Overlord
Baharuth İmparatorluğu -20
Bu savaş, Ainz’in yakın dövüşteki yetenekleri
geliştirme arzusunu körüklemişti. Şu anda Ainz, yetenekler, özellikler ve
taktikler konusunda 33 seviye bir savaşçı ile denk olduğuna emindi.
Savaş Lordu ile olan savaşı da bunu
kanıtlayacaktı. Ainz hevesli bir şekilde bunu bekliyordu.
Ainz hevesi bir biçimde boynuna baktı.
Artık bunu giyme lüksü yoktu. İşçiler ile olan
karşılaşmasından sonra çok fazla tecrübe ya da teknik kazanmadığını
hissediyordu. Dürüst olmak gerekirse boşa kürek çırpmıştı.
Bunu düşünürken Ainz daha sıkıntılı bir
problemi hatırladı.
Ah, Jircniv de bu savaşı izliyor değil mi?
Neden burada ki? Az önce baktığımda yoktu. Görünüşe göre sınırı illegal geçmem
ortaya çıkacak... Eh, sanırım özür dilemem gerek. Eğer olayı büyütürse Nazarick’e
geldiğinde Krallık’ın iznini almadığını söyler ortamı yatıştırırım. Gidip ona
merhaba desem iyi olacak. Ona selam vermezsem gözündeki imajımı
zedeleyebilirim.
“Majes... Majesteleri, girme zamanınız gelmek
üzere.” Arenadaki bir adam odaya girip Ainz’e bunu bildirdi.
Birkaç defa karşılaşmışlardı ancak ne zaman
Ainz’in gerçek yüzünü görse donup kalıyordu.
Maskem
takılıyken mi savaşsam? Bunu düşünmüştü ancak Savaş
Lordu’nu yendikten sonra bir konuşma yapmasına izin verilmişti. Bildiği
kadarıyla seyirciler arasında Büyü Krallığı’nda maceracı olmak isteyen kişiler
olabilirdi. Bunu göz önüne aldığında aldatmacalara başvurmamak en iyisiydi.
Yapabileceği en iyi şey kendi seçimlerine
güvenmekti.
Ainz yavaşça öne doğru adım attı.
Normalde yüksek rütbeli kişilerin daha sonra
girmesi gerekiyordu. Ancak Ainz şu anda meydan okuyucu durumundaydı, bu yüzden
de düşük rütbeli olan kişi o sayılıyordu. Bu sebepten de ilk olarak girmesi
gerekiyordu. Elbette Ainz bunu doğal karşıladı ve karşı çıkmadı.
Ainz, endişeli bir biçimde bakınan Ainzach’a
bakıp gülümsedi.
Savaşa giden kişiden çok daha fazla endişeli
olması biraz tuhaf duruyordu.
“Beni tekrarlattırma, Ainzach.
Kaybetmeyeceğim.”
♦ ♦ ♦
Jircniv ile selamlaştıktan sonra Ainz arenaya
geri döndü.
Dövüş sırasında büyü kullanmayacağını
söylemişti ancak şu an dövüş başlamamıştı. Elbette rakibi böyle kelime
oyunlarını lehine kullanmayacaktı.
Sınırı izinsiz geçmeme rağmen pek de sinirli
gözükmüyordu. Yoksa sonradan mı laf söyleyececek? Yoksa normal bir şekilde
girdiğimi mi düşünüyor? Eğer öyle olsaydı benim için bir hoş geldin seremonisi
düzenlerlerdi. Ya da ben çok abarttım ki? Ona Jircniv diye seslenmeme kızar mı?
Ainz düşüncelerini dağıttı ve o sırada arenanın
giriş kısmına baktı.
Savaş Lordu henüz gelmemişti.
O zaman...
Ainz arenadaki izleyicilere baktı.
Etraftaki sessizlikte bir şoka uğramışlık
vardı. Çok küçük bir hareket bile duyulabilecek kadar gürültü çıkarıyordu.
Eh, elden bir şey gelmez... Hayır, yüzümdeki
bir maske değil.
Ainz pürüzsüz ve parlak yüzünü hissetti. Şimdi
anlamıştı. Yüzüne lakayıtsız bir şekilde bakan her kimse oldukça cesur
olmalıydı.
Seyircileri bir gaza getirdim mi işte o zaman
popülerliğin artacak.
Her ne kadar bu görev popülerliğini artırmak
için olmasa da hiç yoktan iyiydi. Ayrıca eğer ki namevtlere karşı olan genel
kanıyı değiştirebilirse Büyü Krallığı hakkındaki görüşlerini de
değiştirebilirdi. Sonuçta Büyü Krallığı da birçok namevte ev sahipliği
yapıyordu.
Ainz elindeki asayı sıktı.
Safkan bir büyü kullanıcısı olarak Ainz’in
silah seçimi oldukça kısıtlıydı. Değnekler, hançerler ve bunun gibi şeyler. Bu
müsabaka içinse fiziksel saldırı için kullanılan bir sopa seçmişti.
YGGDRASIL’de prototip olarak yaptığı bir silahtı ancak hiçbir aman
kullanmamıştı. Ayrıca çok önceden yaptığından dolayı da pek güçlü değildi. Şu
anki Ainz büyük ihtimalle daha iyi bir silah yapabilirdi.
Ancak Ainz herhangi bir hazırlık yapmamıştı.
