Sıfır İnananlı Tanrıça ile Isekai'yi Temizlemek - Sınıf Arkadaşları Arasındaki En Zayıf Büyücü

14 Temmuz 2020
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
1161 Görüntülenme
Bu bölümü 31 Kişi beğendi.
Cilt 5

Takatsuki Makoto Su Şehrine Geri Dönüyor

Symphonia semalarında, Uçan Gemi’de.

“Furiae… Rozes'e mi gidiyorsun?” (Sakurai)

“Tekrar görüşmememiz daha iyi… Ryosuke.” (Furiae)

“Bunu söyleme…” (Sakurai)

“Beni unut.” (Furiae)

“Hayır.” (Sakurai)

“Ama…” (Furiae)

“Seninle görüşmeye geleceğim.” (Sakurai)

“… Aptal.” (Furiae)

Sakurai-kun ve Furiae-san, geminin pruvasında bir sabah dram yaşıyorlardı.

Lucy, Sa-san ve ben buna biraz uzak bir yerden bakıyorduk.

“Hey hey, Makoto, koruduğun prenses-sama, Işık Kahramanı-sama ile ayrılık konuşması mı yapıyor?” (Lucy)

“Bence bu uzun mesafeli bir ilişki.” (Makoto)

“Öyle mi?” (Lucy)

“Sakurai-kun her zaman popülerdir, ha~” (Aya)

Lucy ve Sa-san şaşkınmış gibi bakıyorlardı.

Bu arada, Prenses Sofia hala yapacak işleri olduğunu ve başkentte kalacağını söyledi.

Prens Leonard da aynı şekildeydi.

“Takki-dono, ayrılmamız gerekiyor…” (Fuji)

Fuji-yan, sorunlu bir ifadeyle geldi.

Yanda, aptalca bir çift, Işık Kahramanı ve Ay Kahini, duruyordu.

“Hey, Sakurai-kun! Ayrılma zamanımız geldi.” (Makoto) 

““?!””

İkisi şaşırmış gibi ayrılıyordu.

Ha? Fark etmek bu kadar uzun mu sürdü?

“Takatsuki-kun! Bana çok yardım ettiğim için üzgünüm. Furiae konusunda sana güveniyorum.” (Sakurai)

Sakurai-kun utanmış bir ifadeyle geldi.

“Sorun değil. Makkaren'de olacağız, bu yüzden gel ve arada sırada takıl.” (Makoto)

Ben hala Furiae-san'ın Koruyucu Şövalyesi idim, bu yüzden birlikte olacaktık.

Ay Kahini Dağlık’ta yaşayamazdı, bu yüzden Su Ülkesi’nde kalmasına karar verilmişti.

“Güle güle, Sakurai-dono.” (Fuji)

“Güle güle, Fujiwara-kun.” (Sakurai)

Sakurai-kun parlak bir şekilde gülümsedi. Her zamanki gibiydi.

O anda Prenses Noel'in bana ne söylediğini hatırladım.

“Sakurai-kun, kendini fazla zorlama, tamam mı? Makkaren'e geldiğinde seni güzel bir restorana götüreceğim (Fuji-yan ile beraber). Ayrıca, kaplıcalarımız var, böylece rahatlayabilirsin.” (Makoto)

Ne de olsa Kurtarıcı olarak muamele gördüğü için uyumaya vakti yok gibi görünüyordu.

Çalışkan olması iyiydi, ancak bunun da bir sınırı vardı.

"Evet, teşekkürler." (Sakurai)

Sakurai-kun biraz yorgun bir sesle dedi.

O gerçekten iyi miydi…?

◇◇

Symphonia git gide büyüyordu.

Ayrılıyor olsak bile devasa dağlık kalesi hala varlığını gösteriyordu.

“Bu kale ciddi bir şekilde büyük.” (Makoto)

Etkilenmiş bir şekilde ona baktım ve…

“Gerçekten sinir bozucu bir kale.” (Furiae)

Yanıma gelen, şimdi şaşkınlığından uzak olan Furiae-san'dı.

Dağlık Kalesi'nden nefret ediyor gibi görünüyordu.

Ya da belki Dağlık’ın kendisinden nefret ediyordu.

“Artık Sakurai-kun'dan ayrısın. Yapayalnız?" (Makoto)

“K-Kapa çeneni. Onunla tekrar görüşmeyeceğim! Peki, bu gittiğimiz Makkaren nasıl bir yer?” (Furiae)

“Hm, normal bir kırsal yer…” (Makoto)

Bunu nasıl açıklarım diye düşünüyordum ki…

“Makoto!” “Takatsuki-kun!” 

Lucy ve Sa-san heyecanlı sesler çıkardılar.

Bunu söyledikleri sırada üstümüzden büyük bir gölge geçti.

Dev kanatlı bir gölgeydi.

(Bu da ne? Bir ejder mi?) (Makoto)

*Fış*

Bir şey Uçan Gemi’ye indi.

Parlayan sarı saçlı ve altın zırhlı birisiydi.

Lacivert gözler ve keskin bir bakış.

“Hey, Rozes Kahramanı, geri dönmek için neden bu kadar acele ediyorsun?” 

Bu Yıldırım Kahramanı, Geralt idi.

Takdire şayan bir ejder Uçan Gemi’nin tepesinde uçuyordu.

“Buradaki işimizi bitirdik, bu yüzden eve dönüyoruz.” (Makoto)

Geralt-san kaşlarını çattı.

“Zafer ile kaçmak, ha…  Hey, Ateş Ülkesi dövüş sanatları turnuvasında bir rövanşımız olacak. Bir dahaki sefere kazanacağım!” (Geralt)

“……”

Eeeeh~

Bu kişi tamamen bir rövanş yapmayı planlıyordu.

Dostum.

Bir şekilde bundan kaçınabilir miydim?

“Peki, Kuzey Seferi'nde en çok Şeytan Efendisi yenen kişi kazansın mı?” (Makoto)

“… Hah?” (Geralt)

Bana inanılmaz bir yüzle baktı.

Ama bir şey düşündüğü anlaşılıyordu, ikna olmuş gibiydi.

"Anladım. Bu bana uyar." (Geralt)

Bunu söyleyerek ejdere atladı ve ayrıldı.

Çok şükür, onu ikna etmeyi başardım.

“Makoto, böyle bir şey söylemenin bir sakıncası var mı?” (Lucy)

“Takatsuki-kun, tek başına bir İblis Efendisini yenebilir misin?” (Aya)

Lucy ve Sa-san endişeli bir şekilde konuştular.

"Sorun değil. Geralt ile savaşmak istemiyorum, bu yüzden aklıma ne geldiyse dedim.” (Makoto)

Zaten bu acıdan bıktım.

Daha da önemlisi Su Perisi ile antrenman yapmak istiyordum.

Ama o zamandan beri onu göremedim…

Belki Nuh-sama'ya danışmalıydım…

“Takatsuki-sama, Yıldırım Kahramanı-sama ile yakın mısınız…?” (Nina)

“Bizi kovalamaya mı uğraştı?” (Chris)

Nina-san ve Chris-san, Geralt-san'ın uçtuğu yöne şaşkınlıkla bakıyorlardı.

“Muhtemelen buraya onu görmeye geldi…” (Fuji)

Fuji-yan mırıldandı.

“Gerçekten mi?” (Makoto)

O bir tsundere[1] miydi?

Eeh, karakterin değişti, Geralt-san.

◇◇

Bir süre sonra gökyüzünde huzurlu bir yolculuk devam ediyordu.

“Bu Uçan Gemide Görülecek Bir Şey…” (Furiae)

Furiae-san uzun saçları rüzgarla savrulurken dışarıyı izliyordu.

“Bu ilk seferin mi?” (Makoto)

Onun yanına gittim.

“Ne de olsa Ay Ülkesi'nin harabelerinde doğdum ve büyüdüm… Ülkeyi terk ettiğim tek zaman Güneş Ülkesi'nin beni zorla sürüklediği zamandı.” (Furiae)

Profili kederle doluydu.

Belki kendi ülkesine dönmek istiyordu?

Ama Ay Ülkesi kalıntıları görünüşte en kötü kamu düzenine sahip yerdi, bu yüzden özgürce dönebileceğiniz bir yer değildi.

Bunu düşünürken bana sordu.

"Hey, şövalyem, doğduğun yer nasıl bir yerdi?" (Furiae)

"Benim mi?" (Makoto)

Tokyo’yu mu açıklamalıydım?

