Theoden

09 Mart 2020
Çeviri: 173
Düzenleme: AntiYasuo
539 Görüntülenme
Bu bölümü 2 Kişi beğendi.

Dragut Hayranlığı

Muhafız paniklemiş olmasına rağmen, yüzündeki hayran ifade halen mevcuttu. Dragut’un omuzundan çekmesiyle zorunlu olarak ayağa kalkmış oldu.

“ Yanlış anlamayın Aziz Serdarım resminiz on yıldan uzun süredir Seyduna da mevcut. Burada başıbozukları severiz ve sizin gibi bir adamı bir çok yerli idol olarak görür. İnsanlara cenneti vaad etmemesine rağmen, on binlerce kişiyi etrafında toplayabilmiş, bir sürü şehri fethedebilmiş ve yirmi yıldan uzun süredir tüm dünyaya karşı durmasına rağmen hayatta kalabilmiş bir adamsınız siz. Lütfen bir başkası size eşlik etme şerefine nail olmadan beni takip edin. “

Durumdan rahatsız olan Castro çıkıştı.

“ Aziz serdarım nedir lan? Ona sadece biz başıbozuklar öyle sesleniriz. “

Ragnossa şaşkınlıktan bayılmak üzereydi. Muhafız onlara hürmetini sunmasına rağmen, şimdi de Castro taşkınlık çıkarıyordu ancak Muhafız durumdan memnun gibi görünüyordu.

“ Sizler cidden başıbozuksunuz. Gerçi Dragut olmasa bu kadar hoş karşılamazdım ama eğer Serdar bizzat geldiyse, misafirperverlikte kusur edemeyiz. “

İkinci kontrol kapısına geldiğinde oradaki muhafızı ilk kapıya yönlendirdi ilk muhafız ve dört kapı boyunca da bunu yapmaya devam etti. Dördüncü ve son kontrol kapısından geçtikten sonra, etrafında gördüğü insanlardan birisini de o kapıya yönlendirdi.

Girişte pek insan olmasa da şehrin içinde ilerlediklerinde insan sayısı artarken, etraflarında toplanan insanlardan dolayı bir çember oluşmuştu. Yerlilerin kendi aralarında dedikodu yaptıklarını fark etmek çok zor olmadığından, muhafız duruma açıklık getirmek istedi.

“ Evet soydaşlarım. Bu gördüğünüz adam Dragut’un ta kendisi artık açılın da Seyduna Sabbat’ın kalesine gidebilelim. “

Halkadakilerden bir adam yüksek sesle konuştu.

“ Dragut dediğin adam, bilinmez yaftların mucididir. Öylece Dragut olduğuna inanmamızı bekleme. Burası Seyduna toprakları. En ufak bir şüpheye yer yok. “

Bu konuşan adamı Ragnossa tanıyordu. Ona yaklaştı ve sitem etti.

“ Sadece birkaç ayda beni unuttun mu cidden? Bak Seyduna Sabbat’ın verdiği tabaka hala duruyor. Belki hatırlamana yardımcı olur ha Fedai Cenger.. “

“ Sen karışma Ragnossa. Gerçek bir Seydunalı değilsin ve belki de topraklarımıza düşman getirdin. Bu adamı bir testten geçireceğiz değil mi arkadaşlar? “

Çevredeki insanlar tuhaf bir dilde konuşmaya başladılar. Son konuşan adam da Ragnossa’ya dönerek özellikle bir şeyler söylemişti. Ragnossa bu dili biraz bildiğinden, duyduklarını çevirirse Seyduna’nın düşmanı olacağından bahsetmişti adam.

Ortamdaki Seydunalılar bir anda adeta güçle dolup, tuhaf ama enerji dolu bir halde etrafta hoplayıp zıplamaya başladılar. Taklalar, perendeler atıyorlar, ellerindeki tehlikeli savaş bıçaklarıyla adeta tuhaf bir sirk gösterisinde bulunuyorlardı. Dragut ve ekibine yol gösteren muhafız Dragut’un yanından birkaç adım uzaklaşıp konuştu.

“ Madem halkımız öyle istiyor, siftah benden madem. “

Bunu söyler söylemez çabuk bir hareketle, Dragut’u öldürmek amacıyla bir bıçak fırlattı. Dragut bıçağı fark etmiş ve kıvrak bir hareketle yanağının yanından geçmesini sağlamıştı.

“ Ne yapıyorsunuz lan siz? Hani başı bozukları seviyordunuz? Lan atmayınsana… “

Dragut cümlesini kurarken üzerine başka kesici aletler ve çeşitli yaftlar yağmaya başlamıştı. Kimilerinden hızıyla, kimilerindense havada imha ederek kurtuluyordu. Ragnossa ve Castro ile yan yana durmalarına rağmen tüm saldırılar sadece Dragut’un üzerine geliyor, diğerlerine tek bir saldırı bile isabet etmiyordu. Dragut her bir saldırıdan sıyrılmış olsa da, ardı arkası kesilmeyen saldırılardan kurtulmaya çalışmak çok can sıkıcıydı.

“ Boyut Geçişi – Yirmi düzlem “

Dragut bu yaftıyla beraber yerlilerin saldırılarıyla dalga geçmeye başlamıştı. Düzlemin birine girip, birinden çıkıyor, komik ve paniklemiş görüntüsüne rağmen Seydunalıların güçlü saldırılar yapmalarına bile olanak vermiyordu.

