Overlord

20 Mayıs 2018
Çeviri: Muhammed Cihan Tunç
Düzenleme: Albedo
1773 Görüntülenme
Bu bölümü 13 Kişi beğendi.
Cilt 7

Bir Avuç Umut - 4

Part 2

Arche ağır bir şekilde nefes aldı.

Otların rüzgârdan sallandığı her seferinde, bütün vücudu titriyordu. Küçük bir havyan gibi, korkuyla her yöne bakıyordu.

Çevresinde bir orman vardı, ve ışıksız bir çok yerle doluydu. Yakındaki ağaçların sebep olduğu gölgelikler gökyüzünden gelen ışığı engelliyordu, ve yüzeye neredeyse hiç ışık ulaşmıyordu.

Her ne kadar bu çevre normalde bir insanın gezinmesi için zorlu olsa da, Arche ışık yerine, çevresini gün gibi parlak gösteren [Gece Görüşü] büyüsünü kullanıyordu.

Ancak, bu büyüyle bile, çimlerin arasında saklanan insanları fark etmek, arkasındaki düşmanları gizleyebilecek ağaç gövdelerini görmek ve rüzgarda sallandıkça gıcırdayan dalları duyabilmek için çok fazla konsatrasyona ihtiyaç duyuyordu.

Bir büyücü olarak, Arche ona saldıracak bir canavarla karşı karşıya kalsaydı, ondan kurtulamazdı. Normalde, meslektaşlarından ona yardım etmesini isterdi, ama şu anda ona yardım edebilecek, onu koruyabilecek, ya da onu iyileştirebilecek hiç kimse yoktu.

Yani yapabilceği tek şey, bir canavarın yaklaştığını gösteren işaretlere dikkat etmek, mesafesini korumak ve hemen kaçmaktı. Sınırındaydı, çünkü bu gerçeğin farkındaydı, ve bu yüzden zihinsel gücünü normalden bile daha fazla zorluyordu.

Orijinal planı dışarıya ulaşmaktı, yani bir [Uçuş] büyüsü ile kaçacaktı. Ama ağaçların üzerinde uçarken, gökyüzünden bir şeyi arıyormuş gibi görünen uçan devasa yaratığı gördükten sonra bu plandan vazgeçti.

Dev yarasanın varlığını doğruladıktan sonra, bunu bir hız yarışmasına çevirmek istemedi. Çünkü [Görünmezlik] büyüsü görsel duyuları kandırabilse bile, bir yarasanın özel duyu organlarını aldatamazdı.

Arche, etrafının güvenli olduğunu doğruladıktan sonra, bir saylangoz hızıyla uçmaya devam etti.

Çevresini gözlemlemek istediği için [Uçuş] büyüsüyle olabildiğince yavaş ilerliyordu. Eğer son hızda giderse, tetikte olsa ve bir tehdit tespit etse bile yeterince hızlı bir tepki gösteremezdi, ve bu onun peşinde koşan canavarların ağızlarının içine düşeceği anlamına gelirdi. Bunu önlemek için, hızını bilerek düşürmüştü.

Sonunda, Arche vücudunu çevreleyen ince büyü katmanını hissetti. [Uçuş] büyüsü nerdeyse bitmek üzereyedi.

Yavaşça yere indi.

Şimdi ki soru ne yapması gerektiğiydi. [Uçuş] büyüsünü tekrar yapmak sorun olmazdı. Bunun için yeterli manası olduğunu hissedebiliyordu. Bununla birlekte, [Gece Görüşü] de önemli bir büyüydü ve ayrıca savaş durumunda savunma amaçlı büyüler için yeterli miktarda mana da ayırmak zorundaydı.

3.seviye [Uçuş] büyüsü, Arche’nin kullanmayı bildiği en yüksek seviye büyülerden biriydi. Bu da onun, sahip olduğu en fazla mana tüketen büyülerden biri olduğu anlamına geliyordu. Mümkünse, kullanmaktan kaçınmak istiyordu.

Mevcut durumları görmezden gelerek, yorgunluğunu giderecek büyüleri kullanmadan bu ormandan kurtulmanın ne kadar süreceğini bile bilmiyordu. Ve [Uçuş] büyüsü olmadan, mevcut konumunu bile doğrulayamazdı.

Bu arada, Arche zaman zaman orman örtüsünün üstüne yükseliyor ve arenanın yanındaki büyük ağacı bir yön noktası olarak kullanıyordu. Eğer ara ara ormanın üstüne uçmasaydı, ağaçlara tırmanması da mümkün olmadığı için o büyük ağacı tespit edemezdi.

“—Nerede dinlenebilirim…”

Arche kendi kendine mırıldandı.

