Overlord
Baharuth İmparatorluğu -19
Savaş Lordu ile on yıl kadar önce tanışmıştı.
İmparatorluk’un dış taraflarında, sokaklarda
dolaşan bir canavarın olduğuna dair söylentiler vardı. Bu canavarın çok
mantıklı olduğu ve kılıcını indirmiş bir rakibi asla öldürmediği söyleniyordu.
Osk’un ilgisi çelinmişti ve aceleyle bu tuhaf canavar ile tanışmak için yola
koyulmuştu. Acele etmesinin sebebi İmparatorluk’un en güçlü adamı Fluder
Paradyne’in canavarı öldürmek için yola çıktığını öğrenmiş olmasıydı.
İlk başta korkmuştu. Bu oldukça doğaldı da.
Sonuçta onunla karşılaşmış kişiler sadece şans eseri hayatta kalmıştı.
Ancak Osk’a bakan Savaş Lordu ilgisizliğini
belli etmiş ve ayrılmaya yeltenmişti.
Bu yüzden de korkusunu yenip sormuştu: “Neden
bunu yapıyorsun?”
Söylediği şeyler oldukça açık ve tane taneydi.
“Daha güçlü olmak için eğitim yapıyorum.”
Osk anında anlamıştı.
Osk'un bir hayali vardı. Bu hayal de güçlü bir
savaşçı oluşturmaktı. Nihai bir savaşçıyı yetiştirerek kendi beceriksizliğini
nötrleştireceği bir hayaldi bu. Ancak o noktada kendini sadece insan ırkı ile
kısıtlamaması gerektiğini idrak etmişti. Hayır, insan olmayan ırklar daha üstün
olduğu için nihai savaşçı için onlar daha uygun olmaz mıydı?
O noktada Osk bir canavar getirmeyi
düşünmüyordu. Düşündüğü şey nihai bir savaşçı olacak biriydi. Arenanın tiranı,
geleceğin Savaş Lordu.
Bu şanslı karşılaşmasından beri on yıl
geçmişti. Ve şu anda ilk defa Savaş Lordu’nun korkudan titrediğine şahit
oluyordu.
“Savaş Lordu...”
Osk’un zihninde birçok şey canlandı. İlki
“Müsabakadan çekilmek istiyor musun?” olmuştu. Bu müsabakada ölüm riski vardı
ve Osk da şu ana kadar yetiştirdiği Savaş Lordu’nu kaybetmeye dayanamazdı.
Ancak bu sözleri söylemekten kendini alıkoydu.
Güçlü birisine ilgi göstermek bir hakaret gibi
bir şeydi. Bildiği kadarıyla bu sözleri söylemesi Savaş Lordu ile olan
dostluğunu paramparça edebilirdi.
Şu anda burada söyleyebileceği sadece tek bir
şey vardı.
“Kaybetme, Savaş Lordu.”
“Hıh. Ne diyorsun be? Kaybetmek gibi bir
niyetim yok. Bana meydan okuyan herkes aynı şekilde hissetti. Herkes karşımda
durup kazanmayı amaçladı. Şimdi ise sıra bende.”
“Yürü be!”
Osk, Savaş Lordu’nun sırtına vurdu.
“Büyücü Kral bir büyü kullanıcısı, ancak bu çok
sıkıcı bir müsabaka olurdu. O yüzden ben de iki tarafa da büyü kullanmasını
yasakladım. Öyle bir düşmana kaybedemezsin.”
“Büyüsüz mü? Büyücü Kral böyle şartlar altında
bile benimle savaşmayı kabul mu etti?”
“Evet ve öyle bir tavırla kabul etti ki sanki
kaybetme ihtimali hiç yokmuş gibiydi.”
“Hoh...”
Savaş Lordu yumruklarını sıktı. Yumruklar Osk’a
dev bir tokmağı andırıyordu.
“Güçlüler genelde gururlu olur. Ona bu
aptallığının bedelini ödeteceğim.”
“Yürü be! Ama çok da ukalalaşma. Büyücü Kral
ağızları istediği anda açık bırakacak şeyler yapabilen birisi. Büyük ihtimalle
çok güçlü büyülü eşyaları da vardır.”
Büyü eşyalarını yasaklaması Savaş Lordu’nun
zafer şansını daha da artırabilirdi. Ancak bu da çok fazla bir handikap olurdu.
“Sorun yok. Şu anda bir meydan okuyucunun akıl
yapısına girdim. Kendime fazla güvenmeyeceğim. Tüm gücümü kullanmadığım için
kaybetmeyeceğim.”
Savaş Lordu kaslı bacaklarıyla öne doğru adım
attı ve Osk da onu izledi.
“Peki geçen konuştuğumuz şeyi cidden dikkate
alacak mısın?”
Savaş Lordu birden adımlarını durdurdu. Yüzünde
iğrenmiş bir ifade vardı.
“Geçenki... Ondan mı bahsediyorsun?”
