.
“Eğer işler kötü giderse, konuştuğumuz her şey
sızdırılabilir.”
“Ne?” Yani...?”
“Aklına ne geldiyse o. Senin de laflarını duymanı
istedi.”
Odanın akustiği, söylenenlerin diğer odalarda da
duyulabileceği şekildeydi. Bu yüzden yan odada saklanan Rakesheer ikisinin
söylediği her şeyi duymuş olmalıydı.
“Yanılıyor olabilir misin?”
“Hayır, bu imkânsız. Orada birinin olduğunu
sezebilmeliydi. Ancak Majesteleri onun tapınaklardan biri olduğunu düşünmüş
olabilirdi.”
O esnada durumun aniliğinden ötürü kafa karışıklığından
çok şaşkın hâldeydi. Geriye dönüp bunu düşündüğünde, yaptıklarından ötürü
utandı. Dostunu kaçak olarak sakladığı için kendine gülmek istedi.
Rakesheer’i de davet etmeliydi ki üçü de düşündüklerini
konuşabilseydi.
Büyücü Kral muhtemelen tüm düşüncelerini açıkça
söylememişti. Ancak o, basit bir vatandaş olarak, hükümdarın huzurunda
görüşlerini belirtmişti. Nasıldı?
Ainzach’ın kaşlarını çatmasını izlerken Rakesheer soğukça
sordu:
“O hâlde daha sonrasında ne yapacaksın? Hayır, ne
yapacağını çoktan biliyorum. Sonuçta ona eskiden Büyücü Kral derdin, ama artık
daha güvenilir biçimde sesleniyorsun.”
“Birilerinin konuşmamızı dinliyor olabileceğini
düşünmüyor musun?”
“Bunu sana şimdi söylememin sebebinin bu olduğunu
düşünmüyor musun?”
“Büyüyle cezbedilmiş olabilir miyim?”
“Bunu ihtimali eleyebileceğim konusunda kendime güvenim
yok, ama sanmıyorum. Cezbetme büyülerinin zaman sınırı vardır ve bunu devam
ettirmek isteyen kişi Büyücü Kral bile olsa başaramaz.”
“Ama Majesteleri için mümkün olabilir.”
“Hadi ama, bir rahat ver bana. Eğer doğruysa çok
sıkıntılı olur. Sonuçta o sekizinci seviyenin üstünde, kutsal diyarlardan bir
büyü.”
İkisi de kısaca gülüştüler ve Ainzach, ciddi ifadesini
takınmaya devam etti.
“Bu mevzuda Majestelerine yardım etmenin iyi bir fikir
olduğuna inanıyorum.”
“Bu seni diğer ülkeleri işgal etmekte suç ortağı yapsa
bile mi?”
“...Güçlülerin zayıf olanlara boyun eğdirmesi doğal değil
mi?”
“Yani sonunun trajedi olacağını bildiğin hâlde bunu
onaylamayı mı düşünüyorsun?”
“İşler o yönde gelişmeyebilir. Sonuçta Majesteleri bu
ülkenin başına geçtiğinden beri hangimizin hayatı kötüye gitti ki?”
Rakesheer sessizleşti.
Esas şaşırtıcı şeyse, bu ülkedeki kimsenin eskisinden
daha kötü bir durumda olduğunu söyleyemiyor oluşuydu.
“Bu yüzden işini kaybeden maceracılar yok mu?”
“Şey, haklısın, ama bu biraz... Hadi ama, rahat bırak
beni.”
“Haklısın. Düşünmeden konuştum. Yine de böyle nadir bir
fırsat yakalamışken, neden Büyücü Kral’a tapınaklar hakkında ne düşündüğünü
sormadın?”
“Bana bir rahat ver. Eğer Majesteleri onların sıkıntı
olduğunu düşünüp onları dediğim bir şeyden ötürü yok etmeye karar verseydi, o
zaman hayatımın sonuna kadar büyük bir katliama sebep olduğum gerçeğiyle
yaşamak zorunda kalırdım. Öyle bir şey olsaydı nasıl yaşardım sence?”
“Büyücü Kral’ın böyle bir şey yapacak biri olduğunu mu
düşünüyorsun?”
“Hayır, hatta tam tersi olabilir. Majesteleri o kadar
akılcı ki insanı şaşırtıyor. Hatta bazen o namevt suratı büyüden mi yapılma
diye düşünüyorum. Evet ― Sanki Momon-dono’yla konuşuyor gibi oluyorum.”
“Bu, Momon-dono’yu hakir görmek olurdu.”
Ainzach eski dostunu yüzünde memnuniyetsiz bir ifadeyle
görünce hafiften gülümsedi.
““Haklısın. İnsanlığın kahramanıyla namevt Büyücü Kral’ı
kıyaslamak düpedüz saygısızlık. Ancak ikisinin de insanüstü güçlere sahip olduğunu
göz önünde bulundurunca, aslında birbirlerine benziyorlar. Eğer bunu
tanımlayacak olsaydım... Çevrelerindeki varlığın, yalnızca doğaüstü varlıkların
yayabileceği bir şey olduğunu söylerdim.
“Demek öyle. Öyle deyince çok mantıklı oluyor.”
İkisi de büyük kahraman Momon’u hatırladı.
Kısa bir boşluktan sonra Aizach, doğrudan Rakesheer’e
baktı.
“―Rakesheer. Eğer Majestelerine yardımcı olmak
istemiyorsan, senden bir daha buraya gelmemeni isteyebilir miyim?”
Sebebini açıklamasına gerek bile yoktu. Sonuçta
Ainzach’ın odası, Sihir Krallığı’nın ulusal yönetimine veri depolamak için
kullanılabilirdi. Yabancıların böyle bir odada dolanıp durması, kesinlikle
uygun olmazdı.
Ayrıca Büyücü Kral’ın, Ainzach’ın gönlünde büyük bir etki
bırakan sözleri, aynı zamanda eski dostu için de söylenmişti.
Bahsettiği maceracıların yeni görüşü, parıltılı ve göz
kamaştırıcıydı. Geçmişte bilinmeyen topraklara ayak basan maceracılar olmuştu.
Ancak çoğu evlerinden uzakta öldüler veya gerçeklik karşısında çöktüler.
Yalnızca çok az sayıda insan bu kadar tehlikeli bir şeyi yapabilirdi. Ama
şimdi, mutlak güce sahip olan Büyücü Kral, onlara tam desteğini sunuyordu. Bu,
onlar için yepyeni olasılıklar yarattı.
Bu olasılıklardan ibri de gerçek maceracılar olabilmeleri
imkanıydı.
Kısa bir aradan sonra Rakesheer nihayet konuştu.
“Baksana Ainzach. Büyücüler Loncasının hemen hemen
dağıldığını biliyorsun, değil mi?”
“Ahh, demek öyle.”
“O hâlde eski bir yoldaşın olarak seni tüm gücümle
desteklememe izin ver. Bütün bunlar bittikten sonra, neden biz de bilinmezleri
keşfetmeye gitmiyoruz?”
“―Haha” diye kıkırdadı Ainzach. “Yaşımızı göz önünde
bulundur bari. Huhu ― gerçekten gider
miyiz?”
Niye olmasın? Ancak Majesteleriyle konuşman ve onu
Maceracılar Loncasına yaş sınırı koymaması konusunda ikna etmen gerek.”
Böylece ikisinin neşeli gülüşleri odayı kapladı.
