Overlord

03 Kasım 2018
Çeviri: dmc3
Düzenleme: -
2222 Görüntülenme
Bu bölümü 28 Kişi beğendi.
Cilt 9

Katliam - 5

İmparatorluk ordusu saflarından gıcırtı şeklinde bir ses yükseldi.

Askerler tir tir titrediği için zırhlardan bu sesler çıkıyordu ama bu hâllerinin de gayet makul bir nedeni vardı.

Büyücü Kral böylesi korkunç bir çağırım büyüsü yaptıktan sonra keyifle kahkahayı basmıştı. Bu kahkahayı işiten herkesin tüyleri diken diken olmuştu.

İmparatorluk şövalyelerinin her birinin aklından aynı şey geçiyordu.

İçten içe Ainz Ooal Gown’un öfkesini kazanmamayı diliyorlardı.

***

 

Erler, Ainz'in arkasından yalvarırcasına dualar ederken Ainz bir sonraki adımına geçti. Yeterince icraat gösterdiğine inansa da keyfi yerinde olduğundan garanti olsun diye İmparatorluk Orduları'nın bir kısmını daha yok etmenin daha iyi olacağını düşündü.

Bu sefer ise amacı; üstün seviye büyü kullanıcısı olan Ainz Ooal Gown'un, yani kendisinin kudretini ovada toplanmış uluslara göstermek idi.

Aslında bu amaç çoktan gerçekleşmişti fakat insanların gözünün, çağırdığı hizmetkârlarından kayması yazık olurdu.

 Cidden ama, o kadar çağırmışken ilgi görmemeleri yazık olurdu.

Ainz şöyle bir sırıttı.

Dili olsaydı şayet, beklenti içerisinde dudaklarını yalıyor olurdu.

YGGDRASIL'de tecrübe edemediği bir hazzı, aynı anda beş Kara Oğlak’ı kontrol etme hazzını yaşıyordu

"Aman ya, deneyelim bakalım. Biricik kuzularım, düşmanlarımıza hezimeti tattırın."

Kendilerini çağıran Ainz'den emri alır almaz Kara Oğlaklar aheste aheste yürümeye başladılar.

Adımlarını hızlanadırmalarıyla oğlakların beş ayağı tuhaf bir biçimde hareket etmeye başlamıştı.

Kıpır kıpırlar idi, lakin göze hitap ettiği söylenemezdi. Hatta bu manzara karşısında gülmek işten bile değildi.

Tabii üzerine doğru gelmiyorlarsa.

Devasa bedenlerinin hafifçe hareket etmesiyle Krallık ordularının üzerine hızla ilerleyen beş Kara Oğlak âdeta depara kalktı.

"Sahi, unutmadan... Üç kişiyi-- Yok yok, dört kişiyi öldüremezsiniz. Onlara zarar vermenizi katiyen yasaklıyorum." Demiurge'nin sağ bırakılmasını arzu ettiği üç kişiyi hatırlayan Ainz, Kara Oğlak'lara zihinsel bir emir iletti.

♦ ♦ ♦

 

"Bu bir rüya mı yoksa?"

İnsan dışı varlıklardan ziyadesiyle uzaktaki Kraliyet Ordusu'ndan bir er kendi kendine bunu mırıldandı. Cevabı almıştı bittabi. Neticede herkesin gözü hemen burunlarının dininde gerçekleşen olaya kilitlenmişti, dillerini yutmuş bülbüle dönmüşler idi. Ruhları söküp çıkarılmıştı sanki.

"Hey, rüya görüyorum, değil mi? Başka türlüsü mümkün değil ya?"

"Of ya, ne kâbusmuş bu da."

Soru ikinci kez sorulduğunda cevabı verebilmişlerdi lakin seslerinden anlaşılan, gerçeklikten kaçmayı deli gibi istedikleri idi.

Mümkün değil.

Gördüklerime inanmak istemiyorum.

