Overlord
Baharuth İmparatorluğu -8
“Meydan okuyan
kişinin adını eminim ki seyircilerin birçoğu biliyordur. Harika bir adam bugün
buraya gelmekle lütfetti! Size, Büyü Krallığı'nın Büyü Kralı, Majestelerini
takdim ediyorum! Ainz! Ooal! Gown!"
“Haaaah?!”
Aptal
birisinin çıkarttığı bir sese benzeyen bu ses Jircniv'den gelmişti.
Anonsçunun
dedikleri beynine kazınırken bir yandan da olaylara anlam veremiyordu.
Arenaya
birden bir karmaşa yayılmıştı ve o sırada VIP odası ölümcül bir sessizliğe
bürünmüştü.
Jircniv
etrafına bakındığında anladı ki herkes onun duyduğu şeyle aynı şeyi duymuştu.
"Ainz
Ooal Gown mu?"
İmkansız.
Tabii ki imkansızdı.
Bir ülkenin lideri başka bir ülkenin bir gladyatör savaşına çıkamazdı. Bu, sağ
duyu sahibi olan herkes için böyleydi. Barbarın teki değillerse tabi.
İlk olarak, Büyü
Krallığı'nın hareketlerini büyük dikkatle izliyorlardı. Eğer Büyücü Kral,
Baharuth İmparatorluğu'na girmiş olsaydı bunun haberi Jircniv'in kulaklarına
hemencecik ulaşırdı. Ve kesinlikle öncelik listesinde başa otururdu. Hareminde
ya da başka bir yerde olsa bile bunun haberini ona ulaştırmaları için
ayarlamalar yapmıştı.
Bütün bu çabalara
rağmen bu haber ona ulaşmadıysa eğer bu da demektir ki...
Ülkeye gizlice mi
girdi? Birisi neden böyle bir şey yapsın ki? Ve neden arenaya gelsin? Tanrı
aşkına düşündüğü şey... Ne düşünüyor bu adam? Yoksa... Yoksa durum bu mu? Bu...
Bu nasıl mümkün olabilir?
Jircniv'in bedeni
istemsizce titredi.
Ardından bakışlarını
Slaine Teokrasisi'nden gelen elçilere çevirdi.
Kapüşonlarının
altındaki gözler keskin bir şekilde bakıyordu ve bu bakışlardan anlaşılan
sadece tek bir şey vardı. Hayır, büyük ihtimalle Jircniv de onların yerinde
olsa aynı sonuca varırdı.
Düşündükleri şey Jircniv
Büyücü Kral'ı buraya çağırmış, idi.
"Lütfen bekleyin.
Bu bir tuzak!"
Aynen öyleydi.
Bütün bunlar Ainz Ooal
Gown'un bir komplosuydu. Eğer bunu anlayamıyorlarsa, hayır, eğer bunu kabul
edemiyorlarsa durum cidden de çok berbat bir hâle gelecekti.
"Büyü Krallığı
tarafından kurulan bir tuzak mı? Yoksa başkası tarafından mı? Sonuçta,
Majesteleri, sizin belirttiğiniz bu yeri biz bile yalnızca birkaç saat önce
öğrendik."
Bu doğruydu. Bilgi
sızıntısı riskini azaltmak için işlerin son anına kadar her şeyi gizli
tutuyordu.
Jircniv çaresizce bu
konu hakkında kimin bilgisi olduğunu hatırlamaya çalıştı. Sayıları oldukça azdı
ve hepsi de Jircniv'in güvendiği kişilerdi. Yoksa gerçekten böyle miydi?
Hayır...
"Bilginin bir
büyü yoluyla ortaya çıkarılmış olma olasılığı var. Bu kesinlikle planımın bir
parçası değildi. Kanıtını da söyleyeyim. Size böyle bir tuzak kursam şu an bu
kadar panikler miydim?"
“Buna inanmamızı mı
bekliyorsun? Tüm bunları bizi içeri çekebilmek için mi yapıyordun? Ya da bizi
elden çıkarmaya mı çalışıyordun?!"
Ona hiç mi hiç
güvenmiyorlardı.
Hayır, bu oldukça
beklenen bir durumdu. Jircniv de onların yerinde olsa tıpkı aynını yapardı.
Yine de, bilgi
sızıntısı neredeydi? Hayır, bilgi cidden sızmış mıydı? Bütün bunların hepsi
avucunun içinde olabilir miydi? Ortaya bir yem attı ve benim yemi yakalamam
için mi bekledi?
Aniden, sırtında soğuk
bir rüzgâr patladı.
Büyü Kralı, Jircniv'in
hareketlerinden kaçını tahmin etmişti?