Eğer uyuyarak manasını yenileyebilirse, [Uçuş] büyüsünü daha çok kullanabilirdi ve güneş altında hareket etmek daha güvenli olurdu. Bu durum, özellikle canavarların gece ortaya çıktığı ormanlar için doğruydu.

Karanlık ormanın içinde ilerlemeye çalışmak yerine, bir yerde kıvrılmak ve günün doğuşunu beklemek daha iyidi.

Fakat Arche’nin neresinin güvenli olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.

Eğer Imina burda olsaydı, muhtemelen bilirdi. Ve eğer Roberdyck veya Hekkeran etrafta olsaydı tehlikeli bölgelerde bile rahatça dinlenebilirdi. Ancak, güvenilir yoldaşları onunla değildi.

“Imina, Robydyck —”

Arche büyük bir ağacın yanına kıvrıldı, ve yoldaşlarını düşündü.

“—Yalancılar.”

Geçen uzun zamana rağmen onlardan hiçbir ses yoktu.

Beklendiği gibi, kaçamamışlardı.

Hayır, bu başlangıçtan beri bildiği bir şeydi. Ainz olarak bilinen o mantık dışı varlığı yenebilmelerinin hiçbir yolu yoktu. Yine de, onları tekrar görmenin zayıf umuduna tutunmak çok mu aptalcaydı?

Arche yere oturdu, sırtını büyük ağaca yasladı, ve gözlerini kapadı. Bunun tehlikeli olduğunu biliyordu, ama yine de gözlerini kapatmak istiyordu.

Üçünün anısı aklına gelirken, göz kapaklarını sıktı.

Ahşabın kafasına karşı olan buz gibi hissi çok rahattı. Sadece bir süre dinlendikten sonra ne kadar yorulduğunu anladı. Stresi duygusal bir bitkinliğe dönüşmüş ve giderek yükselmişti.

“—Haaaaa…”

Başını ağaca yasladı.

Ve gözlerini genişçe açtı.

[Gece Görüşü] gece dünyasını taze, parlak renklerle boyamıştı, ama görüş alanında gördüğü şeye dair hiçbir açıklaması yoktu.

Biri Arche’yi izliyordu.

Arche'nin daha önce hiç görmediği bir şey gibiydi, gözleri güzel kıza dikilmiş gibi görünüyordu.

Siyahın en karanlık gölgesinde boyanmış kadife yumuşaklığında bir balo elbisesi giymişti, mevcut ortam için pek de uygun olmayan bir giysiydi. Derisi balmumu kadar soluktu. Tek eliyle Arche'nin yüzüne fırlamak üzereymiş gibi görünen uzun, platin saçını okşadı.

Asil bir kız olmasına rağmen, Arche daha önce hiç bu kadar güzel bir kız görmemişti. Eğer resmi bir dansta ortaya çıkacak olsaydı, erkekler onun güzelliğinden dolayı, ateşe hücum eden güveler gibi etrafına doluşurlardı. Kıpkırmızı göz bebekleri Arche’nin ruhunu çeken, dayanılmaz bir cazibe yayıyordu.

Fakat Arche hemen kendini toparladı. Böyle birinin böyle bir yerde olması mümkün değildi. Özellikle de yerçekimine tamamen meydan okuyarak her iki ayağıyla da zemine paralel bir şekilde ağaç gövdesinde dikilen birinin.

Onun Ainz tarafından gönderilmiş bir takipçi olduğu aşikardı. Yine de, uzun zamandır ormanda yaşayan biri olması da tamamen imkânsız değildi.

“Sobe. İşte burdasın.”

Geçici umutları tamamen kaybolmuştu.

“—Bir takipçi.”

Arche arayı açmak için koştu, ve asasıyla kızı hedef aldı. Kız, Arche’ye karşı ilgisiz görünüyordu, ve ağaç gövdesinden düzgünce yere doğru yürüyerek indi.

“Eğer kaçmazsan bu eğlenceli olmaz~”

“—Eğer seni burada yenebilirsem, daha güvenli bir şekilde kaçabilirim.”

Böyle söylese bile, Arche kalbinde acı bir şekilde gülümsedi. Sağduyunun sınırlarını aşan bir varlık olan Ainz tarafından gönderilen herhangi bir takipçiyi yenmenin hiçbir yolu yoktu.

Bunu bilmesine rağmen, öyle demesinin nedeni diğer tarafın tepkisini ölçmekti.

“O zaman, her halükarda, seninle bir süre oynayabilirim.”

Tavrı, ikisinin arasındaki güç farkını tamamen anladığını söylüyordu. Demek ki, eğer Arche’yle savaşırsa, oynama fırsatı bulamayacaktı.

“—Uçuş!”

Arche büyüsünü yaptı ve kaçmaya başladı. Yerdeyken sergilediği yavaş uçuşlardan eser yoktu. Hızla ilerleyerek, kollarıyla yüzünü kapadı ve ağaç dallarını kırarak geçip havaya doğru fırladı.

Gece gökyüzünün altında, Arche bir kez daha etrafına baktı. Daha önce görmüş olduğu yarasa canavarı için tetikteydi. Ancak, ortalıkta olmadığı görülüyordu. Ve böylece, tek yapmas gereken şey.

“Evet, evet, devam et, devam et.”

Güzel ses, çaresizce kaçmaya çalışan Arche'ye seslendi. Kalbi tekledi. Arche umutsuz bakışlarla etrafında dönerek sesin nereden geldiğini görmeye çalıştı.

Önünde ve üstündeydi.

Ne zaman gelmişti — kız buradaydı.

Yıldırım Oku!”

Asasından mavimsi beyaz bir ışık fırladı ve gecenin karanlığını yararak ilerledi. Bu Arche’in en güçlü saldırı büyüsüydü. Saldırı karşısındaki kıza vursa da, kzıın yüzündeki gülümseme kaybolmadı.

Arche bundan emindi. Bu, Ainz ile eşit güçte bir varlıktı, bu da Arche'nin onu yenmesinin hiçbir yolu olmadığı anlamına geliyordu. Kız neşeli bir tonda kaçmaya istekli Arche’ye doğru konuştu.

Gelin, çocuklarım

Kızın arkasından devasa bir kanat çifti uzadı. Yarasa kanadı şeklindeydiler ama çok, çok daha büyüklerdi. Vücudundan çıkmış gibi, büyük bir yarasa arkasından havalandı. Ve elbette, böyle parlayan kızıl gözlere sahip bir yarasa sadece bir canavar olabilirdi.

Havada düzenli olarak kanat çırpan devasa yarasanın yanındaki kız gülümsedi. Arche’nin vücudunu buz gibi donduran bir gülümsemeydi, onun yaşındaki birine ait olmayan bir gülümseme.

“Peki o zaman, kaçmaya devam et~”

Arche kaçtı.

Tüm gücüyle uçuyordu.

Takipçisinden kurtulmak için ormana doğru alçaldı, kaçarken dallar vücudunu çiziyordu.

Kaçabilmek için yoldaşlarını terk ettiğinden, neye mal olursa olsun buradan çıkmak zorundaydı. Zihninde, buradan kurtulmak için herşeyi yapmaya hazırdı.

Ve kim bilir ne kadar süren bir uçuştan sonra, Arche umutsuzlukla karşı karşıya kaldı.

Bu bir duvardı.

Görünmez bir duvar önünde duruyordu.

Dünya onun ötesindeydi, ama Arche’nin vücudu o duvar tarafından engelleniyordu. Arche şu anda yer seviyesinden iki yüz metre yukarıdaydı ve görünmez duvar bu yüksekliğe kadar ulaşıyordu.

“—Bu—”

Arche kalbindeki çaresizlikle mırıldandı. Uçtu ve elleriyle etrafına dokundu. Ama... duvar, duvar, duvar, hala bir duvar.

Ne tarafa uçtuğu fark etmeksizin, elleri ona yolunda bir engel olduğunu söylüyordu.

“Buda ne?!”

“Bir duvar, elbette.”

Bu kendi kendine mırıldanarak sorduğu soruya verilen bir cevaptı. Arche aklında kimi göreceğine dair bir fikirle etrafına baktı.

Beklediği gibiydi. Daha önceki kızdı. Ama şimdi yanında ona eşlik eden üç tane dev yarasa vardı.

“Görünüşe göre yanlış bir izlenim edinmişsiniz. Burası, Nazarick’in Büyük Yeraltı Mezarının 6. katı. Yani, yeraltındasın. ”

“…Bu?”

Arche dünyayı işaret etti. Gökyüzü, yıldızlar, hafif esen rüzgar, gözün görebileceği kadar uzanan orman. Bu yerin yer altında olabileceğini düşünmese de, bu insanları gördükten sonra, bunun gerçek olma ihtimali vardı.

“Yaratıcılarımız olan 41 Yüce Varlık bir zamanlar burayı yönetmişti. Burası onlar tarafından yaratıldı, ve biz bile hala tam olarak anlayamıyoruz.”

“…Bir dünya mı yarattılar? Bu onları tanrı yapar… ”

"Bu doğru. Bizim için, onlar tanrılar ile aynı seviyede varlıklardır. Liderleri Ainz-sama olan tanrılar.”

Arche etrafına baktı.

Bunu kabul etmişti. Ne kadar mantık dışı olduğunun bir önemi yoktu, o kadar çok şey gördükten sonra yapabileceği tek şey bunu kabul etmekti.

Hayata geri dönmesinin hiçbir yolu yoktu.

“O zaman, artık kaçmıyor musun?”

“—Bu mümkün mü?”

“Tabii ki değil. Baştan beri hiçbir zaman kaçmana izin verme niyetim yoktu.”

“—Öyle mi?”

Arche asasını iki eliyle sıkıca kavradı ve kıza saldırdı. Manası kalmadığı için artık büyü kullanamazdı. Ancak, bu en umutsuz durumda bile, en son anına kadar elinden gelenin en iyisini yapmaya devam etmesi gerekiyordu. Bu Öngürünün hayatta kalan son üyesi olan Arche'nin göreviydi.

“Orada, elinden gelenin en iyisini yaptın.”

Kızın, Arche’nin kararlı saldırısına verdiği cevap, sıkılmışlıktan sadece biraz daha fazlaydı.

“O zaman, mutsuz küçük kaçış girişimin burada bitiyor... ama seni ağlarken görememem utanç verici.”

Kız, asayı tek eliyle kolayca yakaladı ve kendine doğru çekti. Arche dengesini kaybetti ve kızın kollarına düştü. İkisi de havada kucaklaşıyormuş gibi görünüyordu.

Bu pozisyonda, kız yüzünü Arche'nin boynuna gömdü. Arche mücadele etmeye çalışsa da, ona tutkal gibi yapışan kızdan kurtulamadı. Arche'nin boynuna doğru sıcak bir nefes verdi, ve Arche’nin vücudu titredi.

“… Mm, ter kokusu…”

Vücudunu temiz tutamamak, bir işçi olan Arche için hayatının bir parçasıydı. Bu, tüm işçiler, maceracılar, gezginler ve dışarıda dolaşarak vakit geçiren herkes için geçerliydi. Kirlenmiş olsalar bile, uygun cevap “Ne yani?” olurdu.

Ancak yine de, kendisinden daha genç ve daha güzel bir kız tarafından söylendiğinde hala çok utanç vericiydi.

Kızın yüzü Arche'nin boynundan ayrıldı. Bir kırılma hissi o koyu kırmızı gözlere baktığında Arche’nin vücudunda dalgalandı. Bu gözlerin içinde kadın bedeni için bir şehvet yatıyordu, erkeklerin kadınlar için sahip olduklarıyla aynı arzulara sahipti.

"Rahat ol. Acı çekmeden öleceksin. Ainz-sama'ya merhameti için minnettar ol.”

“——!”

Arche cevap vermek istedi, ama onun yerine bir sürpriz yaşadı – vücudunun hareket edemediği sürprizi. Kıpkırmızı gözbebekleri onun ruhunu çalmış gibiydi.

Sonunda, Arche kızın gerçek kimliğini fark etti. O insan değildi, bir vampirdi.

"…Ve o zaman…"

Kızın yüzü Arche'ye yaklaştı, diliyle dudaklarından başlayarak Arche'nin yanaklarını hafifçe yaladı.

“…Tuzlu…”

Kız güldü, ve umutsuzluk Arche'nin ruhunu yuttu.

Bu sadece kızı daha falzla güldürdü.

Ddili kulaklarına vardığında dudaklaarı birbirinden ayrıldı. İrislerinin kırmızısı kendi gözbebeklerini içine çekmek istiyor gibiydi.

Bir çatırdama sesiyle ağzını açtı. Bir zamanlar düzgün olan, inci beyazı dişler, şimdi insanların bir köpek balığının ağzında sıralanmış şırıngalar olduklarını düşünmelerini sağlayacak bir durumdaydı. Şehvetli sesi ahlaksız alt tonlarla bağlanmıştı ve ağzının köşesinden salyalar sızıyordu.

Ve sonra, terör Arche’yi tamamen sardı.

“Ahahahahaha!”

Arche’nin zihni önündeki kan kokan canavarın gülüşü karşısında bilincini kaybetmişti.

Aklından geçen son şey, onu bekleyen iki kız kardeşinin yüzleri oldu.

“Ooooooh? Bayıldı mı? …O zaman seni büyüyle bayıltmaya gerek yok. Rüyanda ölümü kucaklayabilirsin ~ ”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-19 02:17:24
Emekleriniz için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-18 12:34:29
Çeviri için teşekkürler
ARS (1843 puan) Üye
2020-08-04 17:41:39
Bölüm için teşekkürler.
deden18 (428 puan) Üye
2019-10-21 10:13:15
shaltear kral karakter biraz sadist azıcıkta mazoşişt ama olsun
deden18 (428 puan) Üye
2019-10-21 10:12:35
Vampire (369 puan) Üye
2019-01-17 21:06:49
Yazık oldu kıza yaa