Sıfır İnananlı Tanrıça ile Isekai'yi Temizlemek - Sınıf Arkadaşları Arasındaki En Zayıf Büyücü

17 Haziran 2020
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
1223 Görüntülenme
Bu bölümü 30 Kişi beğendi.
Cilt 4

Başkentin Yeraltı Kanalları

“Burası yeraltı kanallarının girişi… Gerçekten gidiyor musunuz?” 

Yetimhaneden bize rehberlik eden çocuk tedirgin bir ifadeye sahipti.

“Sorun değil. Tehlikeli gelirse hemen geri döneriz.” (Makoto)

“Böyle diyorsun ama yüzünüzde heyecan var.” (Aya)

Görünüşe göre Sa-san için bu çok belliydi.

Vardığımız yer şehrin bitiminde büyük su kuyusu gibi bir yerdi.

Taş bloklardan yapılmış dairesel deliğe baktım ve derin yeraltına bağlanıyor gibi görünüyordu.

Aşağı inmek için paslı bir merdiven kullanmak gerekiyordu.

“O zaman şimdi gidiyoruz.” (Aya)

“Dikkatli olun…”

Çocuk tarafından uğurlanırken Sa-san ile ben yeraltı kanalına giriyorduk.

◇◇

 “Ah!… Sa-san, iyi misin?” (Makoto)

Yeraltı kanalında çok az ışık kaynağı vardı ve neredeyse zifiri karanlıktı.

[Gece Görüşü] Becerim vardı, böylece görebiliyordum.

“He? Normal olarak görebiliyorum. Laberintos'tan daha aydınlık.” (Aya)

“Ah, öyle mi?” (Makoto)

Laberintos'ta doğan ve orada yetişen bir Lamia’dan (reenkarnasyon geçirmiş) beklendiği gibiydi.

Vücut özellikleri başka bir seviyedeydi.

“Ama buna da şükür. Kanalizasyon tesisi olduğunu söylediklerinde daha kirli bir yer hayal ettim, ama su güzel.” (Aya)

“Sonuçta Symphonia’dan yatay olarak akan Aziz Harabe Nehri’nin suyunu sürükleyerek oluşmuş bir şey. Su akışı denize bağlanıyor.” (Makoto)

“Demek öyle.” (Aya)

Yeraltı kanallarında yavaş yavaş ilerliyorduk.

Bu arada, Sa-san ile el ele tutuşuyordum.

Elleri her zamanki gibi soğuktu.

“Bu Su Hareketi büyüsü kullanışlı. Ama suyun içinde canavarlar yok mu? Deniz Yılanı falan gibi.” (Aya)

“Sa-san… burası Laberintos değil.” (Makoto)

Burada böyle güçlü bir canavarın olmasının hiçbir yolu yoktu.

Ne de olsa canavar kovucu bir bariyeri vardı.

“Görünüşe göre burada sadece zayıf 0. Sınıf yaratıklar var.” (Makoto)

“0. Sınıf?” (Aya)

“Canavarların tehlike sınıfı. Onları belirleyen Maceracı Loncası.” (Makoto)

Fırsat varken canavarların güçlerinin sınıflara göre dağılımını açıkladım.

– Canavar Tehlike Seviyesi – Tavsiye Edilen Maceracı Rütbesi.

0. Sınıf: Zararsız - Sıradan insanlar bile onları yenebilir.

1. Sınıf: Tehlike Düzeyi Düşük - Tavsiye Edilen Rütbe Taş.

2. Sınıf: Tehlike Düzeyi Orta - Tavsiye Edilen Rütbe Bronz.

3. Sınıf: Tehlike Seviyesi Yüksek - Tavsiye Edilen Rütbe Demir.

4. Sınıf: Felaket Getiren Köy - Tavsiye Edilen Rütbe Altın ve Gümüş.

5. Sınıf: Felaket Getiren Şehir - Tavsiye Edilen Rütbe Platin.

6. Sınıf: Felaket Getiren Ülke - Tavsiye Edilen Rütbe Mithril.

Sınıf 7: Felaket Getiren Kıta - Tavsiye Edilen Rütbe Kahraman ve Orikalkum{1}.