Şimdiye kadar yaşanan
her şeyin onun planının bir parçası olması oldukça olasıydı.
Büyücü Kral işte tam
da böyle bir rakip, diye sonuca vardı
Jircniv parmak zihniyle.
Planları ve komploları
ne kadar karmaşıktı ki böyle? Hayır, şu anda Ainz Ooal Gown'un kurnazlığından
korkma zamanı değildi! Eğer hızlı davranmazsam...!
"Durum hiç iyi
değil, hemen şu anda gitmeliyiz..."
Ancak çok geç…
Davetsiz şekilde gelen
kişinin sesi, tıpkı avını çok dikkatli kurduğu bir tuzağa düşüren bir avcınınki
gibi çıkmıştı.
“Jircniv Rune Farlord
El-Nix-dono. Görüşmeyeli uzun zaman oldu!"
Panikleyerek aldığı
nefesleri kontrol etmeye çalışırken, arenadan, VIP odası ile aynı yüksekliğe
kadar yükselmiş olan Büyücü Kral'ın görüntüsü karşısında belirdi.
Nefret dolu yüzünü
açık açık görebiliyordu. Amacı herkesin, kendisinin cidden de Büyücü Kral Ainz
Ooal Gown olduğunu sağlamak olmalıydı.
“Thuh, huu. Aynen öyle
oldu, Gown-dono. Sizinle böyle bir yerde buluşmayı pek de beklemiyordum
açıkçası."
Ne söyleyeceği
hakkında hiçbir fikri yoktu. Ona karşı söylediği her şey ileride ona geri
dönebilirdi. Ancak Jircniv'in dudakları, sanki yapıştırıcıyla yapıştırılmış
gibi açılmamıştı.
"Ben de aynını
hissediyorum. Ne tesadüf ama!"
Kuku, diye güldü Büyü Kralı, şeytani bir biçimde. Kesinlikle ve
kesinikle tesadüf olmadığını biliyordu.
Hem de hiç mi hiç
tesadüf değildi.
Jircniv, bütün
bunların Ainz Ooal Gown'un planının bir parçası olduğundan emindi.
Teokrasi ile gizli
görüşmelerin kontrolünü ele geçirerek, hem Jircniv hem de Teokrasi üzerinde
baskı uygulayacak ve birbirleriyle ittifak kurmasını engelleyecekti.
Bu gerçekten de çok
çarpık bir zekaydı.
Terli avuçlarını
giysilerine sürerek sildi.
Çok fazla bilgi sızmış
olmalıydı. Asıl soru bu bilgilerin ne kadarını bildiği idi.
Tam Jircniv düşünmeye
çalıştığı sırada, Büyücü Kral'ın göz yuvarlarındaki nefret dolu ışıklar
Teokrasi'nin elçilerine doğru döndü.
"Arkadaşlarınız
mı, Majesteleri?"
Jircniv'in, Ainz'in
sorusunu cevaplaması imkansızdı.
Çünkü bu basit bir
soru değildi.
Sorunun asıl amacı onu
test etmekti.
Teokrasi'nin
adamlarını korumak için yalan mı söyleyecekti, yoksa Büyü Krallığı'nın dostu
olarak onları satacak mıydı?
Bu o kadar şeytanca
bir plandı ki Jircniv'in midesinin bulandığını hissetti.
Bu duyguları olmayan
kafatası sanki kötülüğün ta kendisi tarafından şekillendirilmiş gibi
görünüyordu. Şu anda konuşamayan Jircniv ile alay ediyor olmalıydı.
"Sorun ne? El-Nix
- hayır, Jircniv-dono. Yüzünüz solgun görünüyor. Rahatsız mısınız?"
Cidden de
endişeleniyormuş gibi gelen sesi Jircniv'e korku saldı. Kendini, biri
tarafından sevilen yavru, evcil bir hayvan gibi hissediyordu. Bir insan olarak,
neşeye sarılmış bu dehşeti hissetmesi oldukça doğaldı.
"Sorun... Sorun
yok. Bir şeyim yok. Aniden ayağa kalkmaktan biraz başım dönmüş gibi görünüyor.”
"Öyle mi? Her
şeyden önce sağlık gelir diye boşuna demiyorlar, kendinize iyi baksanız iyi
olur."
Jircniv'in mazereti
çok da doğal değildi ama en azından elle tutulur bir şeyi vardı. Avının işini
bitirmek için doğru anı mı bekliyordu yoksa sadistik hobisi yüzünden onunla şu
an eğleniyor muydu? Ya da belki de-
“Öyleyse, baylar
kendiniz tanıtmak ister misiniz? Ben Büyücü Kral Ainz Ooal Gown."
