Overlord
Bilinmeyen Topraklara Hazırlık -9
Ainz memnuniyetle kafasını salaldı ve Zaryusu’ya döndü.
“Güzel. Şimdi Zaryusu ile konuşacağım. Ailenizdeki doğumu en içten
dileklerimle kutlarım. Anne de çocuk da iyiler mi?
Zaryusu endişeli bir şekilde cevap verdi:
“Evet, Majesteleri. Gayet iyiler. Çocuğum yakında yürümeye de
başlayacak.”
“Ne çabuk!”
Dişlerini çıkması olsun, konuşma olsun, yürüme olsun, bu dünyadaki
insan bebeklerinin, Suzuki Satoru'nun dünyasındakinden daha hızlı geliştiğini
fark etmişti. Elbette bunu, Touch Me’nin geçmişte gözlemleri ve biriktirdiği
bilgiler sonucunda öğrenmişti.
“Öyle mi? Bence oldukça normal...”
“Ah, anladım. Bir insan perspektifinden yorum yaptım sanırım.
Çocuklar... Hm. Şu anda, eşitli ırklardan oluşan varlıkların olduğu bir ülke
kurmakla uğraşıyorum. Bunu geliştirmek adına, senden, bir insan ülkesinde,
benim yönetimim altında yaşamanı istesem kabul eder miydin?”
“Majestelerinin emirlerini reddedemem.”
“Ah, böyle davranma.”
Her ne kadar Zaryusu böyle davranmak istememiş de olmasa söylediği
şey kulağa bir alay gibi gelmişti.
‘Ainzach’ta da aynısı olmuştu,’ diye düşündü Ainz konuşmasına
devam ederken.
“Konu hakkındaki görüşünü duymak istiyorum. Bir gezgin olarak
kertenkeleadamlardan ayrılmış biri olarak, böyle bir şeyi daha önceden
tecrübelemiş olmalısın değil mi? Bir başka deyişle, sıradan
kertenkeleadamlardan farklı bir şekilde düşünme yetisine sahipsin. Bundan
dolayı da önünde uzanan ve sürekli değişmekte olan dünya hakkında ne
düşündüğünü bilmek istiyorum.”
“Bir gezgin oldum çünkü işlerin eskisi gibi gitmeyeceğini umdum.
Şartlar yüzünden öyle yapmak zorunda kaldım.”
“Öyle bile olsa, dünyayı gördüğün için bakış açın genişlemiş
olmalı. Neden kendini sıradan bir kertenkeleadam yerine koyup, bir insan
ülkesine kertenkeleadam olarak seyahat etmenin getireceği avantajları
düşünmüyorsun?”
“Peki...”
Bir süre düşündükten sonra Zaryusu tekrar konuştu.
“Kişisel olarak konuşursam, bir insan şehrine gitmek istemiyorum.
Karım ve çocuğum varken böyle yapmaya içim el vermiyor. O ülke sizin
tarafınızdan yönetiliyor bile olsa, Majesteleri... Bu oldukça zor olurdu.”
Tanıdık çevryi bırakıp bambaşka bir çevreye yerleşmek çok büyük
sıkıntıları olan bir durumdu. Birisinin, çevresini olduğu gibi korumak istemesi
oldukça doğaldı. Bu özellikle de omuzlarında bir ailenin yükü olan Zaryusu gibi
kişiler için doğruydu.
Tüm hayatları boyunca korunmak zorunda kalmak istemeyen kişiler
olabilirdi. Ancak şartlar gerektirdiğinde korunmayı kabul etmeyen insanlar
Ainz’e göre zayıf kişilerdi.
“Anladım. O zaman... Çocuğun böyle şeylere alışması mümkün mü?”
“Sadece çocuğu almak istediğinizi mi söylüyorsunuz, Majesteleri?”
Ainz bu sözlerde hafif bir eleştiri hissetti.
Zaryusu, Ainz’in zorla çocuğu, ailesinden koparacağını düşünmüş
olmalıydı.
“Hayal gücün fazla uçmasın. Farklı ırkların birbirleriyle ahenk
içinde yaşayabileceği bir ülke kurmayı amaçlıyorum. Bunun için ilk adım da
kertenkeleadamların, insanların, goblinlerin ve diğer birçok ırkın çocuklarının
birlikte mutlu bir şekilde oyun oynayabilmesi. Hepsi bu kadar. Yine de,
sanıyorum ki aranızda bu küçük gölün yanında tıkılı kalıp ölmek yerine, daha
büyük bir dünyaya adım atmak isteyenler vardır değil mi?”