Kendisi ve Savaş Lordu arasındaki güç farkını
düşününce şu anki silahıyla savaşmayı ve dövüşün nasıl sonuçlanacağını görmek
istemişti.
Bu bir YGGDRASIL oyuncusu olan Suzuki Satoru
olarak affedilemez derecede büyük bir aptallık ve dikkatsizlikti. Eğer
arkadaşları yanında olsaydı “Böyle olmaz~” deyip onu azarlarlardı.
Ancak Fluder sayesinde Savaş Lordu’nun sahip
olduğu tüm büyülü eşyalar hakkında bilgi edinmişti. Bu yüzden de bunun bir
eğitim olması için haksız durumlara karşı çıkması gerekiyordu.
Onlara tek taraflı bir katliam göstermek
istemiyordu. Ainz’in amacı doğru dozda ancak ezici bir galibiyetti.
“Bayanlar ve baylar! Kuzey girişinde!
Karşınızda! Savaş! Lordu!
Az önce onu görünceki hallerinin tam zıttı
olarak kalabalık coşkulu bir şekilde tezahürata başladı. Ainz, az önce
Jircniv’in yüzünü gösterdiği yerden, VIP odasından gelen sesini duyabiliyordu.
Boğazı yırtılmışcasına bağırıyordu.
Oldukça heyecanlı gibi. Jircniv cidden de Savaş
Lordu'nu bu kadar mı seviyor? Ringlerin kralı olarak bir idol olmuş sonuçta,
böyle bir tepki normaldir sanırım değil mi? YGGDRASIL’de de böyleydi. Güçlü kişilerin
PVP dövüşleri izleyici konusunda oldukça popülerdi.
YGGDRASIL’deki günlerini hatırlayınca Ainz
Jircniv’e acıdı.
Kazandığımda şoka uğrayacak. Yatırım yaptığı
takım kaybeden bir sermayeci gibi...
Kalbine bir ağırlık çökmüştü ancak maçı satamazdı.
Karşı taraftaki girişte devasa bir gölge
belirdi.
Şu an arenadaki tezahürat sesi daha fazla
artamayacak bir noktaya gelmişti ve bir patlama sesini andırıyordu.
Dürüst olmak gerekirse kendisi için de
tezahürat edilmesini istemişti ancak şu an bunu kendi gücüyle kazanması
gerekiyordu.
YGGDRASIL’de destekleyen kişilerin sesi, iyi
bir iş sergilerlerse meydan okuyucuya kayabilirdi. Bir başka deyişle eğer Ainz
Savaş Lordu’na karşı iyi dövüşürse daha fazla insan onu desteklemeye
başlayacaktı.
Demek böyle çok fazla desteğimin olmadığı
durumlar reklam yapmak için oldukça uygun.
Artık yavaşça gelen Savaş Lordu’nun silüetini
görebiliyordu.
Tam plaka bir zırh seti giyiyordu ve dev gibi
bir sopa taşıyordu.
Önünde yürüyen bu kaleye baktığı sırada Ainz’in
boş göz yuvarlarındaki kırmızı alevler bazı noktalara kaydı.
Hmm... Tariftekine uyuyor gibi duruyor. Durum
buysa... Hayır, öylesi çok dikkatsizce olur. Dikkati elden bırakmasam iyi olur.
Fluder’ın sağladığı bilgiye göre ölümcül bir
ekipmana sahip değildi.
Ancak YGGDRASIL’de bazı insanlar, benzer
ekipmanlar üretip tamamıyla farklı bilgi kristalleriyle donatabiliyorlardı. PVP
maçlarında bunun gibi küçük şeyler kazanma şansını artırıyordu. Her ne kadar
yedek ekipmanlar birisinin asıl ekipmanları kadar güçlü olmasa da rakibini
beklemediği bir şekilde şaşırtmanın etkileri çok farklıydı.
Savaş Lordu’nun da böyle yapmayacağını
bilemezdi.
Ainz, Savaş Lordu hakkında gözlemine devam
ederken bunu da göz önünde bulundurdu.
Onu daha önce duymuş olsa da karşısında kanlı
canlı görünce “Vay be,” diye düşünmeden edemiyordu. “Görmeden inanma,” lafı bu
gibi durumlar içindi büyük ihtimalle. Fluder’ın ona söylediği kadarıyla zırhın
altındaki o yaratık bir zombiye çevirdiği Savaş Trollüne oldukça benziyormuş,
ancak Savaş Lordu ondan çok daha farklı bir hava yayıyormuş.
Evcilleştirilmiş bir domuz ve vahşi bir yaban
domuzu arasındaki fark gibi denebilirdi buna.
“Bu... İlgi çekici. İlgi çekici mi?”
Ainz heyecanlandığını hissedince kaşarını
çattı. Eskiden hissettiği gibi, bu dövüşün iyi bir dövüş olacağını hissetti.
Savaştan zevk aldığı düşünülünce belki de bir savaş manyağına dönüşüyordu.
Bu iyiye işaret değildi.
Aralarındaki mesafe gittikçe kapandı. İlk
konuşan rakibi oldu.
Ben Savaş Trollü Go Gin. Savaş Lordu olarak da
bilinirim.”
“Ben...” Ainz göğsünü kabarttı. Ben Büyücü Kral
Ainz Ooal Gown. Namevtlerin en yüce türü olan bir Overlord’um.”
“Demek öyle. O zaman tüm gücümüzle savaşalım.”