O sırada elinde küçük ama delici köşelere sahip bir yıldız tutan, küçük bir çocuk gördü. Bir düzlem de onun arkasında çıkardı ve arkasından çıkarak çocuğu yakaladı. Bir yandan kulağını sündürüp, bir yandan da şefkatli bir şekilde konuşuyordu Dragut.

“ Sende mi atıyorsun lan sıpa? Bu keskin şeyleri bu yaşında kullanırsan kendini kesersin. “

Çocuk canı yanmasına rağmen tepki de vermiyordu. Adeta odaklanmış yetişkin bir savaşçı gibiydi. Dragut bir kapalı düzlem açıp içine girdi ve bir süre çıkmadı. Çocuğu da yanına almıştı ve onunla konuşuyordu.

“ Vatandaşlarına zarar vermek istemiyorum ama tüm günde üzerime yağan bıçaklardan, kunailerden vay yaftlardan kaçamam. Bu yüzden takım olalım mı? “

Çocuğun yüzündeki ifadesizlik o zaman heyecanlı bir gülümsemeyle yer değiştirmişti.

“ Voooo Dragutla aynı takımda mı olacağım yani? “

“ Aynen öyle. Biz ikimiz, onlar hepsi ne diyorsun? “

“ Vooo olur tabi. Bunu mutlaka ablama anlatmalıyım. “

“ Ablanla ne alakası var? “

“ Onun size aşık olduğunu herkes bilir “

Dragut şaşırmıştı. Kırk yaşının üzerindeydi ve sadece altı yaşındaki bir çocukla konuşuyordu. Düşüncelere dalmaktan kendini alamadı.

‘ Bu çocuk sadece 6 yaşında lan. Ablası kaç yaşındadır ki? Ayrıca madem o kadar tanıyorlar beni evli olduğumu bilmiyorlar mı? ‘

“ Boş ver şimdi ablanı. Düşmanlara odaklan genç savaşçı. “

“ Ben de başıbozuk olabilir miyim? “

“ Tamam bu seferlik sende başıbozuksun. Adın nedir genç başıbozuk? “

“ Benim adım Saderu. “

“ Tamam seni Mirliva yaptım o zaman. Hazır mısın Mirliva Saderu? “

“ Evet serdarım. “

“ O zaman gidelim. “

Dragut yeni komutanıyla savaş planını yaptıktan sonra, bir anda düzlemlerden birisinden ortaya çıkmıştı. Çıktığı gibi de karşısındaki üç kişiden iri olana bir tekme attı. Diğer ikisinin suratında arka arkaya patlayan küçük ayaklarsa, yere paralel olarak havada savrulmuş Saderu’nun ayaklarıydı.

“ İkisini hallettim Serdarım ki ki ki “

Çocuk hem kıkırdıyor, hem de yurttaşlarını arka arkaya devirdikçe, Dragut’u bilgilendirmeyi ihmal etmiyordu.

“ Birini daha hakladım. “ , “ Üçü yerde ki ki “

Çocuk, oyununu oynarken bir kadının sesi duyuldu. Muhtemelen annesi olmalıydı ve sesi kızgın geliyordu. Drgut’un arkasında kalan bu kadın, Sedaru’yu kıkırdayışından tanımıştı.

“ Sen safını şaşırmışsın Sedaru. Seyduna fedailerine karşı dövüştüğünün farkında mısın? “

Sadece bir çocuktu ve oyun oynuyordu Sedaru. Kadının konuşmasıyla, fedailer birden silahlarını bıraktılar ve kadına saygılarını göstermek için bir dizlerinin üzerine çöktüler. Sedaru’nun üzüldüğü tek şey, düşmanların çoğunu haklamışken oyunun yarıda kalmış olmasıydı.

“ Hayır ben bu seferlik başıbozuk oldum. Mirliva Sedaru’yum ben ki ki ki “

“ Bu da nereden çıktı Sedaru? “

“ Başıbozuk serdarı verdi rütbemi abla. Biz ikimiziz onlar hepsi ve kazanıyoruz ki ki ki “

Bu çocuk bu kadar tatlı ve neşe saçan bir ses tonuyla kıkırdıyorken, kadının nasıl bu kadar soğuk kalabildiğine şaşıran Dragut tüm heybetiyle arkasına döndü. Yeşil pelerini karizmasına karizma katıyordu.

“ Sadece bir çocuk. Bırak oynasın işte. Ayrıca onu yandaş olarak almama rağmen, bıçaklarını küçücük çocuğun da olduğu yere savurmaya devam eden arkadaşlarını fırçala sen. “

Dragut arkasına döndüğünde, sadece gözleri açıkta kalmış, kalan tüm bedeni beyaz bir kumaşla sarılı bir kadın görmüştü.

“ Bir de sen de kimsin, bu halin ne, cüzzamlı falan mısın? “

Kadın içinde bulunduğu kıyafetten ilk kez bu kadar memnundu zira yanaklarındaki kızarıklığı gizlemeye çalışmasına gerek kalmıyordu. Ancak ne yazık ki kıyafet sesindeki heyecanı ve titremeyi baskılayamayacaktı.

“ B-ben bü-büyük da-da-dai Ze-ze-ra-re”

Kadın yerel dillerinde mi konuşuyordu yoksa Theoden’in global dilinde mi? Dragut emin olamasa da duyduklarını kontrol etmek istedi.

“ Dadadai Zezerare mi? O ne tuhaf isimmiş öyle. “

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar