Overlord
Re-Estize Krallığı -12 Oku
Gözleri
tam olarak ne görüyordu?
Bu
şatafatlı giyimi olan soylular burayı nasıl yorumluyordu?
Hilma
bu soruların cevaplarıyla ilgileniyordu.
Birinci
sınıf yemekler, birinci sınıf hizmetçiler, birinci sınıf mutfak eşyaları,
birinci sınıf müzik. Ve üçüncü sınıf bile olamayan boktan soylular.
Burada
toplanan kişiler çoğunlukla yiyecek israfı olan üçüncü oğullar ve daha
aşağısındaki kişilerdi. Çeşitli nedenlerden ötürü başlarını eğmeye zorlanmışlar
ve kırgınlıklarla dolmuşlardı.
Yüzlerindeki
bakış her şeyi söylüyordu.
Birçoğunun
yüzünde kurtuluşun kaygısız sevinci vardı. Birçoğu arzunun alevleri tarafından
tüketiliyordu. Bu insanlara göre burası onların şımarık bir şekilde gösteriş
yapacakları bir yerdi.
Burasının
amacı ise zaten her zaman beslenme alanı olmuştu.
Krallık'ın
soylu toplumu şu an bir kaos durumundaydı.
Büyü
Krallığı ile olan savaş biteli birkaç ay olmuştu ancak savaşın geride bıraktığı
yaralar oldukça derindi ve tam olarak iyileşmemişti. Birkaç parti çökmüş ve
yerine yenileri yükselmişti. Eskiden düşük seviyede olan aileler, yüksek
seviyede olanların yerini almıştı.
Krallık'taki
mevcut kaos, herhangi bir partiye karşı hükümsüz kalan tüm insanlar için
inanılmaz derecede iyi bir fırsattı. Hayır, bu onların son şansı olabilirdi.
Eğer o partiler tekrar kurulursa kendilerini bir kez daha yol kenarındaki
çakıllar olarak bulabilirlerdi.
Bu
nedenle, bu buluşma onlar için dev bir besleme alanıydı.
Aç
balıkların küçük yavruları karınlarına çekeceği yerdi.
Buna
karşın, küçük yavrular bu kadar kolay yenecek miydi? Yoksa bir yenik olduğunu
fark edip ustaca bundan kurtulacaklar mıydı? Ya da belki de kozları kendilerine
çevirecek kadar arzularla dolu soylular mı çıkacaktı?
Yaklaşık
bir saat boyunca bu sahneyi inceledikten sonra, Hilma burada birinci sınıf
olarak düşünülebilecek hiçbir soylu olmadığına karar verdi.
Öyle
olsa bile, bu sonuçtan hayal kırıklığına uğramış değildi. Gerçekten de, böylesi
tehlikeli bir yerde kendilerini paralayan birinci sınıf soylular olsaydı
endişelenirdi.
Davetiyeleri
gönderirken oldukça dikkatli olmuştu, ama Hilma yine de bunun mükemmel olduğunu
düşünmüyordu. Burada her partiden en az bir kişi olmalıydı.
Yine
de, bu ilginç olurdu,
diye düşündü.
Raporunda
söylediği şeyler ne kadar fazla olursa değeri de o kadar artardı. Bu onun için
hiç de kötü bir şey değildi.
Zamanı
gelmiş olmalı sanırım.
Balo
başladığından beri bir buçuk saat kadar olmuştu ve zaman gelmişti.
Hilma'nın
gerçek işi daha yeni başlıyordu.
Çok
korkutucuydu.
Az
önceki kibirli tavırları sanki bir yalanmış gibi anında kayboldu.
Belki
de “korkutucu” gibi nazik bir terim, midesinden iyice toplanan terörü tarif
edemezdi. Eğer onları memnun edemezse onu bekleyen cehennemi aklına
getirdiğinde tüm gücüyle kaçmak istedi.
Tabii
ki bunu cidden yapsaydı az önce düşündüğü cehennem bir cennet gibi olurdu.
Sekiz
Parmak'ın bir üyesi olarak, birçok suikast emri vermişti. Ayrıca öldürülmeden
önce işkence edilmelerini de emretmişti. Ama bu canavarların yaptığıyla
kıyaslandığında, emirleri nezaket ile dolup taşıyor denebilirdi.
“-Hilma.”
Arkadan gelen ses onu şaşırttı ve Hilma'nın omuzları seğirdi.
Arkasını döndüğünde şu an bu salondaki en aptal adamı gördü.
"Hm? Bir sorun mu var?
“Hayır, Philip-sama, bir sorun yok.”
Hilma gülüşünde gerçek duygularını gizledi. Sakladığı bu
duygular, böylesi boktan bir adam tarafından şaşırtılmanın verdiği öfkeydi.
“Albedo-sama yaklaşık on dakika dinlenmek istedi, ben de sizi
bulmaya geldim.”
"Tüm o misafirlerle konuştuğunu düşünürsek bu oldukça
makul bir istek. Anlıyorum; o zaman, Albedo-sama'ya mola odasına eşlik
edeceğim. ”
"Gerçekten mi? O zaman ben de geleyim."