Bu dünyanın bir insanına bunu açıklamak zordu.

“Her yerde Dağlık Kalesi'nden 3 kat daha uzun binalar var ve her yerde büyük metal makineler var. Ayrıca, içinde yüzlerce insanın olabileceği, cansız gözleri olan yetişkinlerin her gün gelip gittiği bir arabalar var.” (Makoto)

“… Ryosuke'den duyduğumdan oldukça farklı.” (Furiae)

Furiae-san karmaşık bir ifade yaptı.

“Sakurai-kun ne dedi?” (Makoto)

“Canavar yok, huzurlu ve ırk ayrımcılığından öldürülmüyorsun.” (Furiae)

“……”

Evet, bu doğruydu.

Büyü yok, macera yok ve bence biraz sıkıcıydı.

“Bu doğru değil, Takatsuki-kun! Tokyo bir sürü lezzetli tatlıya sahip bir yer!” (Aya)

Sa-san konuşmaya atladı.

Görünüşe göre Sa-san için, bu dünyadaki tatlılar yeterli değildi.

“Şimdi dediğine göre sen de bir diğer dünyalısın, değil mi Savaşçı-san?” (Furiae)

"Doğru! Tanıştığımıza memnun oldum Prenses-sama!” (Aya)

Sa-san neşeyle cevapladı.

“Bana prenses demene gerek yok. Sonuçta Koruyucu Şövalye anlaşmasını yaptığım kişi Makoto idi.” (Furiae)

“Bu şekilde mi oluyor?”, Sa-san başını eğerek böyle dedi.

Gerçekten mi? Böyle bir kural mı vardı?

“O zaman sana ne demeliyim? Furiae-san?” (Aya)

“Millet, lütfen bekleyin! Makkaren'de Furiae-dono adını kullanmak tehlikeli olur. Ay Kahini’nin adı ünlüdür. Her ihtimale karşı, sahte bir isim-desu zo kullanmak daha güvenli olur.” (Fuji)

Fuji-yan geldi ve bizi uyardı.

Anladım, haklıydı.

“Benim adımı herkes biliyor mu?” (Furiae)

Furiae-san hoşnutsuz bir şekilde dedi.

“Eğer ismini bu görünümle duyarlarsa çoğu insan senin Ay Kahini olduğunu anlar.” (Nina)

Nina-san da geldi.

Onun, 10 kişiden 10'unun geri bakmasını sağlayacak bir güzellik olduğu doğruydu.

Ay Kahini’nin adı iyi biliniyordu.

Anında ortaya çıkardı.

“İyi bir takma ad var mı?” (Furiae)

“Birdenbire sorsan bile…” (Makoto)

… Bir süre düşündükten sonra.

“O zaman Furi olsun.” (Furiae)

"Anladım, Fu-chan." (Aya)

Sa-san hemen ismini yok etti.

Takma adda onu böyle çağırmanın bir anlamı var mıydı?

“Ne, neden bahsediyorsunuz?” (Lucy)

“Lucy, bugünden itibaren Prenses Furiae, Prenses Furi olacak.” (Makoto)

“? Ne alaka?” (Lucy)

“Ayrıca, bazı ulusların önemli soylularını korumam gerekiyor.” (Makoto)

Görünüşe göre ayarlar bunlardı.

Eğer ona prenses dersem bu sorun olmazdı.

Arka planı Lucy'ye açıkladım.

"Anladım! Hadi iyi anlaşalım Furi!” (Lucy)

"Evet, iyi anlaşalım Büyücü-san." (Furi)

Bu Prenses-san, yoldaşlarına isimleriyle hitap etmiyordu.

Bilerek bir duvar mı oluşturuyordu?

(Eh, ya da sadece diğerlerine yavaşça yaklaşıyor.) (Makoto)

Uçan Gemi’nin dışındaki manzarayı izliyordum.

Toprak geniş ve bitmeksizin uzanıyordu.

Devasa verimli topraklar.

Güneş Ülkesi'nin başarılı olduğunu söyleyebilirdim.

Sadece ormanları ve gölleri olan Rozes'ten farklıydı.

Su Ülkesi’ni hala seviyordum ama.

Sonunda ona geri dönebilirdim.