“Evet, karın hakkındaki mevzu.”
“Neden şimdi... Huhahaha!”
Savaş Lordu güldü ve Osk da kızararak kaşlarını
çattı. Anlıyorsan öyle davranmasana be!
“Cidden beni başka türlü neşelendiremez miydin?
Daha ne kadar söylemek zorunda kalacağım? Eğer bir karı isteseydim köyüme geri
dönerdim. Partnerimin insan olmasını istiyorsun değil mi? Çok teşekkürler ama
insan ya da o tarz şeyler istemiyorum. Öyle sapıkça mevzularla ilgilenmiyorum.
Daha doğrusu benimle yatmak isteyen bir insan varsa bu oldukça iğrenç olurdu.
Boktan bir fetiş olurdu hem de. Ayrıca, benim çocuğumu istiyorsun değil mi?
İnsanlar ile çocuk yapamam.”
İnsansı ırkların birbirleriyle verimli döl
vermesi mümkün olsa da yarı insanlardan yapılma çocuklar sadece masallarda
olurdu.
“Eh, bu doğru. O zaman neden karını da buraya
getirmiyorsun? Karşılığında bir şey istersen bana söyle, hemen hallederim.”
“İlk önce şu mevzuyu bir halledeyim de. Biz
trolller insanları yemek olarak görürüz.
Karım da hiçbir şey olmamış gibi insanları yiyebilir.”
Sadece gereksiz insanları yediği sürece Osk’a
dokunan bir şey olmazdı. Ancak tabii ki bunu dillendirmedi.
“Demek öyle. O zaman insan etinin tadını
almadan önce çocuğunu getir. Onu daha yoğun bir biçimde eğitirsek kesinlikle
senden bile güçlü olacaktır.
Savaş Lordu yüzüne bir gülümseme oturttu.
“Eh, bu oldukça ilginç olurdu. Pekala, bunu
daha ciddiyetle düşüneceğim.”
♦ ♦ ♦
“Majesteleri, cidden bu maçı kazanabilir
misiniz?”
Ainz, daha önce sayısız kere vermiş olduğu
cevabı Ainzach’a tekrar verdi:
“Sorun yok.”
Ümitsiz bir savaşı kabul eden kişiler ya cidden
çok cesur ya da süzme salak olurdu. Bu rastgele gelişen bir olay değildi, bu
dövüşe daha plan yaparken karar vermişti.
Ainz aklından, öğrendiklerini getirdi.
Eğer Savaş Lordu, Batı’nın Devleri ile aynı
seviyedeyse kesinlikle kazanabilirdi. Eğer ki Gazef ile aynı güce sahipse,
ırkının ve mesleğinin sınıf seviyelerini de eklediğinde oldukça dişli bir rakip
oluyordu.
Ancak...
Eh, savaşma metodumuz oldukça alçakça.
Fluder’dan bile yardım istedim.
Ainz'in, zayıf saldırıları tamamıyla püskürtme
yeteneği vardı. Savaş Lordu’nun böylesine bir savunmayı geçebileceğini
düşünmüyordu. Bu sebepten dolayı Ainz bu yeteneği devre dışı bıraktı.
Zafer, Ainz için bile kesin değildi.
Savaş alanında Ainz, 100.000 küsür kişiyi
büyüsüyle öldürmüştü. YGGDRASIL’de, kazanılan tecrübe puanları iki grup
arasında seviye farkına göre azaltılırdı ve bu tecrübe de minimum 1 olabilirdi.
Bir başka deyişle savaş sırasında 100.000 tecrübeden fazla kazanmış olmalıydı.
Bu yeni dünyaya gelmeden önceki seviyesiyle karşılaştırıldığında seviye
atlamaya yetecek kadar tecrübe puanı olmalıydı. Ancak Ainz seviye atladığına
dair hiçbir şey hissetmemiş, ya da bir olay fark etmemişti.
Bir başka deyişle Ainz beklediği gibi daha
fazla güçlenemezdi.
Ancak bu onunla yetinecek birisi değildi.
Eğer seviye sınırı 100 olmuş olsaydı elden bir
şey gelmezdi. Ancak o zaman da 100 seviye olanların tüm gücünü almak ve
yeteneklerini arıtmakla yükümlü olurdu. Eğer en güçlü kişi olduğuna inanıp
kendi çapında takılmaya devam ederse birisi bir gün onu geçebilirdi.
Ainz, büyücü olmasından kaynaklı olarak bir
miktar gücü olduğunu biliyordu. YGGDRASIL’de kazandığı yetenekler ve özellikle
burada da işlevselliğini koruyordu. Ancak YGGDRASIL’de hiçbir zaman bir savaşçı
olarak eğitmemişti kendini.
O kadınla savaşırken birçok şey öğrendim.
Ön cephelerde savaşçı olarak ne kadar zayıf
olduğunu öğretmiş olan o kadına karşı minnet duymadan edemedi.