Piyadelerin kafalarından bu fikirler geçiyordu. Aheste aheste hareket edep şekiller gözlerinde giderek büyüse de... Yani bu insan dışı varlıklar onlara anbean yaklaşsa da tanık oldukları gerçekliği kabul etmek istemediler.

Sıradan canavarlar olsa silahlarına davranacak gücü toplayabilirlerdi belki. Gelgelelim ordunun bir kanadının tamamı-70 bin asker- göz açıp kapayıncaya dek katledildikten sonra beliren canavarlar, bilindik sıradan canavarlarla aynı kefeye konamazdı. Tıpkı ilerleyen bir kasırgayı izlemek gibiydi, tek bir kişi bile fırtınaya göğüs gerecek gücü kendinde bulamamıştı.

Devasa, cins yaratıklar o kısa ve kalın bacakları üzerinde dört nala koşmaya başlamış, muazzam bir hızda ilerliyorlardı.

"Mızraklarınızı kaldırın!"

Bir ses duyuldu.

Bu cırtlak, tiz ses ise bir soylunun ağzından çıkmıştı. Gözleri kan çanağına dönmüş, âdeta ağzı köpürüyordu.

"Mızraklarınız diyorum! Kaldırın çabuk! Yaşamak istiyorsanız mızraklarınızı kaldırın!!!"

Her ne kadar korkudan aklını yitirmiş ve ağzından çıkanlar güç bela anlaşılıyor olsa da askerler yine de emri yerine getirmeyi bilmişlerdi. İçten içe de bunun, alabilecekleri en iyi emir olduğunun farkındalar idi.

Bir refleks ile hareket eden askerler mızraklarını kaldırıp uygun bir şekilde konumlandırak sıkılaştırılmış bir mızrak hattı kuruyorlardı.

Mızrağın kıçını toprağa iyice saplamışlardı, böylece düşmanlarının süratli akınları mızrakların başlarıyla oluşturulmuş çite girmeleriyle kendilerine zarar verecekti.

İmparatorluk şövalyelerinin bu düzeni aşmaları neredeyse imkânsız olsa da Krallık askerlerinin hâlâ sakin kalabildikleri akıllarının ufak bir köşesinde, kavradıkları kürdan gibi mızraklarla ellerinden nelerin gelebileceğini sorgulamışlar idi.

Karşılarındaki cins yaratıkların üzerlerine geldikleri hız baz alındığında kaçma gibi bir seçenekleri yok denecek kadar azdı. Olağan hızlarıyla kaçsalar dahi arkalarından gelen yaratıklar tarafından dümdüz edilirlerdi.

Kendilerini yaratıkların saldırısını karşılamak için hazırlamış olsalar da dört nala koşan yaratıkların yanlarından geçip gitmeleri için dua ediyorlardı.

Uzaktan karınca gibi gözüken canavarlar Krallık ordusu ile aralarındaki mesafeyi şimşek gibi kapamışlardı.

Yaratıkların görüntüsü gitgide büyürken kulakları sağır eden toynak sesleri eşliğinde toprak titremeye başlamıştı. Erlerin kalp atışlarının ise aşağı kalır bir yanı yoktu.

Kalplerinin göğüs kafeslerinden fırlayacağı hissine kapıldıklarında devasa karartılar başlarına üşüşmüştü.

Kamyonun teki sıçan sürüsünün arasına dalıyordu sanki. 

Kraliyet Ordusu neferleri, titremesine engel olamadıkları elleriyle bir yığın mızrağı havaya kaldırdı. İyi de Kara Oğlaklar'ın kaskatı, devasa bedenlerine karşı bir işe yarayacak mıydı? Bel bağladıkları mızrakları Kara Oğlaklar'a çizik atmaktan öteye geçemeden kürdan gibi kırılıvermişti.

Kara Oğlaklar'ın devasa bedenleri Kraliyer Ordusu'nu altına almış çiğniyordu.

Parça pinçik olmuş binlerce mızraktan havaya kıymıklar fırlamıştı.

Karşı koyma bile denemeyecek kadar anlamsız bir direnişi bozguna uğratmış olsalar da Kara Keçi'nin Kara Oğlakları da kendilerince merhamet göstermişlerdi.

Kurbanları en azından hiç acı hissetmemişti.

Kara Oğlaklar'ın devasa bedenleriyle gerçekleştirdikleri akınla birlikte yerle yeksan olmadan önce kurbanlarının acı hissini tatmalarına dahi fırsat doğmamıştı.

Mızrakları tutan erler yine aynı şekilde sıkı sıkıya kavradıkları mızrakların Kara Oğlaklar'ın devasa bedenleri tarafından tuzla buz edildiğini görememişlerdi bile. Son gördükleri şey, üzerlerine gelen karatılar idi.

Semayı ardı arkası kesilmeyen çığlıklar bürümüştü.

Et parçaları etrafa sıçrıyordu. Yalnızca birkaç kişiden değil, yüzlerce kurbandan kopan etlerdi bunlar. Muazzam toynakların altında dümdüz edilerek uçmuş-- Daha doğrusu havada süzülen dokunaçlar tarafından etrafa fırlatılmışlar idi.

Asilzade veya avamdan olmaları artık fark etmiyordu, netice et yığınları birbirinden ayırt edilemezdi.

İğrenç bir şekilde can veren askerlerden bazılarının köylerinde bekleyen aileleri vardı. Kimisinin ise dostları vardı. Belki de dönmeleri için yollarını gözleyen insanlar vardı. Lakin ayaklarının altındaki çamurla bir bütün olduklarında, bunların hiçbir önemi kalmamıştı.

Kara Oğlaklar kimseye ayrıcalık tanımadan, istisnasız her birini eceli ile tanıştırmıştı.

Onca insanı ayakları altında çiğnedikten sonra hiç şüphesiz tatmin olmuş olmalılardı, fakat bir saniye dahi duraksamadan tepinmeyi sürdürüyorlardı.

Kara Oğlaklar yine koşmaya başlamıştı.

Yine tepinmeye başlamışlardı. Krallık ordularının göbeğine varmalarına rağmen durdurak bilmeden çiğnemeye, öldürmeye devam ediyorlardı.

“Gyaaaaaaaaaaaaaaa!”

 

 “Abbaaaaaaahhhhhh!!”

 

 “Duuuuuuuuuuuuuur!”

 

 “İmdaaaaaaaaaaaaaat!’

 

 “Yapmaaaaaaaaaaaaa!”

 

 “Uwaaaaaaaaaaaaahh!”

Devasa toynakların toprağa her temasında çığlıklar yükseliyordu. Kara Oğlaklar'ın kuvvetli bacakları altında ezilen ve dokunaçlarıyla keyif alırcasına şişledikleri insan sesleriyle karışmış çığlıklardı.

Askerlerin daha evvel hiç işitmedikleri bir ses hiç azalmadan duyulmaya devam ediyordu.

Çiğnenme sesi.

Bu manzara başka nasıl ifade edilebilirdi ki?

Birkaç asker ise çaresizlikten mızraklarını saplamaya çalışmıştı. Devasa bedenlere sahip olduğundan saldırılardan kaçınma ihtiyacı duymayan Kara Oğlaklar'a var güçleriyle mızraklarını sapladılar. Ancak mızraklar, canavarların kaya kadar sert bedenlerine zarar verece kadar derine nüfuz edememişti.  Kalın ve lastiğimsi bir deriyle kaplanmış çelik kadar kaslardan oluşan bedenlere sahiplerdi.

Kara Oğlaklar insanların nafile direnişiyle alay etmemişlerdi fakat dosdoğru üzerlerine gitmekden de çekinmemişler idi.