― Belki de amaçladığı
şey buydu.
Bir ülkenin lideri
olarak ismini öne sunduğu için karşı tarafın da cevap vermekten başka çaresi
kalmamıştı. Büyücü Kral gerçekte kim olduklarını biliyorsa ve eğer sahte bir
isim verirlerse, nasıl bir tepki verecekti?
Bizimle oynamayı
bırak!
İfadesi değişmemişti
ki bu, derisi ve eti olmayan bir kuru kafadan ibaret olduğu için oldukça
normaldi. Gözleri olmamasını geç, göz yuvarlarında sadece kızıl alevlerin
olması yüzünden yüzünde herhangi bir duygu ifadesi okumak imkansızdı. Yine de
Jircniv, kötülük dolu bir tebessümün Büyücü Kral'ın yüzüne yayıldığını
hissediyordu.
"Çok teşekkür
ederiz, gerçek şu ki kendimizi tanıtmak isterdik. Ancak korkunç bir acil durum
ortaya çıktı, o yüzden hemen ayrılmamız gerekiyor. Eminim ki Majesteleri bizim
hakkımızda size sonra bir şeyler anlatmaktan mutluluk duyacaktır."
Elçiler koltuklarından
kalktı.
"Öyle mi? Ne
yazık. Umarım tekrar görüşürüz. Lütfen o zamana kadar kendinize iyi bakın.
Pekala, hâlâ şu maç konusu var, o yüzden izninizle."
Bu (muhtemelen) alaycı
olan sözlerle beraber Büyücü Kral aşağı inmeye başladı.
Ainz Ooal Gown'un
sureti kaybolduğu anda elçiler dönüp Jircniv'e baktı.
"Bize ne cüretle
tuzak kurarsın?"
"Tuzak falan
kurmadım!"
"Kurmadın mı? Ne
dersen de adam her şeyi biliyordu. Yaptığı her şey, tam olarak tahmin ettiği
gibi hareket eden bir grup aptalla alay etmekti. Bunların ne kadarını anlattın
ona? Kendi ülkeni kurtarmak için daha kaç kişiye ihanet edeceksin? O büyük
yıkıcı büyüsünü kullanmasını da istemişsindir kesin, değil mi?"
Jircniv umutsuzca
yardım istemek için gözlerini rahiplere doğru çevirdi.
Gözlerinde şüphe ya da
endişe olmasa bile düşmanlık ve hayal kırıklığı vardı.
Büyü Kral, en etkili
olacağı anı bekleyip muazzam bir darbe vurmuştu. Öyle sert bir darbeydi ki bu
İmparatorluk'u tamamen yıkabilirdi. Bu gösteriyordu ki, İmparatorluk'un,
insanlığa ihanet etmekten başka çaresi kalmamıştı.
“Lütfen bana inanın,
sizi satmadım...”
“..."Size
inanıyor olsak bile, tüm operasyonunuzun ifşa edildiğini inkâr edemezsiniz.
Üzgünüm Majesteleri ama bir daha görüşemeyeceğiz."
Bunu söyledikten sonra
elçiler ayrılmak üzere döndüler, ardından rahipler de aynını yaptılar.
"Bekleyin!
Görüşlerinizi duyana kadar bu odadan çıkmanızı yasaklıyorum!”
Nimble ve Baziwood
silahlarını çekerek hareket etmeye hazırlandılar.
Jircniv, paramparça
olmuş kalbine biraz canlılık getirmeye çalışırken iki Yüce Rahip'e baktı.
Elçiler ise odadan çıkarken arkalarına bile bakmamıştı.
"Sen, tapınağın
ne düşündüğünü anlat bana. Büyücü Kral hakkında ne düşünüyorsunuz?”
“..."Büyücü Kral
aşağılık bir hortlaktır ve ona kral diyerek kendimize acı
çektirmeyeceğiz."
Jircniv cevabını
veremeden Ateş Tanrısı'nın Yüce Rahibi devam etti: "Ancak onu savaşta
yenemeyiz, bu yüzden de onu yok etmek için başka bir yol bulmamız
gerekiyor."
“Eğer istersen bize
ihanet et, Ey İmparator, kötülüğün gücüyle baştan çıkarılmışsın demektir."
Rüzgâr Tanrısı'nın
Yüce Rahibi tarafından söylenen bu söz resmen Jircniv'e karşı olan
düşmanlıklarını gözler önüne seriyordu.
Bu çok çok kötü bir
durumdu.
Tapınaklar, hükümetler
üzerinde nüfuz sahibi olamazdı. Ancak herkesin düşmanı olan, bir namevt ile
dostluk kuran bir İmparator'u aforoz edebilirlerdi.
