Overlord
Bir Başka Savaş - 6
Köyün yan tarafından gelen şiddetli davul sesleri tüm savaş
alanı boyunca yankılandı. Sesin kaynağına baktığı zaman gözleri fal taşı gibi
açıldı. Yaklaşık beş bin kişilik güçlü bir birlik, müthiş uyumlu bir tempoyla
ilerliyordu.
Köylüler de Prens Barbro da bunların Prens’in destek
ekipleri olduğunu sanmıştı. Tek düşündükleri destek birliklerini kimin
göndermiş olabileceğiydi. Ancak dikkatle bakınca herkesin fikri değişmişti.
Bu birlik goblinlerden oluşuyordu. “Goblin” olarak
adlandırılan yarı insanlar normal insanlardan daha küçüktü ve nereden baksanız
bir çocuk boyutundaydılar. Ancak yaydıkları aura onları olduklarından daha
büyük gösteriyordu.
Bedenleri çelikten zırhlarla kaplıydı ve çok kullanılmış
silahları ölüm ile parlıyordu. Bu ekipman gerçek savaşçılara yaraşır bir
ekipmandı. Bunlar milis kuvvetleri değildi. Bu, profesyonel askerlerden oluşan
bir orduydu.
“Tam zamanında! Hayatta kalan kim varsa yarın yokmuş gibi
koşsun! Destek geldi! Destek ekipleri geldi! Onlara doğru koşun!”
Bu bağırış Jugem’e aitti.
Kim oldukları bir gizemdi. Düşman mı, müttefik mi, yoksa
üçüncü bir taraf mı oldukları belirsizdi. Sırf aynı ırktan oldukları için
onlara doğru koşmak pek de iyi bir fikir değildi. Asıl yapmaları gereken şey
köye doğru koşmalarıydı.
Ancak Jugem onların müttefik olduğunu hissediyordu. Bir
şekilde aynı efendiye hizmet ettiklerine dair bir histi bu. Onları hoş
karşılayacaklarını düşünüyordu.
Carne Köyü’nden hayatta kalan herkes hiç kuşku duymadan
goblin ordusuna doğru koşmaya başladı.
Attıkları her adımla etrafını çevirmiş askerler azalıyordu.
Krallık’ın ordusu onları kovalaması gerektiğini bilse de bunu yapamadılar. Bu
oldukça doğaldı çünkü böyle disiplinli bir orduya dikkatsizce yaklaşmak
aptallık olurdu.
Köylülerin kaçmasına izin vermelerinin iki farklı sebebi
daha vardı. İlki, ana kamptan düzene geçmek için geri çekilme emri verilmiş
olmasıydı. İkincisi ise yeni gelen orduyla aynı ırktan olan kişileri
kovalayarak misilleme yapmak istemiyor oluşlarıydı.
Jugem, goblinler ve diğerleri var gücüyle kaçıyordu. Jugem
ve beraberindekiler rakip birliklerin arasındaki açıklıklardan geçiyor,
geçtikleri gibi askerler bu açıklığı kapatıyordu. Çelik bir kapının aniden
kapanması gibiydi.
Jugem yorgunluktan yere yığılmış olan dostlarına baktı.
Zarar görmemiş bir kişi bile yoktu ve çoğu güvenli alana ulaşınca bayılmıştı.
Jugem’in bile görüşü, etrafa bakındıkça puslanıyordu. Goblinlerin sayısı,
gulyabanilerin sayısı ve köylülerin sayısı savaştan öncekine kıyasla azalmıştı.
“Sanırım kendimizi şanslı saymalıyız. Yarımızdan fazlası
hayatta kaldı. Konaa!”
İyileştirme büyüsü kullanmayı bilen tek goblin olan Konaa’ya
seslenmişti, fakat Konaa kafasını iki yana salladı. Savaş sırasında tüm
manasını tüketmişti.
“O zaman ilk yardım bilen birileri…”
Jugem bağırmaya çalıştığı sırada elinde tüylü bir yelpaze
tutan, sakallı, fit ve baş örtülü bir goblin ona doğru yaklaştı.
Jugem, adamın tavırlarından anlamıştı ki bu kişi goblin
ordusunda önemli bir kişilikti.
“Hohoho, demek siz General Enri’nin maiyetinden birisiniz.
Ben bu ordudan sorumlu kişi, Goblin Stratejisti’yim. Artık kimse size zarar
vermez çünkü biz geldik. Lütfen dinlenin. Sağlık birliklerine kadar size eşlik
edeceğiz.”
