Overlord

20 Ekim 2018
Çeviri: Kyuuseishu
Düzenleme: -
2036 Görüntülenme
Bu bölümü 15 Kişi beğendi.
Cilt 9

Bir Başka Savaş - 7

Ay ışığı ile bezenmiş ovanın üstünde bir kamp vardı. Hiç çadır veya çit olmadığı için buna bir kamp demek zor olurdu. Ovada bir ordu vardı demek daha doğruydu.

Çoğu hırpalanmıştı ve yorgunluktan yere çökmüştü. İnsanın nefesini buharlaştıracak kadar soğuk bu havada uyuyabilmelerinin tek sebebi aşırı bitkin durumda olmalarıydı. Yerde kuklalar gibi yatanların arasında bir kişi yürüyordu.

Bu kişi, savaşı kaybetmiş olan Prens Barbro idi.

Hayatta kalabildiği için kendini şanslı mı saymalıydı yoksa böylesine büyük bir güçle karşılaştığı için şanssız mı, bilemiyordu.

Carne Köyü’nde birdenbire ortaya çıkmış bu goblin ordusu güçlüydü. Hayır, ezici bir güçtelerdi. Barbro’nun birlikleri çatışmaya girdiği anda ezilmişti ve bozgun kaçınılmaz olmuştu. Askerleri adeta saniyeler içinde erimişti.

Peki bu goblinler de kimin nesiydi?

Barbro bu cevabı bilmek istiyordu.

Aklına gelen tek şey goblinlerin Tob’un Yüce Ormanı’nda büyük bir krallık kurmuş olabileceğiydi. Eğer güneye yürüyorlarsa bu anlaşılabilir bir durum olurdu. Onunla beraber kaçmayı başarmış soylular da aynını düşünmüş ve aynı sonuca varmıştı.

Şansız oldukları sonucuna…

Goblinlerin oldukça seçkin olduğu sonucuna…

Goblinler ile bilgi toplayıp geri dönmenin bile makul bir başarı olduğu sonucuna…

“Aptallar.”

Barbro yumruğunu sıktı.

Mazaretleri ne olursa olsun kaybetmişlerdi. Ve o goblinler de şüphesiz güçlüydü. Onlarla savaşmış herhangi biri Barbro’nun neden kaybettiğini anlayabilirdi.

Ama cahiller için Barbro, goblinlere kaybetmiş bir prens olarak anılacaktı. Herkesin güldüğü bir şamata malzemesi olacaktı.

“Siktir! Siktir! Siktir!”

Kalbi sinir ve üzüntü ile kaynıyordu. Bu yüzden en az askerler kadar yorulmuş olsa da onu uyku tutmamıştı.

Gözlerini her kapadığında Krallık’a geri döndüğünde ona edilecek alayların ve yöneltilecek nefretin sesini duyabiliyordu.

Barbro’ya göre savaş bitmişti. Artık Katze Ovası’na gidip İmparatorluk ile olan savaşa katılması imkansızdı.

Aniden birinin varlığını hissetti. Uyuyan askerlerin varlığı değildi bu, kaçtıkları yönden gelen bir varlıktı.

Kaçmayı başaran başka askerler miydi bunlar? Yoksa peşlerinden gelen goblinler mi?

Barbro kaygıyla döndü ve yüzünü bir şaşkınlık kapladı. Orada duran figür Barbro’nun baktığını görünce hafifçe el salladı.

“Naber~”

Böyle geniş bir düzlükte fark edilmeden nasıl buraya gelebilmişti? Yaklaşık yirmi metre uzağında güzeller güzeli bir kadın samimi bir ifadeyle ona karşı gülümsüyordu. Eğer şu an şehirde olsaydı ona karşı şehvetle bakabilirdi, ama şu anda bir düzlüğün ortasındalardı. Bu bir köyde bile yaşanacak şey değildi.

En garip olan şeyse kıyafetleriydi. Üstündekiler bir hizmetçinin giysilerine benziyordu.

Eğer silahları olsaydı bir maceracı olduğunu düşünebilirdi, ama bu da hiç mantıklı gelmiyordu.

Bir yaratık mı?

Fikir birden zihninde belirmişti. Bazı yaratıklar oldukça güzel bir görünüme sahip olabiliyordu. Periler bunun bir örneğiydi. Ama hizmetçi kıyafetleri düşünülünce bu pek de olası gözükmüyordu.

“Selam, birazcık oynamaya geldim~. Kötü bir zamanda gelmemişimdir umarım?”

Bu cümleden Barbro’yu küçümsediği çok net bir şekilde belli oluyordu.

“Sen kimsin?”

Soruyu sorarken bir yandan belindeki kılıca uzanmaya başlamıştı.

