Overlord
Bilinmeyen Topraklara Hazırlık -2
Maceracılara, bilinmeyeni keşfetmenin önemini aşılamıştı. Öğüt
verdiği şeyi kendisinin yapması kendi adının tanıtımı için iyi olurdu.
“Gelin, Azellisia Sıradağlarındaki Cüce Krallığı’nı araştıralım.”
Bu tıpkı televizyon programlarındaki bir slogan gibi duruyordu.
Gülme dürtüsüne direndi ve tekrar düşüncelere daldı.
Başka oyuncuların olabileceği bir yere bizzat gitmenin
avantajlarını da düşündü.
Elbette Büyücü Kral’ın bizzat gitmesi bir samimiyet göstergesiydi.
Tıpkı bir şirketin patronunun kişiler olarak pazarlığa gitmesi
gibiydi bu. Suzuki Satoru’nun tecrübelerine göre bunun etkileri oldukça
ortadaydı.
Ek olarak Ainz’in bakış açısı, Nazarick dışındaki herkesi aşağılık
yaşam formları olarak gören Nazarick’e göre oldukça farklıydı. Nazarick üyelerinin
arasında Ainz, ılımlı biri sayılırdı. Bunun sonucunda da Cüce Krallığı ile
antlaşma yapmak için kendini uygun görüyordu.
Ek olarak, Pandora'nın Aktörü’nü de gönderemezdi.
Zeka olsun, adapte olabilirlik olsun ve diğer konular olsun ideal
seçim kendisiydi.
Ancak...
O sırada ülkeyi kim idare edecek?
Bu soruyu başkasının cevaplaması gerekiyordu.
Bu kişi de doğal olarak Ainz Ooal Gown’du.
Ben yapamam.
Ainz içten içe, tekrar tekrar çığlık attı.
Eğer ikisi içinden bir tercih yapabilseydi Cüce Krallığı’nı
seçerdi
Ayrıca tek yapması gereken orayı bir kere ziyaret etmekti, ondan
sonra ışınlanma büyüsü kullanabilirdi. Eğer bir sorun çıkarsa tek yapması
gereken “Bu meseleyi evde daha detaylı düşüneceğim,” deyip geri dönmekti. “Şu anda
karar vermenizi tercih ederiz,” deseler bile oradayken bir bahane
uydurabilirdi.
Ainz böyle durumlardan sıyrılabilmek için birçok teknik biliyordu.
Geçen sefer yanımda Ainzach vardı, ancak şu anda satış temsilcisi
rolünü ben üstleneceğim. Ayrıca ortada satmam gereken bir şey de yok, o yüzden
kolay olacaktır.
Ainz, bir satıcı olan Suzuki Satoru’nun ifadesini alırken
gülümsedi. Ardından, gülüşünün şekli değişti.
Aynı zamanda... Zaman ilerledikçe İmparatorluk’un bağımlılığı
konusunu Demiurge ve Albedo’ya bırakabilir ve planları onların yapmasına izin
verebilirim. Evet! Elden bir şey gelmez. İşimden kaytardığım falan yok tabii!
Hevesli bir biçimde kendi hareketlerine mazeret bulurken, sıradaki
problemi düşünmeye başladı Ainz:
Yanına kimi alacaktı?
Ainz, kafası karışmış gibi bir ifade ile kollarını bağladı.
Her ne kadar Albedo ya da Demiurge’ü yanında istese de onlar proje
liderleriydi ve yapacak çok daha önemli işleri vardı. Eğer onlardan birisini
bile yanında götürürse problemler hemen baş gösterirdi.
Aura ve Mare, özellikle cüceler gibi insansı oldukları için iyi
seçimlerdi. O yüzden karşı taraf onlara karşı çok da ürkek olmazdı.
Cocytus çok düzenbaz olurdu. Her ne kadar soğuk ve dağlık bir
alana gittikleri için iyi bir tercih olsa da şu anda Tob’un Yüce Ormanı’nın
sorumlusu oydu ve bu da onu bir bakımdan proje lideri yapıyordu. Ainz,
Cocytus’un, enerjisini o göreve odaklayabileceğini umuyordu. Ek olarak, sıra
dışı görünüşü yüzünden, Ainz ile de birleşince karşı tarafı büyük ihtimalle gereksiz
derecede tedirgin ederdi.
Sebas da iyi bir tercihti.
