Overlord
Kapanış- 2
“Günaydınlar, General-kakka.”
Siyahlara bürünmüş bir goblin kasvetli gölgelerin arasından çıktı.
Bu Enri'nin her sabah gördüğü bir şeydi, o yüzden şaşırmayarak
cevap verdi:
“Günaydın. Bugün hava cidden de güzel.”
“Aynen dediğiniz gibi, General-kakka. Goblin Hava Tahmincisi’ne
göre tüm gün boyunca güneş hakim olacakmış.”
“Cidden mi?”
Enri uzun süre önce General olarak çağrılmasına itiraz etmeyi
bırakmıştı.
Onlara defalarca kez General olmadığını söylemişti ancak bir türlü
laf geçiremiyordu. Bu durumda, köy şefi olmak General olmak ile hemen hemen
aynıydı, o yüzden kabul etmeye karar vermişti.
Goblin Arka Sıra Destek Birliği adlı bir birlik vardı. Nadir
uğraşları olan kişilerden oluşuyordu. Goblin Hava Tahmincisi hariç, aynı zamanda
Goblin Stratejisti, Goblin Demircisi ve bunun gibi toplam 12 meslek vardı.
“Oh, General-kakka, görünüşe göre korumanız varmış. Hizmetkarınız
şimdi müsaadenizi istiyor.”
Siyahlara bürünmüş goblin tekrar gölgelere döndü ve Enri’nin
yanındaki yerini tanıdık bir Kırmızı Başlıklı’ya bıraktı.
Açıkçası, Enri Kırmızı Başlıklıları sevmiyordu. Suratlarında
kötücül bir ifade vardı. Kısacası oldukça korkunçlardı.
Geçmişte Jugem ona eşlik ediyordu ancak eski birlik lideri olarak
artık büyümüş goblin kuvvetinin birçok liderinden biri olmuştu.
Aslında, ona eşlik etme görevi, Jugem ayrıldıktan sonra gümüş
zırhlı goblinlere verilmeliydi, ancak farklı sebepler yüzünden göreve Kırmızı
Başlıklılar getirilmişti.
Açıkçası, eskort edilmeye falan ihtiyacım yok.
Birinin goblinlerden kaçınarak köyün ortasına kadar gelebileceğine
inanmıyordu, ancak onların endişelerini de anlamıyor değildi.
Kırmızı Başlıklı tarafından eşlik edilerek kendi evinin
bitişiğindeki ambara yöneldi.
Kapıyı açtı ve variller, şişeler, raflarda dizilmiş camdan
mataralarla sıkış tıkış olmuş manzarayı gördü. Ambarın derinliklerinde küçük
bir tahıl dağı vardı ve kirişlerden balya balya tatlıçimen ile kurumuş et
asılıydı.
Bu kadar yiyeceklerinin olmasının sebebi, goblinler çok fazla efor
sarf edip yeni tarım alanları açmasıydı.
Şu anda köyü çevreleyen çok büyük çapta tarım arazileri vardı. Her
ne kadar ödünç aldıkları yiyecekleri geri ödemek oldukça zor olacak olsa da en
azından bu sene kendi kendilerine yeteceklerdi. Buna ek olarak tavuğa benzeyen
yaratıklar yakalayıp onları çoğaltmayı denemişlerdi. Eğer her şey iyi giderse
borç aldıkları yiyeceği bile ödeyebilirlerdi.
Bugünkü yemeğin malzemelerini seçtikten sonra Enri geri dışarı
çıktı.
Görüş alanının kenarında kocaman bir duvar duruyordu.
Köyün içinde olmasına rağmen bu duvar odundan yapılmamıştı. Bu
duvar cüce atölyelerini koruyardı ve içinde de koruma olarak geçmişte Carne
Köyü’ne terör yağdıran şövalyeleri katletmiş Ölüm Şövalyeleri vardı.
Cüce atölyelerini çevreleyen bu duvar bizzat olarak Büyücü Kral
Ainz Ooal Gown tarafından dikilmişti. “Amacı, kötü giden deneylerde, köye
verilebilecek zararı en aza indirgemek,” demişti.
Köyün dışına inşa edip edemeyeceklerini merak etmişti ama elbette
ki gidip öylece bunu majestelerine soramazdı.
“Acaba Cüce-sanlar şu anda nasıl büyülü eşyalar üzerinde
çalışıyorlar?”
“Araştıralım mı?”
“Size daha önce de söyledim, bunu yapamazsınız.”
Her ne kadar kimse cücelerin atölyelerde ne üzerinde çalıştığını
söylememiş olsa da köye zarar verecek bir şey olmadığından emindi Enri. Bunu
kabul edebilirdi.
Gizli bir şekilde bilgi edinmeye çalışmalı mıydı? Goblinler
geçmişte bunu birçok kez teklif etmişti, ancak Enri her zaman bunu sert bir
kararlılıkla reddetmişti.
Carne Köyü’nün kurtarıcısı Ainz Ooal Gown köyün bu cüceleri
benimsemesini istediğini söylemişti. Aynı zamanda çalıştıkları şeyin üst düzey
bir sır olduğunu da söylemişti.
Yaşayanlardan nefret eden bir namevt olsa bile o hala köyü
defalarca kurtarmış bir büyü kullanıcısı idi ve bu yüzden ona herkesten çok
güveniyorlardı.
Tam o sırada, Kırmızı Başlıklı, Enri’nin önüne geçti. Bunu sadece
belirli durumlarda yaparlardı.
Enri bakışını çevirdiğinde, dört Kırmızı Başlıklı ile çevrelenmiş
güzel bir kadının tanıdık yüzünü gördü.
“Hiya, En-chan. N’abersin bakalım?~”
“Ah, günaydın Lupusregina-san.”
