Theoden
Donk Adası
Turgan kararını vermişti, Muhmar’ın
ülkesindeki Trinovanlıları oradan kovacaktı. Anthony uyandığında, demin ne
olduğuna dair hiçbir fikri yoktu ve düşünecek zamanı bulamadan Turgan’ın
teklifiyle karşılaşmıştı. Gemisinde mürettebat eksik olduğunu öne sürerek
Muhmar’ın kendileriyle kalmasını istemişti. Buna karşılık ise Kayıp Diyarın bir
haritasını Anthony’e vermiş, Kayıp diyarın en güçlüsünün imarator olduğunu
belirtip, şu anki imparator William’a nasıl ulaşabileceğini anlattıktan sonra
Muhmar’ın kalması dışında hiçbir şeyi karşılık olarak kabul etmediğini net bir
şekilde ifade etmişti. Anthony yalandan da olsa Muhmara kalmak isteyip
istemediğini sordu ve onay almasıyla beraber derin bir nefes aldı. Kısa süre
içerisinde toparlanıp dostane bir vedalaşmayla oradan ayrıldılar.
Anthony, bir haritaya sahip olsa da İntibah
Tugayı bu imkana sahip değildi ve bir sonraki en yakın durağın neresi olduğu
konusunda hiç fikirleri bulunmuyordu.
Ragnossa “ Gemi harekete geçmeden
söyleyeceklerimi söyleyeyim aksi taktirde gemi harekete geçtiğinde söyleyecek
takatim olmuyor. “
Turgan ve diğerleri Ragnossayı dinlemeye
koyulmuşlarken devam edecekti.
“ İlki o gözcü direği bir daha boş
kalmasın. Bir sonraki karşılaşacaklarımız savaş gemileri de olabilir.
İkincisiyse doğru düzgün bir rota belirleyelim. Bir bebeğin dümeni yönetiyor
olması kabul edilebilir bir durum değil. “
Turgan “ Bana kalırsa bu yönde gittiğimiz
sürece sorun olmayacaktır. “
Turgan eliyle bir yönü işaret etmişti.
Ducia “ Neden özellikle o yön peki Turgan?
“
Turgan “ Emin değilim ama o yöne gidersek
Kitarya arkamızda kalmış olur ve bu şekilde kafesin dışında bir yerlere ulaşmış
oluruz değil mi? “
Turgan böyle söylemiş olsa da etrafta denizden
başka bir şey görünmediğinden hangi yönün Kitarya krallığı olduğu konusunda
hiçbir fikri yoktu. Küçük tartışmaların sonunda bu konuda o gemide sözü en çok
geçerli olan kişiyi yani Muhmar’ı dinlemeye karar verdiler. Muhmar’ın
diğerlerini götürdüğü yön en yakın yerleşimin olduğu adalardı ve bu adalar
küçük bir ülke olan Grenya krallığına bağlıydılar. Muhmar’ın anlattığına göre
kendi yağında kavrulabilip, diğer ülkelerle de savaş halinde olmayan bu ülkeye
varmak birkaç gün sürecekti ve orada ihtiyaçlarını karşılayabileceklerdi.
.
.
.
Muhmar’ın gemiye katılmasının üzerinden iki
gün geçmişti. Onun gösterdiği doğrultuda ilerliyorlardı ve sonunda gözcu
direğindeki Havan’ın sesi duyuldu.
“ Kara göründü… “
Vardıkları nokta Grenya krallığının merkeze en
uzak adalarından birisi olan Donk adası olup, limanında sadece bir gemi göze
çarpıyordu. Ülke sancağı beyaz zemin üzerine turkuaz renkle işlenmiş bir yunus
balığından oluşuyordu ve bu izlenime göre denizcilik ana geçim kaynağı olan bir
krallık olmalıydılar. Limana yaklaşırlarken, Muhmar uyarma ihtiyacı
hissedecekti.
