Overlord
Ayaz Ejder Lordu- 10
Olasird’arc,
quagoaların ayrılmasını izlerken Mianatalon sordu: “Bizzat mı gideceksin?”
“Sence?
Elbette hayır.”
Olasird’arc
buradaki en güçlü ejderhaydı. Bu yüzden de bizzat onun gidip kölelerle
savaşması çok aptalca olurdu. Ödeme almış olsa bile. Bu yüzden...
“Kimi
göndersem ki... Kimin çocuğu en iyi seçenek olur?”
Onların hepsi kendi çocuğuydu. Karıları dışında burada bulunan
ejderlerin hepsi Olasird’arc’a kan bağı ile
bağlıydı.
“Bu
durumda, benim çocuğumu gönderin.”
“Seninki
mi? Hangisi?”
Kilystran, Olasird’arc’a
dört çocuk doğurtmuştu ve hepsi de bir asırdan daha büyük yaştaydı.
Quagoalardan çok daha güçlülerdi.
“En
büyüğü elbette.”
“Hejinmal
o zaman?”
Olasird’arc
kaşlarını çattı.
“Kafası
çalışan birisi ve karşı tarafın cidden nasıl olduklarını hemen anlayabilir.
Eğer cücelerse, sence de en mantıklı antlaşmayı yapmaz mı? Quagoa kölelerinden
yorulmuş olmalısın, değil mi?”
“Bunları
yapabilir mi peki? Diğer çocuklar yapamaz mı?”
Olasird’arc,
Munuinia’nın
dediğine katıltı.
“Toranjelit’ten daha iyidir en
azından.”
“Kilystran.
Ejderhaların en önemli yönü bedenlerinin gücüdür. Beyin, beden gücünü ve hızını
alt edemez. Olasird’arc
beni yendi çünkü bedeni benimkinden daha güçlüydü. Bunu unutma. Toranjelit’in bedeni
Hejinmal'ınkinden çok daha iyi!”
Toranjelit, Olasird’arc’ın,
Munuinia’dan olan
çocuklarından biriydi. Saf güç bakımından yavruları içinde en iyisi oydu.
“Ancak
düşünmezsen de işler çok kötüye gidebilir. Eğer quagoaları hiçbir sebep olmadan
öldürecek bir çocuğu gönderirsen, ne yapacaklarını kim bilebilir?”
“Yeter
bu kadar.”
Olasird’arc,
bir şey söylemek üzere olan Munuinia’yı durdurdu ve Mianatalon'un yüzüne baktı. Tüm bu muhabbeti
çok sıkıcı buluyormuş gibi görünüyordu.
“Kilystran’ın fikrine uyup
Hejinmal’ı
çağıralım.”
“Faydası
olmaz. Gelmez.”
Olasird’arc,
planının baştan yıkıldığını hissetti.
Munuinia, zayıf, mutsuz bir şekilde kıkırdadı. Tekrar
tartışırlarsa çok can sıkıcı olurdu. Olasird’arc sesini tekrar yükseltti.
“Kapıyı
ya da her ne haltsa onu kır ve buraya getir.”
“Kaleni
yıkmamamı söylediğin için bir şey yapmadım. Şimdi bana izin mi veriyorsun yani?
Gerçi yıkılan tek şey kapı olmayabilir.”
Evet, böyle dediğini hatırlıyordu. Ejderhalar yetenekli
olsa da kırılan bir kapıyı tekrar inşa edemezlerdi ve bunu yapabilecek bir büyü
de bilmiyorlardı. Bu yüzden de bir şeyi yok ederlerse o şey öyle kalırdı.
Beyaz Ejder Lordu olarak, deliklerle dolu bir kalede
yaşaması da utanç verici olurdu. Bu yüzden de yavrularına ve eşlerine bu kurala
uymalarını emretmişti.
Gerçi aksini emrederse eşleri büyük ihtimalle yapardı.
“Elden
bir şey gelmez. Ben gideceğim o zaman.”
“Lütfen.”
Olasird’arc,
belirsiz bir ifadeyle Kilystran’a baktı.
Bir Lord olmasına rağmen bizzat gitmesi onun şanına
uymuyordu. Buna cevaben, birkaç quagoayı burada yaşatarak kendisi için mi
çalıştırmalıydı?
Ancak, Olasird’arc, aklına gelen birçok olasılığı uzaklaştırdı.
