Overlord
Ayaz Ejder Lordu- 6
2
Cücelerin Kraliyet Başkenti’ne giden yolda üç patika olduğu
söylenirdi.
İlki Büyük Yarık idi.
Söylemeye bile gerek yoktu, fakat burası yayan
geçilebilecek bir yer değildi. Elbette etrafından dolanmak için bir yol aramak
da mümkündü ancak bu da canavarlarla karşılaşma riski artırıyordu. Böyle
bölgelerdeki canavarlar cüceler için oldukça büyük bir tehditti.
Hedeflerinin ayak seslerini hissedip yer altından
saldırabilen canavarların kurduğu pusulardan kaçınmak oldukça zordu. Tek bir
yanlış hareketle yutulup mideye indirilebilirlerdi. Buna ek olarak zihinsel
saldırılar yapıp, kurbanlarının kafası karışmışken ölümcül darbeler indirebilen
canavarlar da vardı.
Böyle yerlerde, insan, elf, cüce gibi insansı ırklar
basit avlardan başka bir şey değildi.
Her ne kadar en güvenli yol, dağ menzilinden geçen,
toprağın üstündeki yol olsa da orası yüzeyde yaşayan canlılar için bile oldukça
tehlikeliydi. Perytonlar, Harpyler, Itsumadeler, Dev Kartallar ve uçan büyük
daha birçok farklı yaratık, yüzeyden geçmek isteyenlere saldırabilirdi.
İnsanların görüşü oldukça kısıtlı olduğu için bir anlık dikkatsizlik onlara
havadan gelen bir pusuyu görememelerine sebep olurdu ve bu da tek darbede
öldürülmeleriyle sonuçlanabilirdi.
Bu yüzden de Büyük Yarık’ı geçmek bile başlı başına bir
sınavdı.
Bundan dolayı da cüceler şehirlerini Yarık'In yakınlarına
kurup bir tane asma köprü inşa etmişlerdi. Köprü düştükten sonra kimse orayı
geçemeyecekti ve Büyük Yarık, şehri koruyan, aşılamaz bir bariyer görevi
görecekti.
Artık quagoalar asma köprüyü kestiğine göre, Büyük Yarık
muhteşem bir zorluktu.
Ancak—
Ainz ve ekibini hiç zorlamamıştı bile. Sonuçta [Uçuş]
kullanmaları bu engeli önemsiz bir şeye dönüştürmüştü.
Ardından ikinci sınav vardı. Erimiş magma toprakları.
Bu kavurucu sıcaklık denizi, kör edici bir şekilde
parlıyordu. Tek bir nefes almanın bile ciğerlerini kömüre çevirmeye yeteceği,
inanılmaz tehlikeli bir bölgeydi.
Lavın sayılamayacak kadar uzun kilometreler boyunca
yayılmasının sebebi büyük ihtimalle bu dünyanın büyülü bir dünya olmasından
kaynaklıydı. Güç olarak [Geçit]lere yakın olan, doğal bir şekilde oluşmuş
portallar vardı ve onlar da magmanın bu akışını uzak bölgelere taşıyordu.
Bu kavurucu okyanusun içinde, burasının neden bir “sınav” olarak görüldüğünün sebebi vardı.
Bu da yanan denizin içinde aylak aylak dolaşan canavardı.
Bir balığı andıran, 50 metreden daha uzun, devasa bir
canavardı. Kesin konuşmak gerekirse, bir fener balığına benziyordu. Ancak
kafasının üstünde bir tuzağı olmak yerine, el niyetine kullandığı bir dokunacı
vardı. Uzaklardaki bir düşmanı alı koyup devasa çenelerine atabilirdi.
Derisi sağlam ve kalındı ve normal bir balık gibi pullara
sahipti. Ancak sertlikleri orichalcum’u bile aşıyordu.
Birçok canavar uzun zamandır yaşadığı için oldukça
güçlenmişti. Bu canavarlar, güçlü örnekler olarak ünlenmişti ve birçok durumda,
ebeveynlerinin ırkından daha farklı sınıflandırılırlardı. Bu canavar özel bir
evrimleşme formunu tamamlamış ve dünyada hiçbir yerde bulunmayan, eşsiz bir
varlığa dönüşmüştü.