“ Uzun süredir bir göçmen olarak
yaşadığımdan, dış dünyayla ilgili pek bilgi sahibi değilim. Gelirken Cabot
gemisiyle buraya uğramış ve gayet iyi karşılanmıştık. Zaten Cabot sancağını
gördüğünde saygısını göstermeyecek ülkeler cidden nadirler. Her neyse bu
krallık hakkında pek fazla bilgi sahibi değilim, yani dikkatli olun ve mümkünse
denizcilikten iyi anlayan birisini kiralayalım. Buraya gelmek için geldiğim
geminin aksi yönünde ilerlemek yeterli olsa da bundan sonrası için ne kadar
faydalı olabileceğimden emin değilim. “
Limana girdiklerinde bıyıkları bir kedininki
kadar seyrek ve kıvrımlı gözüken bir görevli, gemilere ayrılan bölüme
geçebilmeleri için önlerinde bulunan bariyeri kaldırmadan önce bağırdı.
“ Sadece giriş 80 lavi ya da 10 penoz.
Hangi para birimiyle ödeyeceksiniz? “
Turgan “ Altın akçeyle ödesek olmuyor mu? “
Görevli “ Bu devirde altını kim bulmuş da
bir de altın para bassın, siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Y-yoksa Cabot
Cumhuriyetinin görevli gemilerinden birinin sancağı mı bu? Öyleyse özür dilerim
efendim. Siz nasıl isterseniz ödemeyi öyle kabul edeceğim. “
Turgan “ Cabotlu falan değiliz, kayıp
diyardan geldik. Kabul ediyorsanız ödemeyi altınla yapacağım işte. Behmura şu
adama biraz altın ver. “
Behmura siyah renkli bir düzlem oluşturduktan
sonra beline kadar o düzlemin içine girdi ve uzun arayışlardan sonra aradığı
gibi küçük bir altın boncuk bulduktan sonra düzlemin içinden çıkıp onu ortadan
kaldırdı. Bir bilye boyutunda olan saf altını gördüğünde liman görevlisinin
gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
“ S-siz ciddi misiniz? Limana girmek için o
altını bana mı vereceksiniz? “
Elfy “ Neden bu altın o kadar değerli mi? “
“ H-hayır. Aslında tam olarak liman
ücretine denk geliyor he he “
Turgan “ Süper o zaman. Şunu kaldır da
gemimizi koyalım artık. “
Görevli engeli kaldırdığında gemi limana
sonunda girebilmişti. Limana girdikleri için Turgan mutlu olsa da Ragnossa bir
şeylerden tatmin olmamıştı. Gemiden indiğinde görevlinin yanına ilerledi ve
kulağına eğildikten sonra şöyle söyledi.
“ Altının ağırlığına göre kaç para ettiğini
bir saat içinde öğrenip yanına geleceğim. Eğer bir lavi dahi fazla ödemişsek
seni bu limana heykel olarak dikerim. “
Ragnossa’nın sözleri etkili olmuş olsa gerek
ki elinde bir tomar parayla diğerlerinin yanına dönmüştü.
.
.
.
Pazar alanı her zamanki gibi kalabalık
görünüyordu. Bazı tezgahlar, sabahın erken saatleri olmasına rağmen çoktan
boşalmış, yedek ürünü olanlar yeni ürünleri diziyorlar, hiç malı kalmayan
pazarcılarsa tezgahlarını topluyorlardı. Tezgahlarda genelde yiyecek, içecek,
kumaş ve hazır kıyafetler olsa da et ve balık ürünlerinin satıldığı tezgahların
bittiği noktada birkaç tuhaf tezgah baş gösteriyordu. Bu tezgahlar diğerlerine
göre daha kalabalıktılar. Küçük heykeller ve tuhaf simgelerin çoğunlukta olduğu
ürünler göze çarpıyorlarken, elinde tuhaf bir kumaş türü tutan bir kadın
müşterinin yaptığı pazarlık dikkat çekiyordu.
Kalın çerçeveli gözlükleri, küt kesilmiş siyah
ve koyu mor renkli parçalı saçları, ince dudakları, makyajsız yüzü ve gri
renkli gömleğinin cebindeki kalemin yanından sarkan not defteri ve boynunda
asılı duran tuhaf nesne ile yerli halktan tamamıyla farklı gözüken bu kadın,
kendince bir isyan halindeydi.
