Overlord

03 Kasım 2018
Çeviri: dmc3
Düzenleme: -
2069 Görüntülenme
Bu bölümü 26 Kişi beğendi.
Cilt 9

Katliam - 4

Ne oldu lan öyle?

Bir an için kimse ağzını açamamıştı.

Krallık ordusunun sol kanadını oluşturan her canlı -yalnızca insanlar değil, aynı zamanda atlar da- âdeta ipleri koparılmış kuklalar gibi yere yığılıvermişti.

Neler olup bittiğini ilk anlayanlar Krallık’ın karşısında duran İmparatorluk birlikleri olmuştu.

İnsan zihinleri, gözleri önünde yaşanan olayı anında algılayamamıştı. Ama biraz zaman geçtikten sonra panik içindeki feryatlar havayı bürüyerek tüm İmparatorluk ordusunu kaplayacak büyük bir dalga hâline gelmişti.

Hiç şüphesiz ki büyü çemberini oluşturduktan sonra Ainz Ooal Gown'un büyü kullanacağını biliyorlardı.

Biliyorlardı da böylesini kim öngörebilirdi ki?

Bu denli dehşet verici bir büyü yapacağı kimin aklına gelirdi? 70 bin askeri, yani İmparatorluk Ordusu'nun tamamından da fazla olan bir grubu göz açıp kapayıncaya dek öldürecek bir büyü yapacağını nereden bileceklerdi?

İmparatorluk şövalyeleri artık hangi Tanrı'ya inanıyorlarsa ona sığınırken bir yandan da gözlerinin gördüklerine inanmakta güçlük çekiyorlardı.

Âdeta Krallık ordusundakilerin ölmediklerini öğrenmek için dua ediyorlardı.

Böyle şeytani bir büyünün dünyalarında var olmadığını öğrenmek için dua ediyorlardı.

Gözlerinin önünde duran hakikati -olduğu yere yığılan askerlerden hiçbirinin ayağa kalkmadığını- kabullenirken bu dualarının gerçek olmayacağının ziyadesiyle farkına varmışlardı bittabi. 

Yine de bu yaşananları sindiremezlerdi. Gördüklerinin gerçek olduğunu kabullenmeleri mümkün değildi ki.

İmparatorluk'un en güçlülerinden biri olarak yere göğe sığdırılamayan adam, yani İmparatorluk'un Dört Şövalyesi'nden biri olan Nimble ise dehşete kapılmış bir şekilde dişlerini sıkıp ansızın yeryüzünden silinen Krallık ordusunun sol kanadına bön bön bakmaktan başka bir şey yapamıyordu.

Yere yığılan askerlerden hiçbiri, ama bir tanesi bile ayağa kalkmamıştı. Buna tanık olan insanlar için kabul edilemeyecek derecede korkunç bir gerçek önlerinde yatıyor idi.

Hatta bu denli acı bir gerçek böyle yavan kelimelerle ifade edilemezdi. 

Ainz Ooal Gown; bu büyü kullanıcısı bir başına koca ulusa meydan okuyup bir çocuğun kumdan kaleyi devirmesi misali hepsinin kökünü kazıyabilecek bir canavar idi.

Bu gerçeği tam olarak yansıtabilecek bir kelime bulunmuyordu.

Aheste aheste İmparatorluk Ordusu'nu saran panik havası ise koca bir delikten boşalan su misali kayboluvermişti. En nihayetinde herkes dilini yutmuş, sessizliğe bürünmüştü.

Yine de İmparatorluk ordusu saflarındaki sessizlikten tuhaf bir gürültü yükselmeye başlanmıştı. Birçok bağımsız sesten doğan gürültü daha büyük bir velveleye dönüşüyordu. Her bir şövalye dişlerini gıcırdatıyordu.

Bu korku ise kendilerinin ve ailelerinin yaşadığı İmparatorluk'un tıpkı krallık gibi yeryüzünden silinmenin eşiğinde olduğunu anlamalarından geliyordu. Ainz Ooal Gown'a karşı gelmeye kalkalarsa o dehşet verici büyüyü tadan taraf olacaklarını anlamışlardı zira.