Kertenkeleadamların yüzlerinde karışık ifadeler belirdi.
“Demek istediğiniz... Daha fazla kişinin gezgin olması mı?”
“Gezginliğin kertenkeleadamlar arasında çok cazibe dolu bir şey
değil sanırım, haksız mıyım? Tek demeye çalıştığım, zihninizi genişletmeniz
gerektiği. Bundan tam emin değilim, ancak sen ve eşin çocuğunuzun, dünyaya
karşı daha geniş bir bakış açısının olmasını istemiyor musunuz?”
Zaryusu'nun yüzünde garip bir bakış belirdi.
“Bu... Söylemesi güç bir şey. Çocuğumuzun güvenli, yemek sıkıntısı
olmayan bir köyde yaşamasını istiyorum, ancak devir değişti.”
Bir ebeveyn olarak kapasitesinden bahsediyor olmalıydı. Bu,
Ainz’in NPClerin mutlu olmasını istemesinden çok da farklı değildi. Bunu
düşünürken Ainz kendini Zaryusu’ya yakın hissetti.
“Nasıl hissettiğini anlıyorum. İnsanlar, kendi yolunda giden
kişilerin değişmesini bekleyemezler. Değişim ne kadar hızlı olursa, eski nesil
o kadar mızmızlanıp karşı çıkacaktır.”
Ainz omuz silkerken Zaryusu ve Zenberu gülümsedi.
“Aynen dediğiniz gibi, Majesteleri,” diye cevapladı Zaryusu.
“Yaşlılar hala şikayet edip duruyor.”
“Sen de onlardan biri değil misin, Zaryusu?”
Zaryusu, Zenberu’ya şaşkın bir şekilde baktı ancak Ainz bile
çabucak anlamıştı.
“Çocukları olan ebeveynlerden mi bahsediyorsunuz? Evet. Öyle.”
Ainz, yanında duran Cocytus’a şefkat dolu bir şekilde baktı.
“Eh, bu noktayı netleştirmem gerek sanırım. Cocytus, sana bir emir
vereceğim.”
“Anlaşıldı!”
“Zenberu bana karşı çıksa bile, bu köydeki dostlarına zarar vermen
yasak.”
“Duydum. Ve. İttaat. Edeceğim. Ey. Yüce Olan!”
Ainz, dik çöken Cocytus’a memuniyetle baktı, ardından bakışlarını
Zenberu’ya çevirdi.
“Pekala, Zenberu. Şimdi her şeyi bilmek istiyorum. Cüceler ile
nerede tanıştığını, onlarla nasıl yaşadığını ve onları nasıl hediyelerin memnun
edeceği gibi şeyleri anlatmanı istiyorum. Hepsini anlat bana.”
“Tamam, Majesteleri.”
“Ne. Kabaca...”
“Sorun yok, Cocytus. Normal şartlar altında böyle bir şeyden sonra
kellesinin alınması gerekirdi...” (Çevirmen Notu: Burada Cocytus’un bu kadar
kızma sebebi Zenberu’nun Ainz ile gündelik bir konuşmadaymış gibi konuşması.)
Ainz etrafına bakındı.
“Ancak burası çok da resmi bir oram sayılmaz. Bunu cezasız
bırakacağım. Bunu yapabilecek kadar kapasiteli olduğuma inanıyorum.”
Ainz kıkırdadı, ardından kafası karışmış Cocytus tekrar konuştu:
“Ai-Ainz-sama...”
Ainz, Cocytus'un sözünü kesti ve ardından Zenberu’ya buz gibi bir
bakış attı. Ardından, ayna karşısında pratiğini sayısız kez yaptığı bir ruh
haline büründü.
“Ancak, Zenberu, unutmaman gereken tek bir şey var. Cocytus, bana
karşı ağzından çıkan o utanç verici tonun yüzünden kendini suçlu hissedecek.”
Zenberu’nun bedeni titredi. Büyük ihtimalle korkudan değildi.
Bunlar savaş öncesi sarsıntılar mı?
“En derin özürlerimi sunuyorum, Majesteleri. Bu hizmetkarınız
haddini aştı.”
“Sorun değil. Köyün yöneticisi olan Cocytus’a minnettar olmalısın.
Onun sayesinde direkt olarak bir zararda bulunmayacağım... Hm, sanırım çok
anlamsız bir şey söyledim. Cüce Krallığı mevzusu hakkında konuşmaya
başlamayalım mı?”
