Theoden

24 Nisan 2020
Çeviri: 5
Düzenleme: AntiYasuo
712 Görüntülenme
Bu bölümü 2 Kişi beğendi.
Cilt 1

Donk Adası

Turgan kararını vermişti, Muhmar’ın ülkesindeki Trinovanlıları oradan kovacaktı. Anthony uyandığında, demin ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu ve düşünecek zamanı bulamadan Turgan’ın teklifiyle karşılaşmıştı. Gemisinde mürettebat eksik olduğunu öne sürerek Muhmar’ın kendileriyle kalmasını istemişti. Buna karşılık ise Kayıp Diyarın bir haritasını Anthony’e vermiş, Kayıp diyarın en güçlüsünün imarator olduğunu belirtip, şu anki imparator William’a nasıl ulaşabileceğini anlattıktan sonra Muhmar’ın kalması dışında hiçbir şeyi karşılık olarak kabul etmediğini net bir şekilde ifade etmişti. Anthony yalandan da olsa Muhmara kalmak isteyip istemediğini sordu ve onay almasıyla beraber derin bir nefes aldı. Kısa süre içerisinde toparlanıp dostane bir vedalaşmayla oradan ayrıldılar.

Anthony, bir haritaya sahip olsa da İntibah Tugayı bu imkana sahip değildi ve bir sonraki en yakın durağın neresi olduğu konusunda hiç fikirleri bulunmuyordu.

Ragnossa “ Gemi harekete geçmeden söyleyeceklerimi söyleyeyim aksi taktirde gemi harekete geçtiğinde söyleyecek takatim olmuyor. “

Turgan ve diğerleri Ragnossayı dinlemeye koyulmuşlarken devam edecekti.

“ İlki o gözcü direği bir daha boş kalmasın. Bir sonraki karşılaşacaklarımız savaş gemileri de olabilir. İkincisiyse doğru düzgün bir rota belirleyelim. Bir bebeğin dümeni yönetiyor olması kabul edilebilir bir durum değil. “

Turgan “ Bana kalırsa bu yönde gittiğimiz sürece sorun olmayacaktır. “

Turgan eliyle bir yönü işaret etmişti.

Ducia “ Neden özellikle o yön peki Turgan? “

Turgan “ Emin değilim ama o yöne gidersek Kitarya arkamızda kalmış olur ve bu şekilde kafesin dışında bir yerlere ulaşmış oluruz değil mi? “

Turgan böyle söylemiş olsa da etrafta denizden başka bir şey görünmediğinden hangi yönün Kitarya krallığı olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu. Küçük tartışmaların sonunda bu konuda o gemide sözü en çok geçerli olan kişiyi yani Muhmar’ı dinlemeye karar verdiler. Muhmar’ın diğerlerini götürdüğü yön en yakın yerleşimin olduğu adalardı ve bu adalar küçük bir ülke olan Grenya krallığına bağlıydılar. Muhmar’ın anlattığına göre kendi yağında kavrulabilip, diğer ülkelerle de savaş halinde olmayan bu ülkeye varmak birkaç gün sürecekti ve orada ihtiyaçlarını karşılayabileceklerdi.

.

.

.

Muhmar’ın gemiye katılmasının üzerinden iki gün geçmişti. Onun gösterdiği doğrultuda ilerliyorlardı ve sonunda gözcu direğindeki Havan’ın sesi duyuldu.

“ Kara göründü… “

Vardıkları nokta Grenya krallığının merkeze en uzak adalarından birisi olan Donk adası olup, limanında sadece bir gemi göze çarpıyordu. Ülke sancağı beyaz zemin üzerine turkuaz renkle işlenmiş bir yunus balığından oluşuyordu ve bu izlenime göre denizcilik ana geçim kaynağı olan bir krallık olmalıydılar. Limana yaklaşırlarken, Muhmar uyarma ihtiyacı hissedecekti.

