Overlord
Ayaz Ejder Lordu- 9
Bu dünyadaki en güçlü ırk ejderhalardı. İnsanlığın
erişemediği, ekstrem topraklara bile adapte olabilirlerdi. Azellisia
Sıradağları da bunlardan biriydi ve tüm dağda onların borusu öterdi.
Bu ejderhalar, Ayaz Ejderleri olarak biliniyordu.
Genel olarak ejderhaların ince vücutları vardı.
Kertenkelelerin sürüngen formunu çok temsil etmeyenleri kedi formuna benzerdi.
Bunlar arasında, Ayaz Ejderleri daha da inceydi. Tıpkı yılan gibi.
Pulları mavimsi beyazdı, fakat büyüdükçe kar beyazına
evrilirdi. Çevreye uyum sağlayarak soğuğa karşı bağışıklık edinmişlerdi, ancak
ateşe karşı zayıflıkları vardı.
Ek olarak, ejdersi ırklarda bir koz bulunuyordu.
Ejderhaların nefesinin dondurucu ve dehşete düşüren o gücüne sahiptiler.
Bu Ayaz Ejderlerinin Lordu, Olasird’arc Haylilyal, tahtına sarılı
halde onunla görüşmeye gelen quagoaya baktı.
“Demek
geldin. Ne istiyorsun?”
“Siz,
Beyaz Ejder Lordu ile bir görüşmeye layık görüldüğüm için onur duydum, Olasird’arc Haylilyal...”
“Formaliteleri
geç. Sadede gel.”
Olasird’arc’ın gözleri kısıldı.
Bir Ejder Lordu olmanın, ejderhalar arasında özel bir
önemi vardı. Ejderhalar arasında, sadece en yaşlı Kadimlere verilen bir unvandı
bu. Özel güçlere sahip güçlü ejderhalara, ya da yabancı büyüleri kullanabilen
ejderhalara da verilebilirdi. Bu inanılmaz ejderhalar Lord unvanıyla
ödüllendirilmişti.
Böyle haşmetli bir unvan ile kendilerine seslenilmesi
oldukça onur vericiydi.
“Evet!
İlk olarak, görüşmemizi kabul ettiğiniz için teşekkür etmek istiyorum.”
Quagoa Lordu’nun arkasında bekleyen quagoa yıpranmış, eski püskü bir çuval
getirdi.
Açtı ve beklendiği gibi yere parıltılı altınlar döküldü.
Bu onu tatmin etmeye yetmezdi, ancak bu miktar tüm
quagoaların anca bulabildiği bir şeydi, o yüzden kabul etmek zorundaydı.
“Pekala,
ne istiyorsun?”
“Evet!
Aslında, yuvamıza doğru gelen davetsiz misafirler var, o yüzden eşsiz
kudretinizi kullanabilir misiniz diye merak ediyordum, Beyaz Ejder Lordu-sama.”
“Hımm...”
Olasird’arc’a göre, quagoalar ezik yaratıklardı.
Kudretli ejderhalara saygı göstermeleri gereken bir ırktı ve onların
mallarıydılar. Onların öyle durduk yere öldürülmesine izin vermek can
sıkıcıydı. Ancak böyle ezik yaşam formları için harekete geçmek de oldukça can
sıkıcıydı.
Olasird’arc’ın bakışları parlayan
tahtına, yani değerli taşlardan ve altından oluşan tepeye kaydı.
Tüm ejderlerin ortak yönü değerli metalleri, büyülü
eşyaları ve zenginliği belirtecek şeyleri sevmeleriydi. Olasird’arc da buna bir istisna
değildi elbette.
Ancak her ne kadar tüneller kazıp değerli metalleri ya da
saf mücevherleri çıkartabilse bile onları işleyemiyordu. Buna ek olarak,
kudretli varlıklar bu gibi şeylerle uğraşmamalıydı. Köleler bu yüzden vardı.
Bu sebepten ötürü de, köleleri için harekete geçip geçmemesi
önemli değildi. Kalbi böyle cömert hislerle dolup taşıyordu.