Şu anda E-Rantel’de, Tsuareninya’nın asistanı olarak yönetimsel
destek sağlıyordu. Onu, Pandora'nın Aktörü ile birlikte getirmekte çok sorun
olmasa da Ainz’in, onun dövüş yeteneklerine dair şüpheleri vardı.
Gargantua ve Victim’i konuşmaya bile gerek yoktu tabii. Ainz’in
zihninde başka birçok NPC canlandı, fakat çoğu Ainz’in yanında koruma olarak
gezecek kadar uygun kişiler değildi.
Madem öyle... O zaman Aura ve Shalltear olacak.
Aura, kontrol ettiği yaratıklar ile birlikte tank rolünü üstlenmek
içi oldukça idealdi. En kötü durumda, yaratıklarını feda ettirip Aura ile
birlikte kaçabilirdi. Ardından bire birde en güçlü kişi olan Shalltear vardı.
Güçlü bir rakip karşısında bir koz olarak kullanılabilirdi. Buna ek olarak
Shalltear’ı kullanmak için bir başka sebebi daha vardı.
Bir orduyla karşı çıkabileceğini de göz önünde bulundurursa,
Mare’yi de getirmeliydi. Ancak eğer ki bir oyuncu ile karşılaşırlarsa önemli
olan öncelik onu öldürmekten ziyade kaçmak olmalıydı. Bu sebepten ötürü, bu
sefer Mare’yi yanında götürmemeliydi.
“Eğer durum buysa...”
Tam Ainz harekete geçecekken kafasının içinde [Mesaj] sesi
çınladı.
『Ainz-sama』
“Oh, Entoma.”
『Evet. Şu anda Shalltear-sama ile yoldayız ve Kertenkeleadam
köyüne varmış bulunmaktayız. Cocytus-sama, köyün durumu hakkında rapor vermek
için bir kertenkeleadam göndermek istiyor, bunun için de [Geçit] açmak için
izne ihtiyacı var. Ne yapalım, Ainz-sama?』
Cocytus belli aralıklarla, işlettiği köylerden raporlar
gönderirdi.
Ainz, Cocytus'un ne kadar iyi iş çıkardığını bilmiyordu, o yüzden
raporlara kısaca göz gezdirip “Aferin,” demek ile yetiniyordu. “Artık bunu
yapmana gerek yok,” demek istediği zamanlar oluyordu ancak birinin, üstlerine
karşı rapor vermesi uygun bir davranıştı ve karşılığında da Cocytus'un üstü
olarak Ainz’in de sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyordu.
“O zaman [Geçit]’yı her zamanki yerine açın... Ah, hayır. Savunma
kalkanı aktif olmalı. Bir saat kadar bekleyin...”
Ainz, planlama kağıdını çıkardı ve süreyi hesapladı.
“Büyüyü 13.46’da yapın. Yaklaşık iki dakika boyunca savunmaları
indireceğim.”
Her ne kadar bu bina Nazarick olmasa da yine de ışınlanma ve tarzı
büyüleri engelleyen, yüksek seviyeli tebaaların manasıyla çalıştırılan bir büyü
bariyeriyle kaplıydı. Bu bariyerler, yüksek seviye büyüleri engelleyecek kadar
güçlüydü ancak tebaaları öylesine yoruyordu ki günde birkaç kez vardiya
değiştirmeleri gerekiyordu. Buna ek olarak, tanıdık kişilerin ışınlanması da
engelleniyordu.
Bunun sebebi, YGGDRASIL’de bulunmayan dost ateşi kavramıydı.
Bu yüzden de bu mekan direkt olarak ışınlanacaklar için
savunmaları kısa süreliğine devre dışı bırakması gerekiyordu. Elbette,
savunmayı devre dışı bırakması düşmanların da girebileceği anlamına geliyordu.
Bir “patlama” tarafından -YGGDRASIL’de bu olaya öyle diyorlardı- vurulmamak
için Ainz bu işlemi sadece önceden belirlenmiş, belirli periyotlarda yapmaya
karar vermişti.
『Anlaşıldı. Mesajınızı Shalltear-sama’ya ileteceğim.
』
Ainz, [Mesaj]’ı kesmeden önce “Güzel,” diye cevap verdi ve ayağa
kalktı.
“Giyeceğim kıyafet seçimini size bırakıyorum. Bir kertenkeleadam,
Cocytus’un elçisi olarak geliyor. Beni utandırmayacak bir şeyler seçin.”