Basit ve klişe bir soru sormuştu, ama sorusunda ciddiydi. Kızın kimliği tam bir gizemdi, bu yüzden ne soracağını pek akıl edememişti.

“İsmim Lupusregina. Ainz-sama’nın hizmetçilerinden biriyim.”

Gizemli kadın tekrardan ellerini kaldırarak selamladı. Kadının söylediği şeyler Barbro’nun kalbine saplanmıştı.

“N-Ne?”

Barbro o kadar şaşırmıştı ki etrafındaki askerleri uyandırmayı unutmuştu.

“Hayır, hayır böyle şeyler konuşmayalım. Sonuçta çok şey yaşadın. Ama biliyor musun, bence biraz hile yaptılar. Yani goblin ordusu kullanmak biraz korkakçaydı. Ben bile o insan kızı, Enri’yi izlerken şaştım kaldım. Bu kadar çok goblinin ortaya çıkacağını kim bilebilirdi ki? Hehehe.”

Lupusregina kahkahaya benzeyen bir ses çıkarttı.

Bu şüphesiz bir alaydı fakat Barbro’nun morali bunu takmayacak kadar bozuktu.

“Ne diye buradasın?!”

Arkasından, bu bağırışına cevap olarak kıpırdayan birilerini hissedebiliyordu.

Alay etmesi bir yana, eğer bir pusu düzenlemek istiyorsa hareketleri oldukça garipti. İlk olarak kendini göstermesine gerek yoktu. Yoksa bu dikkatini dağıtmak için bir numara mıydı? Dikkati dağılmışken arkalarından mı saldıracaklardı?

Hayır, o, ilk Prens olarak oldukça değerli biriydi.

Şanslıysa planları onunla pazarlık etmekti, değilse onu rehin alabilirlerdi.

Ancak bu durumdaki pazarlıkların onun lehine sonuçlanmasının hiçbir imkanı yoktu. Büyük ihtimalle bir mahkum olacaktı.

Barbro her saniye tahtın kendisinden çok daha uzaklaştığını hissedebiliyordu.

Yine de buna sebep olan kişiler, onu bu köyden bilgi almak için gönderen Krallık’ın üst kademelileriydi

Eğer mahkum olursa Ainz Ooal Gown ile tanışma fırsatı bulabilirdi. Duruma göre Krallık’ın topraklarının dörtte birini vererek Ainz’den onu tahta oturması için yardım isteyebilirdi.

Böylesi bir kötü durumdan en iyi böyle sıyrılabilirdi.

Barbro böyle düşünüyordu.

“Hayır, hayır. Gelmemin tek bir sebebi var.”

Lupusregina derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.

“Katliam yapmaya geldim!”

Barbro bağırmadan önce birkaç kez göz kırptı.

“Ne?! Ne saçmalıyorsun sen be! Kiminle konuştuğundan haberin yok mu?! Ben Re-Estize Krallığının Birinci Prensi Barbro Andrean Ield Ryle Vaiself!”

“Ha? Öyle diyorsun ama yine de basit bir insan değil misin? Yanılıyor muyum? Bizim için hepiniz aynısınız. Ha, prens olduğunu zaten biliyordum.”

“Öyle mi?! Benim dışımdaki herkesi öldürmek mi istiyorsun? Bu hiç iyi bir fikir değil. Eğer beni esir alırsan krala haber göndermesi için birilerini yollaman lazım. Yoksa pazarlıklar oldukça zor bir hale gelir.”

Lupusregina garip bir şey söyleyecekmiş gibi yana doğru eğildi.

“Hayır, hayır. Ne homurdanıyorsun sen ya? Tekrar diyorum bak. Kat~li~am. Hepinizi öldüreceğim için bir katliam olacak. Kafan basmıyor mu yoksa? Ah, değerli biri olabilirsin ama seni yanımda taşımaya hiç niyetim yok.”

“Ne diyorsun be sen?! Ne kadar değerli olduğumu anlayamıyor musun? Ben Veliaht Prens’im! Beni öldürmeyi nasıl düşünebilirsin?! Soyluları esir alır ve fidye istersin! Yoksa toprak mı istiyorsun? Beni hayatta tutarak çok daha fazla avantaj sahibi olursun!”

“Of be dostum, bu adam da amma kafa ütülüyor.”

Lupusregina suratına rahatsız bir gülümseme oturttu. Ardından bir bebeğe bir şey açıklarmış gibi olan ses tonuyla devam etti.

“Yüce Ainz-sama’nın planlarının hiçbirinde yoksun. Bu yüzden de öleceksin. Anladın mı?”

Barbro afalladı.