“Gelenler
de kimmiş peki?”
“Emin
değiliz. Tam kimliklerini belirleyemedik. Ancak büyük ihtimalle cüceler
olmalılar.”
“Cüceler.
...Umu.”
Olasird’arc,
arkasında bulunan kapıya baktı.
Kapının ardında cüce şehrinin eski hazine odası
bulunuyordu.
Olasird’arc
ne kadar saldırmış olursa olsun kapı ne açılmıştı ne de yok olmuştu. Cüce
ründemircileri tarafından yapılan koruma büyüsü, hazineyi tüm saldırılardan
korumuştu.
Odanın içindeki şeylere karşı takıntısı uzun zaman önce
sönmüştü ve o kapı da artık pençeleriyle kazıdığı basit bir nesne olmuştu.
Ancak cücelerin konusu açılınca, kalbindeki o tutku tekrardan alevlendi.
Eğer cüceler buraya gelebilirse, belki de kasayı açabilirlerdi.
Quagoaları terk
etme zamanı geldi mi? Cüceler birçok şekilde çok daha faydalı.
Olasird’arc
bu konuları düşünürken, quagoaya doğru soğuk bir şekilde baktı ve quagoa
lordunun sabrı tükendi.
“Eminim
ki gelen cüceler midir, her kimse çok rahat bir şekilde yenebilirsiniz, Beyaz
Ejder Lordu-sama. Lütfen gücünüzü bizim için kullanın! Söylemeye gerek yok fakat yenildikleri zaman
şu ankinin iki katı bir ödeme teklif edeceğiz!”
Son kurduğu cümle, Olasird’arc’ın aç gözlülüğünü kaşındırmıştı.
“...Demek
öyle. Düşüneceğim.”
“Lütfen
durun! Beyaz Ejder Lordu-sama, düşman oldukça yakında! Cüceler de bu şehri
tekrar almayı planlıyor!”
Olasird’arc
keskin bakışlarını quagoaya çevirdi.
“Ne
demek istiyorsun? Bu değersiz cücelerin beni yuvamdan edebileceğini mi ima
ediyorsun?”
“Öyle
bir şey söylemedim! Ancak cücelerin amaçlarını ne olduğu oldukça bariz!
Bildiğimiz kadarıyla, bu şehri yok etmenin bile bir yolunu bulmuş olabilirler!”
“Eğer
öyle olsaydı bunu çoktan yapmış olmazlar mıydı sence?”
“Büyük
ihtimalle şehri içten yok etmeye çalışıyorlardır!”
“Hm.” Olasird’arc düşündü. Biraz
zorlama görünüyordu ancak tamamen göz ardı da edilemezdi.
Burası kesinlikle, Ejderha İmparatorluğu'nun kurulması
için şarttı.
Cücelerin Kraliyet Sarayı’nı ele geçirdikten sonra
karılarına burada yumurtlamalarını ve çocuk yetiştirmelerini emretmişti.
Geçmişte tesadüf eseri yumurtaları yerleştirmek için bir
yer bulmuşlardı ve onları orada bırakmıştı. Yoksa doğduklarından bir ya da iki
yıl sonra onları postalayacaktı. Bu ejderha ırkını güçlendirmezdi.
Yavrularımın
sayısını artırmalı ve ardından Ayaz Devlerini hükmüm altına almalıyım. Ardından
bu dağı tamamen domine edebilirim, diye düşündü Olasird’arc.
Ayaz Devleri ve Ayaz Ejderleri, bu sıra dağlardaki
yırtıcıların en tepesinde bulunuyorlardı. Bu sebepten ötürü, en tepede kimin
olacağına dair uzun zaman önce savaşmışlardı.
Ayaz Devlerinin soğuğa bağışıklıkları vardı, o yüzden
Ayaz Ejderlerinin kozu olan buz nefesleri onlara zarar vermemişti. Ayaz
Devlerinin taşıdığı devasa silahlar ise, ejderlerin bile hafife alamayacağı bir
şeydi. Eğer kalabalık bir şekilde gelmiş olsalardı, ejderler kaybedebilirdi.
Elbette Ayaz Devlerine kaybetmiş ve onların köpeği olmuş Ayaz Ejderleri de
vardı.
Doğal olarak da Ayaz Ejderleri bunu biliyordu. Eğer
Olasird’arc
onlardan birisi olsaydı, sayılarını artırmadan önce güçlü bir düşmanı yenme
şansını kaçırmazdı. Eğer bu bölgeyi terk ederse, Ayaz Devlerinin kabileleri
kesinlikle birleşip, yeni bir yer bile bulamadan önce ona saldırırlardı.
Olasird’arc,
odada tembelce yayılarak oturan eşlerine seslendi.
Odada üç tane dişi ejderha da bulunuyordu.
En gençleri, tek bir albatr boynuzu olan Mianatalon
Fuviness idi.
Bölge için Olasird’arc ile birçok kez savaşmış olan Munuinia Ilyslym de vardı.
Ve bir de, ilahi büyü kullanabilen (gerçi sadece birinci
seviyeydi) Kilystran Denshushua vardı.
“Ne
düşünüyorsunuz?”
“Neden
onlara yardım etmiyoruz? Sonuçta sefil cüceler korkutucu düşmanlar değiller.”
“Ben
de katılıyorum. Açıkçası, ne dedikleri umurumda değil. Ancak burada
olduklarımızı bildikleri halde bize saldırıyorlarsa, bizi hafife alıyorlar
emektir. O kibirli küçük yaratıkların kalbine korku salmamız gerekiyor.”
Bakışlarını, keskin pençeleri ile yeri kazıyan Muninia’dan, Kilystran’a çevirdi.
“Peki
siz ne diyorsunuz?”
Bunu duyan Kilsytran kafasını kaldırdı.
“Hem
karşı çıkıyorum, hem de kabul ediyorum Karşı çıkmamın neden, saldıran kişilerin
cidden cüceler mi olduğundan emin olamayız. Ek olarak, burada olduğumuzu
bilerek saldırıyorlarsa kesinlikle güçlerimizi dikkate almışlardır. Ancak bu
şehri yok etme fikri de oldukça absürt. Bunu yapabilecek bir şey cüce
teknolojisini bile aşar. Buna cevap vermemek de salaklık olur.”
Olasird’arc
buruk bir şekilde gülümsedi. Karısının çok karışık bir kişiliği vardı. Onu
sevme nedeni de buydu.
“O
zaman, evet oyları kazandı. Pekala. Teklifinizi kabul ediyorum, aşağılık
quagoa.”
“Evet!
En derin teşekkürlerimizi sunuyoruz!”
Olasird’arc,
önünde secdeye yatmış olan quagoaya soğuk bir şekilde bakarken bir bildiri
yaptı.
“Ancak
şu anki miktarın 10 katını vermeniz gerekiyor.”
“On!
On mu?!”
Olasird’arc,
kafasını kaldırmış Quagoa Lordu’na doğru homurdandı.
“Kimin
saldırdığını bilmiyorsunuz. Bu kadarı oldukça normal. Ee, ne yapacaksınız? Eğer
gerekli miktarı toparlayamazsınız, kendiniz ilgilenmek zorundasınız.”
“Lütfen
durun! Haracı vereceğiz! Lütfen haracı vermemize izin verdin!”
Birden Olasird’arc’ın
aklına bir şey geldi.
Quagoalar cidden o kadar altını ödeyebilir miydi? Yoksa
cüceler çok güçlülerdi de o yüzden mi ne ödemeleri gerekiyorsa teklif
edecekleri bir duruma düşmüşlerdi?
Eh, çok da önemi
yok. Eğer ödeyemezlerse Munuinia’nın
da dediği gibi bu zayıf quagoaların kalbine dehşet salarım.
“Kaybolun
o zaman.”
“Peki!
Ancak... Ne zaman geleceksiniz?”
“Yakında.
O zamana kadar bekleyin.”
“Emredersiniz!”