“Bir sorun var…” (Fuji)

Fuji-yan'ın sesi Uçan Gemi’nin yemek salonunda yemek yerken yankılanıyordu.

Elinde büyülü bir verici vardı.

Onun yanında, solgun bir yüzü olan Chris-san vardı.

“Sorun nedir Fuji-yan?” (Makoto)

“Takki-dono, Makkaren'in bir sonraki feodal efendisinin seçilmesine karar vermek için yapılan bir toplantıya benziyor.” (Fuji)

"Bu ani oldu." (Makoto)

Makkaren feodal efendisinin 3 çocuğu vardı.

Hepsi de kadındı.

Christiana-san ikinci kızdı.

“Ablam ve kız kardeşim bunu planlamış olmalı. Danna-sama'nın uzun süreli gitmesiyle bu şansı kullanacaklarını düşündüler.” (Chris)

Chris-san incinmiş bir şekilde dedi.

"Hemen Makkaren'e dönelim." (Nina)

Nina-san, Chris-san'ın kolunu çeti.

“Takki-dono, özür dilerim, ama Makkaren'e tam hızda geri döneceğiz ve feodal efendisinin seçim toplantısına hazırlanmalıyız. Su Ülkesi Kahramanı’nın yardımına ihtiyacımız olabilir, Takki-dono…” (Fuji)

“Sanki burada yabancıymışız gibi konuşma, Fuji-yan. Senin için her şeyi yaparım." (Makoto)

“Takatsuki-sama…” “Kahraman-sama.”

Nina-san ve Chris-san bile bana minnettar gözlerini yönlendiriyorlardı ama cevabım doğal olandı.

Kötü bir Tanrı'nın Öncüsü olduğumu bildiğinde bile, Fuji-yan'a müttefikim olduğu için borçluydum.

Her şeyimle, bir borcu iade etmek zorundaydım.

Ama soyluların varis olmak için kavgaları rahatsız edici gibi geliyordu.

Yardım edip edemeyeceğimi bilmiyordum.

Tam hızda uçmanın sonucu olarak yarı sürede Makkaren'e dönmeyi başardık.

“Şimdi, hemen gideceğiz.” (Fuji)

Fuji-yan ve diğerleri derhal ayrıldılar.

"Kendimizi Maceracı Loncası'nda göstermeye ne dersiniz?" (Makoto)

Döndüm ve geri kalan üç kişiye teklif ettim.

"Doğru. Mary ve Emily ile bir süredir görüşmedim.” (Lucy)

"Izgara tavuk şişlerini tezgahlarda yemek istiyorum." (Aya)

“Size eşlik edeceğim.” (Furi)

Görünüş göre itiraz yoktu.

Uzun bir süre oldu Makkaren!

Hadi bir süredir görüşmediğimiz insanlarla görüşelim.

Furiae Naia Laphroaig’ın Bakış Açısı

(…Ne güzel bir şehir.) 

Makkaren adındaki bu şehirde ilk izlenimim böyle bir şeydi.

Bakımlı bir şehirdi.

Yanlarda akan su yolları.

Tuğladan yapılmış evler güzelce dizilmiş.

Etrafta dolaşan ve birbirleri ile iyi geçinen insanlar, canavarlar ve diğer birçok ırk vardı.

Etrafta koşan çocukların yüzlerinde gülümsemeler vardı.

(…Bu adil değil. Ay Ülkesi’nden tamamen farklı.) (Furiae)

Kötü kalıntılar, Laphroaig Ay Ülkesi.

Kanalizasyon ve çöp ile başa çıkılmıyordu, kadınlar ve çocuklar yalnız başına yürüyemiyordu.

İçinde olunacak en güvenli yer yeraltı sokaklarıydı.

Hatırladığımdan beri yer altında kirli bir yerde yaşıyordum.

Benimle ilgilenenler Ay Tanrıçası'nı tutkulu bir şekilde takip edenlerdi.

Kendi ebeveynlerimin kim olduğunu bilmiyordum.

Hiç eğlenmedim ve hayatımı basit geçen günler olarak yaşadım.

Su şehri Makkaren'in şehir manzarası benim için çok göz kamaştırıcıydı.

Düzensiz adımlarla yürüyordum.

(Eğer böyle bir şehirde yaşasaydım…) (Furiae)

“Bu tehlikeli.” 

Aniden elimi birisi tuttu.

“He?” (Furiae)

Makoto beni kenara çekti.

"Ah." (Furiae)

Görünüşe göre su yoluna düşmek üzereydim.

Makoto bana 'ne yapıyorsun?' diyormuş gibi bakıyordu.

“Teşekkürler... şövalyem.” (Furiae)

“Dikkatli ol Prenses.” (Makoto)

Hemen elimi bıraktı.

Sırtı bana bakacak şekilde yoluna devam etti.

(Tereddüt etmeden bana dokunuyor…) (Furiae)

Ay Ülkesi’nde Lanetli Kahin olarak adlandırıldığımdan bana yaklaşan kimse yoktu.

Bunun çok büyük bir onur olduğunu söylediler, ama aslında korkmuş olmalılardı.

Güneş Ülkesi'ndeki insanlar için de aynıydı.

Lanetimden korktular ve kimse bana yaklaşmadı.

Bu yüzden hepsini Cazibe Büyüsü ile kontrol ettim.

Şövalyem farklıydı.

Bana dokunmakta tereddüt etmiyordu.

“Makoto, Makkaren'e gelmeyeli uzun bir süre geçti!” (Lucy)

“Takatsuki-kun! Hadi birlikte kaplıcalara gidelim!” (Aya)

Lucy ve Aya onu her iki taraftan kucakladılar.

"Ne?! Böyle yürümek zor!” (Makoto)

Şövalyem onlardan kaçmaya çalışırken hafifçe kızardı.

Cazibe büyüsü onun üzerinde çalışmasa bile.

Kadın yoldaşları olduğunda kızarıyor gibi görünüyordu.

O benim Koruyucu Şövalyem olmasına rağmen geriye bakmadan ilerliyordu.

Ah, durdu.

“Hey, Prenses, tam ileride, Makkaren'in Maceracı Loncası var.” (Makoto)

Sadece başını çevirdi ve bunu söylerken gözlerime baktı.

Gözlerimde Cazibe Büyüsü’nü kullanmaya ve neler olduğunu görmeye çalıştım, ama fark etmedi ve kafasını geri çevirdi.

Sanki hiç ilgisi yokmuş gibiydi.

(Bu biraz küstahça…) (Furiae)

Makoto ve diğerleri büyük bir binaya girdiler.

“Hızlı, Fu-chan.” “Furi, gel.” 

Lucy ve Aya'nın bana seslendiklerini duydum.

(…Bu benim için bir ilk olabilir.) (Furiae)

Derin bir nefes alıp Su Şehri’nin Maceracı Loncası'na adım attım.

Çevirmen Notu

[1] Tsundere, ilk başta gergin, somurtkan ve hatta öfkeli tutumları olan bir kişinin, bir olay neticesinde aniden içten, samimi ve hatta mütevazı bir kişiliğe bürünmesi durumunu açıklayan terimdir.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
shypax (132 puan) Üye
2020-09-29 16:12:22
Bişey dikkatimi çekti biraz geç çekti ama serideki yan karakterlerün useless olmadığını fark ettim. Çoğu seride yan karakterler hiçbi işe yaramaz ama güzel olmuş bu tarafı
STERBEN (225 puan) Üye
2020-08-10 04:03:52
Bölüm için teşekkürler
MhmtSnmz (70 puan) Üye
2020-07-15 00:42:41
Geralt'ın ana karakter olduğu bir seri fena olmazdı. El bebek gül bebek yerine canla başla gelişiyorsun, elin 5 santimli veledi gelip her şeyini alıyor Teşekkürler!
Foudre1234 (50 puan) Üye
2020-07-14 23:08:32
Elinize saglik ve askta rakip yoksa eglenceli olmuyor biraz kiz biraz erkek kiskandiracak bi de mc tum karilari alacak noel ve furie dail bemce
Kiriyodx (69 puan) Üye
2020-07-14 19:43:58
Okudukça sakuraiden daha çok soğuyorum abi krşke ölse furi de bizimkine düşecek hadi tam gaz ileri
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-14 18:12:37
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-07-14 16:27:49
Çeviri ve edit için teșekkürler.
Ker!m (339 puan) Üye
2020-07-14 16:25:11
Bu bölüm biraz "yaşam için teknolojiye benziyor." ;))