Goblin Stratejisti yelpazesini kaldırdı ve iri yarı birkaç
goblin sedyelerle yanlarına koştu.
“Lütfen çabucak götürün onları. Biz buradayken birileri
ölürse utanç duyarız.”
Yaralılar dikkatlice taşınmaya başlandı.
“Görünüşe göre siz de yaralısınız. Siz de sağlık birimine
bir görünüp gelseniz iyi olur.”
“Hayır, özür dilerim ama önce sizden bir şey duymak
istiyorum. O kadar da yaralı değilim şu an.”
Jugem’in sesine bir meydan okuma katmadığından emin olduktan
sonra Goblin Stratejisti kafasını sallayarak konuşmaya başladı.
“Elbette, General Enri’nin maiyetinden daha azını da
bekleyemezdim. Ne bilmek istersiniz? Hohoho, kendi canınızdan daha fazla
endişelendiğiniz tek bir şey olabilir. General Enri şu an arka tarafta
çadırların birinde. Sizi gördüğüne sevinecektir.”
“Öyle mi? Rahatladım.”
Jugem rahatlamanın etkisiyle kalbinin derinliklerinden bir
nefes verdi. O kadar rahatlamıştı ki vücudundaki tüm kuvvetin uçup gittiğini
hissetti. Ancak şu an bu durumu başkalarına gösteremezdi.
“O zaman oraya gideceğim. Grubumun sıradaki savaşa
katılabileceğini de pek sanmıyorum.”
“Hohoho, biz yeni gelenlere kendimizi göstermek için fırsat
tanıdığınız için teşekkür ederim.”
“Sorun değil. Biz büyüklerin görevi siz küçüklere fırsat
vermektir.”
“Hohoho, o zaman büyüklerimiz için güzel bir şov sunalım.
Pekala… Tek yapmamız gereken mutlak galibiyeti elde etmek. Ağır piyadelere
ilerlemelerini söyleyin.”
***
“Ne oluyor böyle? Tam da işlerini bitiyorduk! Siktir!”
Barbaro gözlerini fal taşı gibi açtı ve tüm işleri mahveden
davetsiz misafirlere baktı.
Hiçbir şey planladığı gibi gitmiyordu. Neden böyle küçücük
bir köyde bir goblin ordusuyla karşı karşıya gelmişti? Sinirden saçını başını
yolmamak için kendini zor tutuyordu.
Karşı taraf İmparatorluk ordusu olsaydı çoktan memnuniyetle
savaş emrini vermiş olurdu. Ancak karşılarında goblinler vardı. Kazansalar bile
başarılarını kim taktir edecekti ki?
“Prensim, lütfen geri çekilme emri verin.”
Nefret dolu bakışlarını geri çekilme emri isteyen şövalyeye
çevirdi. Neden burada büyük bir goblin ordusunun olduğunu bilmiyordu fakat
doğru dürüst bir bilgi edinmiş olsalardı geri çekilme emri verirdi.
Ancak kuyruğunu kıstırıp kaçarsa da “Goblinlerden Kaçan
Prens” lakabını alacağını hayal edebiliyordu.
Eğer kaybederse de “Goblinlere Kaybeden Prens” lakabını
alacaktı. Dedikoduya aç soylular bunu kulaktan kulağa taşıyacak ve tüm
Krallık’In bundan haberi olacaktı. Burada olmayanlar goblinlerin ne kadar güçlü
olduğunu umursamayacaktı. Onların önemseyeceği tek şey bu dedikodunun ne kadar
güzel olacağıydı.
Barbro onunla dalga geçecek olan soyluları düşününce
sessizce küfretti.
“Öyle bir emir falan vermeyeceğim. Savaşın.”
“Prensim! Lütfen ekipmanlarının ve formasyonlarının ne kadar
kusursuz olduğuna bir bakın. Önceki goblinleri geride bırakan seçkin birlikler
olmalı bunlar. Bizimki gibi devşirmelerden oluşan orduya karşı galibiyetleri
kesin olur. Lütfen geri çekilme emri verin!”
Barbro da bunu çok iyi biliyordu. Bunu söylemek istemese
bile savaşmak dışında onurunu koruyabileceği başka bir yol yoktu. Goblin
ordusunun sadece görünüşten ibaret olmasını umdu.
“Seni aptal! Böylesine bir orduyu görmezden gelmenin ne
kadar tehlikeli olabileceğini anlayamıyor musun? Şu anda Krallık’ın ordusu
Katze Ovası’na doğru gidiyor. Savunmasızken E-Rantel’e saldırırlarsa ne olur
sence?