Bu Lupusregina denen kadın goblinlerle tanıştığından beri işler
böyleydi. Kırmızı Başlıklıların sayısı az olsa da ne zaman Lupusregina ortaya
çıksa goblinler de gruplar halinde ortaya çıkıyordu. Ek olarak, normalde
taşımadıkları silahları taşıyorlardı.
Kırmızı Başlıklılar dışında çevrede başka goblinlerin de olduğu
söylenmişti ancak Enri onları daha önce hiç görmemişti.
Enri neden Kırmızı Başlıklıların... Hayır, goblinlerin
Lupusregina’ya karşı bu kadar dikkatli olduğunu anlayabiliyordu. Lupusregina
bir gizem olabilirdi ancak Enri, efendisinin bronz heykelini taşıyan bir köye
kötü bir şey yapacağını düşünmüyordu. Ek olarak geçmişte Enri’nin ve Nfirea’nın
hayatını kurtarmıştı.
Ancak bunun tam zıttı olarak Enri, bunun onu üzeceğine dair
endişeleniyordu.
Goblin Stratejisti ile konuştu ve Goblin Stratejisti de bu konuda
onlarla konuşacağını söylemişti, ancak görünüşe göre şu ana kadar hiçbir şeyi
etkilememiş gibi görünüyordu.
Durumu kurtaran yegâne şey, Enri'nin Lupusregina ile konuşmasıydı
ve onunda endişelenmemesi gerektiğini söylemesiydi.
“Daha yeni geldim ama şimdiden etrafım sarıldı bile. Ne yazık~”
“O şekilde geldiğinde seni kendi başına bırakmamıza imkân yok.
Bunun farkında olmalısın.”
Bu cevap Lupusregina’nın etrafındaki Kırmızı Başlıklıların
birinden gelmişti.
Sesi sakin olmasına rağmen tetikte olduğu anlaşılıyordu.
“Ah!” Enri durumun kötüye gittiğini fark ederek sesini yükseltti.
“Buraya nasıl geldiniz ki?”
“Hm? Nazarick’ten Carne’ye, Tahta Göğüslü Vampir Hava
Yolları’ndaki Ayaz 05’i kullanarak geldim~”
“Eh? Tahta Göğüslü Vampir Hava Yolları mı?”
“Evet. Dışarıdaki hareketlerden sorumlu kişinin adı~”
“İsmi Tahta Göğüslü Vampir Hava Yolları-san mı yani?”
“Evet. Onunla tanışırsan
ona benim böyle söylediğimi söyle. Direkt ismimi ver hatta. Yoksa sana ne
yapacağını kim bilebilir ki~”
Lupusregina, Enri’nin anlamamış ifadesine bakınca gülümsedi.
“En-chan, cidden de çok komiksin. Harbiden çok ilginçsin...”
Lupusregina’nın gözleri aniden kısıldı. “Harbiden~”
Lupusregina’nın parlak, kırmızı dili ağzının aralığından çıktı ve
dudaklarını yaladı.
Bu baştan çıkarıcı bir hareket değildi. Ancak Enri arka tarafında
bir şeylerin kıpraştığını hissetti.
Tam o anda, arkasında duran Kırmızı Başlıklı harekete geçmişti.
Enri’yi geriye çekti ve Lupusregina’nın önüne geçti.
Bu oldukça gergin atmosferdi, Lupusregina omuz silkerek nadiren
ortaya çıkarttığı ciddi ifadesine büründü.
“Ona hiçbir şey yapmayacağım~ Bu sizi sakinleştirmeye yetmiyor mu?
Yine de, madem bana inanmayacaksınız, o zaman neden hepiniz birden üstüme
gelmiyorsunuz? Böylece kendimi tutmadan sizinle başa çıkabilirim.”
Kırmızı Başlıklı kafasını eğdi ve orijinal pozisyonuna geri döndü.
“İşte böyle. Bu arada, Ayaz dediğim şey Ayaz Ejderleri.”
“Ayaz... Ejderi mi?! Ejder derken, efsanelerdeki Ejderhalardan mı
bahsediyorsunuz? Harika! Bu Ejderhalar da mı Gown-sama’nın hizmetkarları?”
“Evet. Büyü Krallığı’ndaki hava ulaşımı gelişiyor~”
“Bu harika!”
Enri’nin gözleri parlıyordu.
Bahsettiği ejderhalar, efsanelerde isimleri geçen muazzam
canavarlardı. Onları boyunduruğuna alan biri kesinlikle sıradan bir büyü kullanıcısı
değildi.
“Gown-sama cidden de harika!”
“Eh, o kadarı doğru.”
Lupusregina’nın suratına acı dolu bir ifade yayıldı.
“Öyle bir Ejderha... Hm~ benim gibi biri... Eh, sorun değil~”
Enri’nin sormak istediği birçok şey vardı ve Lupusregina ile yavaş
yavaş uzlaştığına göre sorun olmayacaktı. Büyük ihtimalle.
“Ah, bugün neden geldiniz?”
“Ah, evet, evet. Hm... Bir süre boyunca gelemeyebilirim. Kendi
başınıza idare edebileceğinizi umduğumu söylemeye geldim.”
Birbirlerini bir yıldan uzun süredir tanıyorlardı ancak ilk defa
böyle bir şey söylemişti.
“Ne oldu?”
“Hm~ Sanırım sana söylememde problem olmaz, En-chan. Ainz-sama
savaşta yenildi ve öldü.”
Enri bir süre bu kelimelerin anlamını düşünüp sindirmeye çalıştı.
Cevabı eşit oranda anlaşılabilirdi.
“EEHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHH?!”
11. Cilt Sonu