Onları tamamıyla yok
da edemezdi, sonuçta tapınaklar iyileştirmeden ve insanların ruhunu
kurtarmaktan sorumluydu.
Eğer böyle bir hamle
yaparsa eğer, İmparatorluk içten yıkılırdı.
Jircniv'e göre, Ainz
Ooal Gown tarafından yapılan bu tek hamle, Azrail'in orağını sallaması gibi
olmuştu. Hiçbir şey yapmasa bile İmparatorluk çökecekti. O zaman da Büyü
Krallığı, topraklarına girmek için bir bahane bulacaktı.
Eğer Jircniv aynı şeyi
yapıyor olsaydı, mazeret olarak "Müttefikimiz olan ülke şu an kaos
içerisinde, bu sebepten ötürü onlara toplumsal düzeni sağlamalarında yardımcı
olmak için birliklerimizin bir kısmını gönderiyoruz," derdi.
Tepkilerinden yola
çıkarak, Slaine Teokrasi'si Büyü Krallığı'nın böyle bir şey yapması durumunda
onları eleştirmeyeceği açıktı. Krallık'ın ise bu konuda bir şey yapacak gücü
yoktu, ve Şehir Devletleri İttifakı ise bir şey yapmadan önce bekleyecekti.
Şu an yüreklerine
serpilmiş şüpheleri yok etmek için ne gibi caziplikler önerebilirdi? Ya da
şüpheleri olsa bile, bağlılıklarını korumak için ne yapabilirdi?
Jircniv, bir İmparator
olarak başkalarıyla konuşurken bu konuyu kalbinde hep en öne yerleştirmişti.
İnsanları harekete geçirmenin en kolay yolu arzularına hitap etmekti. Jircniv,
bir şeyleri görmek adına yapılabilecek en iyi şeyin bu olduğunu bilerek
büyümüştü. Sadece güzel bir yüz arzuları yüzünden yönetilen o kadar çok insan
vardı ki... Bu hiç de şaşırtıcı değildi.
Ancak şu anda Jircniv
herhangi bir cevap bulamıyordu.
Şimdi diğer herkes,
namevtlerle çalışabilmek için insanlığa ihanet ettiğini düşündüğüne göre onlara
teklif edebileceği hiçbir şey yoktu.
Yapabileceği tek şey
içtenlikle ve ciddiyetle hikâyenin kendi tarafından olan kısmını anlatmaktı.
“Lütfen son bir şey
söylememe izin verin. O adamın kurnazlığı benimkini oldukça aşıyor. Tüm bu
gelişmeler onun başının altından çıkıyor olabilir. Biliyorum, öylece inanması
oldukça zor... Ben de sizin yerinizde olsam aynı şekilde düşünürdüm. Ancak sizi
gerçekten de satmadım. Buna da inanamayacağınızı bildiğim halde, bir insan
olarak size bir şey söylemek isterim. Büyücü Kral'ın saltanatı oldukça
merhametlidir. E-Rantel halkı hala barış içinde yaşıyor.”
"Ama bu durumun
daha ne kadar böyle süreceği hakkında hiçbir fikrimiz yok, değil mi?"
"Belki de. Ama
şimdilik en azından güvendeler. Kazanamayacağımız bir savaş başlatacak olursak,
ülkemiz yok olmaya doğru giden bir yola girecektir. Umarım bunu dikkatlice
düşünürsünüz ve aceleci bir harekete kalkışmazsınız."
İki Yüce Rahip
birbirine baktı.
Artık Jircniv'e karşı
olan düşmanlıkları biraz daha yumuşamış görünüyordu.
“..."Görünüşe
göre biraz fazla duygusal davrandık. Eğer o namevt yaratık cidden
söylentilerdeki gibiyse tüm bunların onun planı olabileceği gerçeğini göz ardı
edemeyiz. Öyleyse, eğer durum buysa başka zaman görüşürüz."
"Teşekkür ederim.
Ve gitmeden önce, sizden bir istediğim var. Nerede olursanız olun, lütfen
arenadaki o kavgayı izleyin. Onu yenmenin bir yolunu görürseniz, lütfen bana
söyleyin.”
Jircniv başını eğdi.
Her türlü komplo
girişimleri de dahil, Ainz'i bir akıl savaşında yenmenin yolu yoktu. Ona karşı
eşit bir şekilde savaşmak için ellerinde kalan tek koz insan yüreğiydi.
Aşağı taraftan
tezahüratlar yağmaya başladı ve Jircniv de dönüp baktı.
“..."İyi şanslar,
Savaş Lordu. Lütfen Tanrım!"
Jircniv, Savaş
Lordu'nun zaferi için içtenlikle dua etti.