8. Sınıf: Felaket Getiren Dünya - Kurtarıcı Abel-sama'yı getirin!

 

“Haah, çok detaylı bir şekilde ayarlanmış ha?” (Aya)

Dedi Sa-san, etkilenmişti.

“Bu arada, sen bir Felaket Getirensin Sa-san.” (Makoto)

“Ne?!” (Aya)

Şaşkınlıktan çılgına döndü.

Farkında değildi.

Sonuçta Sa-san kendi gücünü fark etmiyordu.

2-3 metre genişliğinde küçük yollar ve 5 metreden fazla genişliğe sahip orta boyutlu yollar çokça dallanmıştı.

Ben [Haritalama] Becerimi kullanırken dikkatle ilerliyorduk.

Canavar yoktu yani burası bir zindandan farklıydı, huzurluydu.

Dikkatli olmamız gereken şey Yılan Kilisesi veya mafya ile karşılaşmaktı, bu yüzden dikkatli olmalıydık böylece bizi bulamazlardı.

Şimdilik kimseyle karşılaşmadık.

Yeraltı kanallarından rahatça geçiyorduk, ama…

“Sa-san, dur.” (Makoto)

[Tespit] Becerimde bir tepki vardı.

“Evet, ayak sesleri duyabiliyorum. Üstelik bunlardan birkaç tane var.” (Aya)

[Gizlilik] Becerisi’ni etkinleştirdik ve gölgelerin içinde saklandık.

Bulunduk mu?

Yılan Kilisesi miydi?

Nefesimizi tuttuk ve düşmanları bekledik.

*Şap Şap*

Gürültülü ayak sesleri vardı.

Gözüktüler.

İnsan şekli vardı, ama vücutlarında et yoktu.

Sadece kemik olmasına rağmen hareket edebilen varlıklar gözüküyordu.

Ölümsüzler.

(İskeletler mi?!) (Makoto)

(Burada canavarlar var, Takatsuki-kun!) (Aya)

 Bu çok tuhaf…

Canavar kovucu bariyere ne olmuştu?

(Ne yapmalıyız, Takatsuki-kun?) (Aya)

(Hmm, onları görmezden gelebiliriz.) (Makoto)

Bir zindanı fethetme kuralı genellikle karşılaştığın kadar çok canavarı yenmekti.

Kıskaçlanmaktan kaçınmak içindi.

‘Her zaman bir kaçış yolu sağladığından emin ol.’, tecrübeli maceracı Lucas-san beni birçok kez bu konuda uyarmıştı.

“Onları yenelim Sa-san.” (Makoto)

“Anladım, Takatsuki-kun.” (Aya)

Yeraltı kanallarında işime yarayacak çok su vardı.

Neyse ki, iyi miktarda Ruh da vardı.

“Su Büyüsü: [Buz Taban].” (Makoto)

Zemini dondurdum ve iskeletin ayak basacak yerini aldım.

3 tane vardı.

Onları tek tek yenmeyi düşündüm ama...

“Hoito.” (Aya)

Sa-san devasa çekiciyle 3 canavarı bir kerede ezdi.

İskeletler parçalara ayrılırken çatlama sesleri çıktı.

“Aah…” (Makoto)

“He? Bu kadar mı?” (Aya)

“Yani, gördüğün gibi.” (Makoto)

Eskiden iskelet olan kemikler duvarlara dağılmıştı.

Benim sıram daha gelmedi.

… Hadi devam edelim.

Bundan sonra, ortaya çıkan…

“İskeletler, iskeletler, zombiler, iskeletler… oldukça fazlalar.” (Makoto)

“Hepsi ölümsüz…” (Aya)

Sa-san bıkkın bir ifadeyle mırıldandı.

Sa-san hepsini tek bir vuruşla yine ezmişti.

Evet, kullanışlıydı.

Ama beni rahatsız eden şey...

“Hepsi 3'lü gruplar halinde dolaşıyor.” (Makoto)

“Bu bir tesadüf değil, değil mi?” (Aya)

“Muhtemelen. Birisi onlara emrediyor olabilir.” (Makoto)

3 kişilik gruplara sahip olmak, bu kıtanın ordusunda bir sağduyuydu.

İskeletleri ve zombileri kontrol etmek ay elementinin bir parçasıydı, ruh çağırma.

