Zanaatkâr Teknobaz

19 Haziran 2020
Çeviri: Lohengramm
Düzenleme: Lohengramm
911 Görüntülenme
Bu bölümü 9 Kişi beğendi.
Cilt 1

Kars'a Dönüş

Zanaatkâr Teknobaz – 18. Bölüm: Kars’a Dönüş

 

Halvetten çıktıktan sonra Kilian, Eleonora’yı Kalarac Gözyaşı’nın onları beklediği Nargoz’un Kalıntı Odası’na götürdü. Kapı yalnızca Nargozlu asillerin kanıyla açılıyordu, bu yüzden Kilian, Oliver’ın kanının bir kısmını bardakta tutmuştu ve bunu kapıya döktü.

 

 

 

Kapı yüksek bir sesle açıldı ve ikili içeriye girdi. Kadim kılıçlar, tozlu kara büyü kitapları ve kan kırmızısı, yarı yarasa şekilli miğferli zırhlar taş direklere asılmıştı. Kilian hepsini görmezden gelip ilgisini çeken tek şeyi buldu: yakut rengi bir gözyaşı şeklindeki taşı, oda karanlık olmasına rağmen Kalarac Gözyaşı tıpkı güneş gibi parlıyordu.

 

 

 

Tıpkı bir Felsefe Taşı gibi Gözyaşı da kullanıcısına muazzam dönüşüm becerileri veriyor ve Hükümdârlarla Piskoposları solda sıfır bırakacak korkunç güçler sağlıyordu. Ama hepsinden önce, kullanıcısına bedenlerinin kusursuz, geliştirilebilir bir versiyonunu yaratma imkânı verip bunu gözyaşının iç dünyasında saklıyordu.

 

 

 

Tek bir sorun vardı. Gözyaşı, Yarasa olmayanların sahip olduğundan daha fazla yaşam gücü emiyordu. Bu büyü seviyesiyle değil, türle alakalı bir sorundu. Yarasalar ölümsüzdü ve sonsuz yaşam gücüne sahipti. Ve Kalarac Gözyaşı’nı kullanmak için 700 yıllık ömür gerekirken, Hükümdâr seviyesi insanlar bile en fazla 500 yıl yaşayabiliyordu. Doğal olarak kimse buna dokunmaya cüret etmiyordu.

 

 

 

Ama Kilian ölümsüz olsa da Klaus’un deneyleri büyü olmadan da 1000 yıldan uzun süre yaşayabileceğini göstermişti. Gözyaşı’na doğru ilerleyen Kilian, elleriyle onu sardı ve bulunduğu yerden aldı.

 

 

 

Etrafı değişti ve sonsuz bir kan denizinin gökyüzüyle toprağı kapladığı, aşina olmadığı bir dünyaya geldi. Gözlerini kapatan Kilian bu kanlı dünyada hislerini kullandı ve aklı yayılıp bu diyarı doldururken, sanki her yerde bulunuyormuş gibi hissetti.

 

 

 

Bu olay üç saniye bile sürmedi ve kendine gelen Kilian, ruhunu Gözyaşı'yla birleştirdi, kendisine sanki Tanrı olduğu yanılsamasını veren sonsuz bir güce odaklandı. Bu esnada Gözyaşı da Kilian’ın 700 yıllık ömrünü aldı ve yazılmamış bir anlaşmayı mühürledi.

 

 

 

Zihnini kalem olarak kullanan Kilian, kanlı sisi %100 kendisine benzeyen bir şekle soktu.  Kızıl alevler bütün vücudunu sardı ve bulutumsu bir vücuttan et ve kandan oluşan bir yapıya büründü. Gözyaşı’nın dünyasından çıkan Kilian, hiçbir şeyden haberi olmayan Eleonora'ya döndü, Eleonora onu oradan çıkarmak için hazırda bekliyordu.

 

 

 

“Bak,” dedi ve dikkatini yeniden Gözyaşı’na veren Eleonora, mücevherin içinde minik bir Kilian görünce biraz rahatsız oldu. Kaşlarını çattı ve ona döndü.

 

 

 

“Bunu neden yapıyorsun? Vücudun zaten eşsiz ve gerçek sınırlarının çok uzağında. Sınırına ulaşmadığın veya ölmek üzere olmadığın sürece ikinci bir bedenin hiçbir anlamı yok...” diyerek kaşlarını kaldırdı Eleonora.

 

 

 

“Eşsiz mi? Nereden bildin? Uykumda mı tattın?” diye karşılık verdi Kilian, Eleonora’nın gözlerini kısmasına sebep oldu.

 

 

 

“Kafam karıştı. Neyi tadacakmışım?”

 

 

 

“Aman Tanrım, ne kadar da masumsun. Benimle evlenmek zorunda kaldığın için sana üzülüyorum,” dedi Kilian ve boğazını temizledi.

 

 

 

“Daha da önemlisi, ölümden korkuyorum. Hatta Klaus’un elinde olduğum sürece her an ölebilecekmişim gibi hissediyorum. Bu yalnızca zaman meselesi,” diye devam etti, Eleonora da Kars düküyle varis dükü arasındaki ilişkinin hiç de göründüğü kadar huzurlu olmadığını fark etti.

 

 

 

“Neden benimle kalmıyorsun?” diye sordu, ama Kilian hemen başını salladı.

 

 

 

“Gözyaşı bendeyken Nargoz’u İmparatorluk’tan koruyabilirim, ama henüz Klaus’un avcundan kaçamam. Bedenimle oynadığı için beni istediği zaman yanına ışınlayabiliyor. Hatta muhtemelen Gözyaşı’nı aldığımı bile biliyor. Belki de bu hoşuna gidiyordur.