“Ö-Özür dilerim.”
Yapabilecekleri tek şey onlarla çatışmaya girmekti. Ve eğer
cidden göründükleri kadar güçlülerse de geri çekilirlerdi. Asıl hedefi
İmparatorluk ile savaşmaktı ve burada vereceği kayıplar hoş olmayacaktı. En
azından bu kadarını düşünebilecek kadar sakindi.
Goblinler harekete geçmeye başladığında askerler Barbro’nun
önünde dizilimlerini tamamlamıştı.
Düşman klasik bir formasyon olan üç düz sıra halinde
ilerliyordu.
Onların aksine Kraliyet Ordusu turna kanadı
formasyonundaydı. Daha sıkı bir formasyonda ilerlememelerinin sebebi
süvarilerin hareket kabiliyetini olabildiğince artırmaktı. Ayrıca düşman
formasyonu etrafının çevrilmesine oldukça uygundu.
Goblinlerin ön hatlarında tüm vücutlarını kapatacak kadar
büyük olan kalkanlar taşıyan ağır piyadeler vardı. Sabit bir şekilde
yürüyüşleri Kraliyet Ordusu’na bir duvarın hızla onlara doğru gelmesi hissiyatını
veriyordu. Barbro dizginlerini daha sıkı tutuğunda ellerindeki terden dolayı
rahatsızlık duydu.
Mızrak kullanan devşirme askerler ve karşı tarafın ağır
piyadeleri çarpıştı. Piyadelerin hedefi süvariler düşmanı çevrelerken düşmanı
oyalamaktı.
İki taraf da birbirine girdi.
Barbro goblinlerin bağırışlarını net bir şekilde
duyabiliyordu.
“Biz Ekselansları General Enri’nin Ağır Goblin Piyade
Birliği’yiz! Bunun gibi bir şeyin bizi durduracağını sanmayın!”
General Enri’nin kim olduğunu merak bile edemeden Krallık
askerlerinden gelen sesler dikkatini çekti.
Devşirmeler kalkan duvarı tarafından geri püskürtülüyordu.
Doğal olarak da önde kalan askerler arka taraftakilerin gelmesiyle arada
sıkışıyordu ve formasyon gitgide dağılmaya başlamıştı. İki kanattaki süvariler
de şaşırmıştı ve hareketlerini değiştirdiler. Sağ kanat daha hızlı davranmıştı,
böylece goblin ordusunu çevrelemeyi denediler. Ancak gümüş renkte parıldayan,
gümüş kurtlara binen goblin süvarileri onları karşıladı.
“Ekselansları General Enri’nin Goblin Paladin Ekibi!
Sadakatimiz General Enri’ye aittir!”
Sol kanata saldıranlar ise kurtlara benzeyen yaratıklara
binmiş goblinlerdi. Başlarında kanatlı bir kurt vardı. Kanatlı kurdun üstündeki
goblin bağırdı ve sesi Barbro’nun kulaklarına kadar gitti.
“Ekselansları General Enri’nin Goblin Yaratık Süvarileri
Ekibi sizi avlamaya geliyor!”
Süvari savaşının kaosu içinde ok sesleri duyuluyordu. Barbro
dikkatli baktığında sayısız okun ordusu üstüne yağdığını gördü. Bunları kimin ateşlediğine
bakmak için daha da yakından baktı.
Düşmanın ikinci sırasında büyük yaylar taşıyan ve kırmızı
kıyafetler giyen goblinler vardı. Bedenlerinin sağ ve sol tarafı eşit
görünmüyordu ve her adımlarında topallıyorlardı. Aralarında daha büyük bir yay tutan
goblin ağzını açtı ve bağırdı.
“Ekselansları General Enri’nin Goblin Okçu Birliği! Bizden
kaçabileceğinizi sanmayın!”
Düşmanın menzilli saldırıları bu kadarla sınırlı değildi. Üçüncü
sıradan sayısız büyü atıldı ve karşı ordunun formasyonunun tam ortalarında
patlamaya başladı. Her patlamayla kızıl alevler savaş alanında filizlendi ve
havaya fidanlar gibi uzadı. Devşirme askerler durmayan patlamaların etkisiyle
sağa sola savruluyordu.
Bu büyüleri kullananların suratlarını gizleyen kukuletalar
takıyordu. Ellerinde gizemli bir ışık ile parlayan değnekler tutuyorlardı. En
önde duranları kukuletasını geriye attı ve buruşuk suratını ortaya çıkardı.
“Ekselansları General Enri’nin Goblin Büyü Destek Ekibi.