Tanık olduğu durum karşısında Nimble'nin kafasında bir soru işareti oluşuverdi. Böyle bir büyücünün yüz ifadesini merak etmişti. İnsan aklının alamayacağı çapta canlıyı katledecek bir büyüyü kullanan adamın suratında nasıl bir ifade vardı?

Kafasını çevirmeden yanı başında duran canavara, Ainz Ooal Gown'a çaktırmadan göz ucuyla baktı. Ama yüz ifadesinde hiçbir değişiklik göremedi.

Nasıl olur? Bu nasıl olabilir ki? Onun gibi biri... Bu şekilde... Soğukkanlı kalabilir? Hem de 70 bin canın cellatı olmuşken?

Savaş  alanının hâlihazırda bir ölüm çukuru olduğunun farkındayım. Güçsüzlerin canlarından olmaları şaşılacak bir durum değil. Yine de bunca insanı öldürdükten sonra kalbinin biraz olsun cız etmesi gerekmiyor mu?

Pişmanlık veya suçluluk duygusu gayet beklenen bir tepki olurdu. Hatta keyif veya heyecan gibi absürt bir tepki takınsa, o bile makul karşılanabilirdi.

Fakat...

Yoksa bu tepkisizlik, iradesine sahip çıkmak için başvurduğu bir tür savunma mekanizması mı? Hayır, bu katliam... Onun gibi bir canavar için son derece alışılageldik bir manzara olmalı! Karıncaları ezen insan misali sadist bir keyif veya acıma hissetmiyor!! Ne... Ne biçim iş bu? Neden bunlar yaşanıyor? Böyle biri dünyamızda ne arıyor ki?

"- Bir sorun mu var?"

"Hii!"

Bu sözleri işitmek Nimble'da çelikten çivilere oturma etkisi yaratmıştı. Nimble'nin bu soruya cevabı ise son derece saçma bir şekilde bağırarak gelmişti.

"Y- Yok bir şey ya. Demin... Deminki büyün diyorum, süpermiş."

Nimble dilinin boğazına düğümlenmediğine şükretmişti. Ayrıca... Böyle bir olayın karşısında Ainz'i övmesi racona taban tabana ters idi.

"Ha ha ha--"

Nimble'nin biçare iltifatı sönük bir kahkahayla cevaplanmıştı.

"Acaba... Yanlış bir şey mi söyledim?"

"Yok be, alakası yok. Deminki büyünün süper olduğunu söyledin, değil mi?"

“E- Evet.”

Bunda gülünecek ne vardı ki? Nimble'nin alnından boşalan terler bir nehir yatağı izi bırakmıştı. Yanındaki adamı sinirlendirmenin korkunç sonuçlarına bizzat tanık olduktan sonra böylesi bir hiddete maruz kalmayı hiç istemiyordu.

"Lütfen rahatlayın. Gerçi... Belirtmeliyim ki büyüm henüz tamamlanmadı. Asıl gösteri daha yeni başlıyor. Ne de olsa Cömert Hasat'ın Kara Tanrıçası'na adak sunulduktan sonra Tanrıça'mız da karşılık olarak yavrularını bahşedecektir. Bu güzelim, tatlı evlatlarını..."

Tanrıça'mız da karşılık olarak yavrularını bahşedecektir. Bu güzelim, tatlı evlatlarını..."

Dediği olmuştu.

Tıpkı olgunlaşan meyvelerin zamanı gelince toprağa düşeceği gibi—

İmparatorluk şövalyeleri bu ana tanıklık eden ilk insanlar olmuştu. Uzaklardan, güvenli bir mesafeden izleyen şövalyelerin buna ilk tanıklık eden kişiler olması zaten beklendik bir durumdu. Kendilerini güvende hissettikleri için miğferlerindeki dar boşluklardan pür dikkat izleme cesareti gösterebiliyorlardı.

