Sıfır İnananlı Tanrıça ile Isekai'yi Temizlemek - Sınıf Arkadaşları Arasındaki En Zayıf Büyücü

02 Mart 2021
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
767 Görüntülenme
Bu bölümü 21 Kişi beğendi.
Cilt 8

Takatsuki Makoto Keyif Alıyor

Sa-san bana parlak kırmızı bir yüzle bakıyordu.

Odamda sık sık oyun oynardı, ama bizim dünyamızda yalnızken böyle bir şey olmamıştı.

Bu dünyada yeniden bir araya geldikten sonra birçok şey oldu, ancak ‘çizgiyi’ hiç aşmadık.

Çoğunlukla korkak olmamdan kaynaklanıyordu.

“Takatsuki-kun…” (Aya)

Sa-san'ın mütevazı göğsü tam benimkine yapışmıştı.

Kalbinin hızlı attığını hissedebiliyordum.

Benimkinin de aynı olduğuna emindim.

“Sa-san…” (Makoto)

Yutkundum.

Burada hiçbir şey yapmamak erkek olarak beni diskalifiye ederdi.

Dahası, kendi duygularım ve bedenim zaten aşırı yüklenmişti.

Elimi kıyafetinin düğmelerine götürdüm ve her bir tane çıkardığımda… beyaz teni yavaşça ortaya çıktı.

“Eğitimini böldüğüm için özür dilerim Kahraman Makoto-sama! Kaptan Ortho, 10.000 canavarı etkisiz hale getiren bir büyü kullandığınızı belirten bir mesaj gönderdi, bu yüzden lütfen dinlenmek için - he?”

““He?””

Sa-san ve ben ani davetsiz misafire döndük.

Kaptan Ortho'nun bir astı gibi görünen şövalyenin ağzı açıktı.

Benim düğmesi açılmış kıyafetlerime ve Sa-san'ın yüzüne bakıyordu.

Elim Sa-san'ın kıyafetlerinin 3. düğmesinde durmuştu.

“““…….”””

Buz evinin içinden ürpertici bir soğuk esiyordu.

“B-Böldüğüm için üzgünüm!” 

Ortho-san'ın mesajını iletmek için gelen şövalye şaşırtıcı bir hızla kaçtı.

““……””

Ve ikimiz de sessiz kaldık.

“…Hey, Takatsuki-kun.” (Aya)

“...Ne oldu, Sa-san?” (Makoto)

“…Güneş Şövalyeleri burayı biliyor mu?” (Aya)

“...Kahramanların herhangi bir acil durumda beklemede olması gerekiyor, bu yüzden Ortho-san'a eğitim yerimi söyledim.” (Makoto)

“Anladım.” (Aya)

“Evet...” (Makoto)

“…”

“…”

Sa-san ve ben bir süre sessizce birbirimize baktık.

“G-Geri dönelim mi?” (Makoto)

Sordum.

“…Evet.” (Aya)

Sa-san başıyla onayladı.

Sa-san ve ben el ele tutuşarak çadıra döndük.

◇◇

Çadıra döndüm ve yatağıma girdim ama fark ettiğimde geniş bir yerdeydim.

Görünüşe göre çağrılmıştım.

“Merhaba, Tanrıça-sama.” (Makoto)

“Aman Tanrım, önündeki yemeği yemeyi başaramayan Makoto.” (Nuh)

“Mako-kun, Sofia-chan kendini yalnız hissediyor bu yüzden biraz ilgi göster, tamam mı?” (Eir)

Görüş alanımdakiler, yüzünde bir sırıtışla Nuh-sama ve sıkıntılı bir ifadeyle Eir-sama idi.

Fakat her zamankinden farklı görünüyorlardı.

“…Siz ikiniz ne yapıyorsunuz?” (Makoto)

İkisi bir kotatsunun içinde ve bir tencerenin etrafındaydı.

“Bakarak söyleyebilirsin, değil mi? Et ve patates yahnisi. Orada öylece durma da yemeğe gel.” (Nuh)

“Yıl sonunda bana çok fazla yemek gönderildi, ama tek başıma bitiremem. Güzel bir ördek aldım, bu yüzden Nuh'un bana yardım etmesini istedim.” (Eir)

“Daha yıl sonu gelmedi ki?” (Makoto)

“Şey, İlahi Alem’den bahsediyoruz. Makoto’nun dünyasından farklı.” (Nuh)

“Anladım...” (Makoto)

Yani İlahi Alem için de bir yıl sonu vardı.

