Overlord
Bilinmeyen Topraklara Hazırlık -8
“Zenveru. Ainz-sama’nın. Sorularına. Cevap ver. Ona. Direkt.
Olarak. Hitap. Etmeye. İznin var.”
Zenberu kafasını “Evet,” diyerek kaldırdı ancak sesinde bir kafa
karışıklığı vardı.
“O zaman, hemen konuya gireceğim. Cüce Krallığı’nı ziyaret etmek
istiyorum. Bu yüzden de seni rehberim olarak yanıma almak istiyorum. Beni oraya
götürebilir misin?”
Kertenkeleadam, gözlerini kısarmış gibi yaptı.
Ainz, kertenkeleadamların ifadelerini anlayamıyordu ve yüzündeki
ifadenin ne olduğunu söyleyemezdi. Ancak bu ifade pek de hoş görünmüyordu.
“En büyük özürlerimi sunuyorum, Majesteleri, fakat Cüce
Krallığı’na gitmekteki amacınızı sorabilir miyim?”
Sözlerini bitirdiği anda Ainz arkasından çatlak bir ses geldi.
“Zenberu. Ainz-sama’nın. Kararları. Arkasındaki. Sebebi. Bilmek.
İstemek. Çok. Büyük. Bir. Saygısızlık. Yapman. Gereken. Tek. Şey. Dürüst. Bir.
Şekilde. Ainz. Sama'nın. Sorusuna. Cevap. Vermek.
Cocytus her zamanki tonuyla konuşsa da sesinde bir
memnuniyetsizlik vardı.
Ainz, arkasından gelen mutsuz sesten uzak durmak istedi.
Yine de Cocytus’un agresifliğinin hedefi olmamasına rağmen böyle
hissediyordu. Ancak Zenberu sessiz kaldı. Ainz’in tepkisini izledi ve bakışları
tereddütsüz bir hal aldı.
Bu korkutucu sessizliğin arasında bir gerginlik vardı. Bu
sessizlik sadece Cocytus’tan gelen tehdit edici seslerle bozuluyordu. ‘Çok
zaman geçmemiş olmalı,’ diye düşündü Ainz, fakat bunu düşündüğü sıradan
arkasında bulunan Cocytus’un harekete geçmek üzere olduğunu fark etti ve önüne
adım atarak onu durdurdu. Böyle yapmasaydı çok da tehlikeli olabilirdi.
“Sorun yok, Cocytus. Zenberu saygısızlık etmedi.”
“Ancak. Ainz-sama...”
“Sıkıntı yok. O zaman, sana az da olsa acıyacağım Zenberu. Şu anki
yanlış anlaşılmaya neden olan ne?”
Zenberu’nun verdiği tepki, köye yaptığı şeyler düşünüldüğünde
oldukça normaldi. Yine de Ainz bu düşüncelerinin yüzüne vurmasına izin vermedi.
Eğer Ainz isteseydi, Nazarick’in hizmetkarlarını, yaptıkları şeyler yüzünden
kimse onlara suç atamazdı. Astlarının önünde başka türlü davranmak
kendilerinden şüphe etmelerine sebep olurdu ve gelecekteki aktivitelerini
ekleyebilirdi.
“Zenberu. Cücelere zarar vermek gibi bir niyetim yok. Bizzat
gidiyorum, çünkü cücelerle dostane ilişkiler kurmak istiyorum.”
“Bu cidden doğru mu?”
“Seni...”
Ainz Cocytus’a döndü.
“Cocytus. Sadakatin beni memnun ediyor. Ama sorun olmadığını
çoktan söyledim. Zenberu'nun söylediği şeylere aldırma ve kafandan sil.”
“Anlaşıldı!”
“Dürüst olmak gerekirse,” dedikleri şey bu olsa gerekti herhalde.
Eğer bir patron “dürüst ol,” diyorsa bu kesinlikle bir tuzaktı.
Ainz Zenberu’ya tekrar döndü.
“Elbette doğru, Zenberu. İsmim üzerine yemin edebilirim. Cüceler
ile dostane ilişkiler kurmayı amaçlıyorum. Ancak, verdikleri cevaplara göre
kuvvet kullanmamız da gerekebilir. Böyle bir durumun kaçınılmaz olduğunu
anlayabiliyor musun?”
“Doğal olarak. Gayet de mantıklı. Bu dünyada, güçlü olan
haklıdır. Yine de nasıl söylesem... Kibarlığınıza kötü niyetle karşılık vermek
istemiyorum.”
Zenberu sessizce nefes almak için durdu. Ainz, savaşçıların,
saldırı düzenlemeden önce nasıl nefes aldıklarını hatırladı.
“Ek olarak, eğer sizi oraya götürürsem ve ondan sonra onlara
sürpriz bir saldırı düzenlersiniz, size karşı çıkacağım için beni affedersiniz
umarım.”
Ainz’in arkasında sessiz bir hareketlenme sesi gelse de Ainz,
Cocytus’a “Sorun yok,” dedi.
Bakmadan bile, bu hareketlenme sesinin, Cocytus’un silahının
kabzasını sıkması olduğunu anlamıştı.
‘Seninle ne yapacağım ya ben,’ diye düşündü Ainz, kibirli bir
şekilde Zenberu’ya bakarken. Görünüşe göre sürekli pratiğini yaptığı şey
sonunda meyvesini vermişti, çünkü Zenberu'nun bedeni şu an dehşet içinde donup
kalmıştı.
“Eh, eğer öyle bir şey olursa ben de seni yok etmek zorunda
kalırım. Umursadığımdan değil ama... Söylediğin oldukça cesurca bir şeydi.
İhanetinin, köyündeki tüm kertenkeleadamların sonuna sebep olabileceğini de
düşündün mü?”
“Gerçekten öyle yapmayacağınıza inanıyorum, Majesteleri.”
Zenberu ona bakarken, Ainz çenesini baş parmağı ve işaret
parmağının arasına aldı. Ardından bir bildiri yaptı.
“Görünüşe göre yanılıyorsun. Ben konuları avantajlarına ve
sorumluluklarına göre ele alırım. Her ne kadar bir adamın ihaneti yüzünden
koskoca bir grubu yok etmeyecek olmam muhtemel olsa da eğer ki benzer bir
durumun gelecekte olma ihtimali olursa ve onları hayatta bırakmam da belli bir
avantaj sağlamıyorsa, cidden onları hiç beklemeden öldürmeyeceğimi mi
düşünüyorsun? Yoksa beni beyinsiz, sevgi pıtırcığı birisi mi sandın?”
Zenberu’nun ifadesi değişti.
Ancak Ainz, bunun da nasıl bir ifade olduğunu bilmiyordu.
Bir namevt olarak bunu söylemesi garip olabilirdi, ancak
Kertenkeleadamların biraz cingöz olduklarını düşünüyordu.
Diğer ırkların ifadelerini anlamanın bir gereği yoktu. Sonuçta
kendisi, Suzuki Satoru adında bir insana ait anıları ve tecrübeleri olan bir
namevtti.
Zenberu konuşmayacak gibi göründüğü için Ainz devam etti:
“Ah, endişelenme. Bana ihanet etsen bile bu köyü yok etmeyeceğim.
Sonuçta bu organize olarak yapılan bir ayaklanma olmazdı, ve senin kişiliğine
ve tarihine baktığımızda da bu hareketin oldukça anlaşılabilir olurdu. Onlar
senin eski dostların... Sana iyilikleri olan kişiler, değil mi? Neden onlardan
taraf olacağını anlıyorum. Ancak, kendimi tekrar etmeme izin ver. Sebepsiz bir
şekilde Cüce Krallığı’nı yok etmeyeceğim.”
Orada oyuncular olsun ya da olmasın, Ainz diyaloğa girmeden
düşmanca tavırlar sergilemek istemiyordu.
Sonuçta işler, komşu ülkelerle pek iyi gitmiyordu.
Şu anda en iyi ilişkileri olan ülkeyi bağımlı bir devlet haline
getireceklerini de düşününce, cücelere de savaş açarlarsa isimleri rezillik
içinde anılırdı.
Bu sebepten ötürü, yapmaları gereken en iyi şey cüceler ile
arkadaşlık kurmaktı. Böylece komşu ülkelere, Büyü Krallığı’nın, paktlar ve
antlaşmalar yapılabilecek bir ülke olduğunu göstermiş olurlardı. Ayrıca bu
onlara moral verirdi ve dışarıda bir yerlerde saklanan bir oyuncu varsa ona
saldırmadan önce kendini kısıtlamasına sebep olurdu.
Oyuncular, Büyü Krallığı’ndan ürkse ne olurdu?
Büyük ihtimalle Büyü Krallığı’nı şeytani bir imparatorluk olarak
ilan edip bir yardım çağrısı ile birleşip savaş açarlardı.
Bir diğer taraftan, Büyü Krallığı, uygun, iyi bir ülke gibi, Cüce
Krallığı ile bir dostluk antlaşması imzalarsa ne yaparlardı?
Bazıları bunun şantaj ile imzalatıldığını söyleyebilirdi tabii ki.
Ancak yüzeyde, bu adil ve normal bir antlaşma gibi görünecekti.
Teorik olarak düşünülünce, eğer bir oyuncu, Büyü Krallığı’na savaş
açmaya karar verirse kendi seviyesindeki varlıkları -ki bunlar büyük ihtimalle
diğer oyuncular olacaktı- sfere katılmak için davet edecekti. Fakat bu
insanlardan bazıları, Büyü Krallığı’nın iyi bir ülke olduğunu düşünebilirdi. Bu
savaş karşıtı kişiler, cüce antlaşmasını bir sebep olarak sunup bu savaştan
çekilebilirlerdi.
Elbette bu küstahça bir varsayımdı fakat düşmanı dağınıkken
saldırıp onları yenebilir ve “İşte bu yüzden savaşmak istemedim,” deyip
düşmanları paramparça edebilirdi.
Bu yüzden de ölümlülerin bölgesine bizzat olarak gitmek istiyordu.
Sonuçta Ainz’in korktuğu tek şey bir grup oyuncuydu, sadece bir ya
da iki oyuncu değil.
Dünya Sınıfı eşyaları olan oyuncuların korkutucu olduğu doğruydu.
Aynı şey, Dünya Şampiyonu gibi güçlü sınıfları olan oyuncular için de
geçerliydi. Fakat tek başlarınalarsa, Yirmi’den bir eşyayı kullanmadan
Nazarick’i yenemezlerdi.
“O yüzden rahat olabilirsin.”
“Şimdi daha iyi anladım.”
“Evet. Bu en iyisi için. O zaman bu görevde sana güvenebilir
miyim, Zenberu?”
“Anlıyorum, Majesteleri. Geçmişte bir süreliğine konakladığım
cücelerin mağara şehrine götüreceğim sizi.”