Quagoa gibi aşağılık ırkların kalesinde gezinmesine katlanamazdı.
Bir gün, Devleri yendikten sonra köle olarak onları çalıştırırdı.
O zamana kadar da buna katlanması gerekiyordu.
***
Kraliyet Sarayı, cücelerin boyu göz önüne alındığında
devasa büyüklükteydi. O kadar büyük ve uzundu ki ejderhalar bile içinde
yaşayabiliyordu.
Olasird’arc
tırmandı, tırmandı ve en sonunda en üst kattaki kapıya vardı.
Ardından bağırdı:
“Benim,
aç kapıyı.”
Bir süre bekledi ancak kapının diğer tarafında bir
hareketlilik olmamıştı.
İçeride olmamasının imkanı yoktu. Odasında yaşayan oğlu
tam bir hikkikomori idi. Odasından ayrıldığını hiç hatırlayamıyordu Olasird’arc. Yemekleri bile ona
kardeşleri tarafından yollanıyordu.
Babasının, yani Ejder Lordu’nun önünde içeride değilmiş gibi
davranması oldukça sinir bozucuydu.
“Tekrar
söylüyorum. Benim. Aç kapıyı.”
Ejderlerin oldukça keskin algıları vardı. Bağırış şekli
yüzünden içerideki birinin onu duymaması imkansızdı, hatta uyuyorsa bile
uykusundan uyanabilirlerdi.
Ancak kapı açılmadı.
İçinde biriken öfke onu harekete geçirdi.
Kuyruğunu kapıya doğru savurdu.
Bir kütük boyutunda, çelik kadar sert pullarla kaplı
kuyruğu ile darbe alan kapı büküldü ve çatladı. Bu kapıyı yapan cüceler büyük
ihtimalle kapının bir ejderha kuyruğundan darbe yiyeceğini düşünmemişti.
İçeride hareketlenmeler vardı ancak bu Olasird’arc’ın öfkesini yatıştırmaya
yetmemişti.
Kapıya tekrar vurdu ve yarısını paramparça etti.
Parçalanan ve savrulan taşlar, içeriye saçmalar gibi fırladı.
İçeriden “Hieeee” diye
bir ses geldi.
“Çık
içeriden çabuk!”
Bu öfkeli bağırışa cevap olarak, içeriden bir ejderha
ortaya çıktı.
Ayaz Ejderlerinin ince bedenleri vardı, ancak bu öyle
değildi. Basitçe söylemek gerekirse, bu ejderha obez gibi görünüyordu.
Burnunun üstünde küçük bir gözlük vardı ve Olasird’arc baştan aşağı
endişeli gözlerle bakıyordu.
Bu onun oğluydu, ancak karşısındaki utanç verici görüntü
Olasird’arc’ın iç çekmesine neden
oldu.
Eh, onun gibi bir hükümdarın önünde dururken titremesi ve
dalakvuk gibi davranması normaldi. Ancak yine de oğlunun gözlerinde bir kuvvet
bulmayı ummuştu.
Ardından bir de bu iğrenç, şişman vücudu vardı. Bir
ejderhadan çok bir domuza benziyordu.
İşin aslında, kendi kudretini temsilen onun gibi bir
çocuğu göndermek nüfuzuna zarar verirdi.
Olasird’arc
bunu düşünürken, babasının ona bakış şeklinden korkmuş olan oğlu bir soru
sordu.
“B-baba,
benden, benden ne istiyorsun?”
Çok fazla ejderhaya benzemese de hala bir ejderhaydı.
Ejderhalar yaşları ilerledikçe daha da güçlenirdi. Bunu aklında bulundurunca bu
güçsüz görüntü bile onun işine yarayabilirdi.
“Senin
için bir görevim var Hejinmal.”
“Bir..
.Bir görev mi ?”
“Ahh.
Quagoalar cüceler tarafından istilamı edilmiş ne olmuş. Püskürt onları.”
“Hieee.”
“Hieee
mi?”
“B-bir
şey yok. Bir şey yok baba. S-sadece ben... Ben şey, nasıl desem, Şey, ben
gücüme, şey çok güvenmiyorum...”
“Peki
neyine güveniyorsun? Düşmanı büyüyle yok edebileceğini sanıyor musun?”