Pek ilgimi çekmedi ama güvecin lezzetli kokusu geldi ve bacaklarımı yavaşça kotatsuya soktum.

Kaynayan sesler çıkaran tencerenin içine baktım.

Çin lahanası, bahar krizantem, havuç, soya peyniri, shiitake mantarı, maitake mantarı, mizuna, baz olarak soya soslu çorbasında.

Tencerenin yanında kırmızı ve parlak ördek eti vardı.

“İşte çubukların, Mako-kun. Ördek eti çok uzun süre ısıtılırsa sertleşir, bu yüzden yemeden hemen önce biraz ısıt. Ördek etini tek başına yemek lezzetli, ancak onu sebzelerle birlikte yemeni tavsiye ederim.” (Eir)

Eir-sama bana detaylı bir ders verdi.

Görünüşe göre Su Tanrıçası, güveç kurallarına sıkı sıkıya bağlıydı.

“Güveci istediğin gibi yesen olmaz mı?” (Nuh)

Öte yandan, Nuh-sama her zamanki gibi kendi isteğiyle ilerlemek istedi.

Kişilikler burada ortaya çıkıyordu.

“O zaman ben de yiyeceğim.” (Makoto)

Şimdilik, Eir-sama'nın dediği gibi yaptım ve bir parça ördek eti alıp sıcak çorbaya koydum.

Eti biraz ısıttıktan sonra mizunaya sarıp ağzıma koydum.

(Ne?!) (Makoto)

Et suyu ağzımda patladı ve içine nefis bir tat yayıldı.

Görüş alanım yıldızlarla doluydu ve manzara gökkuşağı rengine döndü.

Bir ısırıkta mutluluk gibiydi ve başım dönüyordu.

B-Bu ne?!

Daha önce böyle bir şey yemedim!

“Aman Tanrım, Makoto'nun bu kadar şaşırdığını görmek nadirdir.” (Nuh)

“Altın ördek denen İlahi Alemin birinci sınıf bir ürünü. Sloganı, ‘bir ısırık seni cennete gönderir’.” (Eir)

“Bu, bir insanın tüketmesi uygun bir şey mi, Eir?” (Nuh)

“Mako-kun ise, sorun yok, değil mi? Mako-kun, her ihtimale karşı Salim Zihin’i kullan, tamam mı?” (Eir)

“…Bunu yemeden önce söyle bana, Eir-sama.” (Makoto)

Cidden cennete gönderileceğimi hissettim.

Giysilerimi çeken bir meleği görebiliyordum.

Bundan sonra iki Tanrıça ile birlikte bir güveç yemenin tuhaf görüntüsü devam etti.

“Bu arada, bugün ne oldu?” (Makoto)

Bunu sorarken Eir-sama'nın bir parça ördek etini sarmasına bakıyordum.

Güveçlerine onlara eşlik etmek için beni buraya çağırmaları mümkün değildi, değil mi?

“Hmm, neydi o? Eir sana söyleyecek bir şeyi olduğunu söyledi.” (Nuh)

Nuh-sama, biz yemeğin ortasında olmamıza rağmen vanilyalı dondurma yiyordu.

“Tatlı yenecek son şey değil mi?” diye sordum, ama “Ne zaman istersem onu yerim!” diye yanıtladı.

Özgürlük tanrıçası...

“Doğru! Konuşmam gereken önemli bir şey vardı. Ira-chan'la ilgili!” (Eir)

Eir-sama bunun önemli bir konuşma olduğunu söylese de eli durmadı.

Ayrı ayrı ısıtılan soba, güvece konuyordu. (ÇN: Soba, Japon mutfağında karabuğdaydan yapılan ince eriştelerdir.)

Soba?

“Hey, Eir, güveçte yapılacak son şey çorba içmek değil mi?” (Nuh)

“Cık cık cık, anlamıyorsun. Ördek sosunu soba ile bitirmek en iyi seçenektir.” (Eir)

“Heeh, gerçekten mi?” (Makoto)

Nuh-sama ve ben, Eir-sama'nın açıklamasından sonra güvecin içine ilgiyle baktık.

Soya soslu çorba ile karıştırılmış ördek etinden çıkan sular, lezzetli bir koku yayıyordu.

O sırada kaselerimizin her birine soba yerleştirildi ve üzerine serpilmiş canlı yeşil taze soğan ve ışıltılı shichimi vardı. (ÇN: Shichimi: yedi baharat karışımı)

“Hadi bakalım.” (Eir)

“Teşekkürler, Eir-sama.” (Makoto)

“Lezzetli! Bu oldukça iyi, Eir.” (Nuh)

Ben ellerimi kasenin önüne koymuşken Nuh-sama çoktan sobayı höpürdetiyordu.

Üçümüz bu güzel ördek sobanın tadını çıkardık.

Haah, sakinleştirici.

(Hm? Bir şeyi unutuyormuşuz gibi hissediyorum.) (Makoto)

Sanırım Eir-sama hala konuşmasının ortasındaydı...

“Doğru, Ira-chan'ın bunca zamandır Ölümlü Alem'de kalması meselesi hakkında!” (Eir)

“Ira-sama'nın tarafını duydun mu?” (Makoto)

Bunu dinlemem gerektiğini düşündüm, bu yüzden duruşumu düzelttim.

“Peki Ira neden bunca zaman Kahin'in içinde kalıyor?” (Nuh)

Nuh-sama onu devam etmesi için zorladı.

“Görünüşe göre Ira-chan, 1000 yıl önce ölümlü alemdeki karanlık çağı durduramayacağı gerçeğinden yakınıyor. Yanlış bir öngörüde bulunmamak için ölümlüler aleminde olduğunu söyledi. İlahi Alemde iken geleceğin net ayrıntılarını göremeyeceği doğru.” (Eir)

Eir-sama masayı temizliyordu.

“Sana yardım edeceğim, Eir-sama.” (Makoto)

“Sorun değil, sorun değil. Sen otur.” (Eir)

Bir Tanrıçanın temizliği yapması gerçekten doğru mu…?

Ya da daha çok, burası Nuh-sama'nın odası, yani bunu yapan Nuh-sama olmamalı mı?

Takip ettiğim Tanrıça'ya baktım ve ikinci porsiyon dondurmasını yiyordu.

“Ne?” (Nuh)

“Hiç...” (Makoto)

Eğleniyor gibi görünüyordu, o yüzden onu öyle bırakalım.

“Ama biliyorsun... geleceği ölümlü alemden izlerse büyük resmi kaçırma şansı var.” (Eir)

“Ya da daha doğrusu, sorun yok mu? İlahi Alem düzenlemeleri açısından gri bölgede değil mi?” (Nuh)

Nuh-sama, Eir-sama'nın endişeli sesine karşılık verdi.

Arada sırada konuşmada yer alan İlahi Alem düzenlemeleri.

Kabaca söylemek gerekirse, ‘Kutsal Tanrılar, ölümlü alem halkının meselelerine doğrudan müdahale etmemelidir’.

Görünüşe göre Ira-sama'nın yaptığı şey oldukça tehlikeliydi.

“Prenses'e ve bana karşı biraz daha nazik olmasını isterdim.” (Makoto)

Ira-sama ikimize gerçekten çok sert konuşuyordu.

Eir-sama bu sözlerime tepki gösterdi.

“Sorun değil. Ira-chan'a sana ve grubuna nazik davranmasını söyledim, Mako-kun!” (Eir)

Eir-sama bana başparmağını kaldırdı ve göz kırptı.

“Çok teşekkürler.” (Makoto)

Başımı eğdim ve teşekkür ettim.

Son görüşmede bizi rahatsız etmediği doğruydu.

Anladım, demek Eir-sama sayesindeydi.

O anda Nuh-sama'nın ‘mumumu’ deyip karmaşık bir ifade yaptığını gördüm.

“Sorun nedir, Nuh-sama?” (Makoto)

“Makoto’dan puan kazanmaya çalışmıyor musun, Eir? Makoto'yu dönüştürmemelisin, tamam mı?” (Nuh)

“Onu bu kadarla kazanmamın hiçbir yolu yok.” (Eir)

Eir-sama hayretle dedi.

Ama görünen o ki Nuh-sama endişeliydi ve bana yaklaştı.

