Overlord
Yaklaşan Kriz- 6
Hayır, bu bir çığlık olmayabilirdi. Bir yaratık tarafından
çıkarılan tehdit edici bir ses de olabilirdi. Yer altında olmanın en büyük
problemlerinden biri sesin nereden geldiğini anlamanın oldukça zor olmasıydı.
Ancak bu sefer hemen anlamıştı.
Çünkü quagoa saldırı ekininin kaleden kaçtığını ve avazları çıkana
kadar bağırdığını görebiliyordu.
Yozu'nun etrafındaki quagoalarda bir curcuna baş gösterdi.
Geri dönen quagoaların durumlarına bakılırsa korktukları ve
şaşırdıkları aşikardı. Arkadan abzı quagoalar dostlarını itip kakıyordu, hatta
birisi Büyük Yarık’a bile düşmüştü.
“Sorun ne? Acil bir durum mu var?”
Yozu'nun astlarından birisi cevap verdi: “Emin değiliz. Cücelerin karşı saldırısı olabilir mi?”
Bu mümkün değildi. Cücelerin karşı saldırısı beklenilebilen bir
şeydi. Saldırı ekibinin böylesine panik halinde kaçmalarına sebep olmazdı.
Bir tür özel saldırı olmalıydı. Yozu bir keresinde kaynamış yağın
oldukça acı verici olduğunu duymuştu.
“Adamları topla ve neler olduğunu öğren. Eğer bir cüce saldırıysa
ilerlemeye devam edin. Kaleyi tekrar almalarına izin veremeyiz.”
Bu emirler üstüne Yozu'nun adamları bir oldu ve köprüyü geçmeye
başladı.
Çığlıklar ve saldırı ekibinin kaçışı hâlâ devam ediyordu.
Neyden kaçıyorlardı? Büyü denilen gizemli gücün bir sonucu muydu
bu?
Yozu bu konu hakkında düşünürken kalenin kapısında bir çift siluet
belirdi.
Büyük, siyah... Bir şeylerdi.
“Bunlar... Bunlar da ne? Dev cüceler mi? Cüce Lordları mı?”
Yozu daha önce hiç böyle bir varlık görmemişti. Her ne kadar
cücelerin ekipman olarak zırh kullandığını ve bazı setlerin tüm vücudu
kapladığını bilse de gördüğü şey şu ana kadar gördüklerinden tamamen farklıydı.
Sağ ellerinde büyük, dalgalı kılıçlar taşıyorlardı. Sol ellerinde
ise devasa kalkanlar vardı.
Klanların Lordu’nun normal quagoalardan çok az farklı gözüktüğü
düşünüldüğünde Cüce Lordları da büyük ihtimalle sıradan cücelerden çok farklı
değillerdi.
Yozu, kalenin kapısında muhafız heykeller gibi duran bu
varlıkların gerçek kimliğini bilmiyordu. Ancak hayvansı iç güdüleri ona
bunların tehlikeli varlıklar olduklarını söylüyordu.
Aynı zamanda saldırı gücünün neden tüm gücüyle o yaratıklardan
kaçtığını da anlıyordu.
Etrafındaki astları şaşkınlıktan donup kalmıştı Tıpkı Yozu gibi.
Hala hareket eden tek şeyler kaleden kaçan quagoalardı. Araklarına
bakmıyorlardı Tüm güçleri asma köprüyü geçmeye odaklanmıştı.
Kara zırhlılar kükredi.
Böylesine uzak bir mesafeden bile ses havayı yarmıştı ve Yozu'nun
tüylerini diken diken etmişti. Yozu’nun karnına bir soğukluk yayıldı. Sanki bir
ejderin kükremesini tüm vücudunda hissediyormuş gibiydi.
Tam o sırada kara zırhlıların etrafından çıkmakta olan quagoaları
gördü.
Kaçmışlar mı? Yoksa bize ihanet mi etmişler? Hayır öyle deği...
Yozu'nun gözleri fal taşı gibi açıldı.
Gördüğü quagoalardan birinin kafası yoktu.
Şaşıp kaldı ve bazı quagoaların beraberinde bağırsaklarını da
sürüklediğini gördü. Bazılarının ise, ikiye ayrılmış gibi sağ ile sol tarafları
alakasız şekillerde hareket ediyordu.
Hayatta olmadıkları halde hareket edebilmeleri...
Büyü! Ölüleri kontrol eden bir büyü!
“Bu cücelerin gizli silahı mı?”