Yani bir yerlerde onları kontrol eden bir büyücü mü vardı?

“Küçük Şeytanlar ile... Yılan Kilisesi’nin bir ilgisi var mı?” (Makoto)

“Geri dönmek daha iyi olmaz mı, Takatsuki-kun?” (Aya)

Sa-san geldiğimizden beri yenilmez birisiydi, ama şimdi geri çekilmeyi tavsiye ediyordu.

Huzursuz görünüyordu.

Benim de daha yüksek sayıda daha güçlü canavarlarla karşılaşmaktan kaçınmak istediğim doğruydu.

Hadi geri dönelim… söylemek istediğim şey buydu, ama…

“Biri var!! Kahretsin…!” 

Bir adamın bağırışını duyduk.

Etrafta bir sürü ölümsüz olan bu şüpheli yerde, birisi yardım mı istiyordu?

Kesinlikle iyi değildi…

Ne yapmalıydık…

“Takatsuki-kun, hadi gidelim!” (Aya)

Ah, bekleyip göremiyorsun hiç ha, Sa-san.

Ne kadar da erkeksiydi.

Sesin yönüne doğru gittik.

“Haaaaaah!” 

Genç bir adam, iskeletler ve zombiler tarafından kuşatılmıştı.

Hey hey hey, zar zor yetiştik.

“Su Büyüsü: [Su Ejderhası]!” (Makoto)

Büyünün hedefi… etrafı sarılmış olan adamdı.

“Aaaaah!” 

Vurduğum büyü sadece adama çarptı ve onu götürmeye başladı.

İskeletler ve zombiler orada kaldı.

Adamı olduğumuz yere getirdim.

“Sa-san!” (Makoto)

“Tamam~” (Aya)

*Pang!*

Sa-san dev çekiç tüm hızıyla ölümsüzlere doğru uçurdu.

20 civarında vardı.

“Tamam~” (Aya)

“Hızlı!” (Makoto)

1 dakikadan daha kısa sürede sona erdi.

“Peki ya canavarlar tarafından saldırıya uğrayan kişi?” (Aya)

“Bayıldı. Hey, uyan~” (Makoto)

Genç adamın yanağına tokat attım.

Gördüğüm kadarıyla, o yaklaşık 20 yaşındaydı ve kafasında köpek kulakları vardı... ya da belki bir kurttu?

Karanlık olduğu için iyi göremiyordum, ama giydiği kıyafetler pahalı görünüyordu.

9. Bölge’de olmasına rağmen bu kıyafet.

Şüpheli…

“… Ahh, Ne oldu bana? Öldüm mü ben?” 

“Hayattasın.” (Makoto)

“S-Siz de kimsiniz?!” 

Adam biraz uzaklaştı ve sonra Sa-san'ın arkasındaki iskelet ve zombi parçalarını gördükten sonra şok olmuş bir yüz ifadesi yaptı.

“Hepsini yendiniz mi?!” 

“Sa-san yaptı.” (Makoto)

“Siz çocuklar, sadece kim… hayır, beni kurtardınız. Teşekkürler.” 

“Hayır hayır, lafı olmaz.” (Aya)

Sa-san dev çekicini küçük bir boyuta geri döndürdü.

O zaman şimdi… bu kişiyle ne yapacaktık?

Yılan Kilisesi'nden miydi? Mafya mıydı? Hırsız mıydı? Yoksa sıradan bir vatandaş mıydı?

Sonuncu seçenek imkansızdı.

“Benim adım Peter Castor. İsterseniz bana Abi diyebilirsiniz.” 

Kendisini bir gülümseme ile tanıttı.

Ne kadar şatafatlı bir adam.

Japonca söylersek bu, cafcaflı olurdu.

“Öyle diyor yani, Sa-san.” (Makoto)

“Grubumuzun lideri sensin, Takatsuki-kun.” (Aya)

Canavarların çoğunu yenen kişi sendin Sa-san.

“Ben Takatsuki Makoto, buradaki yoldaşım Sasaki Aya. Biz Rozes Su Ülkesi'nin maceracılarıyız.” (Makoto)

Bir Kahraman olduğumdan bahsetmemiştim.