“ Bunun
gerçek olduğunun garantisi bile yokken dediğin fiyattan satmaya çalışıyor olman
açık bir soygundur. Söylediğim gibi 50 lavi bile çok ama sırf mesleğime olan
aşkımdan dolayı gerçek olma ihtimalini düşünüp bu parayı vereceğim. “
“ 50
lavi mi? Komik olma kadın, bu şeyin ne derisi olduğu bile belli değil ve
yazılar da kadim dilde iken Cabot’un cömert insanlarına çok daha iyi fiyatlara
satabilirim. “
“ Kadim
dilde yazıldığını kanıtlayabilir misin? “
“
Kanıtlayamam ama o dilde olduğuna yemin edebilirim. Gazeteci değil misin?
10.000 lavi verip bu parçayı al. Araştırdıktan sonra sahte olduğuna karar
verirsen paranı iade ederim. Ben her hafta buradayım. “
Pazarcı sözünü bitirdiğinde, yan tezgahta
duran diğer pazarcı sırıtarak söze girdi.
“ Onun
sözüne kesinlikle güvenebilirsiniz bayan... “
Pazarcı şaşkın ve minnettar gözlerle yan
tezgahtaki adama bakıyorken, adam konuşmasını sürdürdü.
“
Sonuçta kalpazanlıktan altı kez hüküm giymiş olan sahtekar Lam’den bahsediyoruz
burada ve o şeyi kesinlikle evde hazırlamamıştır ha ha ha “
Lam’in yüzü o zaman kızarmış, utanmış bir
halde söze girmişti.
“ O
işleri bıraktığımı bilmene rağmen böyle söylemen ayıp değil mi? İkimizde
ekmeğimizin peşindeyiz burada. “
“ Sahtekar lakabını sana veren ben değilim.
Bunun için beni suçlama Lam “
İkilinin tartışması hararetlenerek artarken,
tüm gürültüye rağmen bir ses duyulmuş ve tuhaf sözleriyle kavgayı bölmüştü.
“ İsimsizlerin sa… “
Kısa süren şaşkın bakışların ardından,
sözlerin sahibi olan genç adamı fark edebilmişlerdi. Aynı sözleri birkaç kez
tekrarlayan adam, gazeteci kadının elinde tuttuğu üzerine yazı işlenmiş deri
parçasına bakarak söylüyordu sözlerini.
Gazeteci Kadın “ İsimsizlerin sa da ne
demek oluyor, ayrıca sen de nereden çıktın? “
Turgan “ Bu şey kadim dilde yazılmış ve ne
anlama geldiğini bilmesem de burada yazan şey isimsizlerin sa. Bir de bir
rakamı var “
Gazeteci Kadın “ Cidden kadim dili
okuyabiliyor musun? “
Turgan “ Aynı zamanda da anlayabiliyorum.
Zaten bu yüzden sizin anlayacağınız şekilde söyledim. Kadim dildeki haliyle
okusaydım muhtemelen bana gülerdiniz “
Lam “ Gördünüz mü bak, size bu parçanın
orijinal olduğunu söylemiştim. Artık 10.000 lavi ödememeniz için hiçbir
sebebiniz yok değil mi gazeteci hanım? “
Gazeteci “ Aksine ödemek için hiçbir
nedenim yok. Zaten ne yazdığını çoktan öğrenmişken neden para vereyim ki? “
Lam o zaman yumruğunu sıkıp, söylenerek
Turgan’ın üzerine yürümeye başladı.
“ Senin gevezeliğin yüzünden elimdeki en
nadide parçanın bir kıymeti kalmadı. Bu sorunu nasıl çözeceksin aptal çocuk? “
“ Bana aptal çocuk diye hitap eden
birisinden bahsedeyim sana. Adı Kari idi ve dostlarımdan birinin elinden çıkan
bir su mermisiyle can verdi. Kime nasıl hitap ettiğine dikkat et. “
“ Hem elimdeki en kıymetli ürünün değerini
düşürüyor hem de beni tehdit mi ediyorsun? “
“ Tehdit falan etmiyorum ama üslubunu
sevmedim. Yine de mağdur olmaman için o deri parçasını satın alacağım. Onunla
pazarlık eder misin Ragnossa? “
Turgan sözlerini söyleyip, deri parçasını
eline alıp öylece oradan ayrılmış, Ragnossa da adamla anlaşmak adına tezgaha
gelmişti. Totalde 300 lavide anlaşmışlar, Ragnossa’nın ürkütücü bakışları bu
pazarlığın erken sona ermesinde etkili olmuştu.