Ne diyor bu adam? Hilma'nın vermek istediği cevap buydu. Hayır, bir şey
hissetmiş olabilir.
Hilma dikkat ederek rolüne devam etti:
“Bunu yapmamanızın daha iyi olacağını hissediyorum.”
"Peki neden? Şu ana kadar Albedo-sama'nın yanındaydım.
Birlikte gitmemiz garip olmamalı, değil mi?”
Hilma şu anda adamın bir halttan şüphelenmediğini anlamıştı.
Başka bir deyişle, moronların da moronu bu adam, soylu olmak
için ne yeterli bilgiye ne de görgüye sahipti.
“Korkarım ki bir bayan, kocası olmayan bir beyefendi
tarafından dinlenme alanına eşlik edilirse, bu, her iki taraf için de uygun
olmayan söylentilerin yayılmasına yol açabilir.”
"Ahhh. Ancak, planım oraya vardığımda hemen geri
dönmekti.”
“Yine de, bu uygun değil. Etkinliğin ev sahibi olarak onun
için endişenizi anlıyorum. Ancak aynı zamanda bu mekanın sahibi de benim o
yüzden lütfen bu sorumluluğu üstlenmeme izin verin. Albedo-sama'ya güvenle dinlenme
alanına kadar eşlik edeceğim."
"Ahh."
Başka bir şey söyleyecek gibi görünüyordu, bu yüzden Hilma
sessizlik içinde bekledi.
Aslında, şu an mümkün olabildiğince hızlı bir şekilde bu
işten kurtulmak istiyordu. Ne yazık ki bu embesil de bugünkü toplantının
arkasındaki sebeplerden biriydi. Ona karşı çok kaba olamazdı.
"Onunla evlenmem için ne yapmam gerektiğini
düşünüyorsunuz?"
“Haaaah?!”
Hilma, bu soru nedeniyle karakterinde kalmayı tamamen
unutmuştu.
"Eh? Ne dedin?"
“Albedo-sama'nın benimle evlenmesinin bir yolunu sordum.”
Ciddi misin be sen?
Hilma, bu sözleri haykırmamak için kendiyle umutsuzca
savaştı. Bir insanın nasıl bu kadar aptal olabileceğini aklı almıyordu.
Hilma'nın elde ettiği bilgilere göre, kur yaptığı kişi Büyü Kral'ının sağ eli
yani bu ülkenin başbakanına eş pozisyonda olan biriydi. Böylesi düşük seviyede
bir soylunun komşu ülkedeki birine karşı böyle bir şeyi dile getirmesi bile
inanılmazdı.
Onun yerine Prenses Renner'a evlilik teklifi etse Hilma daha
az şaşırırdı.
“Ahhh, ama görüyorsun ya, ben de bu soyluları toplamayı
başarmış bir adamım sonuçta. Ondan çok bir eksiğim olduğunu sanmıyorum, sen ne
düşünüyorsun?"
Hilma farkına varamadan, boğazı sıkıca büzülmüştü.
Bu şeylerin boğazından aşağı kayıp gitmeyeceğini bilmesine
rağmen yaşadığı travmanın tedirginliği ve terörü onu böyle yapmaya sürükledi.
Hayır, bu “travma” kelimesiyle özetlenebilecek bir şey
değildi.
Ya o kişi, bu aptalca sözleri duymuş olsaydı ne olurdu? Ne
olurdu? Sonuçları taşıması gereken tek kişi Philip olsaydı sorun olmazdı. Ancak
bunun yüzünden kendisi de cezalandırıldı. O kara cehenneme tekrar dönebilirdi.
“Her halükârda, bunun neredeyse hiç yolu yok. Büyü
Krallığı'nda başbakanlığa eşit olan bir mevkide olduğunu duydum. Yani,
Krallık'ta olsaydı bir düşes olurdu."
"Ama Büyü Krallığı sadece basit bir şehir devleti değil
mi?"
“Hayır, hayır, ondan böyle söz edemezsin.”
Büyü Krallığı'nı küçümseyen bu sözleri duyunca Hilma'nın
tüyleri diken diken oldu.
Katze Ovası'nı dahil ettiğinde bile bölge olarak çok büyük
olmadığı doğruydu. Ancak, askeri güçleri ezici bir şekilde üstün değil miydi?
Ticarete, diplomasiye ve diğer alanlarda ne kadar efor sarf ettiklerine
bakılmaksızın ülkeler arasındaki ilişkiler hâlâ askeri güçle belirlenirdi. Bir
milletin topraklarının ne kadar büyük olduğu önemli değildi, çünkü o millet
kaybettiği anda tüm o topraklar alınabilirdi.
Eğer bu gerçeği bile anlamadıysa, o zaman bu aptalın bile
anlayabileceği bir şekilde nasıl anlatabilirdi?
Hilma derinden düşündü, ama bir cevap bulamadı. Sonuçta,
bilgelik ve aptallık aynı madalyonun iki yüzüydü.
Ancak en nihayetinde bir sonuç göstermek zorunda kaldı.