Lupusregina’nın tehdit etmediğini anlayabiliyordu.

İstemsizce yutkundu.

“Cidden mi? Beni öldürecek misin…?”

“Ah, bu güzel bir yüz ifadesi. En sevdiklerimden. Sevdiklerim listemde gitgide yükseliyorsun.”

“O zaman…”

Lupusregina boş bir ifadeyle konuştu. Barbro ise yüzündeki sert ifadeye rağmen gülümsemeye çalışıyordu.

“Ainz-sama’nın emri hepinizi katletmek. Bu yüzden hiçbiriniz buradan sağ çıkmayacak.”

İfadesi birden alaycı bir hâle döndü.

“Sizi en çok ne eğlendirir diye biraz düşündüm de… O yüzden sizin için en güzel rakibi seçtim. Size zorluk çıkartmış goblinler!”

Ellerini kaldırdı ve “ta-da!” dedi. Birden Lupusregina’nın gölgesinden birçok gölge çıktı ve önlerindeki boş alana yayıldı.

“Kırmızı Başlıklıları çağırdım!”

Sayıları 30 kadardı.

Önceden gördükleri gibi şeytani ve çarpık bakışlı goblinlerdi bunlar.

Hepsi sivri kırmızı başlıklarla ve çelikten çizmelerle kuşanmıştı. Ellerinde ay ışığının etkisiyle mavi mavi parıldayan baltalar vardı.

“Düşman saldırısı! Ne yapıyorsunuz?! Uyanın! Silah başına! Düşman burada!”

Barbro’nun bağırışıyla askerler uyandı ve uyku sersemi bakışlarıyla ay ışığının altındaki düşmanları gördüler.

“Seviye 43. Biraz abartmış olabiliriz ama daha düşük seviyede başka goblin yoktu.”

Her tarafı çığlıklar sardı.

Az önce goblinler tarafından cehennemi yaşamış askerler tekrardan goblinlerle savaşacak cesareti bulamadılar.

Düzensiz bir biçimde savaşmaya bile yeltenemeden kaçmaya başladı.

“Kaçmayın! Savaşın! Savaşın! Kalkın da savaşın be! Koruyun beni!”

Kimse Barbro’yu dinlememişti. Soylular bile kendi atlarına koşuyordu.

“Ahahaha! Bu bir şaheser! Böylesi dümdüz bir arazide kaçacağınızı düşünüyorsunuz demek! Ah, çok komik! Çok seviyorum bunu ya!”

Lupusregina’nın alaycı sesini Barbro çok iyi biliyordu.

Hayatta kalmasının tek bir yolu vardı. O da düşmanını öldürmekti.

“Ata binerseniz kaçabileceğinizi düşünüyorsunuz… Ne kadar da aptalsınız. Şu aptalların ayaklarını keser misiniz benim için?”

Kırmızı Başlıklılar koştu ve yaklaşan katliam için beklentiyle tezahürat ettiler.

Tıpkı vahşi yaratıklara benziyorlardı.

Kaçmaya çalışan dağınık adamların aralarına karıştılar.

Ardından… Havayı bir çığlık kapladı.

Bu, at sırtında kaçmaya çalışan bir soylunun çığlığıydı.

Bu çığlığı başka çığlıklar izledi.

“Şey, sayınız biraz az olduğundan pek eğlenemeyeceğim gibi. Yapacak bir şey yok. Eğlenebildiğim kadar eğlenmeme bakacağım o zaman. Sol-chan gibi yeteneklerim yok ama ben de hiç fena değilimdir.”

Lupusregina, kılıcını çekmiş olan Barbro’ya doğru yürüdü. Bir yürüyüşe çıkmış gibi rahat adımlarla yürüyordu.

Güzel yüzünü bıçak gibi yaran gülümsemesi Barbro’nun titremesine sebep oldu.

Barbro’nun ölümün verdiği tatlı kurtuluşa ulaşması otuz dakika sürmüştü.

 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Jester (1457 puan) Üye
2021-08-31 12:36:04
Ceviri icin tesekkurler
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-19 22:54:05
Çeviri için teşekkürler
ozant40 (42 puan) Üye
2020-09-23 20:44:08
Ağam güzel bölümdü. Sevinmişim ölmesine
ARS (1843 puan) Üye
2020-08-05 01:23:15
Bölüm için teşekkürler. Haha.
Vampire (369 puan) Üye
2019-02-02 16:31:24
Hahahaha çok iyiydi
wild003 (8 puan) Üye
2018-12-15 12:20:22
Uzun bir aradan sonra tekrar okumak iyi geldi
Çolakpiyanist (22 puan) Üye
2018-12-02 22:28:57
Elinize Sağlık