Overlord
Ayaz Ejder Lordu- 20
5
Ainz
ve Gondo hazineliği birlikte terk ettiler. Bir Ejder sürüsü karşılarında boyun
eğdi. Hejinmal de dahil olmak üzere toplam 19 tane Ejder vardı.
Başka
bir deyişle, Hejinmal’in bahsettiği tüm Ejderler
buradaydı. Artık onları avlamaya gerek yoktu.
...İtaatkâr olmaları iyi
hoş, ama daha fazla Ejder cesedimin olmaması çok kötü... Birkaç tanesini daha
gebertmek için bir bahane mi uydursam? Hayır, bu kötülük olur. O hâlde neden
üremelerine izin verip daha sonra toplamıyorum? Bu da aynı şey değil mi?
“─Büyücü
Kral Hazretleri. Sadık hizmetkârlarınız karşınızda toplandı.”
Ainz
düşünürken Hejinmal konuştu. Düşüncelerini bir anlığına bir kenara bırakan Ainz
yanıt verdi:
“Başlarınızı
kaldırın.”
Diz
çöken Ejderler, aynı anda başlarını kaldırdı.
Bedenlerinin
büyüklüğünden ötürü, ayağa kalktıklarında Ainz’den çok
daha uzunlardı, ama ona tepeden baktıklarına dair hiçbir iz yoktu.
Ancak
aralarından birkaçı şaşkın görünüyordu.
Daha
önceden duymuşlardı, ama hâlâ babaları Ejder Lordunu öldüren kişinin Ainz
olduğuna inanmakta güçlük çekiyorlardı. Dahası onların yerinde Ainz olsa, o da
aynı şeyi düşünürdü. Görülmeden inanılmayacak çok fazla şey vardı.
Ainz
böyle düşünürken, Ejderlerden biri kükredi.
“Bunu
kabullenemem! Babamızı öldüren kişi aslında bu mu? ─ Ne?”
Ainz,
kükreyen Ejderin karşısına çıktı. Ardından gülümsedi ve el işaretiyle onu
çağırarak “Elinden geleni yap” der
gibiydi.
Ejder,
pençelerini Ainz’e savurdu.
Hızlılardı,
fakat daha yeni kapıştıkları Troll kadar hızlı değillerdi.
Ainz
onları savuşturmadı. Ejderin saldırısına kafa attı. Ainz’in
vaktinde savuşturamayacağını düşünen Ejder, piç piç gülümsedi, ama Ainz’in saldırısını savuşturmaya ihtiyacının olmadığını görünce
yüzündeki gülümseme kayboldu. Ejderin bunu anladığına emin olduktan sonra Ainz,
bir büyü yaptı.
“[Kalp
Kavrama].”
Ainz’in bakışları tıpkı babası gibi yere düşen Ejderden
diğerlerine döndü.
“Başka
kapışmak isteyen var mı?”
Sessizlikten
osnra Ejderler az evvelkinden daha çok eğildi, sanki yerle bir bütün
olmuşlardı. Artık kimse Ainz’in gücünden şüphe
duymuyordu.
Ainz
bir [Geçit] açtı ve Ejderin cesedini içine attı. Ardından Gondo’yu alıp Hejinmal’in sırtına bindi.
Annesinin
sırtı daha büyüktü, bu yüzden bir hükümdârın onu sürmesi, Hejinmal’den daha iyi olacaktı.
Ancak
Ainz çoktan buraya kadar Hejinmal’le gelmişti, yolun
geri kalanında da onu sürmeye devam edebilirdi.
“Bu
şehri terk edin. Astlarım orada bekliyor olmalı.”
Ejderler
aynı anda uçtular ve Hanzolar onları bir sürü Quagoanın diz çöktüğü yere
götürdü.
Sayısız
Quagoanın sessizce biat etmesi oldukça tuhaftı ve Gondo bunu görür görmez boğuk
bir sesle ciyakladı.
Ainz
de aynı sesi çıkarmak üzereydi, ama gülen yüzleri sanki “Gerçekten
çok sıkı çalıştık!” diyen Muhafızlarının karşısında
böyle bir şey yapamazdı.
“Ainz-sama!
Tıpkı emrettiğiniz gibi Quagoaları ayıklamayı bitirdik. 4000 erkek, 4000 kadın
ve 2000 çocuk var. Geri kalanların hepsi ölü. Ayrıca onlara sağlam bedenleri
iyileştirip başka bir yere koyma izni de verdik.”
“Demek
öyle. Demek merhametimi reddettiler ve şimdi de hayatta kalmak için son umutlarına
sarılıyorlar. Tam bir ahmaklar sürüsü.”
Önlerinde
diz çökmüş kıyafetli Quagoanın titrediği görülebiliyordu.
“Kralları
nerede peki?”
