Overlord
Baharuth İmparatorluğu -21
“Ha?”
Ainz oldukça şaşırmıştı.
Merak ettiği iki şey vardı. Daha çok merak
ettiğini sormakla başladı.
“İsmimle alay etmeyecek misin?”
“Neden ki?”
“Neden mi..?”
Ainz, sorusuna soruyla karşılık verilince
kafasını eğdi. Geçmişte de böyle olmuştu.
“Uzun isimlerin sizde bir olayı vardı diye
hatırlıyorum..?”
“Anladım. Irkımı oldukça iyi tanıyor gibisiniz
Majesteleri. Aynen öyle, ırkım kısa isimlerin gücü temsil ettiğini düşünür.
Ancak ben uzun süredir bu ülkede yaşıyorum. Bu süre zarfında da insanların uzun
isimler aldığını öğrendim. Bu sebepten böyle şeylerle alay etmem. Ek olarak
isminizden oldukça gururlu olduğunu hissediyorum Majesteleri. Güçlü birinin
adıyla dalga geçmek bir savaşçı için utanç verici bir harekettir.”
“Demek öyle... Savaş Trollleri hakkındaki
görüşümü değiştirmem gerek anlaşılan.”
“Fuhahahaha. Hiç gereği yok. Ben istisnayım.
Ayrıca farklı ırklar arasında farklı fikirler de olur. Sebebi bu.”
“Hahahahaha!! Aynen öyle. Seni sevdim Savaş
Lordu. Kazanırsam seni almama ne desin?”
Ainz sağ elini kaldırdı.
Geçen sefer reddedilmiş olsa da bu sefer
şartlar oldukça farklıydı. Savaş Lordu durumu düşündü ve cevap verdi:
“Pekala... Eğer kaybedersem senin astın
olacağım. Peki ya ben kazanırsam?”
“Eh, bu tuzak bir soru. Ne istiyorsun? Arzunu
söyle.”
“O zaman ben de sizi alacağım Majesteleri.”
“Hah?”
“Şu zamana kadar yiyecek olarak değerli
kimseyle karşılaşmadım. Ama benden daha güçlü olan sizi yersem güçlerinizi elde
ederim, Majesteleri.”
Ainz birazcık da olsa sakinleşmişti.
Loncasındaki bir arkadaşından yamyamlık kültürü hakkında birkaç şey duymuştu.
Her ne kadar insanları yeseler de sebepleri Savaş Lordu ile aynıydı.
Rakiplerinin ruhunu almak. Fetişler gibi başka sebepler de yok değildi tabii.
En azından cinsel bir şey değil.
Kaybedeceğimden değil tabi ama savaş sırasında birisi bana o gözle baksaydı çok
iğrenç hissettirirdi.
“Pekala. Sonuçta hayat ve ölüm kazanan kişinin
ellerindedir. O yüzden seni öldürsem bile, yeniden doğmayı reddetmeyeceksin.”
Ainz öne adım attı. Savaş Lordu bir anlığına
dövüş duruşuna geçse de hemen ardından sakinleşti.
Ainz sağ elini kaldırarak uzattı. Savaş Lordu
da aynını yaparak kendi devasa sağ elini uzattı.
Bu bir el sıkışmasından çok Savaş Lordu’nun,
Ainz’in elini yutması gibi bir şeydi. Seyircilerden müthiş bir tezahürat
yükseldi.
“O zaman, başka bir sorum daha var. Neden bana
saygıyla hitap ediyorsun?”
Savaş Lordu’nun tavırları bir meydan okuyucuyu
karşılayan bir şampiyon gibi değildi.
“Güçlü olana saygıyla hitap etmek oldukça doğal
bir şeydir.”
“Anladım... Pekala. Soracağım tüm sorular
bunlardı. Haydi başlayalım. Ne kadar uzakta olmalıyız? Aramızdaki mesafe yani.
On metre falan mı? Arenanın kurallarına olabildiğince sadık kalmaya
çalışacağım.
“Mesafe için belli bir kural yok, zaten önemi
de yok. Yakında vuruş menzilimde olacaksın.”
“Bu bir handikap.”
Savaş Lordu bir şey söylemese de anladığını
ifade etmek amacıyla kafasını salladı.
Yüzü görünmüyordu ancak soluk alması ve
hareketleri sakin görünüyordu.
İğnelediğini anlamış mıydı yoksa bu onu
kızdırmak için yeterli değil miydi?
Ainz dişlerini gıcırdattı.
Ne
baş belası bir düşman. Eğer duyguları hassas olsaydı bunun
üstüne oynayabilirdi ancak tetikte olan bir düşmana düşük seviye de olsa
yukarıdan bakmak olmazdı.
Savaş Lordu sırtını Ainz’e döndü ve yürüdü.
Ardından on metre kadar yürüdükten sonra durdu.
“Pekala, ziller çalındığı anda başlayacağız
Majesteleri.”
“Pekala... Savaş Lordu, senin türün ile daha
önceden savaştım, peki ya sen benimkilerle savaştın mı?”
“Overlordlar ile mi? Hayır, savaşmadım. O
namevt türünü hiç duymamıştım bile.”
“Demek öyle... Eh, doğru. Benim türümden
biriyle karşılaşsaydın şu an burada kanlı canlı duramazdın. Overlordlar
namevtlerin en yücesidir... Peki daha önce hiç namevtler ile dövüştün mü?”
“Hayır, daha önce hiç namevtler ile dövüşmedim.
Sonuçta buraya getirecekler namevtler bana denk olamazdı.”
