Overlord
Re-Estize Krallığı -9
"Seni
aptal!"
Bu azar
Philip'in heyecanını söndürmüştü. Yine de aynı zamanda kalbinde bir kıvılcım da
çakmıştı. Bu kıvılcım, Philip'in tüm hayatı boyunca kalbinde biriktirdiği
yakıtı yakıp tüketen bir kıvılcımdı.
Philip
önünde duran beyaz saçlı yaşlı adama küstahça baktı.
“Seni o
tür bir şey için oraya yollamadım! Seni embesil! ”
Philip,
babası Kraliyet Sarayı'ndaki akşam yemeğini sorduğunda iç çekmişti.
“Normalde
Kraliyet Ailesi tarafından evimize bu parti için davetiye bile gelmeyecekti!
Kontları ve diğer soyluları etkileyip onlarca tanınman için canımı dişime
taktım ben!"
Kraliyet
Ailesi'nin verdiği bu ziyafet iki partiye mensup kişileri de içeriyordu. Bu
gerçekleştiği zaman, bir ailenin başkanının değişmiş olması gerçeği muhtemelen
ortaya çıkmayacaktı. Böylece, kimse bu gerçeğe çok fazla dikkat etmeyecek ve
herkes tarafından kolayca kabul edilecekti. Ondan sonra ise, üstü kapalı bir
biçimde kendisini kabul ettikleri zaman, bu gerçeğe karşı çıkmaları oldukça zor
olacaktı.
Bir
başka deyişle, Philip'in, babasının yeteneklerine hiç inancı yoktu.
Partisindeki kişilere normal bir şekilde kendini tanıtırsa bir şeylerin sarpa
saracağını hissetmişti.
Philip
bunu fark edince, içindeki sıkıntıyı bastırmaya çalıştı ve yüzüne sahte bir
gülüş oturttu.
“Hayır,
hayır baba. Bu kadar öfkelenme. Bunu hanemiz için yapıyordum..."
“Ne
demek 'hanemiz'? Yaptıkların tamamen saçmalık! ”
Ne demek saçmalık? Diğer herkes, hamle yapmaya cesareti olmayan
korkaklardı. O zaman neden ilk adımı atan o olmayasındı ki?
Bu aciz
korkaklara karşı kibar davranırmış gibi yapıp hayatının sonuna kadar bu acınası
yerde tıkılı mı kalacaktı?
"Baba!
Biraz büyük düşün! Büyü Krallığı'nı ve Krallık'ı birleştirmek zorlu bir yol
olsa da bu yolun tam ortasında bizim bölgemiz duruyor! Eğer Büyü Krallığı,
Krallık'a savaş açarsa kesinlikle biz de bu pisliğin içine çekileceğiz. Bu
yüzden Büyü Krallığı ile iyi ilişkiler kurmamız gerekmiyor mu?"
"Sen... Seni aptal!"
Babasının
yüzü az öncekinden bile daha kızarmıştı.
“Büyücü
Krallığı'nın piçleri kardeşini öldürdü! Ve sen onlarla çalışmak istiyorsun! Bu
Krallık'a karşı ihanet değil de ne?! ”
Ne
olmuş yani, diye
düşündü Philip.
Büyü
Krallığı daha güçlüydü. Krallık'a ihanet etmenin nesi yanlıştı? Yapması gereken
tek şey, Büyü Krallığı'na sadakatini sunmaktı. Zayıfların, güçlü olanları takip
etmesinde ne gibi bir sorun olabilirdi ki? Bunun için kim onu suçlayabilirdi?
"Aklından
ne geçiyordu be senin?"
Philip,
babasının aptallığı karşısında sinirlerine hakim olamıyordu.
Böyle
apaçık olan bir şeyi bile anlatmak zorunda kalması onu aptal gibi
hissettiriyordu. Yine de bunu yapması gerekiyordu.
"Oldukça
basit, baba. Bu ben- ”
Tam
"benim için" diyecekti ki sözlerini yuttu. Er ya da geç bu zaten
olacaktı, ama şu an tek amacı kendisi değildi.
"Bu
bizim bölgemiz için. Köylülerimizi koruyabilmek için. Büyü Krallığı'nın ezici
bir gücü var. Krallık'tan katbekat fazla. O yüzden, eğer Krallık'a
saldırırlarsa çok garip bir durum olurdu. Ama o zaman geldiğinde, ben bir çıkış
yolu bulmuş olacağım."
"Heh!
Çıkış yolu mu? Ne demek istiyorsun? Ne yaptığını duyduğunda civardaki lordların
ne düşüneceğinden haberin var mı senin?"
"Gelip
bize saldıracak değiller ya. Bu sıralarda yapamazlar."
Savaşta
Philip'in bölgesinden ölen kişilerin sayısı oldukça fazlaydı. Aynısı civardaki
diğer bölgeler için de geçerliydi. Bu nedenle, hiçbiri Philip'in etki alanına
saldırmak için gereken güce sahip olmayacaktı.
“Başka bir şey düşündün
mü?”
"Hah?" Diye
cevapladı Philip. Babasının ne demeye çalıştığı hakkında hiçbir fikri yoktu.
"İşte bu yüzden
düşüncesinin sığ olduğunu söylüyorum. Kurduğun hayaller çoktan gerçekleşmiş
gibi davranıyorsun. Çünkü..."
