Overlord
Yaklaşan Kriz- 3
“Orada dur!”
...Bir uyarı bağırışı havayı doldurdu. Sesin sahibi kendini
tutuyormuş gibi duruyordu. Bir namevt olduğu doğruydu, ancak düşmanca bir işaret göstermeyen birine karşı
oldukça kötü bir karşılama bu, diye düşünürken içten içe iç geçirdi.
“Neden buraya geldin seni namevt!”
Ainz parlak elmacık kemiklerini okşadı.
“Ben Ainz Ooal Gown'un Büyü Krallığı’nın Büyücü Kral’ıyım ve
buraya cüce ülkesiyle dostane ilişiler kurmaya geldim. Bize saldırmadığınız
sürece biz de size saldırmayacağız, o yüzden lütfen silahlarınızı indirin.
Pencereden izleyen cücelerin gözünde bir şaşkınlık belirdi. Ainz
bu şansı kullandı ve konuşmasına devam etti.
“Feoh Raiđō’yu işgal eden quagoaları yakaladıktan sonra buraya da
saldırmayı planladıklarını öğrendim. Eğer ordunuza güveniniz yoksa o zaman ben,
benim krallığım, memnuniyetle size destek olacaktır. Evet, bu doğru. İyi bir
arkadaşlık göstergesi olur.”
Gülümsedi, fakat derisi olmadığından dolayı bu cömert hareketi
karşı tarafa ulaşmamıştı.
“Ya arkanızdaki cüce? O bir esir mi?!”
Cüceler hala ona karşı dikkatliydi.
“Ne kaba. Ben bir kralım, anladınız mı? Bir kral ile böyle mi
konuşulur?”
Cüceler birbirine baktı ve birisi cevap verdi.
“Hayır, hayır... Bir dakika. Bize cidden kral olduğuna dair bir
kanıt göster!”
“Anladım. Hakkınız var,” diye onlara katıldı Ainz. “O zaman, size
onu tanıtayım. O sizden biri, Feoh Raiđō’da tanıştığım demirci Gondo.”
Ainz, pratik yaparken çok zahmet çektiği krallara yaraşır hareketlerini
sergiledi.
Doğuştan bir lidere yaraşır bir havayla, astına öne çıkmasını
işaret etti.
Cücelerden gelen şaşkınlıkla dolu sesleri duyunca Ainz’in kalbi
tatminle doldu. Saatlerce yaptığı pratikler boşa gitmemişti demek ki.
“Üzgünüm, fakat kaleye girip durumu onlara detaylıca anlatır
mısın?”
“Umu. Bana bırakın.”
Gondo kalenin kapılarına doğru ilerledi ve giriş için izin istedi,
ancak kapılar açılmamıştı.
“Sorun ne?”
“Bilmiyorum. Belki bir şey olmuştur?”
“... Bu, bu cidden o mu?! Bu cidden Tuhaf Gondo mu? Belki de
birisi onun yüzünü almak için büyü kullanmıştır!”
Ainz cüceleri duyunca somurttu. Dikkati elden bırakmamak oldukça
önemliydi ve Ainz de bunu takdir ederdi. Yine de kimse onlara güvenmezse hiçbir
gelişme kaydedemezlerdi.
Ancak burada bir tanıdıkla buluşma olasılığını duymuştu. Eğer
durum buysa oldukça şanslı olurlardı.
“Gondo, şehre dair bilgilerini paylaşarak onlara kim olduğunu
kanıtlar mısın? Mesela nerede yaşadığın, ya da sadece bu şehirde yaşayan birinin
bileceği şeyler falan?”
“Oh, ohh... Peki... Ah, Kara Altın Sakal Çardağı adlı bir restoran
var! Suratı bir örse benzeyen bir adam tarafından işletiliyor. Yemekleri iğrenç
ve tek güzel yaptıkları şey yahni!”
Cücelere bir sessizlik çöktü. Ainz, konuşacak kelime bulamayan
Gondo’ya baktı. Adamın cevabı çok uğraşıyormuş gibi çıkmıştı.
“Aptal! O mekan yemek için değil içmek içindir! Sert biraları en
iyi yaptıkları şeydir!”
“Yalancı! Kırmızı mantar
biraları en lezzetlisi!”
“Ne diyorsunuz lan siz, bulanık şarapları en iyisi! O köpüklü hoş
kokuyu düşünsenize bir!”
“Hiçbiriniz biradan anlamıyorsunuz lan! Sakallı Leydi en iyisi!”
Ainz kafasına, cücelerin birayı çok sevdiğini not aldı ve konuştu:
“Ee, ne diyorsunuz? Onun gerçek Gondo olduğuna inanıyor musunuz?
Konusu açılmışken, tek istediğimiz, sizi Büyük Yarık’ın etrafından dolaşıp size
saldırmayı planlayan quagoalara karşı uyarmak. Tek yapmanız gereken uyarımızı
üstlerinize taşımanız. Böylece bizim ülkemiz görevini yerine getirmiş olur.
Quagoa saldırı vahşi olsa da. İşin sonunda bizi azarlarsanız oldukça kötü
olur.”
Birkaç cüce kafasını pencerelerden çekti.
Bir süre geçti. Görünüşe göre birkaç kişi tartışıyordu.
“Orada bekleyin! Başkomutanımıza bir rapor göndereceğiz!”
Gondo’ya göre, o kişi bu ülkenin askeri gücündeki en yüksek
mevkiye sahip kişiydi.
Görünüşe göre bunu otoritenin en tepesine götürmenin en iyi yol
olduğunu anlamışlardı.
“Kukuku~”
Ainz kıkırdamasını gizlemedi.
Bir patırtı sesi duyuldu. Ainz kaynağına bakınca cücelerin
tekrardan kundaklı yaylarını kendisine doğrulttuğunu gördü. Nefes alışverişleri
karmaşıktı, görünüşe göre yoğun duygular içerisindelerdi.
Siktir. Güldüğüm için mi sinirlendiler?
“Affedin beni. Sadece Gondo girerse sorun olur mu? Kökeninin
neresi olduğunu kanıtladı, değil mi?”
“Hayır, giremez, yasak. Orada durun! Bekleyin!”
Onlara gülmüyordu fakat görünüşe göre hepsini birden kızdırmıştı.
Ainz’in güçlü duyguları bastırılmıştı ancak arada küçük duygular
açığa çıkabiliyordu.
Eğer daha önce hiç tanışmadıkları bir satış elamanı onlara sanki
sakladığı bir şey varmış gibi gülse şirket nasıl hissederdi? Ainz bunu
düşünemediği için kendi kendine sinirlendi. Bir hata yapmıştı.
Daha dikkatli olmalıyım, diye düşündü Ainz Gondo ile birlikte
gerilerken.
Bir süre daha orada durdular.
Jircniv ziyarete geldiğinde yiyecek ve içecek, mobilya ve tüm
hazırlıkları temin ederek onu karşılamıştım. Cüceler böyle şeyleri sevmiyor mu
ki? Hayır... Şu anki şart o zaman olduğundan daha farklı.
Jircniv’in önceden planlanmış ziyaretinin aksine Ainz şu anda
kapıdan kapıya dolaşan bir satış elemanı gibiydi. Onu gördükleri yerde
kovalamadıklarına şükretmeliydi.
Buna ek olarak, ona içecek falan teklif etseler bile bedeni
yüzünden bunun keyfini çıkaramazdı.
Yine de, cücelere oldukça değerli bir bilgi verdik. Uygun bir
cevap bekliyordum. Eh, bunu resmi diplomatik ilişkilerimizi görüşürken bir yem
olarak kullanabilirim. Şimdilik bir şey yapmayacağım.
Yine de karşı tarafı gücendirmekten kaçınmaya çalışması daha iyi
olacaktı.
İlk olarak, sahte bir Ainz Ooal Gown’un Asası çıkarttı. Kozmetik
olarak, yapılırken kullanılan metaline kadar kusursuz bir kopyaydı. Ancak
sadece bu kadardı. Orijinalinin gücünün onda birine bile sahip değildi ve
orijinalindekiyle aynı renkli mücevherlerle donatılmıştı.
Ainz asayı kızıl bir ışık ile doldurdu ve ışık anında geri
karardı. Neden böyle bir özelliği vardı ki? Eski yoldaşlarının takıntıları onu
irite etti.
Kendi aurası ile bağlantılı gibi gözükmüyordu.
Ainz arkasında siyah bir ışık halkası oluşturdu ancak beklediği
gibi, asanın aurası değişmedi.
Bu sadece görsel bir efekt mi?
Bir tıngırtı gerçekleşti ve Ainz düşüncelerinden uzaklaştı. Sesin
kaynağına dönüp baktığında yerde oturmuş üç cüce gördü.
Kaledeki cücelere benziyorlardı ama aynı zamanda çok daha
etkileyici görünüyorlardı. İşin aslı, iki tanesi diğerinden daha iyi
giyinmişti. O kişi kaledeki bir asker olmalıydı, diğer ikisi ise büyük
ihtimalle üstleriydi.
Neden orada üç tane oturuyor ki? Cüceler arasındaki ahlak
konuşurken oturmayı mı gerektiriyor? Gözleri fal taşı gibi açılmış hâlde bana
bakıyorlar. Eğer bu cücelere özgü bir bakışsa oldukça sinir bozucu olur.
Ağızları, sakallarının arkasında gizlenmişti o yüzden yüzlerindeki
ifadeyi görmek oldukça zordu.
Şaşırıp kalan Ainz yine de oturmuş cücelere doğru elini uzattı.
Bu, onlara yardım etmek ya da el sıkışmak istediği anlamına
gelebilirdi. Ancak aslında onlara ayaktayken konuşmak istediğini söylemek
istiyordu.