“Neden Rozes'in maceracıları burada?… Ah, canavarlara boyun mu eğdiriyorsunuz? Bu sayede beni kurtardınız. Maceracı Loncası çok hızlı!” (Peter)

Peter-san kendi başına bir sonuca ulaşmış gibi görünüyordu ve başını salladı.

Görünüşe göre bizden şüphelenmiş görünmüyordu.

Aniden 'Yılan Kilisesi'ni biliyor musun?' diye soramazdım, bu yüzden şimdilik sıradan bir konuşmayla başladım.

“Canavarlar yeraltı kanallarında sıkça ortaya çıkıyor mu?” (Makoto)

“Hey hey hey! Durum böyle değil. Yeraltı kanalları çocukluğumdan beri benim oyun alanım oldu ve ilk kez ölümsüz görüyorum!” (Peter)

Görünüşe göre burada canavarların olması yaygın değildi.

Tuhaf bir şeyler oluyordu.

“Ama buraya gelmeden önce yaklaşık 10 grup iskeleti ve zombiyi yendik.” (Aya)

“Bu nasıl olabilir?! Bu doğru mu, genç kız?! O zaman, burayı gelecekte iş için kullanamayacağım!” (Peter)

Peter-san başını Sa-san'ın sözleriyle acı içinde eğdi.

Bu kişinin her hareketi aşırı tepki gösteriyormuş gibiydi.

“Biz de tam gitmek üzereydik. Bizimle gelmek ister misin?” (Makoto)

“Ooh! Bu çok yardımcı olur. Bazı yoldaşlarla birlikteydim ama canavarlar tarafından saldırıya uğradıktan sonra ayrıldık.” (Peter)

Peter-san mutlu bir şekilde söyledi.

“Onları aramamak sorun değil mi?” (Makoto)

“Ben bir yem oldum ve canavarları çektim, bu yüzden kaçmış olmalılar.” (Peter)

“Anladım.” (Makoto)

Ne arkadaşlık ama.

Böyle garip bir yerde tanışmıştık, ama o kadar kötü biri olmayabilirdi.

“O zaman gidelim.” (Makoto)

“Size rehberlik edeceğim. Burada çocukluğumdan beri oynuyorum, bu yüzden tüm kısa yolları biliyorum.” (Peter)

Peter-san gururlu bir şekilde diyordu.

Burası çocukların yaklaşmaması gereken bir yer değil miydi?

◇◇

“Hoi.” (Aya)

Sa-san dev çekicini salladı ve canavarlara doğru uçurdu.

“O hanım çok güçlü, inanılmaz. Canavarlar küçük parçalar haline döndü!” (Peter)

Peter-san heyecanlı bir sesle bağırdı.

“Ama Takatsuki-kun daha güçlü~.” (Aya)

Sa-san çekicini küçültürken geri dönüyordu.

Ah, bekle! Rastgele şeyler söyleme!

“Vay canına, kardeşim! Hangi rütbedesin?” (Peter)

“Gümüş Rütbe, orta seviye bir maceracı. Sa-san beni burada pohpohluyor.” (Makoto)

Gümüş rozetimi gösterip açıkladım.

“Bu arada Peter-san, yeraltı kanallarında ne yapıyordun?” (Makoto)

Sahip olduğumuz bu konuşmada onu araştırmaya çalışıyordum.

“Hey hey, -san’a gerek yok! Peter yeterli, kardeşim! Buraya işle ilgili nedenlerle birisiyle buluşmak için geldik, ama o gelmedi ve onun yerine canavarlar geldi. Ne berbat bir gün. Ama hanım ve kardeş sayesinde tam tersine döndü! Teşekkürler, Tanrıça Ira-sama.” (Peter)

Peter, büyük bir para işareti şeklinde hazırlanmış kolyeye dua etti.

(Artık Yılan Kilisesi'nden olmadığı belli oldu.) (Makoto)

Yılan Kilisesi Şeytan Tanrı Kralı Typhon'a inanıyordu.

Nuh-sama'ya göre, dindar inananlar bir eylem olarak bile asla diğer Tanrılara dua etmezlerdi.

