Overlord

21 Haziran 2018
Çeviri: Murat Günderen
Düzenleme: Sinan Saçoğlu
2821 Görüntülenme
Bu bölümü 15 Kişi beğendi.
Cilt 9

Sözcüklerin Savaşı

Bölüm 1: Sözcüklerin Savaşı
Part 1

Ovalarda altı lüks araba hızla ilerliyordu. 

Hareketleri, sert zemin üzerinde dört nala koşmalarına rağmen şaşırtıcı şekilde istikrarlıydı. 

Başlangıç olarak, her arabanın tekerlekleri “Rahat Tekerlekler” adı verilen büyülü eşyalardı. Ayrıca, arabaların şasileri de “Hafif Yük” adı verilen büyülü bir eşyadan yapılmıştı. 

Bu inanılmaz derecede muhteşem arabalar, göz kamaştırıcı bir fiyata sahipti, ama aynı derecede şaşırtıcı olan, onları çeken yaratıklardı. Sekiz bacaklı büyülü hayvanlar, ata benziyor ve “Sleipnir” olarak biliniyorlardı. 

Bu araçlardan altı tanesinin kesin maliyetini hesaplamak aptalca bir hareket olurdu. 

Bu araçlara ― zenginlerin bile alamayacağı kadar ― güçlü atlara binmiş bir grup binici eşlik ediyordu. 

Binicilerin sayısı yirmiden fazlaydı, her biri zincir zırhla kaplıydı, bellerinde uzun kılıçlar ve sırtlarında tatar yayları kuşanmışlardı. 

Yine de, bütün bu adamların başında bir kadın vardı. 

Bütün bu savaşçıların içinde sadece o ağır tam plaka bir zırh seti giyiyordu. Tam plaka zırhına ek olarak, normalde yaya piyadelerin taşıdığı bir süvari mızrağı taşıyordu. Miğferinin siperi kalkıktı, ama yüzünün sağ tarafı bir çeşit altın bezle kaplıydı, bu da ona oldukça eşsiz bir görüntü katıyordu. 

Her ne kadar bu atlı süvari grubu paralı askerler gibi görünsede, pratik hareketleri ve kırpılmış, kesin sözleri sıradan bir paralı askerinki gibi görünmüyordu. Gözleri çok keskin ve dikkatleri yüksekti. 

Bazıları sürekli tetikte olmalarını paranoya ya da korkaklığa yorabilirdi, ama büyünün gerçek olduğu, canavarların havada uçtuğu ve karada vahşi bir şekilde koşuşturduğu bir dünyada, görebildikleri her şeye karşı korunmak bile kendi güvenliklerini sağlamak için yeterli değildi. 

Avlarını beklerken bir yudum su bile içmeden aylarca hayatta kalabilen dev örümcekler vardı, sis bulutlarına benzeyen biçimsiz şekil değiştiriciler, havada süzülen iğrenç canavarlar, sadece açık zeminde karşılaşıldıklarında kaçınılması mümkün olabilen, korkunç bakışlara sahip zehirli kertenkeleler... 

Hepsi sınırlarını zorluyordu, çünkü bu tür ölümcül güçteki canavarlara karşı her zaman ihtiyatlı olmalıydılar. Ancak, yine de normal paralı askerler bu kadar ihtiyatlı olmazlardı. 

Onları paralı askerlerden ayıran şey, havadaki görünmez insanlardı. Görünmezlik büyüsünün etkisi altında, yüzeydeki arabalara ayak uydurmaya çalışan bir grup biniciydiler. 

Bu dünyada hippogriff denen yaratıklar vardı. Erkek bir griffin ve bir kısrağın çiftleşmesinden doğmuşlardı ve bu büyülü canavarlar bir griffinin ön yarısına ve bir atın arka tarafına sahiptiler. Belki de karışık kanları nedeniyleydi, ama hippogrifflere binmek grifinlerden çok daha kolaydı, ve bu sayede uçan hayvan olarak çok popülerlerdi. 

Ve bunun dışında, bu yaratıkların göz ardı edilemeyecek yetenekte biniciler vardı. 

Uçan yaratıklar ― canavar olsalar bile — satışa çıkartıldıklarında son derece yüksek bir fiyata satılırlardı. Basit paralı askerlerin karşılayabileceği bir şey değildi. 

Aslında, paralı asker gibi görünme nedenleri, diğer insanları kandırmak için bir çeşit kılıftı. 

Yerdekilerin gerçek kimlikleri İmparatorluğun kraliyet muhafızlarıydı, havadakiler ise İmparatorluk hava muhafızlarıydı. İkincisi, hem binicinin hem de bineklerin görünmesini engelleyen görünmezlik pelerini ile örtülmüş elit birliklerdi. 