Farklı kültürlere ayak uydurmak cidden zordu. Eğer bu işi kötü
hallederse karşı tarafı gücendirebilirdi.
Eğer ona “Bizimle ilişki kurmak istiyorsan ülkemizin gelenek
göreneklerini araştırmalıydın,” diye saldırabilirlerdi ve Ainz’in de verecek
hiçbir cevabı olmazdı.
Her ne kadar rahatsız hissetse de Ainz hareket etmeyen yüzüne
şükran duydu ve elini uzatmaya devam etti.
Cücelerin tedirgin bakışları Ainz’in yüzü ve eli arasında gidip
geldi.
Hm? Benden korkuyor olabilirler mi? Eh, görünüşüm düşünülünce...
Elden bir şey gelmez, değil mi? İnsansıların toplumundan bu tarz tepkiler almak
oldukça normal...
Ondan E-Rantel’de de korkuyorlardı fakat asla böyle bir tepki
vermemişlerdi. Bundan dolayı, belki de yüksek rütbeli birinin elini sıkmak
onların toplumunda kabaca sayılıyordu.
En nihayetinde Ainz endişelendi ve elini geri çekmeye karar verdi.
Böyle boş işlere vakit harcadıklarına göre quagoalar henüz
saldırmamış gibi duruyor. Eğer saldırmış olsalardı bize borçlu olurlardı, ancak sadece onları
uyarmak bile küçük bir iyilik sayılır, şimdilik bununla idare edeceğim. Ahh, ne
utanç verici. Yine de, liderleri hangisi?
“Peki o zaman, ben Büyücü Kral Ainz Ooal Gown. Beni karşılamakta
görevli beyler sizler misiniz?”
Hangisinin üst rütbeli olduğunu bilmiyordu, o yüzden ortaya
seslenmişti Cücelerden biri zoraki bir şekilde kafasını salladı, sanki
suratından bir şeyi atmaya çalışıyor gibiydi.
“Ahem! Ben... Ben ordudan sorumlu kişiyim...”
“Ordu demek... Anladım.”
Demek bu kişi başkomutan idi. Ainz şaşırmıştı. En üstteki kişinin
bizzat gelmesini beklememişti.
Bu ülkede daha önceden Büyü Krallığı’nı duymuş olabilir miydi? Ya
da daha doğrusu... Onlara haberi tam zamanında mı getirdim?
“Quagoalarla bir problem yaşadınız mı? Böylesine meşgul bir zamanınızda
bizzat sizi getirttiğim için özür dilerim başkomutan.”
Başkomutanın gözleri genişledi.
“Anladım... Demek neden geldiğimi çoktan anladınız?”
Ne diyor lan bu, diye düşündü Ainz. Doğal olarak da
bunu dillendirmemişti.
“Elbette. Doğru.”
Daha önce birçok kez pratiğini yaptığı, krallara layık bir tavırla
cömertçe gülümsedi.
“Anladım. Eh, bildiğiniz üzere şimdilik quagoaların ilerleyişini
şimdilik durduk, hayır onları durdurmaya çalışıyoruz.”
“Ho. Hoho. Ve?”
Ainz, cücenin kendisinin ne bildiğini sandığını sormak istiyordu
ancak Ainz çoktan haberi varmış gibi davranmıştı bu yüzden artık bunu
yapamazdı.
Ama benim hakkımda bir şeyler sızmış mıdır ki?
Tek yapabileceği cevaplarını beklerken bu düşünceye tutunmaktı.
“Ondan önce, adamlarım beni, Feoh Raiđō’da birkaç quagoa’yı
yakaladığınız ve sorguladığınız hakkında bilgilendirdi. Bunu destekleyecek bir
kanıtınız var mı?”
“Gondo var. Ülkenizin bir vatandaşı...”
“Somut bir kanıt.”
“Hm, demek ele geçirilen quagoaları görmek istiyorsunuz? Birkaç
tanesini getirebilirim, siz de kendiniz sorabilirsiniz.”
“Anında cevap verdiniz... Görünüşe göre size karşı dürüst
olmalıyım. Böyle giderse Feoh Raiđō’nun tahliyesi oldukça zor olacak.”
“Kumandan...!”
Başkomutanın yanında bulunan adamdan gelen sitemkar tona bakılırsa
Ainz, başkomutanın askeri sırları açığa vurduğunu tahmin etti. Ancak başkomutan
sakin bir şekilde devam etti:
“Majesteleri çoktan her şeyi biliyor. Dediği gibi, ön cephede
kumandanlık etmesi gereken birinin burada olması bir çıkmazda olduğumuzu
gösterir. Çoktan bunu bildiği için de, destek beklemeyen askerlerimizin ne
yapmayı amaçladığını tahmin etmesi zor olmamalı.”
Hayır, sadece kibar olmaya
çalışıyordum. Ancak Ainz
gerçeği söyleyemezdi, bunun yerine gerçek bir hükümdar olarak pratik yaptığı
şekilde kafasını salladı.
Başkomutan, bulundukları kötü durumu anlattı.

