Theoden

05 Mart 2020
Çeviri: 163
Düzenleme: AntiYasuo
560 Görüntülenme
Bu bölümü 2 Kişi beğendi.

Turgan'ın Kararı

Düşünecek bir şey yoktu. Turgan, Nyu öylece bilincini yitirmek üzere yatıyorken hesap yapacak bir adam değildi. Nyu’nun üzerine eğilip, yarasının en son noktasını eliyle sıkarak, iğnenin girdiği ve muhtemelen lanetin en yoğun olduğu, boynundaki noktaya dudaklarını yapıştırıp, kanını ve laneti emmeye başladı.

Nyu bedenini zor hareket ettirebiliyor olmasına rağmen, kollarıyla güçsüz bir şekilde Turgan’ın başını itmeye çalışıyordu. Normalde her gün Turgan ile bu kadar samimi olabilmeyi dileyen genç kız, şu an Turgan’ın dudaklarının boynunda olmasını istemiyor gibiydi.

“ Turgan yapma. Eğer bunu yaparsan kıyımı yitireceksin. “

Turgan konuşmadan yaptığı şeye devam ediyordu. Kanı emdikçe dudakları ve dili uyuşmaya başlamış, Nyu’nun yarasının bittiği noktadaki, dolaşımı kesmek amacıyla bacağını sıkan elinin gücünün azaldığını hisseder olmuştu.

Dudaklarını kaldırmadan emmeye devam ediyor ve her damlayı yutup, kendi bedenine geçiriyordu. Tadı iğrençti ancak Nyu’yu hayatta tutabilecekken, kanı tükürecek zamanı olduğunu bile düşünmüyor bu yüzden de dudaklarını kaldırmadan, ağzını dayadığı bir çeşmeden su içer gibi, lanet bulaşmış kanı içiyordu.

Her damlası geçerken boğazını, midesini yakmasına rağmen, aldırmadan devam ediyordu Turgan. Bir dakika kadar buna devam ettikten sonra, Nyu’nun bedeninden süzülen kanın rengi açılmıştı ve pıhtılaşmaya başlamıştı. Bunun lanetten arındığının bir göstergesi olarak kabullenmişti Turgan. Bir süre daha devam ettikten sonra, kandaki iğrenç tadın ve yakma hissinin artık olmadığını fark etti ve dudaklarını çekti.

Turgan’ın başı dönmeye başlamıştı ve etrafta yardımına koşacak kimse yoktu. Bu yüzden bir an önce Nyu’nun yarasını sarmalıydı. Üzerindeki T-shirtü yırtıp uzun bir bez haline getirdikten sonra, Nyu’nun yarasının üzerine bıraktı ve kalan parçalarla da, kusursuz olmayan ama hızlı bir şekilde, üzerine iş görecek düğümler attı. Belinin, bacağının ve yaranın birçok bölgesinin üzerine düğüm atabilmişti. ( Yara uzunlamasına olduğundan kolayca kapanacak türde değil. Bu yüzden önce üzerine bir kumaş serip ki boynundan kasığına kadar uzanan ince bir kumaş, kalan kumaş parçalarını da vücudunun ve bacağının arkasından geçirerek düğümler atıyor.)

Nyu çoktan kendinden geçmişti ve Turgan yapması gereken başka bir şey olmadığını fark edince, Mirliva Yavuz’u kontrol etmek için ona doğru ilerledi ancak artık ayakta bile duramıyordu. Sürünerek Yavuz’un önüne geldi ve kanlar içindeki bedenine dokunamadan, yanı başına yığılıp kaldı. Uyuduğunda karşısında duran sadakat ruhuydu.

Turgan kıyımın balyoz tarafının ruhunu gördüğünde, panikleyerek yüzü düşmüştü. Bu ruhu özellikle seçmiş olmalıydılar ve sadakatlerinin sona erdiğini söylemeye gelmiş olmalıydı. Havarinin dediği gibi bedeninde Kali’nin laneti dolaşan bir hizmetkarı istemiyor olmalıydılar.

‘ Cidden beni bırakacak mısınız sadakat ruhu? Hüe hüe ‘

“ Aksine doğru kişiyi seçtiğimizi bir kez daha gösterdin kullanıcı. Dostlarına sadık kaldın ve bizi bile kaybetmek uğruna onları kurtardın. “

‘ Ciddi misin beni bırakmayacak mısınız yani? ‘

“ Tabi ki hayır. Buraya sana lanetten nasıl kurtulacağını söylemeye geldim. Bu kez ruhu güçsüz olan sensin. Bu yüzden zamanımız yok. “

‘ Hemen söyle o zaman. Bir an önce bu iğrenç şeyden temizlenmek istiyorum. ‘

“ Vücudunu ondan arındıracağız. Hizmetkarlarından birini bul ve silahını ona ver. Bir defaya mahsus bizi kullanmalarına izin verip, laneti emeceğiz. Ama unutma bunu yapan kişi bir süre kendinde olmayacaktır. Eğer sahtekar biz hizmetkarsa, bunu denemesi hayatını kumar masasına yatırmasıyla aynı şeydir. “

‘ Nasıl yani benimde mi hizmetkarım var ? ‘

“ Evet. Sen tanrının hizmetkarısın, onlarsa senin. “

‘ Kaç tane hizmetkarım var ki? ‘

“ Onu sen bulacaksın. Şimdi gidiyorum ki bedenine dön. Yoksa bunu yapabilmen için çok geç olacak. “

Sadakat ruhu sarı bir top halini alıp ortadan kaybolmuştu. Turgan bu hizmetkar kelimesinden hiç haz etmese de, son sefer ruhlara bunu söylediğinde beklemediği kadar büyük bir tepkiyle karşılaştığından, en azından onların yanındayken bu rahatsızlığını dile getirmemeye karar vermişti.

