Overlord
Cüce Topraklarının Peşinde -1
Bölüm 2: Cüce Topraklarının Peşinde
1
Shalltear ve Aura, kendi seçtikleri takipçileri ile birlikte
Kertenkeleadam köyünün yakınlarındaki göl kenarında toplanmıştı.
Shalltear’ın altında, hepsi seviye 80 civarında olan 25 namevt
bulunuyordu. Aura ise 30 tane büyülü hayvan seçmişti. Shalltear, Aura ve Ainz’e
eşlik eden altı tane Vampir Gelini de bulunuyordu. Ve bir de Ainz’in getirdiği
beş tane Hanzo vardı. Bunun yanında, mamutlara benzeyen, oyun içi parayla
çağrılmış beş büyülü yük hayvanı vardı. Söz konusu hayvanların iki yanında da,
YGGDRASIL’de sıkça kullanılan tipte yük koşumları asılmıştı.
Sadece seviye 40 civarlarında olduklarından dolayı gruptaki en
güçsüz yaratıklar olduğu söylenebilirdi. Yine de yük taşıma kapasiteleri
oldukça etkileyiciydi ve sahip oldukları soğuk ile ateş direnci de, donmuş
tundralarda ya da lavla kaplı kalderalarda rahatlıkla hareket edebilmelerine
olanak sağlıyordu. En önemli özellikleriyse, görünüşlerinin aksine hareket
kabiliyetleri oldukça yüksekti ve uzun süre yemeden ya da içmeden
dayanabilirlerdi.
Ainz, Cocytus’a arkasında kalmasını emretti ve Zenberu’yu çağırdı.
“Ne istemiştiniz, Majesteleri?”
Zenberu, Zaryusu ve Crusch’tan -Ainz isimlerini hatırlayabilmişti-
uzaklaştı ve Ainz’in önüne geldi. Ainz, Crusch’ın tuttuğu küçük beyaz
kertenkeleadama bakmadan duramıyordu.
Crusch, Ainz’in koleksiyoncu ruhunu hissetmiş olmalıydı ki
çocuğunu korumak için içgüdüsel olarak harekete geçti.
Onu sizden koparacak değilim ya...
Biraz depresifleşen Ainz, Zenberu’ya üç eşya uzattı.
“Al bunları. Bu yüzük yeme, içme ve uyuma ihtiyaçlarını yok
ediyor. Bu yüzük soğuğa karşı dirençli olmanı sağlıyor. Ve bu kolye de [Uçuş]
büyüsünü kullanmana olanak veriyor. Nasıl kullanacağını sonra anlatırım. Bir
uçurumdan falan düşersen diye.”
“Çok teşekkürler, Majesteleri.”
Bu, YGGDRASIL günlerinde kullandığı temel tırmanma ekipmanıydı.
Azellisia Sıradağlarında karşılaştığı herhangi özel bir etkiye karşı ekipmanını
değiştirebilirdi.
“Hazırlıklarınızı böldüğüm için özür dilerim. Gereken her şeyi
hallettim. Geri dönebilirsin şimdi.”
Zenberu kafasını salladı ve sessizce geri döndü.
“Cocytus. Çocuklar oldukça meraklı görünüyor.”
Çocuklar kaçmıyordu ancak mesafelerini de koruyorlardı. Parlak
gözleriyle Ainz ve beraberindekilere bakıyorlardı.
Mm. Çocukları insan şehrine götürürsem adapte olabilirler mi ki?
Hayır, tam tersini yapıp bu köye insan çocuklarını getirirsem ne olur? Belki de
yakınlara bir kamp bölgesi kurmalı ve kertenkeleadam çocuklarını oraya
götürmeliyim.
Ainz bir insan, bir kertenkeleadam ve bir goblin çocuğunun beraber
oyun oynadığını hayal etti. Ardından bu görüntüye iki kara elf çocuğunu, Aura
ve Mare’yi de ekledi. Sonra Shalltear’ı da kattı.
Shalltear’ı da katmıştı çünkü Aura’nın yanında, namevtlerle ve
büyülü hayvanlarla yaptığı hazırlıkları görmüştü. Özel bir önemi yoktu tabii.
Bu hayali sevdim. Belki de bunu Albedo ve Demiurge’e önermeliyim.
“Eğer. Onlar. Sizi. Rahatsız. Ediyorsa. Hemen. Ayrılmalarına.
Dair. Emir. Vereyim mi?”
“Demek istediğim o değildi... Sence çocuklar, farklı ırklardan
olsa bile anlaşamazlar mı? İnsan çocukları ile kertenkeleadam çocuklarının el
ele yürüyebileceğini düşünmüyor musun?”
