Zanaatkâr Teknobaz

25 Haziran 2020
Çeviri: Lohengramm
Düzenleme: Lohengramm
815 Görüntülenme
Bu bölümü 6 Kişi beğendi.
Cilt 1

Bir Efendiye İhtiyacı Var!

Zanaatkâr Teknobaz – 48. Bölüm: Bir Efendiye İhtiyacı Var!

 

Şaraplarını yudumlarken on yedi asil sanki beyinlerine iğneler batırılıyormuş gibi hissetti. Yüzleri kızardı, gözleri kan çanağına döndü.

 

“U-Uhh! Aaaaahhhh!” Acı içinde başlarını tuttular ve ruhlarında Kilian’ın minyatür bir versiyonu belirirken çığlık attılar. Bu minyatür versiyonlara Esaret Lordu deniyordu.

 

Lila rengi sis, esaret lordlarının etrafında süzüldü, gözlerini açtılar ve bu hissi tam olarak açıklayamasalar da on yedi asil de bir şey sanki kendilerinden çalınmış gibi hissetti.

 

“Ayağa kalkın,” diye emretti Kilian ve on yedi asil de anında yerlerinden kalktı, ok gibi dimdik duruyorlardı.

 

“Diz çökün,” yeniden basit bir emirle hepsi dizlerinin üstüne çöktüler, Kilian’ın isteklerine karşı çıkamadılar. Gözleri bir anda korku içinde fal taşı gibi açıldı! Şarapta boyun eğmelerini sağlayacak bir şey olduğunu biliyorlardı, ama Kilian’ın üzerlerindeki kontrolünün böylesine mutlak olmasını beklemiyorlardı!

 

“Şimdi beni gördüğünüzü, bu yaşananları unutun, aptalca planınızdan vazgeçin ve zamparalık yapmaya devam edin. Size ihtiyacım olduğunda haber vereceğim.” Kilian bunları söyledikten sonra ayaklandı ve odadan çıktı. Esaret Lordları emri yerine getirdi ve on yedi asilin tamamı odada yaşananları unuttu, hayatlarının ve ölümlerinin başkasına ait olduğunun bile farkında değillerdi.

 

Şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar, neden burada toplandıklarını düşündüler.

 

“Aslında biraz fazla ihtiyatsız değil miydik?”

 

“Dük doğru söylüyor. Buranın tadını çıkarmak varken neden minik Olaf’a zorbalık ediyoruz ki?”

 

“Güzel konuştun dostum. Nerede kalmıştık?”

 

...

 

Bu esnada Kilian, Ostria caddelerinden geçip kaleye döndü, dışarıdan bakanların onu göremeyeceği bir hızda yürüyordu. Bir dakikadan kısa sürede kaleye döndü ve odasına geçti. Kilian en başta Ralph’e unvanını Olaf’a devrettirmeyi düşünmüştü. Bu yalnızca ona Verden dükalığında doğrudan kontrol sağlamaz, aynı zamanda İmparatorluk Akademisi’ne girerken başa çıkması gerektiğini bildiği anlamsız sorunları da aza indirirdi.

 

Sonuçta bir dükün evlatlığıyla vikontun evlatlığı olmak arasında dünyalar kadar fark vardı. Ancak sonrasında bundan vazgeçti. Bu hareket çok fazla soru işareti yaratır ve Ostria’ya daha fazla dikkat çekerdi. Tabii ki bu düklerin ve markilerin Olaf’a gizli gizli kaynak yollamasına engel olmayacaktı.

 

Ve hayatlarını, hislerini ve hazlarını nasıl kontrol ettiğini düşününce, Kilian ipleri kontrol etmenin reddedilemez zevkini tattı. Kuklacının kendisini bu güce kaptırması uzun sürmezdi.

 

Acaba Kilian da aynı hissi yaşamış mıydı?

 

Kilian düşman babasını düşünürken odasından bir çatırtı geldi, dikkatini o yöne verdi. Kapıyı açan Kilian içeri girdi ve Jezebel ile Lena’nın yatağına oturmuş, ateşli bir tartışmaya girdiğini gördü.

 

“Memelerin bu kadar büyükken hisler kimin umurunda? Kendini ona yasla, gerisini o halleder!” diye bağırdı Jezebel, kollarını oynatarak. Bunu duyan Kilian gözlerini kısarak ona baktı.

 

“Siz neler saçmalıyorsunuz?” diye sordu Kilian, ikiliyi varlığından haberdar etti. Onu gören Lena bakışlarını kaçırarak kızarmış yanaklarını gizlemeye çalıştı. Ancak Jezebel yataktan atladı ve kollarını Kilian’a doladı.

 

“Zamanlaman mükemmel, ne zaman geleceğini çok iyi biliyorsun. Hadi gel, buna bayılacaksın.” Vırvır etti. Bu esnada Lena’nın yanakları kıpkırmızıydı. Kilian ikisine birden baktı ve ortamı okuyunca olayı çözdü.

 

“Lena eskiden biraz tsundu, ama zebani olunca dere de olmuş. İnsan formuna döndüğünden beri zebani gibi ilgiye açlık duyuyor ve her gece senin onu siktiğini düşünerek uyanıyor. Yani bir efendiye ihtiyacı var!” diye açıklama yaptı Jezebel, Kilian’ı yatağa doğru sürükleyerek.

 

Bu kadar açık sözlülüğe dayanamayan Lena, Jezebel’e döndü, bakışları hançer gibi keskindi.

 

“Böyle demenize gerek yoktu! Beni nasıl biri gibi göstermeye çalışıyorsunuz?!” Yorganı utanç ve öfke içinde sıkarak hırladı! Bu saatten sonra Jezebel ona azmış köpek bile diyebilirdi!

 

Ne yazık ki Lena’nın sözlerinin, neşeli Jezebel üzerinde hiçbir etkisi yoktu.

 

“Bana teşekkür etmene gerek yok minik tsundere. Senin türünü herkesten iyi biliyorum. Ve sorununun tek çözümü de karşında,” diye dosdoğru yanıtladı Jezebel ve Kilian’ın kasığını tutarak sözlerini vurguladı. Daha önce bir kadının bu kadar ileri gittiğini görmemiş Lena’nın çenesi düştü, nasıl tepki vereceğini bilemedi.

 

En başta böyle hassas bir konuyu konuşacak başkası olmadığından Jezebel’i seçmiş, onun uzmanlığından faydalanmak istemişti. Ama kadının bu kadar utanmaz çıkmasını beklemiyordu! Hayır, “utanmaz” kelimesi bile bu kadının arsızlığını tanımlamaya yetmezdi!

 

Lena’nın zihnindeki ufak ses, Jezebel’i Kilian’dan ayırmak, bu sapık kadının yüksek hakimi yozlaştırmasını engellemek istiyordu. Ancak Kilian iç çekti.

 

Fehl mutasyonları kişiden kişiye değişmiyordu ve genelde bir kategorisi vardı. Türler İncelemesi sayesinde bütün mutasyonları ve ürettikleri çeşitli canavarları öğrenmişti.

 

Tıpkı fehl iblisleri gibi, fehl canavarlarının da özel benlikleri vardı. Doğaları gaddar olsa da zebaniler kendilerini yenen kişiye bağlanırlardı ve içten içe onlarla çiftleşmek isterlerdi. Lena’nın insan şeklini geri kazandıktan sonra böyle hislere bürünmesi mantıklıydı.

 

“Y-Yüksek hakimim, yanlış anlamayın. S-Sizden hoşlandığım falan yok. Sadece...” Lena mırıldandı, bu esnada göz teması kurmaktan kaçınıp parmaklarıyla oynuyordu. Bu sözler Kilian’ın gözlerini devirmesine neden oldu. Bundan daha klişe olabilir miydi acaba?

 

“Gördün mü? Söylemiştim. Sana az evvel işaret verdi. Şu anda iç çamaşırı ıpıslaktır kesin. Kızın beklentilerini boşa çıkarma,” diye alay etti Jezebel, Kilian’ın omzuna dokundu ve kırmızı sise bürünüp ikiliyi geride bıraktı.

 

Ardından kısa süreli bir sessizlik yaşandı, Lena parmaklarıyla oynarken Kilian ona doğru yaklaştı.

 

“Ne yapmak istediğini bilmeyen ve benimle oynamayan kadınlardan hoşlanmam. Eğer bir şey istiyorsan, sonucu ne olursa olsun açık açık söyle.” dedi ve Lena’nın çenesini kaldırıp elâ gözlerine baktı.

 

En başta Kilian’ın elini çenesine koyması, Lena’nın aklını karman çorman etti. Ama bu sözler yankılanınca, zihni açıldı ve gerginliği yerini azme bıraktı.

 

“Öncelikle size bir şey sormam gerek. Ona ne oldu?” dedi Lena, elbette önceki aşkı Lukas’tan bahsediyordu.

 

“Daha önce söylediklerim gerçek sayılırdı. Çalıştığı örgütün ihanetine uğradı ve bir ayin için kurban edildi. Ben de bu fırsatı kullanıp ölmek üzere olan vücudunu yeni bedenim yaptım, ayin yapanları gebertip Ostria'ya katıldım.

 

Bjorn’e gelince, güvende ve iyi durumda, sanırım,” diye yanıtladı Kilian ve Lena’nın çenesine hafifçe bastırıp onu yataktan kaldırıp yanına oturttu.

 

Lukas’ın sonunun ne olduğunu az çok bilen Lena, iç çekti. Ama onunla son bir kez daha görüşmek istemesine rağmen, Kilian’ın yanında otururken aklını başka yere veremiyordu.

 

Görünüşleri %80 oranında birbirine benzese de, artık Kilian gerçek doğasını gizlemediği için, Lena ikisinin arasındaki yakışıklılık farkını görebiliyordu. Eğer gerçek Lukas ortalama üstüyse, o zaman Kilian ilahi mükemmelliği temsil ediyordu.

 

Mantıken böylesine büyüleyici birinin asla tehditkâr görünmemesi gerekiyordu. Ama Kilian’ın zehirli bakışları büyük bir baskı yayıyor, diğer her şeyi gölgede bırakıyordu. Bu baskıya yenik düşen Lena sessizce titredi ve bir saniyeliğine onun elinin boğazını sıkmasının nasıl hissettireceğini düşündü.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-26 17:53:50
Çeviri ve edit için teşekkürler.
murat1habib (33 puan) Üye
2020-06-25 20:46:48
Oho fantezilere bak hele kırbaç seviyor ablamiz
Eyisha (198 puan) Üye
2020-06-26 01:09:08
@murat1habib, beyni fena çalışıyor dkkdkdk