“Ondan. Önce. Bir. Yere. Oturmaz. Mıydınız? Ainz. Sama?”
Ainz, Cocytus’un önerisinden biraz rahatsız olmuştu.
Ainz yorgunluğu hissetmiyordu, bu yüzden oturmasına da gerek
yoktu. Ancak böyle değerli bir öneriyi de öylece reddedemezdi.
“Tamamdır. Öyle yapalım. Cocytus, çok dekadan bir şeyler kullanma.
Oturabileceğim bir şey olsun yeter.”
“Anlaşıldı! O. Zaman. Lütfen. İzninizle.”
Cocytus, elleri ve dizlerinin üstünde, iki ayak üstünde duramayan
bir hayvan gibi durdu.
Shalltear’ın, Cocytus'un üstüne binmiş hali Ainz’in aklında
canlandı.
“Sanırım ne olduğunu biliyorum ama, sormak en iyisi sanırım. Ne yapıyorsun?”
Bir. Keresinde. Shalltear’ın. Da. Aynı. Bunun. Gibi. Yaptığını.
Duydum. Bu. Yüzden. Onu. Taklit ettim.”
“O bir cezaydı. Senin bunu yapman için bir sebep yok.”
“Ancak. Benim. Himayemdeki. Kertenkele. Adamlar. Saygısızca.
Konuştu. Hem de. Size. Karşı. Ainz-sama...”
“Olan oldu artık. Umursamıyorum demedim mi? Duymadın mı yoksa?”
“Bu. Dediğiniz. Doğru. Ancak...”
Haa...
Ainz konuşmak istiyordu ancak Cocytus keçi gibi inatçı çıkmıştı.
Namevtlerin yorgunluk hissi olmamasına rağmen Ainz, ruhunun yorulmuş olduğunu
hissediyordu. Etrafındaki bu zorluğu hisseden Ainz, direnmekten vazgeçti ve
konuştu.
“Ah, yeter bu kadar. O zaman oturacağım, Cocytus.”
“Anlaşıldı!”
Cevabı oldukça gürdü.
Herkesin önünde bu şekilde oturmak... Bir raddeye kadar utanç
vericiydi.
Yine de, burada tereddüt ederse diğerleri garip karşılayabilirdi.
Şu anda yapması gereken, mutlak bir hükümdar havasına girip kulunun bedeninin
üstüne oturmaktı.
Ainz oturdu. Açık olmak gerekirse, bu oldukça rahatsız ediciydi.
Aynı zamanda çok engebeliydi. Ve ayrıca oldukça da soğuktu.
Bunun üstüne, Cocytus heyecandan uflayıp pufluyor gibi görünüyordu
ve ince, beyaz bir sis yayıyordu. Bu yüzden de sanki birisi Ainz’in pantolonun
içine kuru buz ve su dökmüştü de buharı bacak arasından sızıyormuş gibi
görünüyordu. Birilerini daha etkileyici kılmak için yapılan ucuz efektlere
benziyordu. Ayrıca Ainz bir çivi yatağında yatıyormuş gibi hissediyordu.
“Bu. Sizi. Tatmin. Ediyor mu? Ainz-sama?”
Siktir. Burada dürüst olamazdı.
Meraklı tarafı, aklındakileri söylerse ne olacağını merak
ediyordu, ancak Cocytus’un tepkisi çok korkutucu olabilirdi.
“Mm, fena değil...”
Böyle dersem bir abaza gibi
görünür müyüm,
diye düşündü Ainz çılgınca. Ancak başka söyleyecek bir şeyi de yoktu.
“O. Zaman. Shalltear’ı. Mı. Yoksa. Beni mi. Tercih. Edeceğinizi.
Öğrenebilir miyim?”
“...”
Ainz mal gibi olduğu yerde kalmıştı. Buna nasıl cevap verecekti
ki?
“Eh... Neden, neden bunu bilmek istiyorsun ki?”
“Peki! Ben. Eğer. Efendimi. Bir. Gün. Sırtımda. Taşıyacak. İsem. Daha.
Fazla. Pratik. Yapmam. Gerektiğini. Hissediyorum.”
“Eh?!”
Ne diyor lan bu?
Cocytus'un mensup olduğu ırk dişilerinin, üreme sırasında
kendilerine binmesine izin mi veriyordu? Yoksa bu sadece cinsel bir mazoşistlik
miydi?
Takemikazuchi-san!