Yozu astının söylediğine katıldı.
Yıldırım efsunlu silahlar dışında başka bir kozları daha mı vardı?
“Bunlar golem falan mı?”
Ejderhaların, Sarayı ele geçirirken bu isimle çağırılan
yaratıklarla dövüştüğü söylenirdi. Görünüşe göre zırhlı heykellere
benziyorlardı.
“Bu cücelerin golem dediği şey mi?”
Yozu kafasını iki yana salladı.
“Hayır, golemler canavardır. Bunları büyük ihtimalle cüceler
yetiştirmiş.”
“Bizim evcilleştirdiğimi Nuklar gibi mi?”
Nuklar büyülü hayvanlardı.
Erkekleri 3.5 metre kadardı ve kiloları 1200 kilo civarındaydı.
Tüylü, küçük bir yosun ile bile hayatta kalabilen dört ayaklı otçul
hayvanlardı. Şiddetli kar yağışlarından bile sağ kalabilirlerdi ve Azellisia
Sıradağlarındaki birçok hayvan onlarla beslenirdi.
Bu siyah golemlerin ne kadar iyi savaştığını söylemelerinin bir
yolu yoktu ancak quagoaların kaçışına ve saldırı ekibinin azalmış sayısına
bakıldığında... Hatta Yozu’nun tüylerinin diken diken olmasına ve sırtından
akan soğuk terlere bakılırsa her şey ortadaydı.
Onları yenmek kolay olmayacaktı, ancak şans eseri köprüyü geçmeye
çalışmıyorlar, sadece uzaktan izlemekle yetiniyorlardı.
“Görünüşe göre kaleyi geri almaya gelmişler.”
“E-evet, öyle. Pekala, hala duruyorlarken birleşin. Aynı anda
kendinizi ha... Hareket ediyorlar!”
Kara zırhlılar asma köprü boyunca koşmaya başladılar.
“Kimdi o?! Kim onların kaleyi almaya geldiğini söyledi?!”
“Kumandan! Şimdi bunun sırası değil! Ne yapmalıyız?”
Yozu'nun gönderdiği quagoalar pençelerini çıkarttılar ve savaşa
hazırlandılar.
Kara zırhlılar kalkanlarını hazırladı ve çarptıkları tüm
quagoaları havaya fırlattı.
Bu ezici güç ile havaya uçan birçok quagoa asma köprüden aşağı
düştü. Kara zırhlılar durmadı. Biraz yavaşlasalar da kalkanlarını kaldırmış bir
biçimde ilerlemeye devam ettiler. Tıpkı kudurmuş birer duvar gibi.
Eğer böyle devam ederse yakında köprüyü tamamen geçecekler ve
buraya varacaklardı.
Ve o olduğunda da... Ne olacaktı? Bu ölümcül tehlikeyi fark eden
Yozu bağırdı.
“Köprüyü... Köprüyü kesin!”
Eğer köprüyü yok ederlerse ana kuvvetleri sadece dieğr rotayı
kullanabilirdi ve çok fazla zaman kaybederlerdi. Cüceler de o sırada büyük
ihtimalle savunmalarını güçlendirirdi. Bu sebepten ötürü ilk hedefleri olan
kaleyi ele geçirmenin başarısız olduğu söylenebilirdi.
Verdikleri bunca kayıptan sonra bahane olarak basit bir sitem
kullanamazdı. Ancak bu, o kara zırhlıların köprüyü geçmesine izin vermenin
yanında hiçbir şeydi.
Eğer buraya gelirlerse buradaki herkes ölürdü. Kara zırhlılar
böyle yaratıklardı.
“Köprüyü kesin demedim mi?!”
Quagoalar kendilerini kara zırhlıların adamlarını inanılmaz bir
kuvvetle sağa sola fırlatmasını izlemekten alamıyordu. İkinci bağırışta anca
harekete geçebildiler. Ancak geriden gönderilmiş çoğu quagoa boşluğa uçmuştu ve
köprüde kara zırhlıları karşılayacak sadece birkaç quagoa kalmıştı.
Tüm bu quagoa umutsuzca köprünün çelik asma halatlarını kemirmeye
ve pençelemeye başladı.
“Saldırı ekiplerinden birisi onların ilerlemesini kessin!”
Köprüyü yok etme emrinden sonra golemleri durdurmalarını söylemek
bir intihar görevinden farksızdı. Yine de bir intihar ekibi anında cesurca
kendilerini öne attı.