Tabii ki bu, arabaların sahibinin Baharuth İmparatorluğunun hükümdarı, İmparator Jircniv Rune Farlord El-Nix’den başkası olmadığı anlamına geliyordu. 

Birliklerinin bu şekilde gizlenmiş olmasının birkaç nedeni vardı, ama en önemlisi İmparator ve şövalyelerinin Krallık toprakları boyunca at sürmelerinin uluslararası bir olaya neden olacağıydı — ve bunun olmasına izin verilemezdi. Bu sebeple, arabaların dışı içinden daha sadeydi — yine de normal arabalardan çok daha lükstü. 

Konvoyda, arkadan üçüncü arabanın ― Jircniv’in arabasının ― koruma seviyesi  diğerlerinin etrafındakilerden daha yüksekti. 

Arabasının çatısı bile modifiye edilmişti ve bagaj bölmesinde iki okçu saklanıyordu. 

Arabanın içi inanılmaz derecede lükstü. Sadece mobilyalara bakıldığında bile, duvarlar ve zemindeki kürklü döşemeden, yumuşak ve konforlu koltuklara kadar, uzun yolculuklar boyunca en ufak bir rahatsızlık bile yaratmayacak şekilde tasarlanan, basit bir arabadan ziyade üst sınıf bir süite benziyordu. 

Jircniv ile bu lüks taşıtı paylaşmak için sadece üç kişiye izin verilmişti, bu da aracın içinde toplam dört kişi olduğu anlamına geliyordu. Her ne kadar tek bir arabaya doluşan dört kişi düşüncesi kısıtlayıcı ve rahatsız edici gibi görünse de, bu daha önce hiç birinci sınıf bir arabaya binmemiş kişilerin bilgisiz hayal gücüydü. Gerçekte, dördü de seçtikleri herhangi bir şekilde oturmak için yeterli alana sahipti.

“—Majesteleri, Majesteleri, belki de uyanma zamanı gelmiştir?” 

Ses, Jircniv’i şekerlemesinden uyandırdı. 

Parmaklarıyla burun köprüsünü sıkıştırdı ve esnedi, bunu gerinirken çıkardığı homurtu takip etti. Katı bedeninin gevşemesi ile rahatladı ve tekrar esnedi. 

“Majesteleri, iyice dinlenmiş görünüyorsunuz, ama hala yorgun musunuz?” 

Jircniv başını onu uyandıran kişiye salladı, İmparatorla aynı arabaya binmesine izin verilen kişilerden, sekreteri Roune Varmilinen’e. 

“Ah, hayır, öyle bir şey değil. Kafamı toparlamak için biraz zamana ihtiyacım var, şimdi daha iyi hissediyorum. Gerçi, öğleden sonra şekerlemem beklenenden biraz daha uzun sürmüş gibi görünüyor. Çoçukluğumdan beri bu kadar uzun süre uyuduğum oldu mu? Sonuçta, başkentte bitmemiş işlerden bir dağ var, ve hiç bu tür şeyler için harcayacak vaktim olmadı... ama bu yolculuğa başladığıma göre, artık yapacak bir şeyim kalmadı. Belki de bunun için Gown’a teşekkür etmeliyim.” 

“Ah, kesinlikle, Majesteleri her zaman meşgul, ama neden böyle?” 

Sanki İmparatora hitap etmiyormuş gibi konuşan adam, İmparatorluğun dört şövalyesinin lideri Baziwood’du. 

Normalde, bu sözler kınanırdı, ama araçtaki kimse bir şey demedi. 

Jircniv acı bir şekilde gülümsedi ve aşırı derecede gayri resmi ama mükemmel astına cevap verdi: 

“Bunun suçu Kanlı İmparatorun ayaklarının altında yatıyor olabilir, çünkü reformları toplumu, onları yakalaması için çok hızlı bir şekilde zorladı. O gerçekten aptal bir adam. Harekete geçmeden önce yetenekli adamların etrafında toplanmasını bekleseydi bu kadar çaba sarfetmekten kurtulabilirdi. Fırsatını bulduğunuzda siz de onu azarlamalısınız. Ah, ama unutma, bunu yaptığında, uygulaması için uygun bir hareket rotası da önermelisin.” 

Kabindeki herkes cevap olarak gülümsedi. 

Aslında, İmparatorluğun yönetimi soylulara bırakılmıştı — özellikle de Mahkeme Konseyine. Konseydeki koltuklar, doğduğundan beri eğitim görmüş olanlara ya da böyle bir sorumluluk verilmesi için uygun bir neden icat etmek için yeterli paraya sahip olanlara emanet edilmişti. Bu tür pozisyonların verdiği faydalar göz önüne alındığında, bu çok doğaldı. 

Ancak, Jircniv’in soyluları tasfiye etmesi nedeniyle, memur ve bürokratların sayısı azalmıştı, ancak tersine yapmaları gereken işler daha da artmıştı. Eylemlerinin mantıklı sonuçları olsa da, bu durum ilgili herkesin iş yükünün patlayıcı bir şekilde arttığı anlamına geliyordu, ve Jircniv’in kendisi de bir istisna değildi. 

Kanlı İmparatorun gücüyle sayısız değersiz soyluyu ortadan kaldırdıktan sonra, değersiz bireylerin bile kullanım alanlarının olduğunu fark etmişti. 

Yine de, kararından pişman değildi. 

Başladığı zaman başarmak zorundaydı. Şansı kaçırmış olsaydı, şövalyeleri yönetme yetkisi soylular tarafından elinden alınır, ve babasının ölümü boşa olurdu. 

Ve bu yüzden İmparatorluğun geleceği için bir yol açmaya ant içmişti. 

Kadınlar bir çocuk doğurmak için acıya katlanmak zorundaydılar. Benzer şekilde, her gün yaptığı muazzam miktarda iş, ışıldayan ve sıfırdan başlayan bir İmparatorluğu doğurmak için katlanmak zorunda kaldığı zorunlu bir acıydı. Onun önünde duran zorluğun ötesinde, aradığı hazine yatıyordu.

Bu düşünce, Jircniv’e kendi soyundan gelenleri hatırlattı. 

Jircniv evli değildi, ama çocukları vardı. Henüz İmparatoriçesi olacak bir eş seçmemişti, ve metres bile denemeyecek lankin bi parça da olsa sevgi hissettiği birkaç cariyesinden çocukları vardı. 

Ne yazık ki, bu ilişkilerinde aşk yoktu, ama çocuklarından birinin uygun yeteneklere sahip olduğunu kanıtlamasını umuyordu. 

Eğer gelecekte evleneceği İmparatoriçesinin çocukları yetersiz kalırsa ve cariyelerinden olan çocuklarının daha uygun olduğu ortaya çıkarsa, memnuniyetle yerlerini gerektiği gibi değiştirebilirdi. 

“Yine de, gece gündüz süren çalışmalarım, ülkenin işlerinin normal hali olarak kabul edilemez. Eğer bu işleri üstlenebilecek bir memur kadrosu yetiştirebilseydim... Eski İmparatorlar gibi üst düzey fermanlar yayınlamak gibi yapmam gereken asıl görevlere dönebilirdim. Ve kesinlikle sonraki İmparator olacak çocuğumun, benim gibi acı çekmesini istemiyorum. Sonuçta, torunlarım çok calışmak zorunda kalırlarsa, adıma lanet okurlar.” 

Mevcut İmparatorluk, mükemmel bir genç adam tarafından inşa edilmişti, ya da daha doğrusu, nesiller boyu yetenekli kişiler İmparatorluğun sağlam temellerini atmıştı. Jircniv de büyük yapıtını yani İmparatorluğun geleceğini bu temeller üzerine inşa etmek istiyordu. Ancak bu, sonraki İmparatorun ya da ondan sonrakinin eşit derecede yetenekli olacağını garanti etmiyordu. 

Zamanın akışına dayanabilecek bir imparatorluk ve dümende yetenekli bir yöneticiye ihtiyaç duymadan ülkeyi yönetebilecek bir bürokrasi kurabilir miyim? Jircniv merak etti. 

“Bu çok zor olurdu. Ne de olsa, Majesteleri mutlak gücüyle İmparatorluğu değiştirdi, ve artık ülkeyi eski İmparatorların yaptığı gibi yönetemezsiniz.” 

“Varmilinen, senin işin hedeflerime ulaşmam için bir yol bulmak. Tabii ki mutlak güce sahibim; geçmişteki tüm İmparatorlar ulusun gücünü kendi makamlarında yoğunlaştırmaya çalıştılar. Ancak, ben böyle yüce bir varlık olsam bile, devlet işlerini mikromekanik yapmak yanlış olur. Eğer böyle olacaksa, bürokratlar ne işe yarar? Belki de kafan yerinde değil.” 

“En azından, İmparatorluk Büyücü Akademisini bırakmazdı, Majesteleri.” 

Bu sözler, İmparatorluk Büyücü Akademisinin kıdemli üyelerinden biri olan ve aynı zamanda Büyü Bakanlığının en yüksek rütbelisi olan Fluder Paradyne’nin ağzından çıkmıştı. Onun akademisinin böyle bir aptal yetiştirmeyeceğini ima ediyordu. 

“Haha, evet, haklısın ihtiyar.” 