Hayır, bundan daha iyi olmalıydı. Dövüşmeyi sevebilirdi, ancak
insanlara nadiren sıkıntı çıkaran bir adam olması gerekiyordu.
Cocytus’a neden böyle olmuştu? Ainz iliklerine kadar sarsılmıştı
ve birisinin gizli fetişini öğrenmiş gibi hissediyordu.
“Demek, demek öyle. Bu iyi.”
Ainz iyi olup olmadığını bilmiyordu bile.
“Peki! O. Zaman. Cevabınızı. Sorma. Cüretini. Gösterebilir. Miyim?
Ainz-sama?”
“Biraz engebeli ancak oturmamı engelleyecek kadar da değil. Bu
bakımdan Shalltear biraz daha iyiydi.”
“Hm. Demek. Öyle...”
“Hayır! Hayır, demek istediğim senin de iyi yanların var. Ah,
nasıl söylesem. Soğuk. Evet, soğuk hissi yaz günleri çok iyi olur.”
Ainz neden Cocytus’u rahatlatmak için bu kadar umutsuzca
çabaladığını merak ediyorum.
“Anladım! Ancak... Mm.”
Cocytus’un sonunda susmasının verdiği mutlulukla Ainz,
kertenkeleadamlara seslendi.
“O... O zaman! Burada olanları görmezden gelin. Gel, Zenberu.
Anlat.”
“Ah, evet.”
Zenberu'nun anlattığına göre, cüceleri bulmak için bayırları ve
uçurumları aşmış ve bir ay kadar boş boş onları aramıştı. İşte tam o sırada,
tam pes edecekken, yüzeyi keşfetmeye çıkan bir cüce ile karşılaşmıştı. Ondan
sonra birçok şey olmuştu ve cücelerin güvenini kazanarak şehirlerine gitmişti.
Görünüşü ona başta hiç avantaj sağlamasa da kısa süre sonra
onların da kalplerini kazanmıştı.
Andan sonra da cüce şehrindeki dövüş sanatlarını öğrenmişti.
Kertenkeleadam köyüne geri dönebilecek kadar kendine güven kazandıktan sonra
geri dönmüştü.
Bu bilgiler arasında en önemli olan Zenberu’nun Ainz’i cüce
şehrine götürüp götüremeyeceğiydi.
Zenberu biraz rahatsız görünse de en sonunda büyük ihtimalle
götürebileceğini söyledi.
Cüce şehri, yer altında, bir mağaranın derinliklerindeydi. Bu
yüzden eğer ki dağlık bölge değişmediyse onları götürebilirdi. Bunları
duyduktan sonra Ainz, YGGDRASIL’deki yer altı şehirlerini hatırlamış ve
heyecanlanmadan edememişti.
Son sorduğu şey ise Cüce şehrinin uzaklığı idi.
Zenberu, Cüce Krallığı’ndan buraya gelmesinin, dağdaki patikaları
izleyerek bir hafta kadar sürdüğünü söylemişti. Bu yolculuğu onu gölün en
kuzeyine götürmüştü.
Kertenkeleadamların karada çok iyi yürüyemediği düşünülürse, onlar
için bir haftalık yürüme mesafesi yaklaşık 100 kilometre kadar olmalıydı.
Ancak ne yazık ki Zenberu’nun hafızasına güvenmek zorunda
oldukları için haritadan en kısa rotayı seçemezlerdi.
Yoldan sapma ihtimalini de göze almalıyım.
Bu Ainz’in aklına YGGDRASIL’deki maceralarını getirdi ve onu
kocaman bir şekilde gülümsetti.
“Bu bilgi size faydalı mı, Majesteleri?”
“Elbette. Karanlıkta, sadece birkaç el feneri ile yapılan
yolculukları severim. Heyecan da bu değil midir zaten?”
Ainz’in şaka yaptığını sanmış olmalılardı ki, kertenkeleadam saflarından
kısık sesli gülüşler duyuldu.
Ainz onların hatasını düzeltmekle uğraşmadı. YGGDRASIL’i bilmeyen
kişiler bunu anlayamazdı.
“O zaman, Zenberu'yu rehberim ilan ediyorum. Bana söylediklerine
göre de hazırlıklarımızı yapacağız. Aura ve Shalltear yakında takipçileri ile
burada olacaklar, o yüzden siz de kendinizi hazır edin.”
“Anladım ve itaat edeceğim, Majesteleri.”
Ainz zarifçe kafasını salladı ve Cocytus'un bedeninden doğruldu.
Altından gelen, ağıt dolu sese aldırış etmedi.