Beklenildiği üzere, bu intihar ekibi de kalkanlarından sekmişti.
Ancak bazıları onları geçmeyi başardı ve kendilerini kara zırhlıların üstüne
çıkardılar. Fakat kara zırhlılar onlara aldırış bile etmedi. Isırılmak onlara
zarar veriyor gibi görünmüyordu ve ilerlemelerine devam ediyorlardı.
Köprü de hala düşmemişti.
Eğer böyle giderse kara zırhlılar karşıya geçecekti.
Yozu bunu fark ettiği anda bedeni kendi kendine hareket etmeye
başladı. Yukarıdaki kumanda makamından atladı ve momentumunu kullanarak keskin pençeleriyle
köprünün çelik kablolarından birine vurdu.
Ping diye bir ses havaya yayıldı.
Asma köprü sallandı ve dev bir dalga gibi düşerek kırıldı.
Yozu, yılan gibi hareket eden kablolara direnemedi ve havaya
fırlatıldı. Ancak bir şekilde, havada dans eden kablolardan birini yakaladı ve
aşağısındaki karanlığa düşmekten son anda kurtuldu. Yozu bedenini havada
kontrol edemediğinden bu oldukça şanslı bir olaydı. Bedeni havada sallanırken
kendini kablo boyunca çekti ve uçurumun ucuna değmeyi başardı.
Ancak nefesini toparlayacak vakti bile yoktu. Bedenini kötücül bir
soğuk kapladı. Yozu iç güdülerini dinledi ve kendini yere attı.
O anda, çığlık atan bir nesne Yozu'nun sırtındaki kürkü sıyırıp
geçti. İnanılmaz bir şekilde, bu uçan bir quagoaydı. Bu şartlar altında bile
kara zırhlılar, intihar ekibinden birini inanılmaz kol gücüyle Yozu’ya
fırlatmayı başarabilmişti.
Fırlatılan quagoa Yozu’nun, şaşkınlıktan donmuş adamlarından
birine çarptı. İkisi acı bir çığlıkla paramparça oldular.
Ancak hepsi bu kadardı, çünkü intihar ekibi ve kara zırhlılar
Büyük Yarık’ta kaybolmuştu.
Havayı sessizlik kapladı.
Yozu yavaşça Büyük Yarık’ın kenarından karanlığa baktı. Böyle
yapan tek kişi o da değildi, hayatta kalan herkes, her şeyi yutan karanlığa
bakıyordu. Hepsi biliyordu ki bu düşüşten kurtulmak imkansızdı, ancak yine de
kara zırhlıların yarığın kenarından tırmanabileceklerinden korkuyorlardı.
Sonsuzluk gibi geçen bir süre sonra Yozu sonunda rahat bir nefes
aldı.
Geri gelecek gibi durmuyorlardı.
Etrafına baktığında hayatta kalan birkaç değerli adamını gördü.
Yine de o kara zırhlılara karşı hayatta kalmış olmaları bile
övgüyü hak eden bir oalydı.
“Geri çekiliyoruz!”
Eğer bu golemleri üstlerine iletmezlerse işler onlar için kötü
olurdu.
Eğer bunlar seri üretime geçirilirse, katledilecek taraf quagoalar
olurdu. Yozu onlardan sadece iki tane olduğunu düşünmüyordu.
“Bu cüceler ne kadar da korkutucu.”
Yozu, cüceleri hafife aldığı için derin bir pişmanlık duydu. Böyle
canavarlar üretebileceklerini düşünmek...
“Her durumda, asıl ekibi bu konuda uyarmalıyız. Elçiler!”
Yozu'nun çağrısına cevap verip gelenler, hareket kabiliyeti
konusunda sıradan quagoaları aşan quagoa süvarileriydi Depardan kaynaklı
yorgunluğa karşı bağışıklık sağlayan özel bir yetenekleri vardı.
Sayıca birçoğunu çağırmasının nedeni, eğer az sayıda gruplar
halinde giderlerse yaratık pusularına düşebilirlerdi. Bu bir güvenlik önlemiydi
ancak mesajı ana karargaha götürecek tek bir kişi bile hayatta kalsaydı
yeterdi.
“Pekala! Gidin! Göreviniz çok önemli, sakın unutmayın!”
Yozu onların gitmesini izlerken bir başka emir verdi.
Bu emrin, Klanların Lordu ile buluşmak için bir an önce geri
çekilme emri olduğunu söylemeye gerek yoktu.
3.
Bölüm Sonu