“ Uzun süredir bir göçmen olarak yaşadığımdan, dış dünyayla ilgili pek bilgi sahibi değilim. Gelirken Cabot gemisiyle buraya uğramış ve gayet iyi karşılanmıştık. Zaten Cabot sancağını gördüğünde saygısını göstermeyecek ülkeler cidden nadirler. Her neyse bu krallık hakkında pek fazla bilgi sahibi değilim, yani dikkatli olun ve mümkünse denizcilikten iyi anlayan birisini kiralayalım. Buraya gelmek için geldiğim geminin aksi yönünde ilerlemek yeterli olsa da bundan sonrası için ne kadar faydalı olabileceğimden emin değilim. “

Limana girdiklerinde bıyıkları bir kedininki kadar seyrek ve kıvrımlı gözüken bir görevli, gemilere ayrılan bölüme geçebilmeleri için önlerinde bulunan bariyeri kaldırmadan önce bağırdı.

“ Sadece giriş 80 lavi ya da 10 penoz. Hangi para birimiyle ödeyeceksiniz? “

Turgan “ Altın akçeyle ödesek olmuyor mu? “

Görevli “ Bu devirde altını kim bulmuş da bir de altın para bassın, siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Y-yoksa Cabot Cumhuriyetinin görevli gemilerinden birinin sancağı mı bu? Öyleyse özür dilerim efendim. Siz nasıl isterseniz ödemeyi öyle kabul edeceğim. “

Turgan “ Cabotlu falan değiliz, kayıp diyardan geldik. Kabul ediyorsanız ödemeyi altınla yapacağım işte. Behmura şu adama biraz altın ver. “

Behmura siyah renkli bir düzlem oluşturduktan sonra beline kadar o düzlemin içine girdi ve uzun arayışlardan sonra aradığı gibi küçük bir altın boncuk bulduktan sonra düzlemin içinden çıkıp onu ortadan kaldırdı. Bir bilye boyutunda olan saf altını gördüğünde liman görevlisinin gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

“ S-siz ciddi misiniz? Limana girmek için o altını bana mı vereceksiniz? “

Elfy “ Neden bu altın o kadar değerli mi? “

“ H-hayır. Aslında tam olarak liman ücretine denk geliyor he he “

Turgan “ Süper o zaman. Şunu kaldır da gemimizi koyalım artık. “

Görevli engeli kaldırdığında gemi limana sonunda girebilmişti. Limana girdikleri için Turgan mutlu olsa da Ragnossa bir şeylerden tatmin olmamıştı. Gemiden indiğinde görevlinin yanına ilerledi ve kulağına eğildikten sonra şöyle söyledi.

“ Altının ağırlığına göre kaç para ettiğini bir saat içinde öğrenip yanına geleceğim. Eğer bir lavi dahi fazla ödemişsek seni bu limana heykel olarak dikerim. “

Ragnossa’nın sözleri etkili olmuş olsa gerek ki elinde bir tomar parayla diğerlerinin yanına dönmüştü.

.

.

.

Pazar alanı her zamanki gibi kalabalık görünüyordu. Bazı tezgahlar, sabahın erken saatleri olmasına rağmen çoktan boşalmış, yedek ürünü olanlar yeni ürünleri diziyorlar, hiç malı kalmayan pazarcılarsa tezgahlarını topluyorlardı. Tezgahlarda genelde yiyecek, içecek, kumaş ve hazır kıyafetler olsa da et ve balık ürünlerinin satıldığı tezgahların bittiği noktada birkaç tuhaf tezgah baş gösteriyordu. Bu tezgahlar diğerlerine göre daha kalabalıktılar. Küçük heykeller ve tuhaf simgelerin çoğunlukta olduğu ürünler göze çarpıyorlarken, elinde tuhaf bir kumaş türü tutan bir kadın müşterinin yaptığı pazarlık dikkat çekiyordu.

Kalın çerçeveli gözlükleri, küt kesilmiş siyah ve koyu mor renkli parçalı saçları, ince dudakları, makyajsız yüzü ve gri renkli gömleğinin cebindeki kalemin yanından sarkan not defteri ve boynunda asılı duran tuhaf nesne ile yerli halktan tamamıyla farklı gözüken bu kadın, kendince bir isyan halindeydi.