(Tanrıça Ira, şans ve iş dünyasını yöneten Tanrıça'dır. İnananlarının çoğu tüccar…) (Makoto)

“Bu talihsiz bir durumdu, Peter. Çıkış buralarda mı?” (Makoto)

“Evet, burada. Hiç şüphe yok.” (Peter)

Girdiğimiz yerden biraz ayrı bir çıkıştan çıktık.

“Aydınlık.” “Gözlerim henüz alışmadı.” 

Sa-san ve ben zifiri siyah su kanalından parlak yüzeye gelmiştik ve gözlerimizi ellerimizle kapattık.

Güneş gözlüğü istiyordum.

“Haha! Kardeşim, bu yeraltı kanallarından çıkarken gereklidir, biliyorsun.” (Peter)

Baktığımda Peter'ın güneş gözlüğü vardı.

Hey! Güneş gözlüklerin mi var Isekai?

Pekala o zaman, renkli gözlükler o kadar tuhaf olmamalıydı ha?

“Genç efendi!” “Siz iyi misiniz?!” “Yaralandınız mı?!” “Siz de kimsiniz arkadaşlar?!” “Genç efendiyle beraber ne yapıyordunuz?!” 

Tanrım! Dövmeler ve saç modelleri gibi şeylerle uzun boylu adamlar ortaya çıkmıştı!

Herkesin güneş gözlüğü vardı!

Bu insanlar da kimdi?

“Hey millet! Bu insanlar hayatımı yeraltı kanallarında kurtaran hayırseverlerim! Onlara kaba davranmayın!” (Peter)

Onun kaygısız havası ortadan kayboldu ve güçlü bir sesle bağırdı.

““““Özür dileriz, genç efendi!”””” 

““He?””

Sa-san ve ben, şaşkınlıkla Peter’e bakıyorduk.

“Üzgünüm kardeşim! Bugün vaktim yok, ama bir gün teşekkür etmek istiyorum. Size bu vaadin sözü olarak bunu ödünç vereceğim.” (Peter)

Bunu söyleyerek üstünde bir çeşit arma olan altın bir rozet verdi.

“Görüşürüz, kardeşim! Tekrar görüşmek üzere!” (Peter)

Peter uzun boylu siyah giyinik adamlarla çevrili halde gitti.

““…””

Sa-san ve ben orada şok içinde kaldık.

“Hey, Takatsuki-kun…” (Aya)

Evet, ne söylemek istediğini anladım.

“Peter genç bir mafya patronuydu, ha…” (Makoto)

Tanrıça Ira-sama sadece tüccarlar için değil, görünüşe göre mafya ve hırsızlar için de popülerdi.

“Takatsuki-kun… genç patron nedir?” (Aya)

“Kim bilir… Anladığım kadarıyla daha önce gördüğüm filmdeki bir mafya pozisyonu.” (Makoto)

“Anladım. Şimdi ne yapacağız?” (Aya)

“…Hadi geri dönelim.” (Makoto)

“… Tamam.” (Aya)

Sonunda Yılan Kilisesi hakkında bir ipucu almadan hanın yanına dönmüştük.

Döndükten sonra beni bekleyen şey Dağlık Kalesi'ne gitmekti.

Çevirmen Notu

{1} Orikalkum: Orichalcum veya aurichalcum, Platon'un eleştirilerindeki Atlantis hikayesi de dahil olmak üzere birçok eski yazıda bahsedilen bir metaldir.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
STERBEN (225 puan) Üye
2020-08-09 14:01:38
Bölüm için teşekkürlerBölüm için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-06-29 04:14:54
Ellerinize sağlık. Bölüm için teşekkürler.
MhmtSnmz (70 puan) Üye
2020-06-20 02:04:31
Teşekkürler
Eyisha (198 puan) Üye
2020-06-17 19:48:09
Mafia City
Eyisha (198 puan) Üye
2020-06-17 19:41:07
Mafya mı hiç beklemiyordum labbfksnfksndksnlsksjsakx
Eyisha (198 puan) Üye
2020-06-17 19:35:09
8. Sınıf yaratık bilgilendirmesi iyiymiş nfkskxkskdk KURTARICI ABEL SAMAYİ GETİRİN!
Nefret5335 (31 puan) Üye
2020-06-25 06:23:46
@Eyisha, jdjsjsjsj