 

 

 

Her ne olursa olsun, şu anda bunun vakti değil. Üç gün içinde Nargoz’u terk edeceğim. Ne zaman döneceğimi bilmiyorum. Belki aylar belki yıllar sonra. Net bir tarih veremem. Ama döndüğümde sana tango yapmayı öğreteceğim ve masumiyetini çalacağım.” Eleonora “tango”nu ne olduğunu düşünürken Kilian sağ elini üstüne attı, tüm vücudu kızıl bir sis yaydı ve göğsünde yıldız şeklinde bir işaret belirdi.

 

 

 

“Arkadya İmparatorluğu bir suikast girişiminde daha bulunursa, Gözyaşı’nı Nargoz’u gizlemek ve mühürlemek için kullan. Ayrıca sana ikinci vücudumu güçlendirmen ve beni yenilmez bir disipline sokman için izin veriyorum. Olur da yok olursam ve burada yeniden birleşmezsem, işaret üstünde olduğu sürece iyi olduğumu bileceksin. Zamanı gelince döneceğim,” dedi Kilian. Ama öylesine kurduğu bu cümlelerin gerçek olacağından haberi yoktu.

 

 

 

Üç gün boyunca Kilian yalnızca tek bir şey yaptı: Eleonora hakkında daha fazla şey öğrendi. Oliver’ın annesinin Eleonora’yı kraliçe yapacağı korkusundan onu nasıl öldürdüğünü, Fehl Mutasyonu’nu nasıl geçirdiğini ve şu anki canavar kız hâline nasıl büründüğünü. Planlarını, umutlarını, hayallerini, her şeyini ona anlattı. Ne kadar uzun süre konuşurlarsa, Kilian, Eleonora’nın bahsedilen Nargoz prensesi olmadığını o kadar çok anladı. Sözlerinin arasında bütün hayatı boyunca görevlerine mahkum edilmiş yalnız biri olduğu izlenimini çiziyordu.

 

 

 

Üçüncü günün sonunda kraliyet sarayı, Kars’ın Varis Dükü ve Nargoz Prensesi arasında ufak bir düğün gerçekleştirdi, ardından Eleonora tacını giydi ve Kilian da Kars’a döndü.

 

 

 

Kars’ın Varis Dükü’nün Rulweil’le olan nişanı bozup Nargoz’un yeni kraliçesiyle evlendiği haberi bomba gibi düştü. Çoğu asil bunu Anke’yi yatıştırmak için fırsat olarak görse de Anke’den haber yoktu. Rulweil Dükü de hiç yorumda bulunmadı.

 

 

 

...

 

 

 

Hava aracı Kars’a indikten sonra Kilian, doğrudan Klaus’un sınıfına gitti ve dük onu her zaman olduğu gibi bekliyordu.

 

 

 

“Çok eğlendiğini duydum,” dedi Klaus, Kilian kapıdan geçer geçmez.

 

 

 

“Karı bile aldım,” diye yanıt verdi Kilian ve sanki efendisinin karşısındaki bir vasalmış gibi eğildi.

 

 

 

“Ben sana ticaret anlaşması ve ittifak kur dedim. Sen gittin krallığı değiştirdin. Laiklik konusunda sana öğrettiğim her şeyi öğrenmişsin. Yarın sabah Dra Kökü Seremonisi’ni gerçekleştireceğiz ve büyü eğitimine başlayacaksın.” dedi Klaus ve dikkatini masasındaki kitabına verdi. Çoğu aristokrat yalnızca büyü tomarları ve kara büyü kitapları okusa da Klaus güzel bir kurgunun tadını çıkaran birkaç kişilik azınlıktandı.

 

 

 

“Hep sormak istediğim bir şey vardı. 8000 kuzeyliyi neden öldürdün? İç savaş başlatmadan Orloth’ta mutlak yargı gücüne sahip olmak istediğini biliyorum, ama elindeki yeteneklerle başka bir yolunu bulabilirdin. Neden bu yolu seçtin?” Kilian nihayet zihnini arkasındaki sesin söylediklerini dillendirdi.

 

 

 

“Senin yüzünden. Benden ve güçsüzlüğünden nefret edip hayatın boyunca acı çekmen için Viktor, Alina ve kabile üyelerini öldürmem gerekliydi. O kabile zaten yok olmaya mahkum olduğundan, çevreyi temizleyip katliamlar yapıp bütün Orloth’a dehşet saçmanın en münasip seçenek olduğunu düşündüm,” diye yanıt verdi Klaus, gözlerini kitabından bir saniyeliğine bile ayırmadan.

 

 

 

“Anladım,” dedi Kilian ve dönerek gitti. Yüzünde herhangi bir değişiklik olmasa da gönlündeki nefret hiç bu kadar alevlenmemişti. Öfkesi gönlüne kazındı ve tıpkı bir koçbaşı gibi göğsüne vurdu. Belki de kaderi o anda mühürlenmişti.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-07 12:50:44
Olm ankeye üzüldüm lan
Bayoku (55 puan) Üye
2021-03-07 08:53:42
Tskler
Kaptan bijon (103 puan) Üye
2020-07-16 18:08:19
Çeviri ve edit için teşekürler elerinize sağlık
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-26 02:12:33
Çeviri ve edit için teşekkürler
darys045 (56 puan) Üye
2020-06-21 11:14:34
Çeviri ve edit için teşekkürler
Eyisha (198 puan) Üye
2020-06-20 02:15:48
Aga 5-5 yetmiyor 50-50 atın bölümleri