Jircniv hafifçe öksürdü, ve bununla, aracın içindeki atmosfer ciddileşti. 

“Benim kuşağımda, İmparatorluk yeni doğmuş bir çocuk gibi gençliğine geri döndü. Eski ve çürümüş olanı atıp, yenisiyle değiştireceğiz. Varmilinen’in dediği gibi, İmparatorluk olgunlaşana kadar çok çalışmam gerekecek, ama eğer hiç büyümezse, bu felaket olurdu. Gelecekte, sadece İmparatorluğun genel hedeflerini belirleyeceğim ve astlarım bu hedefleri benim için gerçeğe dönüştürecekler.” 

Tek adamın yönettiği bir ülke zayıftı. Jircniv bu noktada oldukça açıktı. 

Roune yaşının aksine saçları ağarmış ve zayıflamış olan başını eğdi, ve İmparatorun emirlerini bekledi. 

“Gelecek neslin İmparatoru... konu açılmışken, Majestelerinin onunla bir çocuğu oldu mu?” 

Jircniv, Baziwood’un “o” ile neyi kastettiğini biliyordu. Ne de olsa, Baziwood, Jircniv’in özellikle cariyelerinden birine düşkün olduğunu biliyordu. 

Jircniv’in metresleri dış görünüşleri ya da ailelerinin statüleri sebebiyle seçilirdi, ancak aralarından bir kadın bu kriterlere istisnaydı. Bu kadın üremesi veya görünüşü için değil, zekası için seçilmişti. Bu sebeple, Jircniv ile siyaset hakkında konuşmasına izin verilmişti — gerçi sadece yatakta —  ve bunu yapmasına izin verdiği tek kadın oydu. 

Başta, onu bir cariye olarak almak istememişti, ama işler kadının ısrarı üzerine bu şekilde sona ermişti. 

Jircniv, yine de, eğer o kadın İmparatoriçesi olsaydı mutlu olurdu. 

“Hayır, istediği bu değil. Şunu söyleyecek kadar ileri gitti; ‘Görünüşler doğuştan gelen bir hazinedir, ve toplumun üst kademelerini işgal edenler için, önemli bir özelliktir. Zeka eksikliği sıkı çalışma ya da mükemmel astlarla telafi edilebilir, ama görünüş değiştirilemez.’ ya da bunun gibi bir şey.” 

“Majesteleri’nin kan bağı, tek başına birlikteliğinizden doğacak herhangi bir çocuğun hoş görünmesini sağlamaz mı? Şey, astlarınızdan herhangi birinin iyi görünümlü bir İmparatordan emir almaktan daha mutlu olacağı doğrudur.” 

“Gerçekten böyle mi?” 

Jircniv’in üstünde kimse yoktu ve bu sebeple bu durumla ilgili fikir sahibi olmasının hiçbir yolu yoktu. Onun açısından, ne kadar çirkin olduğuna bakmaksızın yetenekli birini kullanacak ve hatta gerekirse ona anahtar bir pozisyon verecekti.

“En azından, bazı kurbağalara bakmak zorunda kalmaktan daha iyi olurdu. Sonuçta, Majesteleri ona doğru kalçalarını sallayan bir kadının güzel görünmesini tercih etmez miydi?” 

“...Sanırım, evet. Peki, neyi kastettiğini anlamadığımdan değil, ama... durum gerçekten böyle mi?” 

Jircniv boynunu çıtlattı. Bir şey yanlıştı, ama ne olduğundan emin değildi. 

“Öyleyse, Majesteleri eş olarak kimi alırdı?” 

Fluder’in sorusu, Jircniv’in kaşlarını çatmasına sebep oldu. 

“Peki, ülke içinden veya dışından biriyle evlenmek arasında seçim yapmak zorunda kalsaydım, ikincisini tercih ederdim. Bir yerliyle evlenmenin hiçbir yararı yok, bu yüzden, İmparatorluğun dışından evlenebileceğim kişi... şey, o adamın tavsiye ettiği şu okunamayan kadın var.” 

Fluder sakalını okşadı. 

“Prenses Renner, öyle mi?” 

Jircniv kaşlarını tekrar çattı. 

Re-Estize Krallığının üçüncü prensesi — Renner Theiere Chardon ryle Vaiself. 

‘Altın Prenses’ olarak biliniyordu ve görünüşü ve itibarı takma adıyla eş değerdi, ama birkaç yıldır Jircniv’in en çok küçümsediği kadınlar listesinde birinci sırada yer alıyordu. Tersine, en çok tercih edeceği kadın tipi, şehir devletlerinden Peibart şehrini yöneten Belediye Başkanı Kabelia gibi biri olabilirdi.