.

.

.

.

Köklu düşmanların arasına daldığında şoka uğramıştı. Zira düşmanların hiç biri insan değildi. En azından yaşayan insanlar değillerdi. Kumdan yaratıklar, çürümeye başlamış insan bedenleri, henüz ölmüş başıbozukların cesetleri, ölü hayvanlar ve birbirinden ayrılmış olmasına rağmen bir beden haline gelebilmiş farklı yaratıkların kemikleri…

Köklu umursamadan iyice alçalıp, yüzlercesini parçalara ayırdı ancak düştükleri yerden tekrar kalkıyorlar, bir bacakları kalsa bile ilerlemeye devam ediyorlardı. İşte o zaman asıl düşmanın sesi duyuldu.

“ Bir aydakar demek. Cesedin fazlasıyla işime yarardı. Gerçi bir başka aydakarın ölü bedenini kullanmıştım ancak Castro denen herif onu yok etti.

“ Sen de kimsin insan ? “

Adam şehrin en yüksek binasının üzerinde duruyordu. Olduğu yerden sıçrayıp, yirmi metre kadar önünde yere paralel ilerleyen Köklu’nun üzerine düştü.

“ Seni de öldürüp ordusuna katmak isteyen biriyim. “

Adam tam Attila’nın karanlık sonuna benzeyen silahıyla Köklu’yu kesmeye niyetlenmişti ki, Köklu boynunu çevirip ağzından bir şey üfledi. Alev değildi ancak alev gibi yakıcı bir etkisi olmalıydı. Adamın kıyafetlerinin küçük bir kısmına temas edip orayı yakmış, kendi tüylerinin bir kısmını da ütülemişti.

“ Cüssen kadar konuş insan. Ahyarın oğlunu öldürebileceğini sana düşündüren nedir ? “

“ Ahyarın oğlu mu? Şimdi daha çok ilgimi çektin bak. ”

Adam Köklu’nun üzerinden atlayıp, ayaklarının üzerine inmeyi başarmıştı. Başını göğe çevirip Köklu ile konuşmaya devam etti.

“ Daha önce öldürdüğüm aydakarların nefesleri bu kadar kuvvetli değildi. Mutlaka seni aydakar koleksiyonuma katmalıyım. Uçamadığımdan biraz destek alacağım kusura bakma olur mu? “

’Aydakarlar koleksiyonu mu ? Bu adamın yaftı kendi öldürdüğü cesetleri kullanabilmesini sağlamıyor mu? Yoksa bu adam birden fazla aydakarı öldürebilecek kadar güçlü mü ? Özüne bakılırsa öyle olmalı ‘

Adam yaftını yapacak gibi toprağa dokunmuştu ki karnına yediği tekmenin acısıyla sarsıldı. Düştüğü yerden baktığında, kendine gelebilmiş olan Castro’yu gördü. Ağır yaralanmıştı ve vücudunda bir sürü ısırık izi vardı. Yine de ayağa kalkmayı başarıp adamı yerinden yuvarlayabilecek bir tekme atacak güce sahipti. Castro bakışlarını Köklu’ya çevirdi ve ağlamaklı gözlerle bağırdı.

“ Teslim olmadım Köklu. Muhtemelen öleceğim ama Serdarıma bir başıbozuğa yakışır şekilde savaşarak öldüğümü söyle tamam mı? “

Köklu cevap vermeye hazırlanırken ondan önce davranan birisi olmuştu.  Baskılayıcı bir başka öz hissedilebilir olmuş akabinde de özgüvenli bir erkek sesi duyulmuştu.

“ Neden kendin söylemiyorsun Castro ? Yoksa senin için başımı eğdiğimden, gönül koydun da benimle konuşmuyor musun? “

Dragut ve ekibi yetişmişlerdi. Attila’nın karşısında dahi eğilip bükülmeyen adam, bu yabancıya karşı yenilgiyi çoktan kabullenmiş ve yoldaşları etrafında belirdiği için de mutlu olmuş görünüyordu. Göz yaşlarına engel olamadan konuştu.

“ Serdarım ben bile kaybettim. Bu herif tek başına hepimizi mağlup etti. Ben üzgünüm. “

Dragut Castro’nun yanına kadar geldi. Pelerinini çıkarıp üzerine bıraktı. Kocaman adam olmasına rağmen başını okşayıp onu teselli etmeye başladı.

“ Bir hakana karşı kaybettiğin için seni ayıplayamam Castro ama bu kadar süre direnip şehri öylece teslim etmediğin için minnettarlığımı gösterebilirim. “

Hakan kelimesini duyan Mirlivalar ve intikam alayı üyeleri, küçük dillerini yutmak üzereydiler. Köklu bile bu adamın bir hakan olma ihtimalini düşünmemişken, Dragut emin bir şekilde söylemişti.

“ Yanılıyor muyum Kuzey’in Hakanı? “

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar