Overlord
Baharuth İmparatorluğu -12
Nazarick hiç
tartışmasız yenilmesi imkânsız bir kaleydi. Ancak insan toplumuna karşı olan
bilgisizliği onu rahatsız ediyordu.
“...O zaman daha iyi
birisini bulana kadar onu kullanmaya başlayacağım gibi duruyor. Demiurge'ün
önerisine katılmakla doğru seçim yapmışım gibi görünüyor. "O zaman, konu
açıldığında onu reddetmek gibi bir niyetim yok."
(Orijinal dilden çeviri yapan çevirmenin notu: Bu cümle oldukça
karışık. Ainz burada vasatın altında kalan bir şey hakkında ilk adımı atmaktan
bahsediyor. Ancak, Ainz bir kelimeyi yanlış kullamış. 隗 よ り 始 め よ 'dan 貝 よ り 始 め よ' a geçmiş.)
Ainz bir kez daha uzun
uzun düşünmeye dalmıştı ki kapısı tekrardan çalındı.
"Gecikmeden
dolayı özürlerimi sunuyorum, majesteleri."
Seni beklemiyordum ki
ben. Ancak Ainz, bir hükümdara yaraşan bir tavırla
Ainzach'ın devam etmesine izin vermeye karar verdi.
"İstediğini gibi
randevu yarın sabah saat 10'a ayarlandı majesteleri."
“Umu. O zaman tek
yapmamız gereken yarın sabaha kadar beklemek. O zaman ışınlanma büyümü
kullanarak seni E-Rantel'e geri göndereceğim. Rahatla ve kendini büyüye bırak.
[Yüksek Işınlama]."
Ainzach'In bedeni
birdenbire ortadan kayboldu.
[Yüksek Işınlanma]
büyüsü onu güvenli bir biçimde E-Rantel'in üçlü kapılarının dış tarafına
ışınlamış olmalıydı. Hedefte başka bir şey olsa bile büyü onu en yakın güvenli
yere koyardı, o yüzden büyü ile tam noktayı belirtmeye gerek yoktu.
"O zaman [Mesaj]
ile onunla kontağa geçmeliyim."
Ainz kendi kendine
mırıldandı. Bu rahatsız edici bir görevdi, bu yüzden kendini toparlaması
gerekti.
[Mesaj] büyüsünü, her
şeyini ona önermiş olan Fluder'a gönderiyordu. Adama söz verdiği şeyi vermek
konusunda ağırdan alma sebebi, adama cidden istediği şeyi verip verebilmek
konusunda kendine tam olarak güvenememsiydi.
Fluder, Ainz'den, büyü
hakkında bildiği her şeyi ona öğretmesini istemişti.
Ancak Ainz'in gücü
büyüye dair yaptığı çalışmalardan gelmiyordu.
Belki şu anda
YGGDRASIL'de olsaydılar büyü hakkında konuşacak kadar kıdemli sayabilirdi
kedini. Ne yazık ki, bu dünyanın sihir sistemi YGGDRASIL'inkinden biraz farklı
işliyordu.
Neden aynı büyüleri
farklı şekillerle öğreniyorlardı ki? Kendine bu soruyu defalarca sormuştu, ama
bir cevap bulamıyordu. Ayrıca cevapsız başka sorulardan oluşan bir yığın daha
onu bekliyordu. En kötü durumu ele alarak kendini, YGGDRASIL'de kullandığı
güçleri kullanamamaya hazırlamıştı.
Belki de bunun
cevabını seviye tüketen büyü olan süper-seviye büyü [Yıldızların Üstündeki
Dilek] büyüsünü kullanarak bulabilirdi. Böyle bir dünyada böylesine bir büyü
gerçekliğin kendisini değiştirebilirdi ve sadece birkaç seviye tüketerek daha
büyük bir dileğini yerine getirebilirdi.
Ancak, bu çok riskli
bir kumar olurdu.
Kullansa bile cevabı
bulup bulamayacağının bir garantisi yoktu. Çok büyük ihtimalle de çaba kaybı
olurdu. Aynı zamanda bir koz olarak nitelendirilebilecek bir büyüyü kullanmaya
korkuyordu. Elbette yüksek miktarlarda deneyim puanı kazanmak için bir yolu
olsaydı konu tamamen farklı olurdu, ancak şu anlık öyle bir şey keşfedememişti.
Akciğerleri olmamasına
rağmen Ainz "Haaah~" diye iç çekti. [Mesaj] büyüsünü yaparken bir müşteriye
istediği malları teslim edemediği için özür dilemeye hazır bir satıcının
tavrına büründü.
“Fluder Paradyne.
Benim. Ainz Ooal Gown."
Büyü ona ulaştığı anda
önceden belirlenmiş sözcükleri konuşmaya başladı.
“Belmous Köyü'nde
doğdun. Büyü ile ilk temasın köyünüzdeki büyücü sayesinde oldu.”
『Ohhhh! Cidden sizsiniz
Öğretmen'im! Uzum zamandır sizi bekliyordum!』
Fluder'dan yayılan
minnettarlığı hissedebiliyordu.
Bu önceden ayarlanmış
sözcükler bir kod biçimiydi, çünkü Fluder [Mesaj] büyüsünün karşısındaki
kişinin yabancı mı yoksa dost mu olduğunu bilmenin imkânsız olduğunu
söylemişti. Bundan dolayı da kimliklerini belirtmek için bulundukları köyü ve
anılarını söylemeyi seçmişlerdi.
Yine de bunu yaptıktan
sonra Fluder'ın [Mesaj] büyüsüne karşı şüpheleri devam etmişti.
Oldukça kötü. BU yüzden de Ainz'in şu anda yapabileceği çok bir şey yoktu.
Ainz, Fluder'ın yanıp
tutuşan coşkusu sebebiyle kendini biraz tehdit altında hissetti ve cevap verdi.
"Kısa süreli
gecikmemi mazur gör. Anlaştığımız gibi sana büyü öğretmenin zamanının geldiğini
düşünüyorum. Şu anda müsait misin?"
『Elbette! Sizin için her
zaman gereken zamanı bulabilirim Öğretmen'im! 』
"Bu kadar
abartmana gerek yok," demek istedi fakat Fluder'ın büyü hakkındaki coşkusu
karakterinin en gerçek ifadesiydi. Bu büyü manyağı delinin karşısında Ainz
dilinin bağlandığını hissediyordu.
Zor bir müşterisi
tarafından istenmiş gibi görünen bu büyük görevi düşününce karnına ağrılar
girdi.
...Midem İmparatorluk
Başkenti'ndeki herkesten daha fazla ağrıyor olmalı.
Yine de bu işi daha
fazla askıya alamazdı.
Ainz, Fluder'ın
odasına ışınlanmadan önce hedefinin yerinden bir ilahi büyü ile emin olmak
istedi.
"Pekâlâ. Şimdi odana
ulaşmak için [Büyük Işınlanma] büyüsünü kullanacağım."
『Ohhh! [Işınlanma] değil de
[Büyük Işınlanma] demek! Hangi seviyede olduğunu sorabilir miyim acaba?』
“..."Bunu daha
sonra konuşalım. [Mesaj] sonsuza kadar sürmez. Kumandan sınıfında da hiç seviyem
yok. Yine de sana bundan önce bir şey sormak istiyorum. Ne tür anti-ilahi
önlemler aldın? Hangi büyüleri yaptın? Nasıl yaptın? Işınlanmayı engelleyecek
bir büyü yaptın mı?"
『Yapmadım, hem de hiçbirini. 』
Ainz'in var olmayan
kaşları, Fluder'ın yanıtlamasıyla birlikte seğirdi.
"Sence de biraz
dikkatsizlik değil mi bu?"
Başka bir deyişle
Fluder'In odasında söyleyeceği her şey üçüncü bir tarafa sızdırılabilirdi.
『En içten özürlerimi
sunuyorum. Ancak o büyü alanında usta değilim. 』
"O zaman onun yerine
büyülü eşyalar kullanmalısın değil mi? İmparatorluk Başkentinde, senin
tarafından yapılmış olan çok sayıda sihir eşya gördüm."
Ainz, İmparatorluk
Başkenti'ne ilk geldiğinde gördüğü şeyi hatırlattı. Buzdolabı gibi şeylerin
satıldığını görünce resmen şok olmuştu.
『Aynen dediğiniz gibi, fakat
bildiğiniz gibi büyülü eşya yapmak için ilgili büyüyü de bilmek gerekir. Mesela
birisinin alevli silahlar yapması için [Ateş Topu] büyüsünü bilmesini gerekir.
Ancak çok az kişi anti-ilahi tipte büyüler öğreniyor. 』
“Anlıyorum,” dedi
Ainz.
YGGDRASIL'de, normalde
her seviye için sadece üç büyüyü öğrenilebiliyordu. Yani 20 seviye olan bir
karakter maksimum 60 tane büyü öğrenebilirdi. Anti-ilahi büyüleri de bu kısıtlı
büyü listesine dahil etmek oldukça zordu.
Bilmeyen birisi 60'ın
iyi bir sayı olduğunu düşünebilirdi, ancak eğer Ainz 3. seviye 60 tane büyü ile
kısıtlanmış olsaydı büyük ihtimalle tüm gün boyunca ne yapacağını düşünür
dururdu.
Bunun nedeni gelecekte
bunları nasıl kullanacağı ya da sınıfını değiştirip değiştirmeyeceğini
düşünecek olmasıydı. Planlanması ve tahmin edilmesi gereken pek çok şey vardı.
Bu bakış açısından
dolayı Fluder'ın sitemi oldukça yerinde ve üzücüydü.
"Haklısın, yanlış
konuştum. Dediğin gibi. İlahi ve kehanet büyüleri, saldırı ve savunma büyüleri
çalışırken oldukça düşük öncelikle büyüler."
Eğer oyunda olsaydı
"Onu ben öğrenirim, o yüzden sen de şunu öğren," gibi şeyler
söyleyerek işleri kolaylaştırabilirdi. Ancak bu dünyada büyü seçimi, insanların
hayatını değiştirebilecek şeylerdi. Popüler olmayan bir büyüyü öğrenmek için
birisinin oldukça cesur olması gerekiyordu.
Ayrıca ilahi büyülerin
okulları oldukça derindi. Düşmanın bilgi toplamak için kullanacağı araçları
öngörmek gerekiyordu.
Basitçe söylemek gerekirse,
bir ilahiyat uzmanı olmak, onların hayatlarını riske atacak bir şeydi.
"Pekala. O zaman
sana sahip olduğum bir anti-ilahi eşyayı vereceğim. Gelecekte kendini korumak
için kullanabilirsin."
『 Peki! 』
Şu anda onu göremese
bile Fluder'ın başını eğdiğini anlayabiliyordu. Hatta şu anda diz bile çöküyor
olabilirdi.
『 Sevgi dolu sözlerinizin
bana ulaştığına emin olabilirsiniz Öğretmen'im! 』
Ainz başlangıçta ona
iyi bir eşya vermeyi planlamıştı, ama bunun düşüncesi kalbini acıtıyordu.
“Ah, ahhh… O zaman
şimdi odanı kontrol edeceğim."
Ainz, büyüsünü
Fluder'ın odasına yönlendirdi.
Yere diz çökmüş olan
Fluder'a baktı.
Ardından odadan
yayılan büyülü auralara bakmaya karar verdi. Fluder'dan beklenileceği üzere
odadan birçok renkte aura yayılıyordu. Ancak hiçbiri ışınlanmasını engelleyecek
kadar tehlikeli bir renkte görünmüyordu. Bunu doğruladıktan sonra, [Büyük
Işınlanma] yaptı.
Görüş alanı değişti ve
Fluder'ın odasına başarılı bir şekilde ışınlandı. Gecikme, onu gözetleyen
birileri ya da bir düşman bölgesinde olmamasına rağmen yine de bizzat etrafa
bakmak istedi.
Aslında bu kadar
endişelenmeye gerek yoktu. Ancak ışınlanmanın sonrasındaki zayıflık,
saldırılmak için en uygun anlardan biriydi. PvP'den korunmak için olan bu
önlemler Suzuki Satoru'nun bedeniyle bir bütün olmuştu artık.
"Hoş geldiniz
sayın Öğretmen'im."
“..."Kafanı
kaldır," diye emretti Ainz Fluder'a. Dürüst olmak gerekirse bu kadar ileri
gitmesine gerek yoktu.
Bu tür bir sadakat -ya
da daha ziyade bilgiye olan açlığının onu itaat etmeye itmesi* çok anormaldi.
Nazarick'teki
kişilerin davranış tarzına oldukça benziyordu Ainz nihayet bu şeylere alışmaya
başlamış olsa da daha doğru düzgün tanımadığını birinden de aynı şekilde aynı
davranışları görünce biraz çekingenleşti.
"Peki!"
"Ayaktayken
konuşmak pek hoş değil. Oturacağım."
"Evet! Sahip
olduğum her şey sizindir, öğretmenim. Lütfen istediğiniz yere oturun!"
Koltuğa otururken bu
durumlara alışıp alışmama hisleri Ainz'in içinde dolanıyordu. Ancak Fluder,
Ainz'in hemen karşısındaki koltuğa oturmamıştı. Onun yerine az önce olduğu
gibi, yani diz çökmüş ancak kafasını kaldırmış hâlde duruyordu.
"Sorun yok.
Oturabilirsin."
"Gerçekten...
Gerçekten sorun değil mi? Sizinle aynı şekilde oturmak..."
“..."Senin de
öğrencilerin olmalı, haksız mıyım? Onlara böyle mi davrandırtıyorsun
yoksa?"
Bu tür bir tutum
Ainz'i endişelendirmişti, bu yüzden böyle bir soru sormuştu. Buna karşılık,
Fluder başını iki yana salladı.
"Böyle
davranmıyorum ama sizinle benim aramdaki fark cennet ile dünya arasındaki farka
benziyor öğretmenim. Kendi adımı sizinkiyle aynı cümlede kullanmaktan
bile..."
"Sorun yok.
Oturmana izin veriyorum. Gel, otur."
"Peki!"
Fluder oturduktan
sonra Ainz, cidden de karnım ağrıyor,
diye düşündü.