“Şurada” diyerek gösterdi Shalltear. Tıpkı beklediği gibi kralları,
titreyen Quagoaydı. Ainz onu çağırmadan evvel obsidyen yayan halesini
aktifleştirdi. Araştırmalarına göre bu, bir hükümdâra en çok yakışan etkiydi.
Ejder
sürüsünün mırıldanmalarını ve fısıltalarını dinlerken, Quagoa Lordunu çağırdı.
“Quagoa
Kralı, başını kaldır.”
“Emredersiniz!”
Quagoa
Lordunun bedeni, başını kaldırırken zangır zangır titriyordu. Ardından gözleri
fal taşı gibi açıldı ve sanki donmuş gibi öylece kalakaldı.
Ainz
onun “Hiiiiieeeee...” dediğini
duyabiliyor gibiydi.
“...Ben
merhametiyle bilinen bir kralım. Teklifimi anında kabul etmemenin cezası,
halkının kan dökmesiyle ödenecek. Ancak eğer hayatlarınızı ve sadakatinizi bana
sunarsanız, refahınızı garanti ediyorum.”
“Anlaşıldı!
Bizler sizin hizmetkârlarınızız ve çocuklarımız hatta onların da çocukları siz
Majestelerinin emrine amade olacaktır!”
“Güzel
bir yanıt. Tatmin oldum.”
“Evet!
Çok teşekkür ederim!”
Konuşma
biter bitmez Ainz, elini salladı, sanki Quagoa Lordunun eğilmeye devam
edebileceğini ima ediyor gibiydi.
Mükemmel! Görünüşe göre
tüm çalışmalarım meyvesini verdi.
Ayna
karşısında sözleri ve duruşları sayısız kez tekrar etmesi, nihayet işe
yarıyordu. İçten içe bir zafer pozu verdikten sonra Ainz, görevlerini mükemmel
biçimde tamamlayan iki Muhafızına doğru döndü.
“İyi
iş çıkardınız. Siz ikinizle gurur duyuyorum.”
“Çok
teşekkür ederim!”
“Sözleriniz,
önceki görevden beri kalbimde bulunan utancı temizledi ve size içtenlikle
teşekkür ederim.”
“Hımm?”
Shalltear’ın mutluluğunu gören Ainz, doğru kelimeleri kullandığına
emindi.
“Bu
miktar yeterli mi? Eğer fazla geldiyse, siz tatmin olana dek sayılarını
azaltabiliriz Ainz-sama.”
“Hayır,
buna gerek yok. Bu yeterli bir miktar. Şimdi aklıma geldi de, aralarında güçlü
birileri var mıydı? Bizim standartlarımıza göre tabii ki yoktu. Fakat bu
dünyaya göre vardı.”
“İçtenlikle
özür dilerim. Bu varlıklar─”
“Hayır,
öyle değil. Konuştuğunuz Kabile Lordu güçlü sayılırdı, fakat gücüne hiç tanık
olmadık.”
“Demek
öyle...”
Ölüm
Şövalyelerinin nasıl yenildiğinden emin değildi, muhtemelen bir tesadüftü.
Bildiği tek şey─
Büyük Yarık’tan
düşmüş olabilirler...
Bunu
düşünür düşünmez Ainz çok utandı. Shalltear’a öyle
içtenlikle ders verdikten sonra hata yaptığını fark edince sanki alevler içinde
yanacak gibi hissetti ─ ama utancı kayboldu. Utancın
yerini için için yanan bir üzüntü kapladı. Ardından Shalltear’ın
nasıl not aldığını düşününce bu üzüntü daha da derinleşti ─ ve
sonrasında normale döndü.
Blöf
yapmayı denemeli miydi?
Ancak
eğer batırırsa diğerleri “Ainz-sama şöyle dedi, ama
aslında şöyleydi~” diyebilirdi.
Bu çok kötü. Gerçekten çok
kötü! Kendimi fazla kaptırıp onlara bilgiçlik taslamamalıydım! Ağlayasım geldi.
Ainz
derin bir nefes verdi.
Şimdi aklına gelmişti de
bu, Muhafızlara kendisinin de işleri batırabileceğini söylemek için harika bir
fırsat değil miydi? Bu sayede inanılmaz bilge bir hükümdardan sıradan bir
hükümdara dönüşebilirim ve bu da beni bu duygusal işkenceden kurtarır. Ve böyle
yaparsam Muhafızlar hatalarımı fark edip beni uyarabilir.
Ejderlere
gitmelerini emretti, çünkü çok keskin hisleri olduğunu biliyordu. Ardından
Quagoalara da araya biraz mesafe koymalarını emretti. Gondo yalnız başına çok
mutsuz görünüyordu, ama birazcık dayanması gerekiyordu.
Üçü
baş başa kalınca Ainz yutkundu.
Birazdan
yapacağı şey bütün o sıkı çalışmasını boşa çıkarabilirdi. Ainz bunun durumları
nasıl değiştireceği ve gelecekte neler olabileceği konusunda endişeli
hissediyordu. Korku nedir bilmeyen bedeni korkmaya başlamıştı. Buna rağmen
konuşmak için cesaretini topladı.