Ejdjerhalar gelişirken yavaşça büyü kullanma yeteneği
kazanıyordu, ancak bunlar doğuştan gelen yeteneklerden fazlası değildi. Büyü
kullanıcılarıyla karşılaştırılamazdı bile. Ancak gerçek büyüyü kullanmayı
öğrenmiş bazı ejderhalar da vardı.
Örnek olarak, Olasird’arc’ın
kendi karılarından birisi, Kilystran Denshushua bunlardan biriydi. Ayrıca
Cumhuriyet'in Konsey Üyelerinden olan “Mavi Gök Ejder Lordu” Suveria Myronsilk de druid güçlerine sahipti ve ilahi büyü
kullanabiliyordu. Ayrıca en doğuda,
paladin sınıfı elde etmiş ve başka sistemlerdeki büyüleri kullanabilen
ejderlerin olduğu söylenirdi.
“Eh,
bu da bir şeydir. Ben kendi kendime öğrenmek zorunda kaldım çünkü bir ustam
yoktu...”
“O
zaman burada durduğun zaman boyunca ne bok yiyordun?”
Hejinmal’in gözlerinde zoraki bir parlama belirdi.
“Öğreniyordum.
Bilgi topluyordum.”
“Ne?
Bilgi mi? Nasıl büyü kullanılacağını öğrenmiyor muydun?”
“Hayır,
öyle değil baba. Benim aradığım irfan nasıl büyü kullanıldığı değil,
çalışmalarımı ilerletmek, bu şehrin nasıl inşa edildiğini öğrenmek, dünyada
nasıl ırkların yaşadığını öğrenmek gibi şeyler. Tüm bular hakkında bilgi
ediniyordum.”
“Hiç
anlayamıyorum. Bu öğrenme seni güçlü mü yapıyor? Güçlü olamazsan bunların
hiçbirinin bir önemi olmaz.”
Bu dünyada güçlü olmaktan daha önemli başka bir şey
yoktu. Bu dünya, güçlünün hayatta kaldıı bir dünya olduğu için kişilerin
yaşamak için güçlenmesi gerekiyordu. Güçlü olmak istemiyorsa da yaşamayı
reddediyor demekti.
Ardından fark etti. Hejinmal bunu gizlemeye çalışmıştı
ancak oğlunun bir şey yaptığını gördü. Kelimesiz bir jest gibiydi.
“Ne
oldu? Çıkar ağzındaki baklayı”
Oğlu sessiz kaldı. Bu saygısız tutumu Olasird’arc’ın sinirini tekrardan körükledi.
Tam ona kükreyecekti ki buraya neden geldiğini hatırladı.
Her ne kadar quagoalara ne olduğunu önemsemiyor olsa da
borçlar ödenmeliydi.
“Hareket
kabiliyetin yok olana kadar kendini odana kapatman önemli değil, ancak kendini
kitaplara adamanın da bir mantığı yok. Eğer bilgi edinmek istemiyorsan buradan
ayrıl ve dünyayı gez.”
Olasird’arc
çoktan Hejinmal’a
karşı olan ilgisini kaybetmeye başlamıştı. Tamamen gereksiz bir şey uğruna
bedenini feda etmişti. Bu konu hakkında söyleyebilecek başka bir şey yoktu ve
oğlunun dış görüşüne dair tüm alakası da kaybolup gitmişti.
“Ben,
ben onun için hazırlanıyordum. Dünyada nasıl kişilerin olduğunu öğrenmezsem
onları göremeden ölüp gidebilirim.”
“O
zaman neden ölüp gitmiyorsun? Çok aptalca davranıyorsun. Neden en başından beri
güçlenmeyi arzulamadın? Güçlü olduğun zaman burayı terk ettikten sonra bile
senden korkacaklar, değil mi? Tıpkı benim gibi.”
“Ama,
baba. Dünyada ne kadar güçlü canlının olduğunu öğrenmek de oldukça önemli.
Sence de öyle değil mi baba? Ayaz Devleri güçlü değil mi? Eğer hiçbir şey
bilmeden onlara bulaşırsan...”
“Ayaz
Devlerinden korkmuyorum.”
“A-affet
beni baba.”
Kafasını yere alçaltmış Hejinmal’a bakarken, Olasird’arc güçsüz bir şekilde
omuz silkti.
“Bu
kadar yeter. Görevini tamamlamanı emrediyorum sana. Ardından bir ay sonra seni
buradan postalayacağım. Ondan sonra nasıl istiyorsan öyle yaşayabilirsin.”