“İşte, Makoto. Bu dondurmayı yiyebilirsin.” (Nuh)

“İstemiyorum. Sadece yediklerinin kalıntıları, Nuh-sama.” (Makoto)

Nuh-sama bir süredir yediği dondurmayı bana verdi.

“Haah? Ağzıma koyduğum şeyi yemek istemediğini mi söylüyorsun?! Ne kadar ukala bir inanan. İşte, ye hadi.” (Nuh)

“Hey, onu ağzıma zorla it-mgh!” (Makoto)

Nuh-sama daha önce yediği dondurmayı kullandığı kaşıkla aldı ve ağzıma sürdü.

Ağzıma soğuk ve tatlı bir tat yayıldı.

Kesinlikle lezzetliydi.

“Bak! Lezzetli, değil mi?!” (Nuh)

“Mümkünse zaten yenmiş biri yerine yenisini isterdim.” (Makoto)

“Az önce ne dedin?! Bir yudum daha al!” (Nuh)

“İstemiyorum!” (Makoto)

“İkiniz gerçekten iyi anlaşıyorsunuz.” (Eir)

Eir-sama, Nuh-sama ve benim karşılıklı konuşmamızı izlerken güldü.

O anda manzara bulanıklaştı.

Zaman dolmuş gibi görünüyordu.

“Pekala, Nuh-sama, Eir-sama, konuşma ve güveç için çok teşekkür ederim.” (Makoto)

“Görüşürüz, Mako-kun. Savaşta elinden gelenin en iyisini yap.” (Eir)

“Gardını indirme, Makoto.” (Nuh)

İki Tanrıça'ya başımı salladım.

Savaş daha başlamadı bile.

Düzgün kafa tutmalısın.

Bunu düşünürken bilincim soldu.

◇◇

Sabah olmuştu.

Nedense gürültülüydü.

[Gizlice Dinleme].

“Aya, söyle hadi! Dün gece Makoto ile ne yaptın?!” (Lucy)

“Ne, Lu-chan? Ben hiçbir şey yapmadım~.” (Aya)

(Geh.) (Makoto)

Benim hakkımda.

“Yalan. Senden Makoto'nun kokusunu alabiliyorum. Ayrıca giysilerindeki saçlar Makoto'nun. Kanıt sende!” (Lucy)

“Hawawawa.” (Aya)

Lucy’nin tümdengelim yeteneği Sa-san’ı geri püskürttü.

Artık görünmem lazım mı?

(Pekala, beş dakika daha.) (Makoto)

Uyumaya dönelim.

“Aman, uyanmışsın, Makoto.” (Lucy)

“Takatsuki-kun uyandı, ha.” (Aya)

Nasıl anladılar?!

Çadırda bir bölme vardı!

“Kahretsin, elden bir şey gelmez. Şimdi bu noktaya geldiği için…”

“Ah, Şövalyemin geleceğinde kaçmaya çalıştığını gördüm. Yakalayın onu.” (Furiae)

“Prenses?!” (Makoto)

Konu ile ilgili yeteneğini böyle bir şey için kullanma!

…Ondan sonra yakalandım ve olan her şeyi anlattım.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-25 18:05:42
Peki sırf bunun için yeteneğini kullanması
STERBEN (225 puan) Üye
2021-04-09 16:45:56
Ya yazar lütfen artık biraz karakteri agrasif yap yaaa!! hayır senden sürekli bir aksiyon yada romantizm de beklemiyorum ki ? tek istediğim bir kez olsun agrasif ola bilmesi! zaten duygularını kaybetmeye başlayınca hepten imkansız olacak bari olmadan önce yap artık (╬▔皿▔)╯ Çeviri için teşekkürler.
Datosu (28 puan) Üye
2021-04-07 18:18:12
İşe iyi tarafından bakın, 3. düğmeye eli gitti.
Mesofoworld (90 puan) Üye
2021-03-17 16:50:02
Umarım o şövalye bekar değildir yoksa acırım baya çeviri ve edit için teşekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2021-03-07 05:01:34
Çeviri ve edit için teșekkürler.
DeliDana (2871 puan) Üye
2021-03-07 05:01:26
Diyecek pek birșeyim yok sadece buradan o askerin annesine selam yolluyorum.
Idler (20 puan) Üye
2021-03-02 18:25:27
çeviri için teşekkürler
voidex (62 puan) Üye
2021-03-02 17:24:41
(╯°□°)╯︵ ┻━┻