"Maalesef mümkün değil. O kadının sizinle evlenme şansı
yok Philip-sama."
“..."Ama ruh halinin oldukça iyi olduğunu düşündüm.
Birlikte salona girerken çok iyi durmuyor muyduk?"
Demek düşündüğü buydu. Hilma şaşkınlıkla düşündü.
İnsanlara, arkasında Büyü Krallığı varmış gibi rol kesiyor
olabilir miydi? Bu adam harbiden de süzme salak... Cidden, yalvarıyorum bağışla
beni. Lütfen o kişiyi kızdırma.
Hilma midesinden bir şeylerin yükseldiğini hissetti.
Yine de aynı zamanda karşısındaki adamın da mide
kıvranmasının nasıl bir şey olduğunu hissetmesini istedi.
“..."Belki de çok konuştum. Lütfen Albedo-sama'ya eşlik
etmeme izin verin. Siz burada kalın ve ev sahibi olarak tadını çıkarın,
Philip-sama."
“..."Şey, madem öyle elden bir şey gelmez. Albedo-sama
size emanet o zaman."
Sen söylemesen de öyle yapacaktım zaten. Hilma kafasını eğdi ve
aklındaki sözleri içinde tuttu. Sonra, o kuş beyinlinin dırdırını daha fazla
duymamak için direkt olarak Albedo'nun olduğu yere yöneldi.
Albedo bir soylu ile konuşuyordu. Normal şartlar altında,
Hilma, zamanını harcar ve ruh halini incelerdi. Ancak o sersemle uğraşmak onu
yermişti, bu yüzden hemen konuşmalarını bölerek Albedo'ya seslendi.
"Beni affedin, ancak dinlenme vaktiniz geldi
Albedo-sama."
"Pekala. Özür dilerim, izin verirseniz kısa bir ara
vereyim.”
Hilma, Albedo'yu elinden tuttu ve balo salonundan dışarı
çıkarttı.
"Fu~...Ahh, ne kadar iğrenç.”
Hilma, arkasından gelen sesi duyduğunda döndü. Eğer işler
gerçekten o kadar kötüyse, ne yapmalıydı?
Arkasını döndüğü anda Albedo'nun, omzunu bir mendille
sildiğini gördü.
Albedo'nun gözleri Hilma'nınkilerle buluştu.
"O iğrenç adam bana dokundu. Bu dünyada sadece tek bir
kişi vücuduma şehvetli bir şekilde dokunabilir... Siktir. O beyinsiz köpek boku
yok mu..."
Bunları söylerken dişlerini gıcırdatmıştı. Genelde nazik bir
gülümsinin olduğu yüzü şu anda iğrentiyle doluydu. Gerçekte ne kadar mutsuz
olduğuna dair bir gösterge miydi bu?
Hilma tereddüt etti. Onunla konuşmalı mıydı? Yoksa bu,
cezasının başlangıcı mıydı?
“..."Ne yapmalıyım? Bir şeyler söyle."
“Ah, evet, evet…” Hilma, kalbi eşsiz bir dehşetle dolu olarak
yanıtladı. “Nasıl hissettiğinizi anlayabiliyorum, Albedo-sama.”
“Eğer durum buysa… o yaratıktan kurtulabilir ve onun yerine
başka bir insanı yetiştirebilir misin?”
“Eğer dileğiniz bu yöndeyse, o zaman derhal Albedo-sama için
başka bir kukla hazırlayacağım.”
Albedo ağzını açtı ancak hemen sonra kapattı. Aynı eylemi
birkaç kez tekrarladı.
Bu oldukça çekici bir öneriydi, kim olsa tereddüte düşerdi.
Bu yüzden neyi seçtiğinin önemi yoktu. Onu bekleyen tek şey
cehennemdi. Yine de Philip'e ne olursa olsun kendi kaşınmıştı.
"Hu... Boş ver. Sadece klasik bir sıkıntıydı. O kişinin
aptallığı, kraliyet yemeğindeki soylular üzerinde oldukça etki yarattı, bu
yüzden onun yerine başkasını almak biraz israf olurdu. Hm, bunu takip etmek
eğlenceli olabilir. Hayır, muhtemelen olmaz."
Hilma, az önceki aptalın Albedo'yla evlenmek istediği vahşi
fantezilerini anlattığı konuşmasını hatırladı.
Ona bunu söylese ne değişecekti?
Hayır, bu çok korkutucuydu. Albedo'ya söylemesi için kendine
güvenemiyordu. Sonuçta, bu işi de yüzüne gözüne bulaştırabilirdi.
"Bir halt yapmamasına rağmen kendinin özel olan tek kişi
olduğuna inanıyor. Cidden de ulaşılabilecek en büyük salaklık seviyesine
ulaştı."
"Aynen öyle. Yakında onu yerin dibine sokacağım.
Ainz-sama'ya ait olan bu bedenime o pis elleriyle dokunmanın cezasını
çekmeli."
Bundan sonra ne konuştular ne de başka bir soyluyla muhabbet
etiler. Hilma, Albedo'yu bir odaya getirdi.