“Ah,
siz ikiniz, beni dinleyin. ...Burada Ölüm Şövalyelerini yenebilecek bir varlık
olabileceğini söylediğimi hatırlıyor musunuz?”
İkisi
birbirlerine baktı ve yüzlerinde sanki bir şeyi fark etmişler gibi bir ifade
belirdi.
“Evet,
o konuda. Sanırım yanılmışım. Öldürdüğüm Ejder, Ölüm Şövalyelerini yok etmiş
olabilir, ama başka kimse öldürebilecek gibi görünmüyor.”
“Anlaşıldı,
Ainz-sama. Bana bir şeyler eğitmek için öyle konuştunuz. Benim deneyimsizliğim
yüzünden kendi adınızı lekelemeniz... Bendeniz Shalltear Bloodfallen, siz yüce
hazretlerine böyle merhametli düşüncelerinizden ötürü içtenlikle minnettarım!”
“...Ha?”
Ainz
çok şaşırmıştı, ama ona gözlerinde büyük bir saygıyla bakıyorlardı. Hatta
Shalltear’ın yüzü kızarmış, gözleri ıslanmış ve
dudakları dümdüz olmuştu. Ağzı sanki ağlamanın eşiğindeymiş gibi titriyordu.
Bunun neresi saygıyı hak
ediyordu? Ainz şaşırıp
kaldı. Bir şekilde onları içlendirmiş miydi?
Ayrıca Shalltear’ın
dediğini reddetmem gerek, değil mi? Hayır, Shalltear bu yolculukta çok şey
öğrendi. O hâlde sana inanacağım Shalltear!
“Görünüşe
göre fark ettin Shalltear.”
“Evet!”
Gözleri
daha da parlıyor gibiydi.
Ne dedin─? Ainz böyle düşündü ama yine de
kendisini açıklaması gerekiyordu.
“Yine
de ben bile başarısız olabilirim ve hatalar yapabilirim. Umarım bu gerçeği asla
unutmazsınız.
“Evet!
Yüce hükümdârımızın bir hata yapabileceğine hiç ihtimal vermiyorum, ama
anlıyorum Ainz-sama!”
Shalltear
artık dayanamayacak gibiydi. Dizlerinin üstüne çöktü ve ağlamaya başladı.
Dişlerini gıcırdatıp bol bol ağlarken, Aura elini Shalltear’ın
omuzlarına koydu ve onun da gözleri doldu. Bu dostluklarını gösteren duygusal
bir sahneydi, Ainz’in neler olduğuna dair hiçbir fikri
yoktu ve düşünebildiği tek şey namevt bir varlık olan Shalltear’ın bu gözyaşını, salyayı ve diğer vücut sıvılarını nerede
gizlediğiydi. Bu yüzden gerçeklikten, biyoloji hakkında düşünerek kaçındı.
Ainz’in işlerin nasıl bu hâle geldiğine dair hiçbir fikri yoktu,
işleri şimdilik olduğu gibi bırakmaya karar verdi. Evet, bu dünyada mantığı
geçersiz kılan çok fazla durum vardı, dahası mantıklıymış gibi görünen durumlar
vardı. CEO’sunu önemli durumları açıklarken dinlerken
böyle hissediyordu.
Ainz
bunun yalnızca yoldaki tenekeyi tekmelemekten ibaret olduğunu biliyordu, ama
aynı zamanda gelecekte bu sorunla yeniden karşılaşacak hâli daha iyi biri
olacakmış gibi hissetti. Bu yüzden Ainz şu anki hâlinin yapabileceği tek şeyi
yaptı.
Shalltear’ın önünde diz çöktükten sonra tıpkı çocuğunun gözyaşlarını
silen bir baba gibi gözyaşlarını sildi.
Ve
o an Shalltear’ın yanaklarından daha fazla gözyaşı
akmaya başladı.
“Ainş-şama...”
“Geçti,
geçti. Ağlama Shalltear. O zaman da aynısını söylemiştim, değil mi? Bu güzelim
yüzüne ağlayarak yazık edemezsin.”
“Şijin
ijinize yağadım mı?”
“Evet.
İyi iş çıkardın. Muhafızımdan beklediğim her şeyi yerine getirdin.”
“Ainş-şama~”
Shalltear,
Ainz’in cübbesini sıktı.
“Ş-Şey.
Artık ağlamayı bırakmaya ne dersin?”
“P-Pekiğ...”
Shalltear,
burnundan nefes alıp gözyaşlarını silmeye çalışırken Ainz’e
baktı.
“Bana
gösterdiğiniz nezaket için size çok teşekkür ederim!”
“Mm,
hıhı. Pekâlâ, o zaman harekete geçelim. Daha yapılacak çok işimiz var, değil
mi?”
***