Ve bunlar da, Rappaslea Dağı’nın, [Geçit] ile birbirlerine
bağlanmış üç hükümdarıydı.
Göklere hükmeden, Phoinix Lordu.
Toprağa hükmeden, Kadim Alev Ejderi.
Ve de, yer altına ve magma denizine hükmeden Lav Lordu
La-Fenerbalığı.
Eğer maceracıların zorluk ölçütleriyle sınıflandırılırsa,
bu erimiş okyanusun efendisi 140 civarında olurdu. Büyük ihtimalle de onunla
savaşan birisi sağ çıkamazdı.
Ancak tehdit verici karasal hedeflere karşı zayıftı.
Çünkü magmadan uzak durduğu sürece saldırı yememe ihtimalleri vardı. Ancak Cüce
Kraliyet Başkenti’ne
giden yol, aşağısındaki erimiş kaya denizinden sadece çok az yüksekteydi.
Ayrıca dar ve istikrarsız bir patikaydı.
İstilaları sırasında birçok quagoa bu magmaya düşmüş.
Aşağıdan yükselen aşırı ısınmış hava bedenlerini titretmiş ve onları erimiş
kaya denizine düşürmüştü.
Ancak—
Bu geçit, ateş bağışıklığı ve uçuş büyüleri ile
hazırlanmış yolcular için bir problem teşkil etmiyordu. Lav Lordu
La-Fenerbalığı’nın
yetişemeyeceği bir uzaklıkta havadan uçuyorlardı ve iki taraf da birbirlerinin
varlığından haberdar olmuyordu.
Bu yüzden de Ainz ve ekibi magma denizini geçmişti.
Şu ana kadarki “sınavlar”
uçuş büyüsüyle rahatça geçilmişti, o yüzden pek “sınav” olarak nitelendirilemezdi. Ancak
son sınav kelimenin tam anlamıyla bir zorluktu. Uzun, kıvrımlı, dallanıp
budaklanan bir mağara silsilesi.
Kesinlikle “labirent”
kelimesini hak ediyordu.
Yine de bu da tek başına bir sınav sayılmazdı. Bu bölgede
canavarlar yoktu, o yüzden harita yapmak için zaman ayırdıkları sürece öyle ya
da böyle geçilebilirdi. Ancak sadece bu kadarla sınırlı olsaydı sadece yanına
yemek ya da su almış kişiler için bir zorluk olurdu.
Evet, buranın bir sınav sayılmasının bir başka nedeni de
vardı.
Bu bölge, düzenli aralıklarla volkanik gaz püskürten
gayzerlerle doluydu ve bu yüzden gazla birikmiş bölgeler vardı. Bir başka
deyişle görünmez, ölümcül zehirlerle dolu cehennem gibi bir bölgeydi.
Çıkışa giden birkaç farklı rota vardı ancak sadece bir
tanesi gazdan kaçınarak gitmelerini sağlıyordu. Fakat o rota bile hızlı bir
şekilde geçilmezse gaz ile dolabilirdi.
Şu ana kadarki tüm zorlukları aşmalarını sağlayan [Uçuş]
büyüsünü kullanmak bile sadece tavanda gitmelerini sağlayabilirdi. Püsküren gaz
en üstteki havayı bile zehirleyebilirdi. Büyünün en fazla yapacağı şey, gazın
yerli yerine oturduğu yerlerde gazdan kaçınmak olurdu.
Ancak—
Ainz ve Muhafızların gaz saldırılarına karşı aldığı
önlemler vardı, o yüzden onlara bir sorun teşkil etmiyordu. Bu tehlikeli gaz
saldırılarından etkilenebilecek tek kişi Gondo’ydu. Namevtlerin bağışıklığı vardı
ve asit ya da ateş hasarına sahip gazlar hariç gazlar onlara etki etmezdi. Aura’nın, onu bir temiz hava
balonuyla kaplamasını sağlayan bir büyülü eşyaya sahipti, o yüzden sıradan
gazlar ona karşı işe yaramazdı.
Bir başka deyişle, Gondo büyü ile korunduğu sürece bu
ölüm buharlarında kolayca yürüyebilirdi.
Ve böylece, bilgisiz ve hazırlıksız giden kişilerin
geçmesinin imkânsız olduğu bu tehlikeli üç sınav da Ainz ve ekibi tarafından
kolayca geçilmişti.
Ainz’in,
zindanlarda ona en iyi yolu göstermesini sağlayan [Titania’nın Kutsaması] büyüsü yavaşça
sönüp gitti. Bunun sebebi ya süresinin bitmesi ya da amacının sonlanmasıydı.
“...Hımm.
Görünüşe göre mağarada taze quagoa cesetleri var. Ancak bölüklerine hala
yetişemedik. Görünüşe göre bir gün bile çok büyük bir fark yaratıyor.”
“Yine
de aramızdaki mesafeyi çok iyi bir şekilde kapattık. Onlara neredeyse yetişmiş
olmalıyız,” dedi
Aura, yerdeki ayak izlerini inceledikten sonra.
“Cidden
de... O zaman, ileride neler yapacağımızı tartışalım. Gondo, yakında Kraliyet
Başkenti’ne varmış
olacağız, değil mi?”
“Evet.
Sadece efsanelerden duydum, ancak bu mağaralar cidden de Ölüm Labirenti ise,
yakında orada olmalıyız.”
Gondo’nun
yüzünde acı dolu bir ifade yayıldı.
“Ama
cidden de bu Ölüm Labirenti miydi... Efsanelere göre yolu bilmeyenler,
yolculuğunun sonunda sadece ölümü bulacaktı...”
Ainz bu soruya cevap veremedi. Sonuçta bu onun için çok
basit bir mücadeleydi. Belki de bu, karşı tarafın her şeyden kurtulduğunu
düşündürtmek için yapılmış bir tuzaktı. Bu tam anlamıyla imkansız bir şey
değildi.
“Öyle
bir şey olursa, tek yapmamız gereken bizi bekleyen her türlü tuzağı yıkıp
geçmek. Ancak kurulmuş bir tuzağa da bilerek basmak tam bir aptal işidir. O
yüzden yavaşlayıp dikkatli olarak ilerleyelim.”
Şu ana kadar, düşmana yetişebilmek için çok müthiş bir
hızda ilerlemişlerdi. Ancak taa buraya gelmelerine rağmen hala onlara
yetişememişlerdi. Düşmanın çoktan üslerine vardıklarını varsayarak
stratejilerini buna göre düzenlemeleri gerekiyordu.
“O
zaman, düşmanın ana üssüne vardığımız zaman ne yapacağımızı düşünelim.”
Herkes kafa salladıktan sonra Ainz Gondo’ya döndü.
“İlk
olarak, Gondo ve ben Kraliyet Sarayı’na gideceğiz. Ejderha’yı orada halledeceğim.”
Muhafızlar da Gondo da buna karşı çıkmadı.
Yüksek seviyeli Ejderhalar, YGGDRASIL’deki en güçlü rakiplerden idi.
Düşmanın tam gücünü bilmeden, Muhafızlardan ayrı hareket etmesi oldukça
tehlikeliydi. Ancak Ainz, Dünya Sınıfı bir eşyaya sahipti. Bu eşya birçok güce
sahipti ve bir tanesi özellikle Ejderhalara karşı çok etkiliydi. Bu sebepten
ötürü en kötü durumda bile kaçmayı başarabilirdi.
Fakat tam tersi, eğer Muhafızları da kendisiyle Saray’a götürse ve düşman
beklediklerinden çok daha güçlü çıkarsa, kaçmak için çok daha fazla çalışması
gerekirdi.
Gondo etraftayken, en kötü durumda Ainz onu bırakmak
zorunda kalırdı. Ancak arkadaşlarının çocuklarının hayatlarını bırakıp
gidemezdi. Bu sebepten dolayı en iyi çözüm, onları baştan yanına getirmemekti.
Ejderhalar,
demek... Bunu dört gözle bekliyorum.