Askerler, ölümcül kararlarının hiçbir işe yaramadığını anlamaya kalmadan Kara Oğlaklar, Krallık Ordusu'nun göbeğine varmışlardı bile.

"Kaçın! Kaçın!"

Uzaktan bağırışmaları işiten askerlerin istisnasız hepsi arkasını dönüp kaçmaya başlamıştı. Âdeta çil yavrusu gibi dağılıyorlardı. Gelgelelim Kara Oğlaklar, insanlardan katbekat hızlıydı bittabi.

Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop.

Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop. Şılop.

İnsanların çiğnenerek canlarından olup et yığınlarına dönüşme sesleri dinmek bilmeden yankılanıyordu.


♦ ♦ ♦

 

Kuş uçmayan çorak bir araziye varmışlarcasına canavarlardan üçü, ordunun merkez hattını geçerek havaya sıçramış kan ve et parçaları arasından sağ kanada doğru ilerliyorlardı. Raeven'in taburuna varmaları an meselesi idi.

"Geri çekilin! Geri çekilin!"

Raeven emir vermekten ziyade feryat ediyordu sanki.

Bu canavarlarla cenk edemezlerdi.

Bir hiç uğruna hayatlarını feda etmemeliydiler.

Raeven'in sözlerini işitir işitmez tüm askerler silahlarını olduğu yere fırlatıp telaşla kaçmaya başladılar.

Binlerce insan bir araya geldiğinden diledikleri yönte ve hızda hareket etmeleri mümkün değildi tabii.

İlk başta usulünce bir geri çekilme emri vermişti. Bu kararının arkasında yatan sebep ise arkalarından gelecek bir saldırı karşısında gafil avlanmak istememeleri idi. Lakin bu uğurda vakit harcayarak telafi edilemez bir hata işlediğini anlamıştı.

"Ainz Ooal Gown, sen ne biçim bir yaratık-- Ne biçim bir büyü kullanıcısısın böyle?!"

Onu küçümsemişti. Ama hayır, kasıtlı yaptığı bir şey değildi.

Gazef Stronoff'un anlattıklarınından yola çıkarak Ainz'i hayal edebileceği en meziyetli rakip olarak görmüştü. Ne var ki, şimdi ise bu tanımın dahi yetersiz geleceğini fark etmişti.

Evet, hayal gücü bu kadarını beklemiyordu.

İyi de Ainz Ooal Gown'un böyle bir kudrete sahip olduğunu kim düşünürdü ki? Daha doğrusu böyle bir kudretin var olduğunu kim bilebilirdi?

Gitgide yaklaşan ve anbean büyüyen canavar silüetlerini gören Marki Raeven ise etrafındaki birliklere şöyle emirler yağdırmaya başlar.

"Burası savaş alanı olmaktan çıktı, bildiğimiz mezbahaya döndü! Her şeyi unutup kendinizi kurtarın!"

Miğferini çıkarırken "Lordum!" şeklinde cümlesine başladı bir er. "Kral'ımız! Kral'ımız ne olacak?"

"Andaval! Bunu düşünmenin sırası mı şimdi! Lordum! Doğruca üzerimize geliyorlar!"

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Jester (1457 puan) Üye
2021-08-31 13:27:09
Ceviri icin tesekkurler
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-19 23:58:10
Çeviri için teşekkürler
shypax (132 puan) Üye
2020-10-01 23:16:44
Ah şu animenin çizimleri biraz daha iyi yapılsa dedirtiyor insana adeta.
ozant40 (42 puan) Üye
2020-09-23 21:45:20
Elinize sağlık ağam
ARS (1843 puan) Üye
2020-08-05 01:36:40
Bölün için teşekürler. Esiki kral öldü.
Bazil (1684 puan) Üye
2020-06-24 15:52:38
Elinize sağlık
Vampire (369 puan) Üye
2019-02-05 10:32:58
Güzel bölümdü teşekkürler