“O kadının ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yok. Eylemlerini dinledikten sonra, neredeyse başarısız olmak istediği için başarısız oluyor gibi hissettim.” 

Jircniv’in böyle insanların var olmaması gerektiğini düşünmesine rağmen, insanların bu tür vakaların olasılığını göz ardı edemeyecek kadar tuhaf ve karmaşık olduklarını fark etti. Sonra, eğer gerçekten başından beri başarısız olmayı planlıyorsa, asıl amacı neydi? Renner'ın düşünme tarzını ne kadar çok anlamaya çalışırsa, o kadar çok bir örümcek ağına dolanıyormuş gibi hissediyordu. Çok nahoş bir histi. 

“...Eğer birisi o mide bulandırıcı kadından kurtulmama yardım edebilseydi.” 

“Eğer Majestelerinin arzusu bu yöndeyse, derhal Ijaniya’yı kiralayalım.” 

“Ijaniya” on üç kahramandan birinin ismini kullanan bir suikastçi grubuydu. İmparatorluğun kuzeydoğu köşesi ile Şehir-Devletleri İttifakı arasında kurulmuş ve alışılmadık yöntemler kullanmak konusunda ustalaşmışlardı. Her ne kadar onları bir özel harekat birliği olarak kanatları altına almaya çalışmış olsalar da, İmparatorluğun görüşme teklifine cevap vermemişlerdi. 

“Bu kadarı yeter, o kadının devrimci görüşlerine ihtiyacımız var. Onu öldürmekten ziyade yaşamasına izin vermek daha iyi... Hm. O kadın da bu gelişmeyi hesaba katmış mıdır?” 

“Herhangi birisi bu kadar ileriyi planlayabilir mi?” 

“Sözde”, dedi Jircniv, ama o cevabı vermiş olsa bile, bunun bir olasılık olduğunu kabul etmek zorundaydı. 

Renner’ın sözleri, Krallıktaki casusları aracılığıyla Jircniv’e iletiliyordu. Önerdiği politikalar, Jircniv’in hayran olmasına engel olamayacağı şeylerdi. Bu politikaların daha sonra imparatorluk tarafından sessizce benimsenmiş olması, uygulanabilirliklerini destekliyordu.

Ona bir şey olursa, bu İmparatorluk için kötü olurdu. 

Renner’ın Krallığa yönelik önerilerinin zamanlaması, İmparatorluğun hareketlerini tahmin edip etmediğini merak etmesine neden oluyordu. Eğer bu doğru olsaydı, bu durum Renner’ın, İmparatorluğun planlarını hiçbir güvenilir kaynak olmadan öngörebildiği anlamına geliyordu. 

Sonuç olarak, İmparatorluk için Baş Savşçı Gazef’in gücüne isyeten Jircniv bile, o kadını arzulamak konusunda kendini ikna edemiyordu. 

“Prenses ölse bile Krallık gereksiz yere zarar görmeyecek, ama tam tersine, eğer Majesteleri ölürse İmparatorluğun sonu gelir. Biz Dört Şövalye olarak, suikastçilerle başa çıkabiliriz, ama diğer faktörler tamamen farklı bir mesele, yani umarım Majesteleri kendini işine çok fazla kaptırmaz.” 

“Tabii ki. Sebebi ne olursa olsun, İmparatorluk için güçlü bir hükümet kurulmadan önce ölmeme izin veremem.” 

Eğer bir organizasyonun başı — en önemli kişisi — kaybedilirse, organizasyonun yıkılışının kısa süre sonra gerçekleşeceğini ima ediyordu. 

İmparatorluk gelecekte büyük bir ulus haline gelebilir. Bunu bilen ve engellemek isteyen birileri olursa, İmparatoru öldürerek bu yükselişi önlemek için her şeyi feda ederlerdi. En muhtemel şüpheliler Krallık ve Teokrasi gibi yakın ülkelerdi. 

Ijaniya’yı kanatları altına almak istemesinin nedenlerinden biri de, onları karşı suikastçi olarak kullanılabilecek olmalarıydı. 

“Doğru, eğer Majesteleri ölseydi, işler zahmetli bir hâl alırdı. Zehir ve yaralanmaya karşı korunmak için bekleyen rahiplerimiz var, ama sonuçta, bu tarz görevler için yeterli sayıda vasıflı personelimiz yok. Keşke bu alandaki yeteneklerim daha fazla olsaydı, ama ilahi büyüyü kavrayışım hala bu görevler için yetersiz.” 

“Zaten bir büyücü olarak mükemmelsin, yani böyle küçük bir zayıflık pek de önemli değil. Oh, evet. Teokrasi’den yardım talep ettik, ancak hiçbir cevap gelmedi. Neden Dört Tanrının ve diğer küçük tanrıların tapınaklarının birbirleriyle mücadele etmesine izin vermiyorsunuz? O zaman İmparatorluğa en iyi sonuçları veren inancın hüküm sürmesine izin verebilirsiniz.” 