“ Bunun gerçek olduğunun garantisi bile yokken dediğin fiyattan satmaya çalışıyor olman açık bir soygundur. Söylediğim gibi 50 lavi bile çok ama sırf mesleğime olan aşkımdan dolayı gerçek olma ihtimalini düşünüp bu parayı vereceğim. “

“ 50 lavi mi? Komik olma kadın, bu şeyin ne derisi olduğu bile belli değil ve yazılar da kadim dilde iken Cabot’un cömert insanlarına çok daha iyi fiyatlara satabilirim. “

“ Kadim dilde yazıldığını kanıtlayabilir misin? “

“ Kanıtlayamam ama o dilde olduğuna yemin edebilirim. Gazeteci değil misin? 10.000 lavi verip bu parçayı al. Araştırdıktan sonra sahte olduğuna karar verirsen paranı iade ederim. Ben her hafta buradayım. “

Pazarcı sözünü bitirdiğinde, yan tezgahta duran diğer pazarcı sırıtarak söze girdi.

“ Onun sözüne kesinlikle güvenebilirsiniz bayan... “

Pazarcı şaşkın ve minnettar gözlerle yan tezgahtaki adama bakıyorken, adam konuşmasını sürdürdü.

“ Sonuçta kalpazanlıktan altı kez hüküm giymiş olan sahtekar Lam’den bahsediyoruz burada ve o şeyi kesinlikle evde hazırlamamıştır ha ha ha “

Lam’in yüzü o zaman kızarmış, utanmış bir halde söze girmişti.

“ O işleri bıraktığımı bilmene rağmen böyle söylemen ayıp değil mi? İkimizde ekmeğimizin peşindeyiz burada. “

“ Sahtekar lakabını sana veren ben değilim. Bunun için beni suçlama Lam “

İkilinin tartışması hararetlenerek artarken, tüm gürültüye rağmen bir ses duyulmuş ve tuhaf sözleriyle kavgayı bölmüştü.

“ İsimsizlerin sa… “

Kısa süren şaşkın bakışların ardından, sözlerin sahibi olan genç adamı fark edebilmişlerdi. Aynı sözleri birkaç kez tekrarlayan adam, gazeteci kadının elinde tuttuğu üzerine yazı işlenmiş deri parçasına bakarak söylüyordu sözlerini.

Gazeteci Kadın “ İsimsizlerin sa da ne demek oluyor, ayrıca sen de nereden çıktın? “

Turgan “ Bu şey kadim dilde yazılmış ve ne anlama geldiğini bilmesem de burada yazan şey isimsizlerin sa. Bir de bir rakamı var “

Gazeteci Kadın “ Cidden kadim dili okuyabiliyor musun? “

Turgan “ Aynı zamanda da anlayabiliyorum. Zaten bu yüzden sizin anlayacağınız şekilde söyledim. Kadim dildeki haliyle okusaydım muhtemelen bana gülerdiniz “

Lam “ Gördünüz mü bak, size bu parçanın orijinal olduğunu söylemiştim. Artık 10.000 lavi ödememeniz için hiçbir sebebiniz yok değil mi gazeteci hanım? “

Gazeteci “ Aksine ödemek için hiçbir nedenim yok. Zaten ne yazdığını çoktan öğrenmişken neden para vereyim ki? “

Lam o zaman yumruğunu sıkıp, söylenerek Turgan’ın üzerine yürümeye başladı.

“ Senin gevezeliğin yüzünden elimdeki en nadide parçanın bir kıymeti kalmadı. Bu sorunu nasıl çözeceksin aptal çocuk? “

“ Bana aptal çocuk diye hitap eden birisinden bahsedeyim sana. Adı Kari idi ve dostlarımdan birinin elinden çıkan bir su mermisiyle can verdi. Kime nasıl hitap ettiğine dikkat et. “

“ Hem elimdeki en kıymetli ürünün değerini düşürüyor hem de beni tehdit mi ediyorsun? “

“ Tehdit falan etmiyorum ama üslubunu sevmedim. Yine de mağdur olmaman için o deri parçasını satın alacağım. Onunla pazarlık eder misin Ragnossa? “

Turgan sözlerini söyleyip, deri parçasını eline alıp öylece oradan ayrılmış, Ragnossa da adamla anlaşmak adına tezgaha gelmişti. Totalde 300 lavide anlaşmışlar, Ragnossa’nın ürkütücü bakışları bu pazarlığın erken sona ermesinde etkili olmuştu.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar