Overlord
Re-Estize Krallığı -6
Bu süreç bazen çok
gülünç bir hal alsa da sonuçta karşılarında Büyü Krallığı vardı. Ölümsüzlüğü
kontrol edebilen ve canavarlardan faydalanabilen bir ülkeydi bu, bu yüzden,
klasik usullerin ve yapılış biçimlerinin burada uygulanamaz olduğunu varsaymak
en iyisi olurdu. Zanack, elçilerin liderinin insana benzeyen biri olmasını
beklediği için kendini aptal gibi hissetti.
“O zaman şimdi,
kendinize mukayet olun. Onları sinirlendirecek bir şey yapamayız.”
"Evet
efendim!"
Şövalyelerin cevabını
duyduğu gibi, Zanack içinde bir güç hissetti.
Elçiler
buraya gelene kadar birkaç kasabadan geçmişti, bu yüzden Zanack gelen partinin
kompozisyonu hakkında bilgi sahibiydi.
Beş
adet yolcu vagonu vardı.
Her
biri uğursuz bir hava yayan, at şeklinde canavarlar tarafından çekiliyordu.
Ardından, çevre güvenliği ile görevlendirilmiş çok sayıda Ölüm Süvarisi vardı.
Yanlarında başka canavarlar da vardı.
Zanack,
bu canavarların isimleri ya da ne kadar tehlikeli oldukları hakkında
bilgisizdi. Yine de ne olduklarını bilse de bilmese de, buradaki görevi
belliydi. Bizzat Büyücü Kral tarafından gönderilen elçiler olduklarından,
onlara herhangi bir saygısızlık gösterilmesine izin veremezdi.
Büyük
ihtimalle az önceki olan bir Ölüm Süvarisi, elçilerin tarafından ayrılarak Zanack'a
yaklaştı.
“Beklettiğim
için özürlerimi sunarım. Liderimiz, Büyücü Kral Ainz Ooal Gown'un sağ kolu
Albedo-sama sizinle görüşmeyi kabul etti. Zanack-dono, lütfen ilerleyin."
Zanack,
diğer şövalyelere pozisyonlarını koruma emri verdikten sonra, Ölüm Süvari'nin
rehberliğinde atını sürdü.
Dürüst
olmak gerekirse bu oldukça korkutucuydu.
Sonuçta,
Zanack daha önce hiç görmediği canavarlar arasında hareket ediyordu.
Yine
de, hâlâ Kraliyet Ailesi'nin bir üyesi olarak gurura sahipti. Zanack yakında
Kral olacaktı ve o Büyücü Kralı'nın elçileriyle buluşmak zorunda kalacağı için
kendine, kendini rezil etmeyi yasaklamıştı. Bunun yerine yeteneklerini
göstermek zorunda ve Re-Estize Krallığı'nda yetenekli insanların olduğunu
onlara göstermeliydi.
Zanack'ın
atı, vagona doğru yaklaşırken soğuk terler dökmeye başlamıştı. Zanack atından
indi ve vagonun yanında durdu.
"Bu,
elçi partisinin lideri Albedo-sama."
Şimdi
nasıl bir yaratık karşısına çıkacaktı acaba? Zanack ifadesinin sabit kalmasını umdu.
Kapı
yavaşça açıldı ve bir insan figürü yavaş yavaş ortaya çıktı.
Gördüğü
şey... Güzeldi.
Hayır,
Zanack onu daha iyi tanımlayabilecek bir sıfat düşünemedi. Aklına gelen tek şey
“birinci sınıf güzellik” idi.
Bu dünyada kimse Renner’ın görünüşle yarışamaz. Zanack bu zamana kadar böyle düşünmüştü ve şimdi
yanıldığını anlamıştı. Renner parlak bir güzellikse, Albedo'nun karanlığa
gömülü baştan çıkarıcı bir güzelliği vardı.
Albedo,
vagonun basamağına adım attı. Yüksek topuklu ayakkabılarının zayıf sesi
Zanack'ı kendine getirmişti.
Zanack
hemen önünde diz çöktü ve kafasını eğdi.
Bir
başka ülkenin elçisi olsa bile, kraliyet ailesinden bir prensin birinin önünde
diz çökmesi utandırıcı sayılabilirdi. Ancak, Krallık ve Büyü Krallığı
arasındaki iktidardaki farklılık göze alındığında yapılması gereken şey buydu.
Krallığın şimdi ihtiyacı olan şey şan değil, somut çıkarlardı.
“Kafanı
kaldırabilir misin lütfen?”
Kısık,
tatlı ses hemen üstünden gelmişti.
"Derhal."
Kafasını
kaldırdığında gördüğü kişinin suratının tebessümle dolu bir şekilde ona
baktığını gördü.
Bu,
üstün insanların benimsediği pratik bir tavırdı. Hayır, karşısındaki kişi insan
mıydı ki?
Zanack
onu ölçmek için bakışlarını ona dikti. İlk gördüğü şeyler belinden çıkan
kanatlardı. Bunlar büyülü bir eşya mıydı yoksa başka bir şey mi? Benzer
şekilde, başının kenarlarından boynuzlar kıvrılıyordu.
İster
sihirli eşya, isterse heteromorfik bir yaratık olsun, her iki şekilde de, Büyü
Krallığı'ndan olduğu düşünüldüğünde tuhaf gelmiyordu.
"Ben
Ainz Ooal Gown'un Büyü Krallığı'nın elçisi Albedo. Her ne kadar birkaç
günlüğüne de olsa sizi tatbik edeceğiz. Ayağa kalkın, Prens-dono. Diz çökmüş
bir vaziyetteyken konuşamazsın."
“En
derin teşekkürlerimi sunuyorum.”
Zanack
kalktı ve o anda bir problem baş gösterdi.
İsminin
Albedo olduğunu öğrenmişti ama... Yalnızca bu kadar mıydı?
Krallıkta
- ve İmparatorlukta - halk tabakasından olan kişilerin iki ismi vardı,
soyluların üç ismi ve yüksek rütbeli insanların dört ismi vardı. Kraliyet
ailesinin dört, unvanlarıyla beraber beş ismi olurdu.
Bu
yüzden Jircniv Rune Farlord El-Nix, dört ismi ve kraliyetten olmaması yüzünden
alay konusu olmuştu. Ancak Albedo gibi bir isim, bir takma ada benziyordu.
Kimse, kraliyetten birine takma adıyla seslenecek kadar aptal olamazdı.
Her ne
kadar gereksiz yere endişeleniyor olsa da, böyle bir durumun
gerçekleşmeyeceğinden emin olamazdı.
Bunu
söylemesinin nedeni önceki savaşta birçok soylunun ölmüş olmasıydı. Sadece
ailelerin başındaki kişiler değil, bazı ailelerin varis çocukları da ölmüştü.
Şu anda birçok soylu aileyi “yedek”, yani ikinci veya üçüncü oğullar
yönetiyordu.
Yedekler...
Yedekti. Kimse onlardan fazla bir şey beklemezdi. Sadece sınıftan yoksun değil,
aynı zamanda bilgiden de yoksunlardı. Kısacası, uygun bir şekilde
yetiştirilmemişlerdi.
Normal
şartlar altında, partilerindeki yüksek rütbeli kişilerden uygun bir şekilde
eğitim almış olurlardı. Ancak savaştan sonra böyle şeylere ayıracak insan
güçleri kalmamıştı. Sonuç olarak, pek çok beceriksiz kişi önemli rollere
zorlandı ve bu yetersiz insanlar, bir araya gelerek işe yaramazlarla dolu bir
grup oluşturmuştu.
Şu
anda, bu insanlar sayesinde Krallık'taki soylularının zümresi kötü durumdaydı.
Bu önemli anda, Albedo gibi bir kadınla uygun görgü kurallarına uyabilir miydi?
“..."Affedin
beni, ama size nasıl hitap etmeliyim, Albedo-sama?”
Bu
biraz saygısızca bir soruydu.
Normalde,
bu şekilde sormamalıydı. Sorması gereken şekil, "Nasıl bir soylu unvana
sahipsiniz Albedo-sama? Ya da Büyü Krallığı'ndaki pozisyonunuz nedir?"
şeklinde olmalıydı.
Ancak
böyle derse Albedo da karşılığında bunu diyebilirdi: “Komşu ülkenizden bir elçinin
rütbesini bile bilmiyor musunuz?”
Yine de
bu, Büyü Krallığı'nın hatasıydı.
Sonuçta
Büyü Krallığı hakkında hiçbir bilgileri yoktu. Sadece birkaç aydır kendi
egemenliğine sahip olmasına rağmen, büyük ölçüde kendilerini içişlerine
kaptırmışlardı. Bu olay, başka ülkelerle girdikleri ilk diplomatik ilişkiydi.
Zanack'ın
Albedo hakkında bildiği tek şey, onun elçilerin lideri ve Büyücü Kralı'nın sağ
eli olduğuydu.
İmparatorluk
büyük ihtimalle biliyordu, ancak onlara bir şey söylememişlerdi. Eh, bizim üstümüzde
öylesine bir büyü kullanmak istediklerine göre bizden oldukça nefret ediyor
olmalılar.
Albedo,
Zanack'ın düşüncelerini sezermişcesine cevap verdi:
"Öyle
görünmesem de Ainz Ooal Gown'un Büyü Krallığı'nda Kat Muhafızları'nı ve Bölge
Muhafızları'nı yönetmek için denetmenliğe atandım."
“Ohh,
anladım.”
Böyle
söylemesine rağmen "denetmen" denen şeyin ne olduğu hakkında hiçbir
fikri yoktu. Ayrıca şu söylediği "Kat" hakkında da hiçbir şey
anlamamıştı.
Albedo
tekrardan Zanack'ın düşüncelerini hissetmişcesine konuştu:
"Pekala.
Ben Ainz-sama'nın - hayır, ben Büyücü Kral'ın komutan muavini Muhafız
Denetmeni'yim. Belki bu daha uygun olur.”
“Ohhh,
şimdi anladım!”
Ainz-sama...
Ona bu şekilde hitap edecek kadar yakın demek. Yani bir markiz olmalı. Hayır,
belki bir düşes? Bu bilgiyi diğerlerine de söylemem lazım. Ama yine de,
Muhafız… Denetmeni mi?
“O
zaman, Albedo-sama, size Kraliyet Sarayı'na kadar eşlik etmeme izin verin.
Kraliyet Başkenti'nde bu süre zarfında kalacağınız suitler var. Babam, Kral
III. Ranpossa'nın yaşı oldukça ilerledi. O yüzden kapıda karşılama işini bana
bıraktı. Umarım ki bu saygısızlığımızı affedersiniz."
"Sorun
değil."
Gülümsemesi
hiç değişmemişti.
Normalde,
Prens'e teşekkür etmeliydi. Ancak tavrı öyle açıktı ki kimin üstün olduğunu
açık açık belli ediyordu.
Zanack sırtından soğuk terler atıyordu. Bunun nedeni, onlarla iyi ilişkiler kurmanın muhtemelen çok zor bir görev olacağını anlamasıydı.