Rekabet yeni tekniklerin geliştirilmesi için itici bir güçtü. Ancak, Roune’nin teklifine karşı alnındaki seyrek saçları savuran bir şekilde başını şiddetle salladı. 

“Bu çok tehlikeli. İmparatorluktaki tapınaklar halktan aldığı bağışlar ve nasıl üretildiğini sadece kendilerinin bildiği çeşitli ürünleri satarak bağımsızlıklarını koruyorlar. Eğer İmparatorluk, üzerlerinde herhangi bir uygunsuz etki gösterirse veya geçimlerini engellerse… ciddi yansımaları olabilir.” 

“Bu doğru… eğer sadece bazı tapınakları devletleştirebilirsek, İmparatorluk daha da güçlenir. Bu açıdan, Teokrasi mükemmel bir iş çıkarıyor. Geçen yüzyıllar boyunca rahipleri kontrol altında tutmak için hangi metodları kullandıklarını merak ediyorum?” 

“Uygulamada ilahi büyü herkesin sağlığı ile yakından bağlantılı, bu yüzden daha çok ilahi büyü kullanabilen rahip şövalyemizin olmasının iyi bir fikir olacağını düşünüyorum, ya da en azından, şövalyelere ilahi büyünün nasıl kullanılacağını öğretmenin. Canavarlara sadece kılıçla saldırmak ve vurmak gereksiz zayiat yaratır.”  

Baziwood geçmişte canavar avlayan bir adamdı, ve zamanının bir kısmını ölümün kıyısında geçirmişti. Başını salladı ve kısık bir sesle devam etti. 

“Kişisel olarak, diriliş büyüsüne güvenebilseydim kendimi daha güvende hissederdim. Bununla birlikte, insanların yetenekli genç erkeklerin kaybı için yas tuttukları durumların sayısını azaltabiliriz. Gerçi, diriliş büyüsünün yaşam gücünü tükettiğini ve sıradan insanların dirildikleri takdirde parlayan küllere döneceğini duydum. Bu doğru mu?” 

Fluder vücudunu ileri doğru kaydırdı. 

Belki de bu yaşlı adam çok uzun zamandır İmparatorun öğretmenliğini yaptığı içindi, ya da belki de büyü konusu açıldığı içindi, ama şimdi, canlı bir şekilde konuşuyor ve gözleri parlıyordu. Jircniv bu konu bir kez açıldığında yaşlı adamın uzatacağını biliyordu, ve Baziwood genç İmparatorun yüzünde sıkıntılı bir bakış gördü. 

“Bu bir gerçek. Beşinci seviye ilahi büyüler arasından, diriliş [Ölünün Yükselişi] büyük miktarda yaşam gücü tüketir. Belki de daha yüksek seviyeli yeniden diriliş büyüleri, yaşam gücü gereksinimini azaltabilir… ancak yaşayan hiç kimse bunları kullanamaz, yani bu sadece akademik bir teori. Ayrıva, Ejderha Lordları ve onların antik büyülerinin, herhangi bir yaşam gücü kaybı olmadan ölüleri hayata döndürebileceğini duymuştum―” 

“―O zaman, Ejderha Krallığının kraliçsi bu tarz şeyler yapabilir mi?” 

“Mükemmel bir soru, Varmilinen. Gerçekten de, o ülkenin kraliçesinin, antik büyü, ilkel büyü, ya da belki de ruhun büyüsü dediğimiz şeyi kullanma yeteneğini miras almış olduğu doğrulandı. Bu tür büyü için birçok isim var. Bunun nedeni, Parlak Işık Ejderha Lordunun kanının damarları içinden akması ― bilindiği kadarıyla. Asıl soru, diriliş büyüsünü kullanıp kullanamayacağı. Antik büyü ve şu anki büyü birbirinden tamamen farklıdır ve biz modern büyüyü kullanabilenler antik büyüyü asla anlayamayabiliriz.” 

Fluder ağzını kapatırken Jircniv ona baktı. Jircniv'in yüzünde kızgınlık ve endişe olmasına rağmen, Fluder’ın bir sonraki sözleri onu rahatlattı.