“Cidden de... O zaman ‘beni diğer savaştığın
namevtler ile karıştırma’ diyemeyeceğim sana. Bir Büyük Lich’den birkaç kat
daha güçlüyüm ama... Ne utanç verici.”
Savaş Lordu kıkırdadı.
Ainz ise omuz silkerek asasını bir kılıç gibi
tuttu. Ainzach arka taraftan izliyor olmalıydı ancak ona Momon olarak dövüş
duruşunu göstermemişti, o yüzden problem olmayacaktı.
Savaş Lordu da aynı şekilde devasa sopasını
kaldırdı.
Ve ardından çanlar çaldı.
Aynı anda Ainz devasa bir gölge tarafından
yutulmuştu.
Hah, cidden hızlı!
Bu, üzerine doğru inmekte olan sopanın
gölgesiydi.
Saldırıyı
asam ile durdur... A Ainz böyle yapmak istese de hemen bu
düşünceden vazgeçti. Düşman hakkında çok fazla şey bilmese de böyle yüksek
hasar veren büyük bir darbeye karşı yapılacak en iyi şey kaçınmaktı.
Bu sebepten dolayı dengesini kaybetmesini
umursamadan, Ainz kaçınmaya çalıştı.
Ainz burun farkıyla kaçınmayı başarabilmişti.
Sopa yere çarptı ve yankılı bir gök gürültüsü sesi çıkardı. Darbeden dolayı
havaya fırlayan tozların oluşturduğu duman bir patlama gibiydi.
Tekrar saldırı yapacağından endişelenen Ainz
birkaç metre daha geri çekildi.
Toz dağıldığında Savaş Lordu’nun elinde sopa
tutan silueti de belirdi.
Seyircilerden müthiş bir tezahürat yükseldi.
Bu bir dövüş yeteneği miydi? Ne olursa olsun...
Bu oldukça heyecanlı.
Tüm bu kulakları sağır eden tezahüratların
arasında Jircniv’in destekleyici sesini duyabiliyordu. “Hakla onu! Orada
duruyor işte!” ve bunun gibi birçok çocukça bağırış.
Ainz, Jircniv'in kişiliğine hiç uymayan bu
bağırışları duyunca kıkırdamadan edemedi. İmparatorluk Şehri’ni gözlemlediği
tüm bu zamana rağmen böyle davranacağını hiç beklemezdi.
Şaşırtıcı bir biçimde ilginç bir ahbap...
Ainz’in, Jircniv’e karşı olan fikri birden
yükseldi. En başta bir İmparator olmak için mükemmel biri olduğunu düşünüyordu.
Ancak şu anda bu maça karşı olan tutkusunu görünce onunla daha iyi anlaşabileceğini
hissetti. Ainz'in kalbini bir yakınlık hissi doldurdu.
Ardından dikkatini Savaş Lordu’na verdi Ainz.
Savaş Lordu devasa sopasını ona doğru tutmuştu
ve yakına geldiği anda, ya da uzaklaştığı anda harekete geçeceğini ima
ediyordu. Birinin rakibi yerine mıhlaması için alabileceği en iyi duruşlardan
biriydi bu.
Silahının tüm uzunluğunu kullanarak bir kalkan
oluşturan bir savunma duruşuydu bu.
Açıkçası, Ainz’in bunu nasıl kıracağı hakkında
hiçbir fikri yoktu.
Bu... Biraz can sıkıcı olabilir. Eşit olduğum
birine karşı büyü kullanmamak oldukça zormuş. Eh, sonuçta bir büyü
kullanıcısıyım.
Bu durumdan dolayı yapabileceği tek bir şey
vardı.
“Ee? Gelmeyecek misin? Yoksa orada bir
kaplumbağa gibi kalacak mısın?”
“Majesteleri, gardımı indirmeyeceğim. Her ne
kadar kurallar büyü kullanmanızı engellese de o saldırıdan kaçınabilmenizi hiç
de hafife alamam.”
“O zaman agresifleşmemi mi istiyorsun? Bu
durumda, sopanı biraz kenara çeker misin? Saldırı yapmamı zorlaştıran bir
şekilde duruyor da.”
Savaş Lordu cevap vermedi. Miğferinin vizörünün
ardındaki keskin bakışları Ainz’e kitlenmişti.
“Eh, peki o zaman... Öyleyse ben yaparım.”
Ainz vahşi bir şekilde asasını, sopanın ucuna
gelecek şekilde savurdu. Devasa sopa yere saplandı ve Savaş Lordu “Aahh!” diye
inledi
Darbenin etkisi Savaş Lordu’nun ellerine
ulaşmış ve onları uyuşturmuş olmalıydı. Bunun tam tersine, Ainz’in ise böyle
biyolojik fonksiyonları yoktu.
Tam o sırada Ainz, Savaş Lordu’nun saldırı
menziline doğru atıldı.
Ainz zihninden sopasına emir verdi ve sopadan
alev dalgaları yayılmaya başladı. Bu “alev dalgaları” sopayı sarmalayan bir
alev katmanından ibaretti. Alevler ise kişinin kendisine bir saldırı teşkil
etmiyordu. Ancak Ainz, Savaş Lordu’nun dikkatini kendisinden sopasına verdiğini
fark etti.
Doğru. Siz Trollerin iyileşme yetenekleri var.
Bu sebepten ateş ya da asit hasarı kullanan silahlar ile bu iyileşme
yeteneğinizi nakzetmek oldukça mantıklı bir şey. Ancak bu ölümcül bir hata.
Ainz, boştaki sol eliyle Savaş Lordu’nun
zırhına dokundu. O anda Savaş Lordu sanki elektrik ile çarpılmışcasına titredi
ve düşünmeden sopasını savurdu.