“Ben. Emin. Değilim. Ama. Eğer. Sizin. İsteğiniz. Bu. İse. O.
Zaman. Ama. El ele. Tutunacaklarını. Çok. Sanmıyorum. Ainz. Sama.”
Bunun benim isteğimle alakası yok ki. Mesele farklı ırkların
beraber anlaşıp anlaşamayacağı. Sanırım kral olduğumdan dolayı bu öneriyi
yapamam.
Ainz’in fikirleri her zaman mutlak emirler olarak algılanıyordu.
Bu da, belli bir noktaya kadar oldukça korkutucuydu.
“Cidden de... O zaman, yola çıkma vaktimiz geldi. Aura, Shalltear!
Hazır mısınız?”
İkisi de neredeyse anında cevap verdi.
“Evet! Her şey hazır!”
“Aynı şekilde. Emri verdiğiniz anda harekete geçebiliriz,
Ainz-sama.”
“Zenberu!”
“Benlik de sorun yok!”
“O zaman, gidelim haydi!”
“Ainz-sama. Dikkatli. Olun! Eğer. Bir. Şey. Olursa. Kuvvetlerimi.
Her. An. Size. Yardıma. Gönderebilirim.”
Cocytus haklıydı. Eğer yakınlarda bir düşman oyuncu varsa işler
tam ölçekli bir savaşa evrilebilir ve çok fazla askeri kuvvet gerekebilirdi.
Ancak...
“Bu elbette olabilir. Ancak bu bir keşif kuvveti. Eğer güçlü biri
ile karşılaşırsak gerekli bilgiyi toplayıp hemen geri çekileceğiz. Eğer böyle
bir şey olursa, savaş alanında senin başarılarını bekliyor olacağız.”
“Anlaşıldı!”
***
Planları, Zenberu’nun aklında kalanlara göre kuzeye doğru
ilerleyip dağlara tırmanmaktı.
Atlı namevtler ön saflarda, Büyü Krallığı’nın sancaklarını gururla
taşıyordu.
Gölün çevresinde yaşayan tüm akıl sahibi canlılar Cocytus'un
sancağı altındaydı. Bu yüzden, sancakları çekmek, saldırıdan korkmalarına gerek
olmadığı anlamına geliyordu. Ancak bu sadece akıl sahibi canlılara, hüküm
altında olma konseptini anlayan kişilere uygulanabilirdi. Bu, düşük zekalı
canlılara, örneğin yaratıklara bir anlam ifade etmiyordu. Hatta tam tersi, bu
yaratıkların onlara saldırma ihtimalini artırıyordu. Yine de bu ormanda Ainz ve
grubunun başa çıkamayacağı bir yaratık yoktu.
Shalltear, bu tarz aptal yaratıkları bulabilmek için etrafa
bakınsa da tek bir canavar bile bulamamıştı. Nihayetinde, gölün en kuzey ucuna
varmışlardı.
Bakışları, gölü besleyen küçük bir akıntıdan yukarı çıktı ve
Azellisia Sıradağlarının çıkıntılı zirvelerine takıldı. Masmavi gökyüzünün ve
güneşli bir havanın altında bu manzara oldukça heybetliydi ve Ainz’in kalbinde
sönük bir duygu yerleştirmişti.
Tam o anda Zenberu, Ainz ile arasındaki mesafeyi kapattı ve bir
öneride bulundu.
“Sizin önünüzden yürümeme izin var mı? Etrafa bakınmak anılarımı
tazelememe yardımcı olabilir.”
Doğal olarak da karşı çıkmamıştı.
“Pekala. Sıranın başına git o zaman. Ama yalnız gitme. Benim
halkımdan birini yanına al. Eğer bir şey saldırırsa onu kalkan olarak kullan ve
geri çekil. Sen, bu seferin çok önemli bir üyesisin.”
“En derin teşekkürlerimi sunuyorum.”
Emrettikten -daha doğrusu istedikten- sonra sürdüğü büyülü hayvanı
itaat etti ve hareket etmeye başladı. Zenberu’nun herhangi bir biniş tecrübesi
olmadığından dolayı Ainz ona Aura’nın, teknik gerektirmeden, konuşma ile
yönetilebilecek bir büyülü hayvanını vermişti.
Göl kenarında ilerkenki hızları ile dağlarda ilerledikleri hız
arasında çok büyük bir fark vardı.
Bir başka deyişle oldukça yavaşlamışlardı.
İlk başlarda, akıntıyı kuzeye doğru takip etmişlerdi ancak sonra
bir şelalenin etrafından dolaşmak için hızlarını kesmişlerdi.
Zenberu, geldiği rotayı hatırlamak için elinden geleni yapıyordu
ancak seneler önce, tam tersi yönden sadece bir kere geldiği bir yolu
hatırlamaya çalışmak oldukça zordu. Buna ek olarak yükselme hızları da oldukça
yavaştı, bu yüzden ağaçlar görüş alanlarını engelliyordu.
Toprak şekilleri değişmemiş olsa bile zaman ilerledikçe ağaçlar
büyüyordu.
Zenberu, zihnini zorlayarak devam etti.
Gruptaki çoğu kişinin dinlenmeye ihtiyacı yoktu, ancak grubun en
önemli kişisi, yani Zenberu bir istisnaydı. Bu sebepten ötürü birkaç kez durup
sonra tekrar devam ediyorlardı.
Bir anlığına uzaklarda yaratıkların görüntülerini yakaladılar
fakat yaklaşmaya yelteniyor gibi durmuyorlardı. Belki Ainz'in grubu kalabalık
olduğundandı, belki de yaratık çoktan karnını doyurduğundan. Ainz, bilinmeyen
bir yaratığı yakalayıp oynamanın eğlenceli olacağını düşündü ancak bu fikirden
kısa süre sonra vazgeçti.
Şu an ana hedefleri Cüce Krallığı’na ulaşmaktı.
Ainz biliyordu ki, aynı anda iki tavşanı avlamaya çalışan bir avcı
ikisini de yakalayamazdı.
Hafif bir azap hissederek, acele etmeye karar verdi Ainz.
Grupları ormanın ucuna vardığında ağaçlar iyice kısalmış, güneş
dağların ardından batmaya başlamıştı.
Mavi gökyüzü artık kızıla boyanmış, çok geçmeden de gece çökmüştü.
Dağların, sonsuz bir yıldız denizindeki siluetini tarif edecek tek kelime
haşmetli idi. Bu manzaranın, bulundukları dünyanın sadece küçük bir parçası
olduğunu bilmek bile Ainz’in baskı altında hissetmesine yetti.
Sinüsleri kıpırdadı ve tertemiz, hoş kokulu havayı içine çekti.
Bunu neden yapabiliyordu? Daha doğrusu, bunu yapabiliyorken
yemeklerin kokusunu neden alamıyordu? Ainz bu düşünceleri aklından uzaklaştırdı
ve Nazarik ya da E-Rantel’de bulunmayan bu havanın tadını çıkarmayı tercih
etti.
YGGDRASIL’de, doğanın güzelliklerini böyle tecrübeleyemezdi.
İçinin bir şeyle dolduğunu hissetti, sanki Momon olarak maceralara
çıkmış ve tecrübe kazanmış gibiydi. Ainz’in kalbi memnuniyet ile doldu. Şu anda
Cüce Krallığı’nı bulmadan geri dönseler bile bunu hiç umursamazdı.
Bu... Bu, maceracıların gördüğü manzaralar böyle mi?
Ainz kendi kendine kıkırdadı ve arkasındaki kişilere seslendi.
“O zaman, bu gece burada kamp yapacağız.”
Herkes onayladıktan sonra Shalltear, “Nazarick'in Yüce Yeraltı
Mezarı’na geri dönelim mi?” diye sordu Ainz’e.
Elbette, yapılacak en bilgece şey burayı işaretlemek ve geceyi
geçirmek için herkesi güvenli bir bölgeye ışınlamaktı. Ancak bir sebepten ötürü
böyle yapmak istemiyordu. Bu, işin artılarına ya da eksilerine göre verilmiş
bir karar değildi, tamamen duygusaldı.
“Gerek yok. Burada kamp kuracağız.”
“Ama Ainz-sama, sizi böyle bir yerde kamp yaptırmak...”
Etrafına biraz bakınan birisi, açıkta duran kayaları görebilir ve
buz gibi esen -tabii ki Ainz’e soğuk bağışıklığı yüzünden etkisi olmayan- rüzgarların
vücut ısısını çaldığını hissedebilirdi. Soğuğa direnci olmayan ya da kalın bir
şekilde giyinmeyen herkes vücuduna iğnelerin batması gibi bir şey hissederdi.
Bunun sebebi büyük ihtimalle rüzgarın büyük kar kütlelerinin üzerinden soğuk
hava olarak esmesiydi.
Ainz, doğanın bu görkemi gözlerinde gitgide büyürken gülümsedi.