“Antik büyü… onu ne kadar da araştırmak istiyorum. Eğer sadece Parlak Işık Ejderha Lorduyla kan bağı olanlar kullanabiliyorsa, o zaman kullanmada soy en önemli şey. Bu nedenle, Majesteleri evlenmeye karar verirse, o kraliçeyi ya da akrabalarından birini seçmesinin daha iyi olacağını düşünüyorum.…” 

“Bana bi rahat ver, İhtiyar… Küçük kızlar gibi davranan yaşlı bunaklarla ilgilenmiyorum…” 

En çok nefret ettiği kadınlar listesinde ikinci sırada yer alan kadınla evlenmeyi düşünmek bile istemiyordu. Ayrıca, onun yavrularını sevmeseydi bile, onları kobay olarak kullanmak çok zalimce olurdu. 

Yine de, eğer bu zalimliği İmparatorluğa getireceği faydalara karşı tartmak zorunda kalsaydı, ne karar vereceğini söylemek bile gerekmezdi. 

O anda arabanın kapısı yüksek bir sesle çalındı. 

Bu araba fiziksel saldırılara ve istihbarat tipi büyülere karşı savunma sistemleriyle donatılmıştı. Tüm şasi metal kaplama ile kaplıydı, ve bu yüzden pencere bile yoktu. Baziwood ayağa kalktı ve dışarı bakmak için kapıyı açtı ― ya da daha doğrusu, kapıyı çalan kişiye bakmak için. 

Her ne kadar onları koruyan şövalyeler tarafından kuşatılmış olsalar da, bu kişinin bir dost olduğundan emindi, ama yine de beklenmedik bir duruma karşı tetikte olmasına engel olamadı. 

“Majesteleri, bu Leinas.”

“Kapıyı aç.”

Ovalardan gelen temiz hava, kapı açıldığında tamamen içeri girerek içerideki herkesin saçlarını dalgalandırdı. Bu mevsimde dışarıdan gelen hava soğuk olmalıydı, ama içerideki insanlara ulaşan esinti sıcaktı. 

Bunun bu araçta kullanılan büyünün sonucu olduğunu söylemeye gerek bile yoktu. 

Taşıyıcıya ayak basan kişi, atlı formasyonunun başındaki kadındı. 

“Affedin beni, Majesteleri. Bu―” 

Aradan esen rüzgardan dolayı sözlerini anlamak zordu. 

“Bu şekilde konuşamayız. İçeri gel, selam vermeyi geçebilirsin.” 

“Anlaşıldı. O zaman, girmeme izin verin.” 

Bununla birlikte, atından nazikçe kalktı ve hareket halindeki arabanın kapısına zarifçe indi. Her ne kadar yaptığı hareket basit görünse de, tam plaka zırh giydiği ve hem atının hem de aracın dörtnala hareket ettiği göz önüne alındığında, önemli bir atletik yeteneği olduğu görülüyordu. 

Yine de, bu İmparatorluğun gururu olan dört şövalyeden birinden beklenen basit bir şeydi. Aralarında en büyük saldırı kabiliyetine sahip olan oydu. Adı “Güçlü Patlama” olarak da bilinen Leinas Rockbluth'du. 

Araca geçtikten sonra, Leinas arkasındaki kapıyı sessizce kapattı ve Baziwood'un yanına oturdu. Dış dünyada gördükleri son şey, Leinas'ın atının yanından geçen şövalyelerin biri tarafından alınmasıydı.  

Araçtaki büyü sadece içeri giren havayı ısıttığından içeriye giren soğuk bir şey bu şekilde kalacaktı. Leinas'ın, dışarıdaki rüzgar tarafından soğutulmuş tam plaka bir zırh giydiği düşünüldüğünde, Baziwood'un yanında oturduğunda titremesine engel olamayan bir buz küpü gibiydi. 

“Önden gönderdiğimiz adamlar bize bir [Mesaj] gönderdiler.” 

Bu aracın savunmalarından biri de dışarıdan gelen bilgi türü büyülere karşı koruma sağlamasıydı. Bu durum, düşmanın onları büyü ile bulmasını engellemenin yanı sıra, [Mesaj] gibi büyülerin de engellenmesi anlamına geliyordu, bu yüzden Jircniv adına ‘Mesajları’ almak onun göreviydi. 

“Öncüler Nazarick’in Büyük Yeraltı Mezarına ulaşmış. O yerde ahşap bir ev var gibi görünüyor, ve hizmetçileri Majestelerinin varış zamanı hakkında bilgilendirildikten sonra, hizmetçiler Majestelerini bekleyen bir karşılama olacağını söylemişler.” 

“Hizmetçiler? Şey dediğini sandım… Hizmetçiler? Hizmetçiler… olabilir mi? Bazı ülkelerde hizmetçilerinin ölen krallarına öbür dünyada da hizmet etmesi için onunla birlikte gömüldüğünü duymuştum. Burada olan da bu mu? Yoksa bu ormanı terk eden bir grup kara elfin bu mezarı yeni evleri yaptıkları anlamına mı geliyor?”