Bilin ki biz sadece destek değil, saldırı büyüleri de kullanabiliriz!”
Büyü kullanan tek ekip onlar da değildi. Büyü Destek
Ekibi’nin kıyafetleri birbirinin neredeyse aynısıydı. Ancak aralarında beş kişi
kadar kararlı ifadeyle duran başkaları da vardı. Yüzünde alaycı bir ifade olan
en öndeki goblin bağırdı.
“Ekselansları General Enri’nin Goblin Büyü Bombardıman
Ekibi! Alan etkili büyülerde etkiliyiz ve en iyi saldırı kabiliyeti olan ekip
olarak kendimizle gurur duyuyoruz!”
“Majesteleri!”
Şövalyelerden biri Barbro’ya döndü. Adamın umutsuz yüzünden
ne diyeceğini anlayabiliyordu. Eğer büyü kullanıcıları varsa karşı tarafın
kapasitesi beklediklerinden çok daha fazlaydı.
“Onları daha fazla tutamayız! Bu imkansız! Düşmanın buraya
da erişmesi an meselesi! Lütfen geri çekilme emri verin!”
Barbro geri çekilmek ile çekilmemek arasında kalmıştı.
Herkesin savaşmasını emretmiş olsa bile onu şu ana kadar takip etmiş olan
soylular kuyruklarını sıkıştırıp kaçacaktı. Onların kalıp savaşmasını emretmek
ileride birçok soyluyu kendine düşman etmek demekti.
“Peki. İlk olarak Baron’a geri çekilme emri ver.”
İlk kaçanlardan olmak istiyordu fakat bu onun itibarını
oldukça zedelerdi ve adı korkağa çıkardı. Bu unvanı Baron’a verecekti.
“Anlaşıldı!”
Şövalye astlarından birine emir verdiği sırada…
“Nereye gittiğini sanıyorsun?”
Yan tarafından gelen sesi duyunca Barbro hayatında ilk defa
tehlike hissini hissetmişti.
Prens’in maiyeti kılıçlarını çekti ve sesin kaynağını aramak
için etrafa bakındı. Gölgelerin içinden birden siyah kıyafetli figürler
çıkmıştı. Yüzleri maskeliydi fakat gözleri keskin bir şekilde parlıyordu.
“Ekselansları General Enri’nin Goblin Suikast Birliği.
Kendimizi size göstermemizin sebebi bunun sizin son anlarınız olması”
Ve bir kişi daha çıkageldi.
Onları takip eden kişi kırımızı bir başlık ve çelik botlar
giyiyor; ölümün somutlaşmış haline benzeyen uzun bir orak taşıyordu.
“Ekselansları General Enri’nin Goblin Koruması, Kırmızı
Başlıklıların on üç üyesinden biri. Sanırım gösteri yapmak için zamanım yok.”
“Prens’i koruyun! Geri çekilin!”
“Çok geç.”
Gölgeler hareket etti. Barbro’nun görebildiği tek şey buydu.
Şövalyenin kafası gövdesinden ayrıldı ve boğazından çıkan
kanlar bir fıskiyeden çıkan su gibi gibi havaya sıçradı.
Barbro’nun beyni olanları idrak etmeye başladığı anda Barbro
atını dehledi ve dört nala koşturmaya başladı. Doğru dürüst geri çekilme emri
vermeyi düşünmeye zamanı yoktu. Bu bir ölüm kalım durumuydu.
Kaçarken arkasından bir ses duydu: “Ekselansları General
Enri’nin Goblin Müzisyen Ekibi!” Bu sesi goblin davullarının gürültüsü takip etti.
“Gitmesine izin vermeli miyiz cidden?”
“Stratejist’in emirleri böyle. Prensi öldürürsek savaşın son
ana kadar bitmeyeceğini söyledi.”
“Hıh. Sanırım öyle. Eğer General Enri ölmüş olsaydı ben de
kanımın son damlasına kadar savaşırdım. Stratejist’ten beklediği gibi birkaç
adım ötesini görebiliyor. Askerleri de bu yüzden mi infaz etmeyeceğiz?”
“Evet. Prens ile şehre geri dönmeliler. Tatminsizliğini
anlıyorum. Ben de öyle hissediyorum. General Enri’nin köyüne saldırdıkları için
onlardan intikam almak istiyorum. Pekala Kırmızı Başlıklı-san, haydi şu
cesetlerin icabına bakalım.”
“Pekala. Liderimizin maiyetinde savaşıp ölen cesur
askerlerin cesetlerini de alalım.”