Ölüm kasırgasının Krallık neferlerinin canlarını almasının ardından semada bir şey belirmişti; varlığıyla dünyayı kirlettiği izlenimi uyandıran tiksinç, kara bir küre.

Krallık'ın kanadında buna tanık olanlar kimlerdi peki? Muhtemelen sol kanatta yaşananlara dosdoğru bir açıdan tanık olmamış, sağ kanattaki birliklerdi. Sıra dışı bir olayın yaşandığını hissettiler fakat neler döndüğünü bilmiyorlardı. Sonra ise yaşananları kavramak için etraflarına bakınırken küreyi gördüler.

Gözleri oraya çekilmişçesine yanlarındaki neferler de küreyi fark etmişti. Böylelikle Kattse Ovaları'nda cenke girmek için toplanmış onbinlerce asker dilini yutmuş bir şekilde semada süzülen küreye bakar olmuştu.

Gökyüzünde duran bir delik olarak hiçbir şeye benzetilemeyen küre ifşa olmuşs bir örümcek ağı misali idi; bir kere göz teması kurdunuz mu kaçamazdınız.

Kara küre yavaş yavaş genişlemeye başlamıştı.

Savaşmak veya kaçmak olsun, hiçbir insan evladı makul bir fikir veya eylem üretememişti. Öylece bakıyorlardı.

Nihayetinde ise... Olgunlaşan meyve toprağa düştü.

Doğanın kanunları gereği de zemine temas etmesiyle küre paramparça oldu. Yere çarpan bir su balonu misali patladı, fazla olgunlaşan bir meyvenin başına gelecekler yaşandı da denebilir.

Çarpışma noktasından etrafa saçılan bir madde ile doluydu. Katran gibi bir madde idi. Uçsuz bucaksız bir şekilde genişleyen kara bir balçık dalgası misali ışığı ve Krallık neferlerinin cesetlerini yutmuştu.

Askerlerin içindeki anlam veremedikleri bir ses ise tanık oldukları olayın bununla sınırlı kalmayacağını söylemişti.

İçlerine doğmuştu. Fakat bunlar daha başlangıç idi.

Onlar için asıl çaresizlik gerçekten de şimdi başlıyordu.

Toprağı örten kara katrandan ansızın devasa bir ağaç bitmişti.

Hayır aslında, ağaç gibi göze hoş gelen bir varlık değildi.

İlk başta bir tane var idi, lakin çoğalmaya başlıyordu. İki, üç, beş ve on... Olmayan rüzgârda dalgalanan bu nesneler... Orada büyüyen şeyler... Dokunaç idi.

"Meeeeeehhh!!"

Birdenbire bir keçi melemesi işittiler. Tek bir keçiden gelmiyordu ama. Bir anda beliren bir keçi sürüsü idi âdeta.

Sese tepki verircesine katran kıvrılmış ve görünüşe göre bir şey kusmuştu.

Akıl almaz derecede tuhaf, acayip bir şey idi. 10 metre uzunluğundaydı. Dokunaçların da boyu eklendiğinde uzunluğu daha da artıyordu.

İlk bakışta bir şalgamı andırıyordu. Fakat yapraklarının yerinde sayısız kara dokunaç dururken kalın kök kısmı da ürkütücü bir topaklıktaki et parçalarından oluşuyordu. Alt kısmında ise beş ayağı vardı, tıpkı bir keçi misali kara toynakları vardı.

Derisi soyulup birden fazla noktadan ayrılırken topak şeklindeki kalın et parçası görünümündeki vücudunun köke benzeyen kısmında çatlaklar oluşmuştu. Sonra ise—

"Meeeeeehhh!!"

O çatlaklardan kulağa hoş gelen meleme sesleri geliyordu. Yapışkan salyalarının damladığı ağızlarını açıyorlardı.

Bu yaratıklardan beş tane vardı.

Gudubet vücutlarını Katze Ovaları'ndaki herkese sergilemişlerdi.

Kara Keçi'nin Karanlık Yavruları idiler.