“Şimdilik orada durmanız
gerektiğini düşünüyorum,” diye sözünü kesti, babasının arkasında duran adam.
Bu, tüm bu zaman boyunca
orada olan, babasının bir uşağıydı. Bu adam duygularını asla dışa vurmazdı ve
Philip de onu hiç sevmezdi. Philip'in, aile varisi olarak konumunu
sağlamlaştırmasından sonra kovalamayı amaçladığı kişilerden biriydi bu uşak.
Babası, uşağın sözlerini
duyduktan sonra nefeslerini kontrol altına almak için çaba gösterdi. Yüzündeki
kızarıklık soldu ve yerini solgun bir yüze bıraktı.
“..."Haaah. Hah.
Philip. Sana bir sorum var. Çevredeki soyluları düşmanın yapmaktan korkmuyor
musun?”
"Korkacak durumda
değiller ki."
Babası hayal
kırıklığıyla omuz silkti. Bu cevap, Philip’deki hayal kırıklığı ve rahatsızlığı
da tetikledi.
Bir şeyleri mi
kaçırmıştı? Yine de aklına bunun ne olabileceği gelmiyordu.
"Katze Ovalarında
birçok genç adam öldü. Bu önümüzdeki birkaç yıl içinde bin bir türlü soruna yol
açacak. Bu nedenle, çevredeki soyluların işbirliğine dayalı bir ilişki
içerisinde birlikte çalışması gerekiyor. Bir alan yiyecek üretirken diğeri
kıyafet dikecek. Kimsenin mülkiyeti kendi kendine yetecek kadar büyük değil.
Fazla da paramız yok. Bu şartlar altında, Büyü Krallığı'na aktif bir şekilde
dalkavukluk yapan bir aileye kim yardım edecek? ”
Philip soğuk soğuk
terlemeye başladı. Babasının hakkı vardı.
"Bunu sen de
biliyorsun değil mi? Bizim mıntıkamız diğerlerinin yapmadığı bir şey üretmiyor.
İhraç edecek özel bir malımız yok. Bu nedenle bizi iş birliklerinden postalamaktan
hiç çekinmeyeceklerdir."
Philip'in aklı karıştı.
Kafasının üstündeki kafa oldukça iyi çalışırdı. Aptal babasının iddialarını
çürütebilmesi gerekirdi.
“İşte bu yüzden, Büyü
Krallığı'na güvenmeliyiz, baba.”
Babası devam etmesin
işaret etti.
"Büyü Krallığı ile
bağlantılarımızı kurduktan sonra bize destek olmalarını isteyeceğiz."
“..."O zaman sana
bir şey sormama izin ver." Eğer Büyü Krallığı'ndan biri olsaydın... Hayır,
bir ülkenin kralı falan olduğunu düşün. Savaşta olduğun ülkenin köylerinden
biri senden yemek istesen onlara bunu verir miydin?"
"Tabii ki. Eğer ben
olsaydım kesinlikle yapardım.”
"Peki neden?"
"Oldukça açık değil
mi? Bunu yaparak herkese merhametli bir hükümdar olduğumu gösterirdim.”
“..."Onun
dışında?"
“..."Hiçbir
şey."
Babasının çenesi düştü.
Etkilenmiş olmalıydı. Yine de, bu tarz bir tepki oldukça tuhaftı. Ne de olsa
Büyücü Kral, özellikle E-Rantel ve çevresinde kurulduğundan dolayı merhametli
bir hükümdar olarak görünmek isteyecekti. Elbette onları susturmak için bazı
tavizler verirdi.
“Öyleyse… Demek böyle
düşünüyorsun. Eğre ben olsaydım ben de kesinlikle yardım gönderir ve bir savaş
nedeni çıkartıp diğer ülkeyi işgal ederdim. Ondan sonra da Krallık'a savaş ilan
eder ve Krallık'ın baskı uyguladığı o köyü kendime katardım.
"İmkânsız. Bu çok
hayali bir düşünce. Ayrıca, bunun gibi bir savaş nedeni işe yaramaz."
"Cidden mi? Neden
imkansız olduğunu düşünüyorsun?"
"Burada biraz geri
gidelim. Diyelim ki senin dediğin gibi olmuş olsun. Bu, Büyü Krallığı ile olan ilişkimizi
daha da derinleştirmek için çok iyi bir neden olmaz mıydı?”
"Sen..."
Babası ne diyeceğini
bilemedi.
"Krallık'ın bir
soylusu olarak hiç mi gururun yok senin?"
"Tabii ki var.
Ancak sonumuzun gelmesinden daha iyi olmaz mıydı bu?"
"Krallık'a karşı
korkutucu bir büyü gücü kullanıp ağabeyini ve sayısız insanı öldürmüş şeytan
kraldan bahsetmiyor musun? Destekleyeceğin Kral böyle birisi."
"O bir savaştı
baba. Ha kılıçlara ölmüşler ha büyülere, ne fark eder?"
“..."Neden Büyü
Krallığı'nın kralına bu kadar çok güveniyorsun?"
Bu güven değildi. Hatta
hepsi, Philip'in kendi hayatını geliştirmesi için yolunda duran piyonlardı.
Piyonlar! Doğru! Bana
göre, Krallık'taki herkes tarafından korkulan Büyü Krallığı'nın Büyü Kralı
avcumun içindeki bir piyondan fazlası değil!