“Ne yazık ki, ‘Mesaj’ daha fazla ayrıntı içermiyordu, Majesteleri.” 

“…Hiç anlayamadım. Orman insan bölgesi değil, yani üzerinde herhangi bir tarih de yok… şey, umarım hizmetçiler başkente gelenler gibi canavar değillerdir. Adamlarımıza dikkatli olmalarını söyle.” 

“Majestelerinin dediği gibi. O elçilerin gücüne bakılırsa, büyük ihtimalle tamamen bilinmeyen bir duruma giriyoruz. En iyi şekilde dikkatli olmalıyız. Ek olarak, umarım beklenmedik bir şey olursa Majesteleri en kısa sürede benim yanıma çekilir.” 

“Yani acil bir durumda ışınlanacağımızı mı kastediyorsun?” 

Fluder'ın küçük gülümsemesi olumlu bir cevaptı. 

“Eğer bu durum gerçekleşirse, zaman kazanmak için savaşacağız. Kaç düşman olursa olsun, en azından Majestelerinin kaçabilmesi için biraz zaman kazanabiliriz.” 

Baziwood bunu söylerken gülümsedi, ama yoldaşı Leinas hiç cevap vermedi. Söze gerek olmayan bir fikir birliğinden ziyade, yüzünde hemen görülebilen bir onaysızlık vardı. Yine de diğerleri ona hiçbir şey söylemediler. 

Sonuçta, Dört Şövalyedeki pozisyonuna rağmen hiçbir zaman Jircniv'e resmi olarak  sadakat yemini etmemişti. Gerçek şu ki, Jircniv'e hizmet etmek onun için en karlı hareket olduğu için bunu yapıyordu. Eğer ona istediğini verebilecek başka biri ortaya çıkarsa, şu anki pozisyonunu hemen terk ederdi. 

Diğer bir deyişle, Dört Şövalye arasında Jircniv'e olan sadakati en düşük olandı. 

Dört Şövalye kişiliklerine veya sadakatlerine göre değil, sadece dövüş yeteneklerine göre seçilmişti. Yine de, onun kadar parayla motive olan başka kimse yoktu. 

Burada olmasının tek nedeni, Dört Şövalyeden birinin her zaman İmparatorluk başkentinde olması gerektiğiydi. Bu görev için seçilen kişi “Şiddetli Rüzgar”, Nimble Ark dale Anock’idi ve bu tartışmaya açık değildi. Eğer “Yıkılmaz” hala buralarda olsaydı, onun yerine buradaki Nimble olurdu. 

“Kabalığımı affedin.” 

Leinas göğüs cebinden bir mendil çekti ve yüzünün sağ tarafında kaydırdı. Döndüğünde görülen altın kumaş aslında saçıydı. Mendili saçının altına götürüp hafifçe sildi. 

Kısa işlemden sonra, mendil emdiği ter miktarıyla sarıya döndü. 

“Lütfen kendi hayatımın önceliğim olmasını mazur görün. Yolunuza çıkarsam özür dilerim.” 

“Ahh, sorun değil, sonuçta, dört şövalyeden biri olduğunda bu konuda anlaşmıştık ― ya da daha doğrusu, sözleşmende belirtilmişti.” 

“Anlıyorum, yani herkes ne yapmayı planladığımı biliyor. O zaman, orada bir köşeye çömelmek ve yolunuza çıkmamak için elimden geleni yapacağım.” 

Arabadaki ruh hali değişmişti, bu yüzden Roune konuşurken herkes yürekten güldü. 

“O zaman, şimdiki hızımıza göre, Nazarick'e ulaşmamız ne kadar sürecek?” 

Roune, Jircniv'in soruyu sorduğu kişi, göğüs cebinden bir cep saati çıkardı. Zamanı doğruladıktan sonra, başını salladığını gördüğü Leinas'a döndü, ve cevap verdi. 

“Her şey plana göre giderse, yaklaşık bir saat içinde.” 

“Öyle mi? Bunu dört gözle bekliyorum. Ainz Ooal Gown'un bize ne satmaya çalıştığını göreceğiz.” 


Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Jester (1457 puan) Üye
2021-08-30 21:00:48
Csviri icin tesekkurler
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-19 02:19:14
Emekleriniz için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-18 15:46:26
Çeviri için teşekkürler
ARS (1843 puan) Üye
2020-08-04 19:02:40
Bölüm için teşekkürler. Haha
Vampire (369 puan) Üye
2019-01-21 08:43:38
Hahahaha tanışın bakalım ainz ile
sefil4 (1408 puan) Üye
2019-01-18 20:49:51
Serinin suana kadarki bolumleri arasindan en sevdim bolumleri bu bolumlet