“Evet, efendim!”
Decrement’in gözlerinde bir alev belirdi.
O da mı? Ainz böyle düşündü fakat bu sözleri sesli bir şekilde
söylemedi. Stil olarak kendine hiç güveni olmayan bir adam böyle şeyler
söyleyemezdi.
Ainz, beraberinde Decrement ile yürürken bir yandan hemen
buracıkta yarattığı namevte emirler veriyordu. Bu emirler, bu malikanenin büyük
salonundaki namevt korumaları kertenkeleadamın [Geçit] ile geleceğini hakkında
bilgilendirmekten ibaretti.
Namevt uzaklaşırken Ainz yarattığı namevtin efektik kullanımını
oturup düşündü.
Eğer Ainz’in namevtleri ona rapor verebilseydi, tüm dünyaya
onlardan yerleştirip bir namevt istihbarat ağı kurabilirdi. Ancak ne yazık ki,
bu başarması oldukça zor bir şeydi. Ainz bir emir verseydi bile namevtler
sadece belirsiz cevaplar verebilirdi. Buna ek olarak, yarattığı namevtlerin
sayısının muazzam boyutlara ulaşması, Ainz’in onlar üstündeki kontrolünü
zorlaştıracaktı. Her zaman, tamamen alakasız bir namevt dalkavuğuna yanlışlıkla
emir verme ihtimali vardı.
Gelecekte bu sorunu çözmek için bir sistem geliştirebilirdi, ancak
şu anki şartlar altında bu imkansızdı.
Belki de bu tarz şeyleri benim yerime Pandora'nın Aktörü’ne
yaptırabilirim. Ancak o zaman da, benim formumda değilken donup kalan namevt
problemi ile uğraşmak zorunda kalırdım.
Bu meseleyi, Albedo ve Demiurge ile tartıştıktan sonra ele
almalıydı. Bu problemi düşünürken Ainz, soyunma odasına varmıştı.
Her zamanki gibi iki sıra halinde dizilmiş hizmetçiler parlak
gözlerle onu karşılıyordu. Özellikle de, Ainz’in görev hizmetlisi olarak
Decrement’in gözleri kan çanağı gibiydi.
Ainz, Aura’nın yerini sorarken hizmetçilerine, üstünü değiştirmesi
için izin verdi.
Bugün bembeyaz bir şey giyecekti.
Bu, Ainz gibi koyu kahverengi tonlarda giyinmeye alışmış biri için
oldukça şatafatlıydı.
Üstüne üstlük, hizmetçiler ona altın ve diğer metallerden yapılma
devasa bir kolye takmıştı. Saksağanların, parlaklığı yüzünden onu
çalabileceğini düşünüp endişelendi.
Ancak kıyafetin en mantıksız yeri, belinden çıkan tüylerin olduğu
kısımdı.
Tavus kuşu muyum yahu ben? Ainz bunu söylemek istedi ancak
etrafına baktığında hizmetçilerinin yüzündeki gururu ve memnuniyeti gördü.
Hiçbiri endişeli ya da olumsuz bir ifade taşımıyordu. Hepsinin yüzünde, pembe
yanaklarla beraber, endişeli bir sakına ifadesi vardı.
Sevdikleri bir idolünün önünde duran fan kızlar gibilerdi.
Bu cidden iyi bir şey mi? Hanımlara cidden böyle şeyler mi çekici
geliyor? Sanırım modadan hiç anlamıyorum.
Ainz böyle melankolik havalara girdiği sırada hizmetçiler onu
giydirmeyi bitirmişti.
Aynaya baktığında koltuk altlarından da tüyler çıktığını gördü ve
bu ona YGGDRASIL’deki bir canavarı hatırlattı.
Arkeopteriks miydi onlar? Druidlerin kullandığı evcil dinozorlardı
sanırım.
Kollarını birleştirdiğinde kırışıyorlardı ve bu da oldukça sinir bozucuydu.
“Bu kıyafet olmaz,” derse hizmetçiler ne cevap verirdi acaba? “Bu
nasıl uygun değil? Gelecekte nasıl şeyler seçeceğimizi söyleyin lütfen,” gibi
şeyler söylerlerdi büyük ihtimalle.
“Pekala!”
Eninde sonunda Ainz, böyle can sıkıcı konuları bir kenara
bırakmaya karar verdi.
“Haydi gidelim!”
***