Bu yaratıklar üstün seviye büyü [Kara İhsan'a hürmetlerimizi sunarız.(La Shub Niggurath)] tarafından alınan canlara orantılı olarak hayat bulmuşlardır. Herhangi bir özel yetenekleri olmasa da inanılmaz derecede dayanıklı varlıklardı.

Ayrıca hepsi de 90 levelin üzerindeydi.

Özetle, katliam başlamak üzereydi.

Tahammül edilemeyecek düzeyde bıktırırcasına tekrarlanan sevimli keçi melemeleri haricinde hiçbir ses duyulmuyordu. Dillerini yuttuklarından değil, gözlerinin önünde gerçekleşen hadiselerin hakikaten yaşanıyor olduğuna inanmak ve bunu kabullenmek istemediklerinden dolayı idi. 300 bini aşkın asker -yalnızca sağ kalanları sayacak olursak 235 bin asker- ovada öylece duruyor ve gıkını çıkarmıyordu.

Tüm bunlar olurken Ainz canı yürekten tebessüm etti.

"Fevkalade. Yeni bir rekora imza attım. Tarih boyunca beşini birden çağırmayı başaran tek kişi olabilirim. Muhteşem. Bugün burada can veren herkese şükranlarımı sunmalıyım."

Normalde Karanlık Yavrular'ın birini çağırmak başarı olarak görülür. İkisini çağırmak ise üstün başarıdır.

Şimdi ise beşi birden çağırılmıştı.

Yeni bir seviyeye yükselmiş oyuncu misali Ainz bir rekor kırdığı için keyfine diyecek yoktu. Bu uğurda onbinlerce insanın ölmüş olması umurunda bile değildi.

"Gerçi... Birkaç tane daha olsa ne güzel olurdu... En fazla beş tane mi çağırılabiliyor acaba? Büyüyü hâlihazırda son seviyesine getirdiysem müthiş bir başarıya imza atmış oluyorum, değil mi?”

"Tebrikler! Ainz-sama'dan da bu beklenirdi zaten!"

Mare kendisini överken Ainz maskesinin altından sırıtıyordu.

"Teşekkür ederim Mare."

Akabinde ise Ainz dönüp Nimble'ye şöyle bir baktı, zavallı adam altına edecekti. O da Ainz'i överken ağlamakla gülmek arasında gitgel yaşayan bir yüz ifadesi vardı.

"Teb- Tebrik ederim."

"Ne demek."

Ainz bu övgüyü cevaplarken acayip keyifliydi. Nimble'nin çehresindeki içtenlik Ainz'in kalbine dokunmuştu.

Akabinde ise kendisinin de YGGDRASIL'de bir oyuncu olduğu dönemlerde ilk kez la Shub Niggurath büyüsüne tanık olduğunda benzer şekilde büyülendiğini anımsamıştı.

Göz kamaştıran yahut kudretli büyüler kitlelerin kalplerini fethedebilir. E YGGDRASIL'in en popüler büyülerinden birinden de daha azı beklenmezdi  zaten. Büyüyü kullanacağımı söylediğimde Albedo ile Demiurge de cömert övgülerinde bulunmaktan kendilerini alıkoyamamışlar idi.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
DeDoS (42 puan) Üye
2022-11-21 03:09:14
O kadar mutlu oldular ki 60 bin kişi oturup mutluluktan ağlayacak bu
Jester (1457 puan) Üye
2021-08-31 13:10:03
Ceviri icin tesekkurler
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-19 23:53:08
Çeviri için teşekkürler
shypax (132 puan) Üye
2020-10-01 23:11:17
Sağolun çok güze Aykut ELMAS
ozant40 (42 puan) Üye
2020-09-23 21:36:11
Ağam eline sağlık. Güzel bölümdü
ARS (1843 puan) Üye
2020-08-05 01:32:37
Bölüm için teşekkürler.
Vampire (369 puan) Üye
2019-02-05 10:22:03
Güzel bölümdü elinize sağlık
Devilman (2387 puan) Üye
2018-11-19 09:23:55
Ainz baba yine coşturuyor :D